test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉

12 Eylül 2020

DELİCİ BİR IŞIN (?)


DELİCİ BİR IŞIN (?)

Her zaman düşünmüşümdür, saatte bilmem kaç bin km hızla uçabilen bir jet nasıl olur da bu şekilde nokta atışı yapabilir diye? Demek ki jet filan değilmiş. Aylar önce yazdığım mele-i âla (yüce konsey) yazımda sözünü ettiğim şihab/delici ateş/ışın/lazer (bkz. saffat 8-10) demek ki buymuş ve gerçekmiş.

Lanet olsun!

Bu silah binlerce yıldır ellerindeydi ve cahil/ilkel bırakılıp sömürülen masum toplulukları helak etmek için bu silahları kullandılar ve bunları Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarına kazıdılar.

Demek ki kuranda tam olarak çevrilemeyen "racefe" kelimesi de aynen tahmin ettiğim gibi bir tür elektromanyetik bir silah yani haarp imiş (-ki bununla deprem ve artçı yaratıyorlar, Naziat 1-7 ayetlerini orjinalinden okuyun, sanki haarp gemilerini tarif ediyor). Masum halklar da bunları olağanüstü, mucizevi olaylar olarak görüp korktu ve sustu ve perde gerisinde gizli kararlar alarak bu lanet olası silahları kullananları tanrı/allah olarak bildiler.

Lanet olası sistem, tüm yıkımlarını hayali bir tanrıya yükleyerek gizliliklerini on binlerce yıl korudular (-ta ki 19.yy başlarında "TESLA ortaya çıkıp sırrı deşifre edinceye" kadar).

Lanet olsun!!! Binlerce kez lanet olsun! Benim, bu kovulmuş şeytanların tımarhanesinde ne işim var?

Şu kısacık video sayesinde gözlerim tamamen açıldı ve sanırım yine haklı çıktım :(

/ercan aldan/
12 Eyl 2020 23:08 güncellendi

HAYALİNİ KURDUĞUNUZ CENNETLER BU DÜNYADA!


HAYALİNİ KURDUĞUNUZ CENNETLER BU DÜNYADA!

Kuran'da C ve N harfleri "gizli, saklı yada üstü örtülü" anlamı içeren kelimeler için kullanılır demiştim.

Örnek;

CeNin = su ile gizlenmiş/örtülmüş,
CaN = beden ile gizlenmiş,
CiNnet = aklı/bilinci gizlenmiş,
CeNnet = bahçe, bahçelerle gizlenmiş (babil bahçeleri vb.)
CeheNnem = sıkıntılı yer,
CiN = gizli olan, gizlenen ... vs.

Kuran "İblis cinlerdendi" diyor. Yani gizlenenlerdendi, gizli iş çevirenlerdendi diyor. Bunu destekleyen olay "Tanrı İblis'e Adem'e itaat/secde et" diyor ancak o bunu kabul etmiyor ve cennette bir isyan başlatıyor. İsyan sonucu çıkan savaşta İblis savaşı kaybediyor ve ADAM/Adem ile birlikte başka bir yere, Yemen'deki ADN/ADEN cennetine/bahçesine sürgün gönderiliyor ve burada ikamete/yaşamaya zorlanıyorlar. Aden = ikamet etme, ikamet edilen yer demek.

Vahiy 12/7-9
Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

İncil "gökte savaş oldu" derken, büyük olasılıkla Hint Mahabharata destanında sözü edilen, ışın saçan gök gemilerinin yani vimanaların karıştığı savaştan söz ediyor.

Şu yazıyı mutlaka okuyunuz!

https://onedio.com/haber/10-bin-yil-once-nukleer-savas-mi-yasandi--417020

Burada İncil'deki üçleme/teslis inancı ile Tanrı Şiva inancındaki üçleme inancının hemen hemen aynı olduğunu da belirtmek isterim.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Şiva

Bu savaştan yenik düşen grup başka bir kara parçası olan Arabistan/Yemen'deki Aden'e sürülüyor.

Burada ise bu kez Mısır tanrıları Firavunlar tarafından secde/itaate zorlanıyorlar. Bir müddet sonra piyasaya Hintli Brahma (İbrahim) çıkıyor ve daha önceden bu kıtaya sürgün gönderilen ADEM'in neslini bulup bir araya getirerek onları esaretten kurtarmaya çalışıyor. Onlara moral kazandırmak için de Firdevs cennetinden/bahçesinden filan bahsediyor. Firdevs = Özellikle, içinde üzüm bulunan bağ bahçe anlamına gelir. Her ne kadar bu bize Irak'taki Babil bahçelerini anımsatsa da Firdevsiye İran'da bir kenttir ancak şöyle bir durum da var, İran Persler zamanında en güçlü zamanını yaşamıştır. Babil'in o dönem Persler'e ait bir yerleşim yeri olması muhtemeldir.

Köleler yani taş ustaları (masonlar) ayaklanarak bu tanrılara karşı özgürlük savaşı başlatıyor. Peki bu savaş, hemen üstte verdiğim İncil ayetinde sözü edilen savaş mıydı yoksa Mahabharata destanında sözü edilen Tanrılar ile kahraman insanlar arasında yaşanan savaş mıydı? Net birşey söylemek zor ama Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarındaki uçan cisim figürleri ile hint destanında anlatılan cisimler büyük olasılıkla aynı cisimler.

Sıkıcı olmasın diye hikayeyi özetlemeye çalıştım. Bunu yaparken benim de dikkatimi bir şey çekti. 10 bin yıl önceki Hint destanında anlatılan savaş hikayesi ile 5 bin yıl önceki kutsal kitaplarda anlatılan cennetten kovulma ve 100 yıl önce yaşanan dünya savaşlarındaki hikayeler neredeyse birbirinin aynısı. İtaate zorlanan ama buna razı olmayıp karşı koyan ve savaşan bir halk ve sonunda kaybeden taraf başka bir yere sürülüyor. Ne kadar da ilginç!

Son olarak "Naim ve mev-a" cennetlerini atladın diyenler olabilir. Naim İran/Tahran'da bir kent. Nimetler, bolluk, refah ve bereket içinde yaşayış, mutlu yaşayış ... demek. Evet şaşırmayın. Bir dönem tüm dünyaya hükmeden Pers İmparatorluğunu gözünüzde canlandırın yada 300 spartalı filmini anımsayın!

Ve mev-a = barınak, sığınak demek. Bunun nerede olduğunu tam olarak bulamadım ancak Kuran'ın 53/13-15 ayetlerine bakılırsa burası, sedir ağaçlarının bulunduğu Lübnan, Suriye yada Türkiye'de herhangi bir yer olması muhtemeldir. Ayetlerin birebir Türkçe çevirisi şöyledir: "O'nu en sondaki sedir ağacının yanında/indinde, bahçenin yanındaki barınakta gördü" şeklindedir. Belki de Mev'a; çiçeklerle gizlenen barınakları/sığınakları tasvir etmek için kullanılan genel anlamlı bir kelimedir.

Evet arkadaşlar ...

Önceki yazılarımda tüm olan bitenin biz insanlar arasında yaşanmış olduğunu ve malzemenin sadece insan olduğunu söylemiştim. Dikkat ederseniz yer isimleri özel isimlerdir. Özel isim veya özel ad, "tek" ve "özel" olan varlıklara ve kavramlara verilen belirleyici isimdir. Evrende eşi olmayan varlıkları ve bazı önemli soyut kavramları belirtmekte kullanılır. Bin yıllar geçmiş olmasına rağmen neredeyse hiçbir yer ismi değişmemiş ancak ufak tefek harf ve telaffuz farklılıkları görülmüştür.

Boşuna hayali varlıklar, mekanlar yada olgular aramayın! Çünkü böyle bir hayal dünyası yok. Olmayan şeylerle beyninizi yorup psikolojinizi ve akıl sağlığınızı bozmayın, ânı mutlu yaşamaya çalışın. İşte o zaman yaşadığınız yerin cennet olduğunu göreceksiniz (ercan aldan)

12 Eyl 2020 23:01 güncellendi

Tanrı gerçekten bilge ve merhametli midir?


Bizi bu tımarhaneye tıkan "O"dur (yani senin allahın). Cennete (yani geldiğimiz yere) geri dönmenin kriteri iyilik ise kendileri neden bu kadar kötü ve neden bu kadar zorbadır? Neden sürekli birilerini helak ederek, diğerlerinin iyi bireyler olmalarını isterler? Bu işte bir çelişki yok mu? Adem ve İblis cennette isyan çıkarttığı için buraya sürülüyorsa benim suçum ne? Üreme içgüdüsü ile donattığın bir canlıyı sürgüne göndermek bir lütuf değil, olsa olsa bir zulümdür. Bir de diyor ki alay edercesine; benden size bir uyarıcı gelinceye kadar bekleyin, geldiğinde ona uyarsanız, ne sapıtırsınız ne de sıkıntı çekersiniz (bkz. 20/123) ... işe bak! Uyarıcı gelmiş ama herkes sapkınlık, herkes sıkıntı içinde ...

Tanrı bilge ve merhametli ise bu planı neden tutmamıştır? Tutmaz ... Çünkü böyle bir tanrı yok!

Şuna bak! Sanki ben besilik bir sığırım. Sonum da mezbaha orası garanti ama sanki çok süt verince beni kesmekten vazgeçeceklermiş gibi. Peh! Yaşadığımız şu hayata bak! Bu kalıba nasıl da uyuyor? Aslına bakarsanız bize anlatılan ne kadar hikaye varsa birçoğu yalan ve mantık dışı. Belki de sistemlerinin bu şekilde olmasını istedikleri için böyle bir hikaye uydurdular bu lanet olasıcalar. Yoksa binlerce kitabı ne diye yaksınlar ki? (ercan aldan)

https://onedio.com/haber/gunumuze-yalnizca-yikintilari-kalmis-tarihteki-en-eski-7-kutuphane-581049

https://www.facebook.com/gizemlervebilinmeyenler/videos/812465825617762/
12 Eyl 2020 22:30 güncellendi

SİDRET-ÜL MÜNT-EHA سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى – UZAYLI ZİYARETLERİ ve BEŞİNCİ ELEMENT


SİDRET-ÜL MÜNT-EHA سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى – UZAYLI ZİYARETLERİ ve BEŞİNCİ ELEMENT

Gizemci arkadaşlar ve bazı entel hocalarımız 53/13-15 ayetlerinde geçen “sidre-tul  munt-eha سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى”nın; Allah katında bir yer olduğunu söyleyerek, ikisi de sıradan insan olan Mu-hammed ve cebr-ail/cibr-iyl’e yücelik yükleyerek burada karşılaştıklarını iddia ederler. Oysa ki ayetlerde anlatılmak istenen bambaşka bir hikayedir ve bu hayal dünyasıyla hiçbir ilgisi yoktur.

ve lekad : ve andolsun
reâ-hu : onu gördü
nezleten : iniş
uhrâ : diğer
inde : yanında
sidreti el muntehâ : Sidretül Münteha
inde-hâ : onun yanında
cennetu el me'vâ : Cennet'ul Meva

Sidr-etu
السِّدْرُ
Sedir ağaçları ki, dikenli ağaçlar olup Arabistan kirazı denilen tatlı meyveleri vardır. Tekili:
سِدْرَ
In-de
عِنْدَ
(Mekan zarfı) Yanında, katında..
Munt-eha
المُنْتَهٰى
Nihayet bulma, varış, sona erme. Son durak, son hudud, bitiş yeri, varılacak yer.
cennet/bahçe
جَنَّةُ
barınak
مَاْوٰى

Yani onu “en sondaki sedir ağacının yanında/indinde, bahçenin yanındaki barınakta” gördü. demektir. Buradaki gördü kelimesinin karşılığı olarak "RA-HU رَاٰهُ" kullanılmış. Evet yanlış duymadınız! Ayetin orjinalinde “RA” geçiyor, yani Tanrının gözü, yani her şeyi gören göz olarak bildiğimiz RA/TANRI/ALLAH’ın gözü/bakışı. Nazar نْظَرُ yada basar بْصَرَ kelimesinin yerine neden bu kelimenin tercih edildiğini bir düşünün!

Önceki ve sonraki ayetleri incelersek ayetlerde CEBR-AİL/CİBR-İYL جِبْر۪يلَ kelimesi geçmez. Önceki yazılarımda CEBR-AİL/CİBR-İYL’in; İYL/EL/ALLAH إيل’ın kulu CABBAR/Kuvvetli bir adam olduğundan bahsetmiştim. Cebrail’in Melek olarak kabul edilmesinin nedeni İncil’in Luka 26-27’de geçen GABRİEL’in Kuran’a olduğu gibi aktarılmasıdır. Oysa Kurandaki Melek kavramı “Melik yada Mülkün sahibine bağlı olan” demektir. Tevratta ise “Molek” şeklinde geçmektedir ancak buradaki anlamı “ilah”tır. Neyse konuyu dağıtmayalım.

Burada bahsi geçen/vahyi getiren varlık “güvenilir bir elçi olan melektir -ki 50000 insan yılı uzakta olan Tanrının Arş’ından (belirli aralıklarla) dünyadaki buluşma yerine gelmektedir.

Diyanet Meali:
70.4 - Melekler ve Ruh ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

"Ona" derken yani "Arş" kastedilmektedir ve Arş=taht demektir. Tanrının tahtı Orion'dadır

Eyüp 9/8-9
O’dur tek başına gökleri geren,
Denizin dalgaları üzerinde yürüyen.
Büyük Ayı’yı, Oryon’u, Ülker’i,
Güney takımyıldızlarını yaratan O’dur.

Diyanet Meali:
11.7 - O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde yaratandır. Böyle iken "Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz" desen, inkârcılar "Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür" derler.

Vahiy 12/7-9
Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

Göksel gemilerden ve kasırgalardan bakıp aşağıdaki manzarayı taramaktaydı Anunnakiler. Eski zamanlarda Edin’de ve Abzu’da var olan her şey çamurların altına gömülmüştü. Eridu, Nibru-ki, Şurubbak, Sippar; hepsi gitmiş, tamamen yok olmuştu. Ama sedir dağlarındaki büyük taş platform parlıyordu gün ışığında. Eski zamanlarda kurulan iniş yeri hala sağlam durmaktaydı (sümer tab 10).

SEDİR DAĞLARINDAKİ İNİŞ PLATFORMU ???

Buraya dikkatinizi çekmek isterim. Sedir/Sidr ağaçları ağırlıklı olarak Lübnan, Suriye ve Türkiye’de görülür. Bu yer tam olarak neresi bilmiyorum ama çok büyük tarihi önemi olan Tarsus, Antakya, Babil yada Fırat Dicle kıyıları olabilir. Mersin’de yapılan kazının bununla bir ilgisi var mıdır bilemem ama cahil ulemanın anlattığı Hıra mağarası hikayelerinin de uydurma olduğunu bilmenizi isterim.

Peki Muhammed bu buluşma yerinde kim ile buluştu?

Aynı surenin 5, 6 ve 7. ayetlerine bakalım;

alleme-hu : ona öğretti
şedîdu : şiddetli, çok kuvvetli, üstün güç sahibi
el kuvâ : kudretli, kuvvetli
zû : sahip
mirretin : kuvvetli, azamet sahibi
fe : öylece
istevâ : istiva etti (yöneldi, kapladı, göründü, doğruldu)
ve huve : ve o
bi el ufuki : bir ufukta
el a'lâ : en yüksek

Yani; EL/İYL/ALLAH “şiddetli kuvveti öğretti güçlü kuvvetli olana, O da yüksek ufuklara doğru yöneldi/doğruldu” demektedir. Yani bu kuvvetli varlık/yani melek/yani güvenilir bir elçi olduğu 81/19-21 ayetlerinde verilmiştir.

Cebrail ile buluşma hikayesinin aslı İncil’de yer almaktadır.

Luka 1/19 Melek ona şöyle karşılık verdi: “Ben Tanrı’nın huzurunda duran Cebrail’im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim.

Peki bu varlığın ufka doğru yöneldiği şey ne idi?

ALALU GEMİSİYLE DÜNYA’YA KAÇIYOR

Alalu bu dövüşten yenik çıktı; Anu alkışlanarak kral ilan edildi. Anu konvoy eşliğinde saraya götürülürken; Alalu saraya dönmedi. Kalabalıkların arasından gizlice uzaklaştı; Lahma gibi ölmekten korkuyordu. Hiç kimsenin haberi olmaksızın, gök arabalarının yerine seğirtti hızla. Füze fırlatan bir arabaya tırmandı Alalu ve kapağını ardından kapadı. Ön kısımdaki odaya girdi ve komutanın yerine yerleşti. Yolu göstereni aydınlattı; odaya mavimsi bir pırıltı dolarken ateş taşlarını karıştırdı; uğultuları bir müzik gibi büyüleyiciydi. Arabanın büyük fişeğini canlandırdı; kırmızımsı bir parlaklık yaymaktaydı. Hiç kimsenin haberi olmaksızın, Alalu gök geminin içinde Nibiru’dan kaçtı. Alalu rotasını kar renkli Dünya’ya çevirdi, başlangıca ait bir sır sebebiyle seçmişti bu hedefi (SÜMER TAB 3).

Sizce bu mümkün müdür?
Kuran’ın orjinalindeki mesajlar ile sümer tabletlerinde yazılanların aynı hikayeler olduğunu daha önce söylemiştim.

Peki devam edelim …

Eğer şu Annunaki hikayeleri tümüyle doğru ise, Kuran + Tevrat ve İncil’de anlatılan ziyaret hikayeleri de doğru demektir ve bu da neden İsrailoğullarının kendilerini üstün görüyor olduklarını bize açıklar.

İsrail oğulları demişken bu kelime kuranda “beni isr-ail بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ olarak” geçer ve bu özel bir isim değildir.

beni= oğul
isra=çıkmak/yükselmek, yürümek
iyl= El/allah’ın kulu

demek olup 2 ana anlamı vardır.

Allah/El’in kulu yükselmişlerin oğulları (yani yükselenlerin)
Allah/El’in kulu yürüyenlerin oğulları (yani Mısır’dan çıkanlar)

İsr-a/Esr-a اَسْرٰى kelimesi aynı kökten olup, İsra suresi ilk ayette kullanılmıştır.

Tanrı kuluna bir kısım ayetleri göstermek için;
haram = yasak olan
mescid-i = saygı duyulan
yerden geceleyin alıp
aksa = uzakta
mescid-i = saygı duyulan
bir yere yürütmüştür. Burada yürütmüştür olarak çevrilen kelime “esr-a” dır. Kelimenin karşılığı ister yürümek/götürmek, ister yükselmek olsun bize verilmek istenen mesaj “bir yerden başka bir yere seyahat edilmiş” olduğudur.

Toparlayacak olursak; bizlerin gelişmiş bir tür olduğunu, başka evrenlere, galaksilere, dünyalara dağılmış olduğumuzu ancak çıkardığımız bir isyan/ayaklanma sonucu, kölelik ve ıslah için buraya sürüldüğümüzü/tıkıldığımızı ama başıboş da bırakılmadığımızı, belirli periyotlarla asıl dünyamız ile bağlantı kurulduğunu, ziyaretlerin gizli bir şekilde yapılmaya devam ettiğini kutsal kitaplardan ve yazıtlardan anlıyoruz.

Amos 5/8
Ülker ve Oryon takımyıldızlarını yaratan,
Zifiri karanlığı sabaha çeviren,
Gündüzü geceyle karartan,
Deniz sularını çağırıp
Yeryüzüne dökenin adı RAB’dir.

Tüm bunlar gerçek ise o halde burada bir geçit olmalı. Öyleyse nerede bu geçit? Kuran “Saat yaklaştı, ay yarıldı” diyor. Ay’ın bir üs olduğu ve Hitler’in bunu bildiği hatta sarı saçlı ve mavi gözlü alman ırkının uzaydan geldiğine dair birçok yazı ve video yayınlandı. Bunların bazılarının gerçeklik payı var gibi sanki. 18/19.yy’da tabletlerin keşfi ile Darwin, Einstein, Tesla vs. bilim adamlarının ortaya attığı iddialar ve sürdürdüğü çalışmalar, ufo kazaları ve olağanüstü teknolojik atılımlar neredeyse bu aynı yüzyılda oldu ve dünyanın seyrini değiştirdi. Eğer Amiral Byrd’in anlattıkları gerçek ise (-ki gerçek gibi görünüyor çünkü hemen akabinde Tunguska’da sebebi bilinmeyen büyük bir patlama oluyor ve Roswell’de ufolar düşüyor) bizi sürekli gözetleyen/takip eden birileri var ve bunlar büyük olasılıkla da gelişmiş/üstün insanlar. Çünkü İncil’de buna benzer bir ziyaret anlatılırken, ziyarete gelenlerin Mısır tanrıları gibi hayvan maskeleri taktıkları yazılıdır.

Vahiy 4-8 Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: “Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.” O anda Ruh’un etkisinde kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm. Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu. Tahtın çevresinde yirmi dört ayrı taht vardı. Bu tahtlara başlarında altın taçlar olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu. Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale vardı. Bunlar Tanrı’nın yedi ruhudur. Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu. Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı.

Evet, daha önce sizlere Muhammed ile İsa’nın aynı kişiler olabileceğini, Muhammed’in anlamının hamdedilen/övülen demek olduğunu ve global çapta bir özgürlük hareketi başlattığı için bu isimle anıldığını söylemiştim. İsa köleleri özgürleştirmek için mücadele veriyor ama insanlar onu satıyor o da sedir ağaçlarının bulunduğu yerdeki iniş rampasını kullanarak bu dünyayı terk ediyor (olabilir). Bu hikaye için Kur'an: “onu öldürmediler ve asmadılar, biz onu katımıza yükselttik” diyor (bkz. Nisa 155) ve giderken de buradaki kuleleri yerle bir ediyorlar.

Vahiy 18/2
Melek gür bir sesle bağırdı:
“Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!
Cinlerin barınağı,
Her kötü ruhun uğrağı,
Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu.

Sanırım bu yüzden de ona son peygamber deniliyor (olabilir).

Diyanet Vakfı Meali
33.40 – Muhammed (övülen), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Yazımı bitirirken küçük bir ayrıntıya daha değinmek istiyorum. Babil'deki yıkılan bu kuleler acaba iniş/kalkış rampası mıydı ve Tesla'nın yıkılan kulelerine mi benziyordu? Bildiğiniz gibi bu kuleleri yıkanlar Yahudi İsrailoğullarının kapitalist torunları idi. Acaba Tesla bu kuleler ile gizli geçitleri mi bulmuştu? Çünkü ufo olayları ve kaos (dünya savaşları) bu tarihlerden sonra patlak veriyor. Fringe dizisinde bu konu işlenmişti. Nasa'nın her dediğine inanmasam da bu tür geçitlerin var olduğu ile ilgili yapmış olduğu şu haberi önemsiyorum.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/uzay/797112/NASA_dan_carpici_aciklama__Dunyanin_manyetik_alaninda_gizli_gecitler_var.html

Bu ziyaret konusunu ve buraya yazdıklarımı daha iyi anlayabilmek için Tesla'nın hayatını araştırmalı ve 5.Element filmini dikkati bir şekilde yeniden izlemelisiniz. Filmin senaryosu (neredeyse tümüyle) Sümer tabletleri ve Kutsal kitapların mesajlarına göre yazılmıştır ve bu olası ziyaretler hakkında fikirler verecektir. (Ercan aldan)

Bunları da mutlaka izleyin!

https://youtu.be/wSqEQjjbllo
https://youtu.be/Ajr8I4h8l2g

12 Eyl 2020 22:26 güncellendi

N.A.S.A KEŞKE BİZİ KANDIRMASA :)


N.A.S.A KEŞKE BİZİ KANDIRMASA :)

https://www.nasa.gov/sites/default/files/thumbnails/image/187_1003705_americas_dxm.png

Sizlere daha önce Nasa'ya güvenmediğimi ve photoshop kullanarak dünya haritası üzerinde bulutlarla "sex" yazdıklarını, Pluton gezegeninin (!) üzerine ise disney pluto köpek figürünü yerleştirerek aklımızla nasıl da alay ettiklerini göstermiştim.



Resimler halen Nasa'nın kendi sitesinde bulunmaktadır (üstteki linklere tıklayarak kendiniz de görebilirsiniz). 

Söz konusu uzay bilimi olunca 1 yanlış tüm doğruları götürür. Bu yanlışlara birini daha ekleyeyim. Altta 1.resimde Libya'daki bir arazinin Mars üzerine ufak rötüşlarla nasıl işlediklerini görmektesiniz.


Ben her zaman şunu savundum (belki doğru belki yanlış);

Eğer gerçekten üstümüzde aşılamaz bir kubbe varsa, burası bizim kafesimizdir. Gerçekten başka cennetlerden (kıtalardan) buraya sürüldük ve hapsedildik. O halde bırak Mars'ı, Pluton'u, Ay'ın ötesine bile gitmek mümkün değildir. Bunu destekleyen bir örnek var mı derseniz; o taraflara (yani buzulların ötesine) geçiş izninin olmadığı ve bunu deneyen herkesin istisnasız vurulduğu söyleniyor. Buna yalan yada abartı diyenler var ama böyle bir olasılık olmasa muhabbeti de yapılmazdı değil mi?

Mesela Amiral Byrd olayı. Ben bu hikayenin gerçek olduğuna inanıyorum. Çünkü Tunguska ve Roswell olayları da birbirine ile yakın tarihlerde yaşanıyor ve dünyada hızlı bir şekilde teknolojik sıçramalar yaşanıyor. Özellikle de Amerika'da olması Roswell olayının gerçek olması ihtimalini kuvvetlendiriyor. Bunları daha önce yazdığım için kısa tutuyorum.

Peki buraya sürüldüğümüz doğru ise o halde bir geçit de olmalı. Nasa böyle geçitlerin olabileceği konusunda haberler yayınlamıştı.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/uzay/797112/NASA_dan_carpici_aciklama__Dunyanin_manyetik_alaninda_gizli_gecitler_var.html

Yalancı Nasa'ya güvenip güvenmemek ise size kalmış :)

Bize gezegen diye yutturdukları şeylerin, buzulların ötesinde, henüz bize bildirilmeyen başka başka kıtalar olabileceği ihtimaline daha önce değinmiştim. Bu doğruysa zengin elitleri sanırım bunlardan birine (Mars'a (!)) taşıyacaklar. Belki de öldü denilen Rockefeller'i çoktan taşıdılar. Eğer bir gecede İngiltere kraliçesinin ortadan kaybolduğunu duyarsanız bilin ki hasat için düğmeye basılmıştır.

https://www.youtube.com/watch?v=JXCI8vJlV8w

Bunlara hep komplo diyenler, Norveç'teki kıyamet sandığında 860 bin civarı tohumun neden/hangi amaçla tutulduğunu bi zahmet açıklasın.

https://www.youtube.com/watch?v=NvDTa0LxBiY

Hoş videoda ipucu vermişler ama görmek istemeyene zorla gösteremeyiz tabi. Elitlerin "altın çağı" böyle bir temizliğin ardından başlayacak ve bu tohumları kullanacaklardır.

Daha önce hepsini yazdım ve olup biten her şeyin bir plana göre işlediğini söyledim (son resimdeki sembolizm çizimine göre ikinci tufan yakındır).


Bu yazı aynı zamanda genel bir özet oldu :)

Asıl konuya gelecek olursam,

Google Maps'a Mars (!) haritası da eklenmiş. Bu haritada 3 nokta dikkatimi çekti;

1. Edom: Adem'in yaratıldığı/ilk ortaya çıktığı yer olabilir mi (?)
2. Thoth: Mısır bilgelik tanrısının adı
3. Arabia Terra: Arab arazisi, demek

Hepsini birleştirince piramit oluştu. 


Tabi bu beni şaşırtmadı. Asıl merak ettiğim konu ise burası bu dünyadaki bir yer mi? Yoksa buzullar ötesindeki başka bir kıta mı? (ercan aldan)
12 Eyl 2020 23:00 güncellendi

MİKAİL = ALLAH’IN ÖLÇÜLÜ BİR KULU (?)


MİKAİL = ALLAH’IN ÖLÇÜLÜ BİR KULU (?)

وَنُفِخَ فِى الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَاءَ اللّٰهُ ثُمَّ نُفِخَ فٖيهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ

39.68 - Sûr'a üflenir ve Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.

Mikail = gerçekte incilde geçen ve ejderha ile savaşmış baş melek, baş önderi tanımlayan kavramdır.

Vahiy 12
7-8 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler.

Üstte verdiğim ayette (39/68) ise “MİKAİL=MİKYALE” kelimesi geçmediği halde, İncil’den esinlenerek kurana sokulmuş ve güya doğaya hükmeden bir melek olarak bilinegelmiştir.

Kuran’da geçen kelime "mikale-mikyale" مِكْيَالَ kelimeleridir ve "ölçü" için kullanılan bir kavramdır. ölçüyü tam ve doğru yapan anlamında.

وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا [الْمِكْيَالَ] وَالْمٖيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَ
11.85 - "Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."

İlk verdiğim 39.68'e bakarak mikail kavramını kurana sokmak istediklerini ama orjinalinde "mikail" geçmediğini ve Mik-ail’in de aynı Cebr-ail gibi sıradan insanlar olduğunu anlıyoruz. (ercan aldan)
12 Eyl 2020 21:42 güncellendi 

CEBR-AİL = ALLAH’IN CABBAR KULU (?)


CEBR-AİL = ALLAH’IN CABBAR KULU (?)

Cebrâil veya hristiyanlarca kullanılan ismiyle Gabriel (Arapça: جبرائيل Cibrâ'îl veya جبريل Cibrîl, İbranice: 'גַּבְרִיאֵל') (Tanrı'nın cebr-i gücü) , İbrahimî dinlerde Tanrı'nın vahiylerini peygamberlere ulaştıran melektir. (wiki)

Arapçada
جَبْرٌ = cebr-un
sözcüğü cesur, kuvvetli bir adam anlamına gelir.
جَبَرَ = ceber-a
ayrıca "bir kulu" da ifade eder.
اِيل = iyl
yukarıda bahsi geçen türemesine ilaveten, şu sözcükten:
اَللّٰهُ = ellah
Türkçesi; İYL/El/Allah’ın kulu, cabbar/kuvvetli bir adam = Cibril/Gabriel.

16/103 - Andolsun ki biz onların, "Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'an ise gayet açık bir Arapça'dır.

Şimdi daha iyi anlaşılıyor Muhammed’in neden telaşlanıp 16/103’ü yazdırmak zorunda kaldığını? Cebrail dediğimiz bu cabbar adam gerçekten de Varaka bin Nevfel olmasın?

Çünkü Kuran'a göre Muhammed'e gelen ziyaretçi Cibril değil "şiddetli kuvveti olan güvenilir bir elçi"dir (bkz. 53/13-15, 81/19-21). Söz konusu o ayetlerde Cebrail kelimesi geçmez ama neredeyse tüm mealciler Cebrail kelimesini eklemişlerdir. Oysa Cebrail ile buluşma hikayesinin aslı İncil’de yer almaktadır ve ziyarete gelinen kişi Muhammed değil Zekeriya'dır.

Luka 1/18-19 Zekeriya meleğe, “Bundan nasıl emin olabilirim?” dedi. “Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi.” Melek ona şöyle karşılık verdi: “Ben Tanrı’nın huzurunda duran Cebrail’im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim.

2.97 - De ki: "Her kim Cebrail'e düşman ise, bilsin ki o, Allah'ın izni ile Kur'an'ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü'minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir."

Cebrail ve Mikail'in meleklerden olmadığı bir sonraki ayette açıkça belirtilmiş. Melek, Cebrail ve Mikail ayrı ayrı zikredilmiş.

2.98 - Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mîkâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.

Demek ki neymiş? Cebrail/Gabriel, Mikail/Mikyale gökten zınk diye düşüveren kanatlı ulvi varlıklar değillermiş. Bildiğin, senin benim gibi insanlarmış (sistemdeki diğer görevliler gibi). (ercan aldan)
12 Eyl 2020 21:40 güncellendi

ORİJİNAL İNSANLAR (?)


ORİJİNAL İNSANLAR (?)

Onbinlerce hatta yüzbinlerce yıl önceki ilk atalarımız "İYİ"lerdendi. İyi insanlardı. Geliştiler, güçlendiler ve evrene dağılıp başka başka dünyaları/habitatları yarattılar. Bu dünyayı da öyle keza ancak nüfus artınca ve bu dünya dar gelmeye başlayınca insanların azaltılması gerekti ve böylece "KÖTÜ"lük ortaya çıkmış oldu. Kötüler zamanla iyilerden çaldıkları üstün bilgileri ve güçleri, kötü emeller için kullanmaya başladılar. İşte sömürü düzeni ve kapitalizm böyle ortaya çıktı. Yani aslında bizim ilk versiyonlarımız kötü filan değillerdi.

Bu benim geçen sene ortaya attığım bir tez/teori idi ve bu tez üzerinde biraz daha kafa yorunca ilginç bulgulara ulaştım ve bir nevi kendi tezimi doğruladım diyebilirim.

Şöyle ki; Aborjinleri inceleyenler bilirler, normal insanlar gibi değillerdir. Telepati yoluyla iletişim kurabilirler, doğaya hakimdirler, tedavi yöntemleri ve yaşayış biçimleri tamamen doğaya uygundur. Bu yüzden ayakkabı giymeyi bile reddettikleri söylenir.

Ab-orgin'in kelime anlamı İngilizce'de ab=den,dan ve origin=orjinal yani "orjinalden/orjinalinden" anlamına gelmektedir. Genel anlamı ise "yerli" demektir. Yani dünyanın (yerin) yerlisi. Yani "orijinal insan".

Onları inceleyenler dna'larının bile farklı olduğunu söylüyorlar.

http://beyinsizler.net/bilim-insanlari-aborjinlerin-bilinmeyen-bir-dna-turune-sahip-oldugunu-acikladi/

Vücutlarının üzerinde bulunan yay şeklindeki simge ile onbinlerce kilometre ötedeki Göbeklitepe'de, 12 bin yıllık kazıda görülen simge aynıdır. Şundan eminim ki 120 bin yıl öncesine ait başka bir yapılar dahi bulunsa, onlarda da benzer simgelerin bulunacağından eminim.

http://www.milliyet.com.tr/gobeklitepe-de-avustralya-aborjinleri-ne-ait-sembollere-rastlandi-molatik-9122/

Çünkü ilk insanların burada ortaya çıkmış olması büyük olasıdır. Zamanla diğer kıtalara da yayılmışlar. Çünkü her kıtada koyu tenlilere rastlamak mümkündür ancak ne var ki 14-15.yy'dan sonra Beyazlar, koyu tenlilerin bulunduğu kıtaları işgal edip ele geçirerek, bu koyu tenlileri ya asimile etmiş yada köle olarak kullanmaya başlamışlardır.

https://www.sozcu.com.tr/2017/teknoloji/dna-analizi-aborjin-avustralilarinin-kitaya-nasil-geldiklerine-dair-gizemi-aydinlatti-1726665/

Burada aklıma gelen ikinci bir teori daha var. Beyaz tenli, sarı saçlı ve mavi gözlü kötü insanlar yakın çağlarda (14-15.yy) dünyamıza gelerek, belki de onbinlerce yıldır bu dünyada bulunan eski halkları işgal etmiş olabilirler mi? Bence olabilir. Amerika kıtasındaki maya, peru ve kızılderililer, Afrika'lılar, Araplar, Asyalılar (hindular ve eski türkler), Nepal'lier vs. hepsi de koyu tenliydiler ve her biri doğa ile iç içe yaşayan insanlardı.

İlginç bir şekilde bu insanların neredeyse hepsi yılan ve ejderhayı kutsal kabul ediyorlardı. Bu bir tesadüf olamaz. Kutsal kitaplarda kovulan şeytanın sembolü de yılan idi. Demek ki bu koyu tenli insanlar İblis'in soyundandılar ve beyaz tenli göktanrılar tarafından buraya tıkıldılar. Bu doğru olabilir mi?

Özetleyecek olursam, 100 binlerce yıl önce dünyaya gelen "İYİ" insanlar; koyu tenli (siyah/kahverengi gözlü ve siyah saçlı) insanlardı ama yakın çağlarda gelenler ise beyaz tenli, mavi gözlü ve sarı saçlı "KÖTÜ" insanlardı ve koyu tenli insanları işgal ederek onları köle olarak kullandı. Bu kısım biraz da Black Panter filminin senaryosuna benziyor sanki (?) Bu arada filmi izlemenizi tavsiye ederim.

https://youtu.be/xjDjIWPwcPU

Bir de işin Sümer tabletlerine uygun olarak yorumlanması var tabi. Buna göre sarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenli ırk gökten gelmiş olan göktanrılardır. Kendi ırklarından biri ile dişi bir maymunu çiftleştirip, siyah/kahverengi gözlü/saçlı, sert kıllı ve koyu tenli melez bir ırk yaratmış ve bu ırkı gerçekten de köle olarak kullanmışlardır.

Hangisi doğrudur bilemiyoruz ama dikkat edelim bin yıllardır konuşulan bir insan - maymun muhabbeti var. Yakın zamanda maymun insan sentezi melez insanlar üretildiği ancak dini çevrelerin baskısı ile bu projelerden vazgeçildiği ile ilgili yazıları daha önce paylaşmıştım.

https://www.webtekno.com/100-yil-once-insan-ve-sempanze-melezi-bir-canli-gelistirildi-h40209.html

Bana sorarsanız her iki teorinin de gerçeklik payları bulunuyor ve bana göre her ikisi de mantıklı (ercan aldan)

12 Eyl 2020 22:50 güncellendi

"MAYMUN ATA" GERÇEK Mİ, SAPLANTI MI?


"MAYMUN ATA" GERÇEK Mİ, SAPLANTI MI?

Gerçek; mümkün olandır!

Y kromozomu olmadan sadece dişi kullanılarak bir insan dünyaya getirmek; Meryem'in nasıl babasız bir bebek dünyaya getirdiğini ve de sümer tabletlerinde sözü edilen dişi maymun ile gelişmiş insan ırkı ile nasıl melezleştiğini de açıklar mı?

http://www.milliyet.com.tr/erkek-spermi-olmadan-hamile-pembenar-detay-hamilelikhazirligi-2189984/

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40198320

Ve neden gözlerimizin renkli olduğunu da.

Mavi, sarı ve kırmızı ana renklerdir. Melez için kullanılan gelişmiş insan ırkının göz renkleri mavi idi. Bu yüzden Hitler, mavi gözlü insanları ARİ IRK kabul ederek ayıklamak istedi. Çünkü göktanrıcı yahudilere göre mavi gözlü sarı insanlar, gökten gelenlerin (!) kanını/genini taşıyordu.

Ve bu yüzden daha düne kadar, koyu renk göze ve tene sahip olanlar köle olarak kullanıldı. Kıllı vücutlar bu yüzden sevilmedi. Çünkü maymun grubunun göz rengi kahverengi/siyahtır. Kahverengi renk ise sarı + kırmızı + siyah karışımı ile oluşur. Ana renk değildir.

Tüm bunlar doğruysa gerçekten bir müdahale olmuş.

https://www.webtekno.com/100-yil-once-insan-ve-sempanze-melezi-bir-canli-gelistirildi-h40209.html?fbclid=IwAR3N81hsrMNrnDcSYIFJx21ggOhmrgRl3Jp2Wy535ByPpmoZ-q1X5ecB_bA

Öte yandan bilindiği gibi insansı maymunların kromozom sayıları 48 insanların ise 46 dır. 22'si ortak 1'i cinsiyeti belirleyen XX ve XY içerir. XY (erkeklik kromozomu) erkek maymundan gelmiş olamaz. Öyle olsaydı doğan bebek de maymun olurdu. XY'nin o mavi gözlü gelişmiş ırktan geldiği kesin gibi.

Bu kromozomlardaki dna'da 64 kodon bulunur. Bunun 20'si insanda aktiftir. Stop kodonu yüzünden 20'den sonrakiler çalışmaz ancak bir mutasyon yada dışarıdan bir müdahele ile diğer kodonlar aktif hale getirilebilir. Yakın zamanda 24 kodon açık bir şekilde doğan çocukların, doğuştan AIDS'e bağışıklıklı olduğu ile ilgili çıkan haberleri duymuşsunuzdur.

22 ortak kromozom içindeki dna'larda kodlanmış olan bilgiler sayesinde hem o ari ırkın hem de maymunların özelliklerini, (düşüncelerini) paylaşıyoruz. Bu yüzden içgüdülerimiz zıtlık ilkesi barındırıyor. İyi-kötü, güçlü-zayıf, zeki-aptal, vicdanlı-vicdansız vs. gibi.

Ayrıca bu durum neden parmak izlerimizin farklı olduğunu da açıklıyor. Aynı tür atalara sahip olsaydık, tek düze canlılar olarak doğradık. Örneğin iki beyaz tavuk ve horozdan doğan tüm civcivlerin de (büyüdüğünde) beyaz olacağı gibi yada iki kara keçi ve tekeden olan yavrularının da kara olacağı gibi vs.

Sümer tabletlerinde bir dönem tanrı Enki, yeryüzünde yaşayan dişileri döllediği ve bu yüzden diğer tanrılar tarafından aşağılandığı yazılıdır. Benzer bir ifade tevratta da geçiyor (Bkz. yaratılış 6/4).

XY kromozomu taşıyan erkek tanrılar (gelişmiş ari ırk insanlar) tarafından dişiler bir araç olarak kullanıldığı için, onlara tapan yahudi erkekler tarafından hep hor görülüyor. Sanırım bu yüzden yahudi erkekler arasında homosexüellik yaygın. Yahudilerce kadınların hayvanlarla bir tutulması da sanırım bu yüzden.

Tüm bunlar ya mutlak gerçek, ya birer tesadüf yada bu yahudiler gerçekten saplantılı bir millet :(

Eğer davalarında haklı iseler, ikinci bir ari ırk ayrıştırma projesi yine yapılacak ancak bu kez kriterleri ne olur bilemem. Çünkü teknoloji çok gelişti. Tahminim kan grupları üzerinden bir elemenin olacağı yönünde (ercan aldan)

12 Eyl 2020 21:37 güncellendi

Kimyasal / biyolojik silahlar

Oksijen seviyelerinde dengesizlikler gözlemlenmeye başlamış.

https://www.acunn.com/teknoloji/dunya-daki-oksijen-miktari-azaliyor-1058676-haber

Sanırım maruz kaldığınız chemtrails salınımları yüzünden. Beyne yeterli miktarda oksijen gitmiyor. Dünya genelinde bir unutkanlık/bönlük ve solunum yetmezliği hakim.

Ayrıca zayıflayan bağışıklık yüzünden de senede 5 kez grip oluyoruz. Türkiye'de son 15 yılda kanser vakaları da %200 artmış.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/kanser-orani-yuzde-200-artti-151019h.htm

Bilmediğimiz daha neler var kimbilir? "E bende bir belirti yok" diye düşünenler, şimdilik güvende olabilirsiniz ama en kısa sürede sizler de etkileneceksiniz. Her kan grubu için ayrı ayrı kimyasal/biyolojik silahları var. Tüm zehirlenme aşamalarını geçip hayatta kalabilenler, sanırım kurtarılmaya layık "seçilmişler" olacak.

12 Eyl 2020 21:36 güncellendi

ATATÜRK DİNDAR MIYDI, YOKSA SİSTEME BAŞKALDIRAN BİR ASİ MİYDİ?


ATATÜRK DİNDAR MIYDI, YOKSA SİSTEME BAŞKALDIRAN BİR ASİ MİYDİ?

Atatürk'ün dindar biri olduğunu iddia edenler Balıkesir hutbesini (!) delil olarak gösterirler.

7 Şubat 1923 Zağnos Paşa Cami
Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir ... (şeklinde devam etmektedir ...)

Her ne kadar bu, Cuma namazı yada Bayram namazında okunmuş bir hutbe olmasa da evet Atatürk gençlik yıllarında dindar biri idi, ta ki Kuran'ın Türkçe'ye çevrilmeye başlandığı 1928'li yıllara kadar.

Sözlerinden, hal ve hareketlerinden, 1924 yılında Diyanet'i kurma talimatı vermesinden vs. ... O'nun gençlik yıllarında, sünni inancına sahip ve sistemden habersiz sıradan bir müslüman olduğu anlaşılıyor. Daha önce de yazdığım üzere sünni müslümanların uyguladığı dini ritüeller ile yahudilerin uyguluyor oldukları dini ritüellerin aynı olduğunu delilleri ile vermiştim. Çünkü Osmanlı'nın yaşadığı ve yaşattığı din gerçekte kapitalist Yahudilerin dini idi (aşağıdaki Barbaros paşanın sancağındaki İsrail/siyon/davut yıldızına dikkat edin)


Yahudilerin kendi ırklarını köle olarak kullanmadıklarını daha önce söylemiştim. İstila ettikleri milletleri zamanla köleleştirirler ve oralara kapitalizmi yerleştirirler. Kapitalizmi anlamak için Sümerlere kadar gitmek gerekiyor. İlk köle kavramı o çağlarda ortaya çıkıyor. Kapitalizmde esas; sistemin başındaki kral/kraliçeyi ve onun görevlendirdiği memurları zengin etmektir. Bu sistemde halk sürekli fakirdir. Sistemin başındakiler zengin ve aynı zamanda güçlüdürler de. Bu çemberin dışına çıkanların ise hemen kellesini kestirirler.

Bu söylediklerimi gözünüzde canlandırın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Şeriat (yani yahudi) dini, sistemin başındaki kapitalist şer üçlüsünün, sıradan dünya insanlarının köle olarak kalmalarını sürdürmek ve çemberin içinde tutabilmek için maaşlı din ve siyaset adamlarını kullanırlar. Bunlarla halkı çember içinde tutmayı başaramazlarsa, ellerinde ezelden beridir var olan; nükleer/biyolojik/genetik ve iklim silahlarını kullanırlar. Sıradan insanlar bu silahların etkilerine mucize gözüyle bakarlar ve korkarlar. Böylece çemberin dışına çıkamazlar. Beyinleri baskılanır, korkak ve itaatkar nesiller yetişir. Tıpkı cam tavam sendromundaki pireler, öğrenilmiş çaresizlik sendromundaki fil ve haşlanmış kurbağa sendromundaki kurbağalar gibi zamanla mücadele etmeyi bırakır ve sistem karşısında teslimiyeti seçerler. İşte bunun halklar üzerinde uygulanan ismi de İslamiyet'tir. İslamiyet=teslimiyettir.

Tıp, fizik, kimya, biyoloji vs. bilim dalları onlara aittir. Perde gerisindeki labaratuvarlarında geliştirilen bu silahların finansörlüğünü sistem piramidinin tepesindeki zenginler yapar. Sisteme isyan edip başkaldıran her kişi yada toplum, bu silahlarla hasat edilirler.

Sistemi öğrendiyseniz konuya geri dönebilirim.

Osmanlı'nın; Kuran'a uygun yaşayan müslüman Türkler olduğunu zanneden zavallı güruh, tam 6 asır boyunca Osmanlı'nın neden köleliği kaldırmadığını düşünsün. Kaldırmadı çünkü sisteme bağlı çalıştı. Çünkü Osmanlı kapitalistti. Sultan ve efradı zengin ama sıradan halk fakirdi ve Osman'lı, Türklükle hiçbir alakası olmayan bir yahudi devletiydi.

İşte Atatürk de aynı bu şekilde düşünmüş olmalı ki, Türk'ün ecdadını araştırmaya başlamış ve asıl Türk'lerin (türük/yörüklerin) soylarının daha eskiye dayandığını görmüştür.

Ey ağalar beyler, Toroslara çıkın bir bakın. Nerede kara bir Yörük çadırı görürseniz, dumanı da tütüyorsa dünyada hiç bir güç bizi asla yenemez (M.Kemal Atatürk)

Aynı, doğa ile iç içe özgür yaşayan şaman, kızılderili, aborjinler gibi Türklerin de özgür (göçebe) yaşadıklarını keşfederek bu kapitalist sisteme başkaldırmıştır ve işte ne olduysa bu tarihlerden sonra olmuştur. Ölümüne yakın zamanlarda Yahudi mason localarını kapatarak, sistemin uşaklığını yapan din ve siyaset adamlarının hedefi haline gelmiş ve yine sistemin finanse ettiği yahudi bir doktor (Mim Kemal Öke) tarafından bir çeşit zehir ile yavaş yavaş öldürülmüştür (https://mrasar.wordpress.com/2015/10/04/ataturku-biz-oldurduk/).

Evet arkadaşlar sizlere gösterdikleri puzzle'ın tamamlanmış hali budur. Tamamlanmamış parçalar üzerinden ilerleyerek Atatürk'ü anlamanız mümkün değildir.

Atatürk ne zaman ki Kuran'ı kendi dilinde detaylı olarak incelemeye başlıyor, o zaman uyanmaya başlıyor ve bu uyanış diğer milletlere de sıçrıyor ve dünya genelinde bir isyan dalgası başlıyor. 


Bilhassa Koministler ve Sosyalistler bu akıma sahip çıkarak 2.dünya savaşını körüklüyor ve kapitalistleri zor durumda bırakıyorlar. Sistem büyük darbe alınca da 100 senelik bir ateşkes anlaşması imzalıyorlar ama emin olun durmayacaklar.

Sistem şimdi daha güçlü. 1940'lı yıllarda başlattıkları ülkeye sızma görevinde sona yaklaştılar. 1980'lerde tüm dünyada trend olmayı başardılar. Günümüz Türkiyesi'nin, Atatürk'ün özgür Türkiyesi ile hiçbir alâkası yok. 100 özgür senemizin sonuna geldik. Süre 2023'te bitiyor. Bu yüzden özgürlüklerimiz son sürat baskılanıyor, gasp ediliyor. Yahudi araplar ülkeye sokularak, Türkler asimile edilmeye çalışılıyor. 2023'e kadar sistem bizi tekrar çemberin içine tıkmak zorunda, bunu başaramazlarsa ellerindeki silahları kullanacaklar.

Arkadaşlar lütfen uyanıp şu büyük resmi görmeye başlayın artık! 2023'e kadar bizlerden tarafımızı seçmemizi isteyecekler. Ayıklanma süreci başladı. Ya özgürlükleri gasp eden bu zorba sistemin tarafına geçip, altın çağda yine onları patron edecek ve köle olarak sömürülmeye devam edeceğiz yada özgürlük ve tam bağımsızlık için halkların tarafına geçip neslimize daha yaşanılabilir bir dünya bırakacağız. Tıpkı aborjinler (orijin insanlar), kızılderililer ve eski Türkler gibi ... ilkel ama özgür! (ercan aldan).
12 Eyl 2020 22:49 güncellendi

Sistemin Tekerine Çomak Sokan Lider (Atatürk)





SİSTEMİN TEKERİNE ÇOMAK SOKAN LİDER (ATATÜRK)

"Bu ulus bağımsızlıktan yoksun olarak yaşamamıştır, yaşıyamaz ve yaşamıyacaktır, ya istiklal ya ölüm." (M.Kemal Atatürk 1919)

Her seçim öncesi değişik gruplarda Atatürk hakkında salak saçma caps'ler ile yalan yanlış içerik paylaşıyorlar. Birçoğunun kaynaksız ve uydurma (fake) olduğu aşikar belli. Kimisi Atatürk'e mason demiş, kimisi siyonist, kimisi de sebatayist ... Kimisi de Atatürk'ün, Muhammed'in soyundan geldiğini bile iddia etmiş. Güler misin ağlar mısın? Benzer kafa yapısına sahip başka bir grup da Saidi Kürdi'nin de aynı soydan geldiğini iddia etmiş. Gerçekte iki ezeli düşmanı, birbirine kardeş edivermişler :) Peh!

Saidi Kürdi; sistemin sahiplerine hizmet eden bir truva atıydı. Dinsel ve siyasal baskı ile Türk milletini asimile etme çabaları zaten Talkan ve Curcan'dan beri devam etmekteydi. Biz yahudi arabın dinini çiçeklerle kabul etmedik, kılıçla bize zorla kabul ettirdiler. Lut'un devamı olan oğlancı Osman'lının Türk devleti olduğu masalı ile bizleri iyi uyuttular. Madem Osmanlı Türk idi Atatürk neden bu yeni milletin adını Türk milleti, ülkenin adını da Türkiye olarak değiştirdi?

Aşağıda linkini verdiğim videoyu dikkatli izleyin! Müslümanlık adına uygulamaya çalıştığınız tüm dini ritüeller "ezan, abdest, namaz, oruç, hac, kurban, sünnet ..." hepsi de yahudilerin inançlarındandır 


Tümünü delilleri ile verdim. Yahudilere ve onların sistemine hizmet eden cübbeli şarlatanı bir konuşmasında Türkler için "gavurlar" demiş. Türk'e gavur dedirten zihniyet sizce Türk'lerle dost olabilir mi? Atatürk'ün bunları neden idam ettirdiğini anlamaya çalışın. Hain, fesat ve fitnecilerin sonu dinde bile aynıdır. Dostunuzu, düşmanınızı iyi tanıyın!

Krallık, sultanlık, tek adamlık özgürlük getirmez. Osmanlı, egemenliğini yüzyıllar boyu kılıçla sağladı. Sisteme başkaldıranın başını koparttı. Kitleleri köle olarak kullandı. Ezelden beridir şer üçlüsünün güdümünde olan devletlerin/milletlerin topyekün Türk milletini asimile etme çabaları, Atatürk zamanında sekteye uğradı. Atatürk'ün amacı dünya genelinde bir özgürlük dalgası yaratarak, şer üçlüsünün kapital sistemine başkaldırmaktı. Bu dalgaya komünist ve sosyalist devletlerin desteğini alarak dünya genelinde bir ayaklanma çıkarttı ve bu şer üçlüsünün beslediği din ve siyaset dallarında istenmeyen/sevilmeyen adam ilan ediliverdi.

Hiç bir şey tesadüf değil. Bize anlatılan tarih de gerçek değil. Atatürk dindar biri değildi. Çünkü lanet olası şer üçlüsü ve onun kapital sistemi, din ve siyaset ile insanlığa özgürlük değil, korku salmaktaydı. Korku ve baskı olunca sömürge kaçınılmaz olur. Türk milleti de ancak bu şekilde kontrol altına alınabilirdi.

Leş kargaları O'nun ölümünden hemen sonra kısmen özgür Türkleri yeniden sömürge imaparatorluklarına katabilmek için din ve siyaset silahlarını kullanmaya başladılar. Başardılar da. O'na İngiliz, Amerikan uşağı diyenler, O'nun ölümü ile ülkeye çöreklenen Yahudi mason ve illüminati ajanlarının icraatlerini incelesinler. Ne bileyim işte Saidi Kürdi'yi, Celal Bayar'ı, Menderes'i, Fethullah Gülen'i, Turgut Özal'ı, Süleyman Demirel'i, Erdoğan'ı vs. incelesinler. Sürekli yoksul bırakılan bir halk ama kendileri ve patronları zevk ve sefa içinde. Çünkü sistem bunu gerektirir,

Çünkü;

Kölelere asla özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki çalışmaya devam etsinler. (Charles Bukowski)

Evet arkadaşlar, ben tarihçi filan değilim ama büyük resmi görebilmek için tarihçi olmaya da gerek olmadığını düşünüyorum. Yazdıklarım size çelişkili gibi görünebilir. Canlı tanığı olmadığım tarih hakkında anca bu kadar yazabiliyorum. Gerçekliğine tanıklık etmediğim hiç bir şeyin gerçek olduğunu da iddia edemem. Kimse edemez.

Atatürk'ün mason olduğunu iddia eden kesime şunu sormak istiyorum. Atatürk mason olsaydı, mason localarını kapattırır mıydı? Ayrıca Anıtkabir'in mason tapınağına benzediğini iddia edenler, Atatürk'ün böyle bir talebinin olup olmadığını tarih kitaplarından araştırsın. Zira bilgi kirliliği çok fazla.

Mason; taş ustası demektir. Yani Firavun'un hizmetinde çalışan köleler/İbraniler ayaklanarak tek adamlara yani Firavunlara karşı başkaldırmışlar ve birkaç defa da savaşı kazanmışlardır. Bize böyle öğretildi ama belki de tam tersi olmuştur. Benim masondan anladığım şey; özgürlük için savaşıyor olmalarıdır. Çünkü amblemlerinde bile "hür ve kabul edilmiş masonlar locası" yazmaktadır. Ancak günümüzdeki masonluğun amacı ve işleyişi değişmiş olmalı ki, onlar bile kapitalizme hizmet eder olmuşlardır.

Gerçekte yahudiler kendi ırkını köle olarak kullanmazlar. Kendi sistemi olan kapitalizmde kendi ırkını köle etmezler. Başka milletleri sömürerek köleleştirirler. Bunu sağlamak için de cahil, sapkın ve zorba arapları maşa olarak kullanırlar. Bunu anlayın artık! Arapların el atıp da bozmadığı bir millet yoktur. İslam; Yahudi elitlerin özgürlükçü toplumlara saldığı truva atıdır. Araplaştırılan milletlerin/ülkelerin sonu istisnasız yıkım olmuştur. Ben burada, büyük global bir sistemden bahsediyorum.

Sistem = Böl, parçala ve yok et şeklinde çalışır.

Bu sisteme başkaldıranın başı ezilir. Binyıllardır süregelen gelenek işte budur.

Arkadaşlar hepimiz bir yol ayırımındayız. Kendilerini müslüman olarak gören kitle, bir ayrıcalığınızın olduğunu düşünmeyin. Allah diye taptığınız tanrının mimarı da bu sömürgeci zalimlerdir. Emin olun öyle bir hayal dünyası yok! Sistem, ezelden beridir ellerinde var olan (ancak perde gerisinde kullandıkları) üstün silahları, köleleştiremediği toplumlar üzerinde uygulayarak suçu hayali bir tanrıya yüklemektedir. Onlar için önemli olan sadece sistemin stabil işleyişi ve ilerleyişidir. Sistem, zenginlerin torbasını doldurduğunda, artık köle yığınlarına ihtiyaç kalmaz. Hasat gününden önce seçmiş oldukları küçük bir azınlığı, sistemin devamlılığını sağlamak için sağ bırakırlar. Binyıllardır uygulanan sistem budur. İster inan, ister inanma!

Bunu sekteye uğratacak her kim yada her ne olursa anında mimlenir. Ben bile sıradan bir vatandaş olmama rağmen, dinci/siyasetçi gruplarda, forumlarda ve reel ortamlarda hemen fark ediliyorum ve dışlanıyorum. Sistem tıpkı bir örümcek ağı gibi her karış toprağa hükmetmeyi başarmış.

Roma döneminde sisteme hizmet eden kral/valinin verdiği şu fermanı hatırlayın; "her kim ki (özgürlükçü) Spartacus'ün adını dahi ağzına alır, hemen başı kesilir" ... işte bu hükmün bir benzerini şimdi ben/bizler yaşıyoruz.

Özetlemek gerekirse Atatürk ister mason olsun, ister siyonist olsun ister sebatayist ... O'nun kişiliği ile uğraşmayı bırakın ve O'nun ne için mücadele ettiğini öğrenin. O'nu kendinize örnek alın ve O'nun yolundan yürüyün! Sistem dünyayı köleleştirmek, bizler ise bu sömürü düzenini yıkmak için savaş veriyoruz. Bu bağlamda sistemin destekçileri bizlere de mason diyebilirler (tıpkı Atatürk'e dedikleri gibi).

Şer üçlüsünün sihrine kapılarak 2023'te tek güç olacağımızı hayal eden insanlar, eğer uyanmazsanız ve birlik olmazsanız, yeni dünyada insanca yaşayabilmenin hayalini kurmaya başlayacaksınız, tabi sağ kalırsanız ...

Sistemin sürekliliğini sağlamak için, şer üçlüsünün başımıza diktiği ajanlar, Malta ve Sevakin adalarında çoktan yerlerini ayırttılar bile.

Unutulmamalıdır ki "Hiçbir diktatör iç savaş çıkartmadan gitmez (Lenin)"

Bizler, çıkartacakları bu iç savaşta birbirimize kurşun sıkarak, sistemin sahibi hasatçıların işini kolaylaştıracağız yada uyanıp onlarla savaşacağız! (ercan aldan)

12 Eyl 2020 22:43 güncellendi

11 Eylül 2020

TEK'LİK = HİÇLİK'TİR ve SONSUZ BİR BOŞLUKTUR!

TEK'LİK = HİÇLİK'TİR ve SONSUZ BİR BOŞLUKTUR!

Ölüm=sonsuz bir karanlık, sonsuz bir boşluktur. Ölüm hiçliktir. Ölüm tekliktir ...

Işık=hayattır. Işığı getirene=Lucifer/şeytan/iblis/yılan ... denildi. Bu nasıl olur? Yılan=spermdir. Karanlığı delen yıldızdır (yani ışıktır, elektriktir, akımdır, CAN'dır). Biri çift edendir.

86.2 - Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?
86.3 - O delen yıldızdır.

Rahim yolu (tarık) ve yumurtalık karanlıktır. Elektrik (ışık) yüklü sperm karanlık rahimde ilerler. Yumurtalığa ulaştığında ise kıvılcım oluşur. Tıpkı şimşeğin, karanlık gökyüzünü deldiği ve ışıdığı gibi. Mikroda ne ise makroda da odur. Hiçliğe ve doğaya can veren işte bu akımdır/ışıktır ...

Yuhanna 1/4-5 Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi.

Sperm "Y" TEKTİR. (+) yüklü elektrik ile kendi başına bir hiçtir.
Yumurta "X" de TEKTİR. (-) yüklü elektrik ile o da kendi başına bir hiçtir.

Tıpkı + - manyetik kutupların birbirini çekmesi gibi, yumurta da spermleri kendine çeker. Ancak TEK bir sperme geçiş izni vardır.

86.4 - Hiçbir nefis yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.

Sperm yumurtaya ulaştığında koruyucu bir katman ile karşılaşır ve bir süre sonra oluşan bir tür elektrik akımı ile o katman parçalanır. Dışarıdaki TEK, içerideki TEK ile bir araya gelir ve bölünme (aslında birleşme) başlar ve öyle de devam eder ... en nihayetinde SEN (BİR = TEK = EGO) OLUŞURSUN!

86.5 - Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
86.6 - Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.

Tarık=yol demektir. Yaşama giden karanlık yolda ışığı götüren YILAN'DIR.

Teklik tek başına hiçbir işe yaramaz (bir elin nesi var, iki elin sesi var). Teklik sonsuz bir karanlık, sonsuz bir boşluktur. Teklik yanılgıdır ama siz tekliği seviyorsunuz ve tekliği savunuyorsunuz.

TEK'lik tiranlıktır (EGO) dur. Tek'lik yokluktur/hiçliktir. Sonuç itibariyle sonsuz karanlığınıza geri döneceksiniz. Hiç'ten gelip, hiç'liğe gideceksiniz!

Kuran sembolizm diliyle yazılmıştır diye defalarca kez söyledim. Ne mealle, ne tefsirle Kuran'da anlatılmak istenenleri asla anlayamazsınız. Çünkü hem mealler, hem de tefsirler (çoğunlukla) şahısların kendi düşüncelerini de yansıtır. Kuran'da çok fazla gerçek (teknolojik) ayet var ve ben bunu hiçbir zaman inkar etmedim ama gel gör ki sapık/cahil yahudi kırması arapların kurana ekleme yaptığı vahşet, sapıklık, zorbalık ayetleri de var ve hiç de azımsanacak sayıda değiller.

Kuran'a eklenen bu rezaletliklerin mutlaka ve ivedi bir biçimde ayıklanması lazımdır. Çünkü gerçek ayetlerden öğrenecek çok şeyimiz var.


https://youtu.be/fO4UWj01Gx8


https://youtu.be/KvZHYLHqy-M

Not: Ben yazılarımı oluştururken genelde güncel bilimsel yazı yada videoları kaynak olarak gösteriyorum. Malum eski bilim masonlara yem olmuş. Eğer güncel bilim de masonlara yem olmuşsa, bu demektir ki Kuran'da "1 tane bile bilimsel ayet yoktur". Nitekim kendim mikroskop ve teleskop ile bakmadım. Mantığıma yattıkları için gerçek olabileceklerini düşünüyorum. Vebali onların boynuna.

Ayrıca badem bıyıklı entel müslümanlar hemen "işte bu Kuran'ın mucizesidir" diye boşuna sevinmesin! Yazdıklarım; sizin körü körüne taptığınız yahudi arabın tanrısı (allah) ile ilgili yazılar değildir! Bunlardan size ekmek çıkmaz ;)

11 Eyl 2020 13:15 güncellendi

OLASI HASAT/KIYAMET TARİHİ 2023 VEYA 2150


OLASI HASAT/KIYAMET TARİHİ 2023 VEYA 2150

Herşey aşağıda verdiğim sembolizm çizimine göre ilerledi/ilerliyor. Bu dünya tarlasında yaşam bu çizim ile başladı diyebiliriz. Okuduğunuz kutsal kitaplar sembolizm diliyle yazılmıştır. Sümer tabletleri dahil hepsinde sembolizm dili kullanılmıştır.

En son hasat İsa zamanında oldu. Bunun için ona MİLAT=0 dediler (ondan bir önceki Nuh idi). Bu hasatla dünya nüfusunu minumuma indirgediler ("144 000" bkz. İncil/Vahiy Bölümü). 2000 yılda nüfus anca 8 milyar olabildi (hadi 10 milyar oldu diyelim). Nüfus; 2000 senede 10 milyar oluyorsa, 200 000 senede kaç milyar olmalıdır? Evet soru basit. Cevap: Yaklaşık olarak 100 Milyar insan olmalı değil mi? O halde nereye gitti bu 90 milyar insan?

Ha gerçekten insanlığın tarihi 7000 yıldır dersek o zaman tamam bunu tartışmanın bir manası yok. 7000 yılda bu kadar nüfus artışı makuldur ve kabul edilebilir diyebiliriz. O zaman da, başka bir gezegenden/dünyadan buraya gelmiş olduğumuz gibi bir durum çıkar ortaya.

Neyse konuyu dağıtmayalım ve ilk teoriyi kullanmaya devam edelim (200 000 yıl).

Bu yy. başında (2001), "kayıp kitap barnaba incili bulundu" dediler. Bununla ilgili haberler de yayınlandı. Bu o kitap değilse bile aynı söylentiyi geçtiğimiz günlerdeki mersin kazısı için yapmışlardı hatırlarsanız. Süreç bir şekilde bu çizime göre işliyor. Çizime göre demir çağının (yani bizim çağımızın) bitmesi bu kayıp kitabın bulunması ile başlıyor. Şimdi ise bunu okumak için bir uyarıcı (Mesih) gönderebilirler. Sonrasında zaten hemen hasat sürecini başlatacaklar. İncilin vahiy bölümünde yazdığı gibi kurtarılacak olan elitleri işaretleyecekler (-ki bu işlem tamamlanmış bile olabilir, çünkü çok sayıdaki sığınaklar stoklarını doldurmuş vaziyette ve halen devam eden Mars projesi var). Geri kalanların üzerine tufan yollayacaklar. Sağ kalanlar olursa nükleer silahlar kullanacaklar. Kurtardıkları elitlerini temizlenmiş olan dünyaya geri getirecekler ve onlar için altın çağ başlamış olacak (https://youtu.be/JXCI8vJlV8w). Tıpkı Nuh ile yaptıkları hasat gibi. Tufan ile yeryüzünden temizlenenler elbette ki kendi soyları değildi, sisteme köle edilen senin benim gibi masum insanlardı. Sembolizmi küçümsememek lazım lakin tarihe yön veriyor.

Sembolizme göre İsa=güneştir. Güneş, balık çağında doğmuştur. Bu yüzden İncil'de çok sayıda İsa ve balık hikayesi geçer. Balık çağı 0-2150 yılları arasını kaplar. Bu açıdan bakılırsa kesin hasat tarihi 2150 yılıdır diyebiliriz ancak çizime göre kıyamet ve tufanın ayrı zamanlarda olacağını görüyoruz. Kıyametin iki anlamı vardır. Biri "uyanış" diğeri "yok oluş".

Çizime göre "Kıyamet";
Uyanış süreci ise 2012'de bu uyanış başladı demektir ve tufan tarihi 2150'dir.

Eğer kıyamet bir yok oluş süreci ise, bu sürecin çoktan başladığı da aşikardır. Anormal doğa olayları bunun kanıtıdır ve hasat günü 2023'te olacaktır.

Her ne kadar hasat tarihi elit baronlar tarafından belirlenmiş olsa da global çapta bilinçler uyanmaya başlarsa (100 maymun deneyindeki gibi) hasat tarihini erteleyebilirler ancak sonuçta bu hasat muhakkak yapılacaktır. Onlarla mücadele edip, galip gelmediğimiz sürece bu hasat saçmalığı sonsuza kadar tekrarlanıp duracaktır :(

Şu durumda her iki çıkarım da mantıklı ve doğru kabul edilebilir (detaylı bilgi için zeitgeist videolarını izleyiniz). (ercan aldan)
11 Eyl 2020 09:06 güncellendi

ATOM VE ELEKTRİK (?)

ATOM VE ELEKTRİK (?)

Birçok kez denedim. Sonuç hep aynı. Bir vantilatörün önünde telefonla konuşurken kesintiler oluşuyordu.

Geçenlerde rastladığım bir haber ilgimi çekmişti. Bu habere göre atom altı yeni bir parçacığın keşfedildiği söylendi.

https://www.ntv.com.tr/teknoloji/yeni-bir-atom-alti-parcacik-kesfedildi,4dOdtJMSNUeRCKK_15AwAA

Daha önce yazdığım bir yazımda "bildiğimiz atomdan bağımlı yada bağımsız, bir tür elektrik akımı taşıyan daha küçük bir zerre daha olmalı" demiştim. İlginçtir ki bu haberde de "yeni bir atom altı parçacığın keşfedildiği" yazılmış. Şimdi bu zaten biliniyordu yada zaten vardı yada gerçekten yeni keşfedilmişti, doğrusu ne bilmiyorum ama ben mikrodan makroya her şeyde bu elektrik/elektromanyetik akımın olduğunu düşünüyorum.

Atom bombası dedikleri şey de zannedersem (gerçekte) eş zamanlı reaksiyona giren bir çeşit akım. Üstte verdiğim videodaki patlama öncesi oluşan elektromanyetik çizgilere (50.sn) dikkat edin!

Peki bu söylediklerimin vantilatör ve gsm sinyali ile ne ilgisi var derseniz, sinyali bize ulaştıran bu yeni keşfedildiği söylenen bu atomaltı parçacığın olması muhtemeldir. Ben atom ve elektriğin bir şekilde birbiriyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Araya giren rüzgar bu akımı kısa bir süreliğine bozuyor. Çünkü akım dağınık geliyor. Çok kapalı havalarda şebekenin gitmesi de bu yüzden olabilir. "E zaten uydu ile araya bulutlar girdiğinden sinyal gidiyor" diyenler olabilir, onlara sözüm, sinyal uydudan filan alınmıyor, baz istasyonlarından alınıyor. Kilometrelerce yukarıdan tek çizgi halinde bize (kesintisiz) sinyal ulaşabilmesi için, sinyal dağıtan bu atomların bir çizgi halinde etkileşime sokulması ve tek tek dağıtılması gerekmektedir ve bildiğim kadarıyla bu teknoloji şuan için yok.

Bizden gizledikleri çok şeyler var. Eğer bu doğruysa ve bu akım azot yada oksijen ile etkileşime sokulabilirse, dakikalar içinde tüm dünyayı silecek bir silah geliştirilebilir. Kimbilir belki de bu silah çoktan keşfedilmiştir ve birilerinin ellerindedir (?)

Diyanet Vakfı Meali:
7.143 - Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.

İlk uzun yazımda şunu yazmıştım "biz insanlar gelişmişliğin en üst seviyesine çıktık ve başka evrenlere, başka dünyalara gittik ve üstün silahlar geliştirdik ama içimizdeki hırs, güç ile birleşince bizleri kötü insanlar yaptı ve kendi ırkımızı yok etmenin eşiğinden döndük (nuh tufanı vs. gibi).

Mikrodan makroya her şeyde bu akımın bulunduğunu zannediyorum. Bu akımı tetikleyecek herhangi bir şey bu dünyayı dakikalar içinde silebilir. (ercan aldan)

11 Eyl 2020 14:38 güncellendi