test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉

13 Eylül 2020

Şu işe bak!

 
Şu işe bak!

Eğer galaksimiz 200 milyar yıldız ve bunun binlerce kat fazlası sayıda meteor kaynıyorsa, nasıl oluyor da güneşe 150 milyon km uzaklıkta olan dünya ile arasına hiçbiri giremiyor?

Girmediğini nereden biliyorsun?

Girseydi (anormal) azami sıcaklık dalgaları olması gerekmez miydi? E işte şu kadar uzakta olduğu için biz onu hemen hissetmeyiz diyenler, en basit bir ay tutulmasında bile bu ısı farkının neden gerçekleşmediğini açıklasın !!! Kaldı ki gece gündüz arasında bile azımsanmayacak derecede bir ısı farkı oluşuyor.

Bir diğer husus da bu galaksi, yıldız ve gezegenleri nasıl sayabiliyorlar ve bunların dünyaya uzaklıklarını nasıl hesaplayabiliyorlar? Milyon sayılar, milyar kilometreler filan hep havada uçuşuyor. Daha dünyada keşfedilmemiş onlarca yer varken bu ölçümleri ve sayıları nasıl ve neye göre belirleyebildiniz? Sahte çekimlerle kapkaranlık evreni renkli gösteren Hubble ile mi? Yoksa evrenin taaa en ucuna bir cihaz mı gönderdiniz? İyi de halen dünyada cep telefonu sinyali bile çekmeyen yerler varken, milyonlarca km. öteden bu cihaz, kapkaranlık evrende, onlarca parıltılı gezegen ve yıldız resimlerini çekip, nasıl oluyor da bize kablosuz gönderebiliyor? Arkadaş biz neymişiz be? Daha bu dünya tımarhanesinden dışarı bile çıkamamış iken bu neyin teknolojisidir böyle ? (ercan aldan)
13 Eyl 2020 22:49

Ölümsüzlük Peşinde

Klasik Ruh inancının saçma olduğunu kanıtlayan başka bir deney de Rus bilimadamlarının 1939'lu yıllarda gerçekleştirdiği, bir köpeğin kafasını vücudundan ayırdıkları deneydir. Sonra da organlarını ayrıştırarak kan devir daimi yoluyla bilinç ve beyin fonksiyonlarının ne kadar yerine getirilebildiğini test ediyorlar.

Sonuç: Köpek bir müddet bu şekilde yaşıyor.

Önceki yazılarımda kanın bir yakıt olduğunu ve bizi hayatta tutan şeyin bilinç olduğunu defalarca kez söylemiştim. Yine bir Rus olan Dmitry Itskov 2045 projesi ile yapay zekayı kullanarak bu bilinci sürekli diri/uyanık tutmak için milyon dolarlar harcamaktadır. Eğer bunu başarırsa sürekli aktif olan beyin/bilinç sayesinde binlerce yıl yaşayabilecek veya ölümsüz olabilecektir. Vücut yapısını da sanırım nakille yada sentetik organlarla koruyacaklar veya hücre ölümünü geciktirecek/durduracak genetik bir modifikasyon uygulayacaklardır. Yada tıpkı yapay zekalı android Sonya projesini daha da geliştirerek android - insan sentezi canlılar yaratacaklardır ...

Geleceği kestirebilmek aslında o kadar da zor değil! (ercan aldan)

13 Eyl 2020 23:24 güncellendi

GÖK-TENGRİ Mİ, KÖK-TENGRİ Mİ?

 

GÖK-TENGRİ Mİ, KÖK-TENGRİ Mİ?
(Bir harf yüzünden değişen tarih ve değişen yaşamlar)

Şimdi bu konuyu bir netleştirelim. İşin doğrusu "kök-tengri" midir, "gök-tengri"midir? Çünkü bu ikisi kesinlikle aynı kapıya çıkmaz.

Eğer gök-tengri doğrusudur diyorsanız o halde neden yahudilerle ve araplarla sürekli bir didişme içinde olduğumuzu bana açıklar mısınız? Onlar da (hayali) gök tanrısına inanıyor. Bu durumda onlarla kardeş olmamız gerekmez miydi? Gerçi hoş, an itibarı ile yahudiler ne yapıyorsa bizler de aynısını yapıyoruz :)

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

Gök-tengri/gök-tanrı inancına sahip olduğunu iddia eden Türkler, aslında yahudilerin TORA'sına yani TÖRE'sine uyan türk yahudileridir.

Eğer kök-tengri doğrusudur diyorsanız buna katılırım. Bence işin doğrusu ve mantıklı olan da budur. İlk yani origin ırk Türklerdi veya Türkler origin kök-ırktan türedi dersen buna katılırım. Çünkü her iki ırkın da ortak özellikleri bulunmakta.

Hem şamanlar, hem kızıderililer hem de aborjinler doğanın bir parçası, doğa ile iç içedirler. Dolayısıyle doğal olarak doğa = yaratan (tengri) oluyor.

Gök-tanrı inancı = yaratıcının göklerden geldiğine yada gökte olduğuna inanarak ve inandırarak, insanları özünden koparırken ve insanlar arasında sınıf ayrımına sebep olurken,

Kök-tanrı inancı = yaratıcının doğa olduğunu, canlıların (bir bütün olarak) ona bağlı olduğunu ve onsuz yaşanamayacağını gösterir/bildirir bize.

Gerçekte ne olduğumuzun %100 bir kanıtı yok. Yaratan mıyız yoksa yaratılan mı? Biz mi doğayı yarattık yoksa doğa mı bizi yarattı? Bu dünyanın sahipleri miyiz yoksa misafir mi? İlk miyiz, yoksa son muyuz? vs. ...

Belki de bu bilinmezlikler yüzünden iyi ile kötünün arası ayrılmıştır kim bilir?

Bana kalırsa dininizi süzgeçten geçirdiğiniz gibi, kökeninizi de süzgeçten geçirmelisiniz!

Yoksa yahudi Romulus kurdu masalını, bozkurt diye size yutturmaya devam ederler ;) (ercan aldan)


13 Eyl 2020 21:35

D vitamini eksikliği



D vitamini eksikliği son yıllarda global salgın haline gelmiş. Hmmmmm neden acaba? Chemtrails yüzünden olmasın ???

Diğer bölgelerde nasıldır bilemem ama bulunduğum bölgede uçaklar hep güney kesimde (yani doğu - batı, batı - doğu) çizgisinde ilerliyor. Yani hedef; güneşi perdelemek.

Eğer her tarafta bu şekilde uygulanıyor ise chemtrails'in sadece insanları hasta edip, kendi ilaç firmalarına kâr sağlamak amacıyla değil, onları aptallaştırmak ve güçsüzleştirmek için yapıldığı da %100 kanıtlanmış olur (?)

Bu da insanların, sisteme karşı daha itaatkar ve aciz bireyler olmalarını sağlar :(

https://www.kigem.com/beyin-sagligi-icin-d-vitamini-sart.html

https://tr.newsner.com/saglik/vucudunuz-d-vitamini-eksikliginiz-oldugunu-13-isaretle-gosteriyor/
13 Eyl 2020 21:31

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

Hintli Shiva, Parvati ve oğulları Ganesha (fil sahibi)

Not: Buradaki Ganesha bildiğimiz Güneş demek olabilir. Hindular güneşe dönerek namaza benzer bir ritüel ile tapınırlar. Tıpkı güneşe ayarlı namaz kılan yahudi ve müslümanlar gibi ...


Shiva'nın üstündeki AY (HİLAL) ve YILAN simgesine dikkat edin. Ay ve yılanın dişiyi temsil ettiğini söylemiştim. Sümer ve Mısır arası tarihte erkeğin simgesi olan Güneş ve bazı yerlerde de BALIK simgesi kullanılıyor. Mısır'ın ilerleyen dönemlerinde 
Avram/Abraham/İbrahim, Firavunlarla içli dışlı olmaya başlayınca, Akheneton'dan sonra yılan simgesi kullanılmaya başlıyor. Abraham, benim tanrım derken Şiva'yı kastediyor. Yani dişil tarafı. Zaten inşa ettirdiği Kabe'deki Hacer-ül Esved (vajina) taşı da bu tezi destekliyor. Hacer yanı zamanda Abraham'ın karısı :)

Özetle bu şu demek oluyor. Abraham yani Hint tarafı yaratıcının/tanrının dişi olduğunu söylüyor. İlk Firavunlar (yani Sümer tanrılarının devamı) tanrının baba yani erkek olduğunu iddia ediyorlar. Olay bu kadar basit!

Fil suresinde rabbin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların üzerine Ebabil kuşları ile pişirilmiş taşlar göndererek, onları yenilmiş ekine çevirmedi mi? diyor. Ayetin orjinali bu değil elbette. Yoksa küçücük kırlangıç sürüsünün koskoca filleri devirebilmesi ancak ve ancak masallarda olur. Bu surede kilit bir kelime var ve arapçada tam karşılığı yok. Min siccil.

سِجِّيلٌ
Kuru veya pişirilmiş balçık istifleri gibi taşlar; ya da balçıktan taşlar.
مِنْ سِجِّيلٍ
şu manaya gelmektedir:
مِنْ سِجِّلٍ
yani, uğrunda cezalandırılmaları gereken onlar için hükmedilen şeyden.
سِجِّيلٌ
şununla aynı manaya gelmektedir:
سِجِّين
Aynı zamanda şu sözcükten olduğu da söylenmektedir:
سِجِّينٌ
Cehennem manasında,
ن
şuna dönüşmektedir: Bazılarına göre,
مِنْ سِجِّيلٍ
çok ve sert; devamlı ve sürekli, manasına da gelmektedir (11:82).

السِّجِلُّ
Sicil, üzerine yazı yazılan her şey, sahife.

السِّجِّيل
Taşlaşmış çamur (tuğla vs.)..

Gördüğünüz gibi esnek bir anlamı var. en kabul edilebilir görüş 11/82'de kullanıldığı şekliyle "çok sert, devamlı ve sürekli" anlamıdır. Demek ki aynı silahlar o kent (Lut kavmi) için de kullanılmış. Neyse! ...

Tayran = kuş, ebabil = kırlangıç olarak çevrilir. Oysa tayran kelimesinin anlamı sadece kuş değil = kanat, uçmak ve kuşlar için kullanılan geniş kapsamlı bir sözcüktür. örneğin araplar uçaklara tayyare derler vs. gibi.

Şu halde doğru çeviri:

Rabbin fil sahiplerini (Hinduları), sürüler halindeki Babil uçaklarından fırlatılan sert ve sürekli taşlar ile yenilmiş ekine döndürmedi mi? oluyor ve 11/82 ayeti ile birlikte bu Fil suresini komple düşünün ... geleneksel çevirisi mi daha mantıklı yoksa bu çeviri mi?

Yahu o dönemde Babil'de uçak mı vardı diyenler olabilir. Önceki yazımda Babil kulelerinin basit kuleler olmadığını bilakis aynı Tesla kulelerinde olduğu gibi bir çeşit manyetik kuleler/geçitler yada iniş kalkış rampası kuleleri olabileceğini söylemiş ve bunun delilinin de Mısır Abydos tapınağında bulunduğunu söylemiştim.

Fil suresinde anlatılan bu savaşın, İncil vahiy kısmında ve Hint mahabbarata destanında anlatılan gökteki savaş olduğunu düşünüyorum. Aralarında müthiş uyumlu bir bağlantı var. Kuran'ın bir çok ayetinde Mısır medeniyetini anlatan/öven ve yücelten ayetler olduğunu daha önce söylemiştim. Hatta hatta 81/23'te "ra" ifadesinin kullanılmış olduğunu, elçinin ufukta gördüğü şeyin de aslında Mısır ve Sümerlerin tanrı dediği insansılar olduğunu, Nasca, Peru ve Bermuda'dan gelmiş olabileceklerini söylemiştim. Mısır ve civardaki sıradan halk bu ziyaretçileri gökten gelen uzaylılar olarak görüp korkuyorlar.

Bu açıdan bakınca taşlar yerine oturuyor.

İncil Vahiy 12/7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

Burada ejderhadan kasıt sanırım yılan yani İblis yani Şiva tarafı oluyor. Mikail ise gök tanrısına yani baba'ya bağlı olan komutan yani Sümer ve Mısır'ın tanrısına bağlı olan taraf.

Vahiy 4/1-8 Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: “Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.”O anda Ruh’un etkisinde kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm.Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.Tahtın çevresinde yirmi dört ayrı taht vardı. Bu tahtlara başlarında altın taçlar olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu.Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale vardı. Bunlar Tanrı’nın yedi ruhudur. Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu.Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı.

Dikkat edin Babil kulelerini hayvan maskeleri takmış olan ve Mısır Tanrılarına benzeyen bu tanrılar yıkıyor.

Vahiy 18/1-3 Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. Melek gür bir sesle bağırdı:
“Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!
Cinlerin barınağı,
Her kötü ruhun uğrağı,
Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu.
Çünkü bütün uluslar
Azgın fuhşunun şarabından içtiler.
Dünya kralları da
Onunla fuhuş yaptılar.
Dünya tüccarları
Onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.”

Babil cinlerin barınağı idi diyor. Cin gizli isyan planlayan İblis değil miydi? İblis de dişil tarafta olduğuna göre, demek ki Babil de kadını kutsal sayan bir toplummuş ve erkeği kutsal sayan göktanrıcılar tarafından yok edilmiş.

Diyanet Meali:
4.117 - Onlar, O'nu bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar.

Derken bu hususa dikkat çekiliyor olabilir. Bu ayet aynı zamanda, göktanrı inancına sahip (yani eril tarafı savunan) yahudi ve müslümanların neden kadınları aşağılıyor olduğu ve neden aralarında homosexülleğin yaygın olduğunu anlamamıza da yardımcı olmaktadır. Neyse! Konuyu dağıtmayalım.

Ortada gerçekleşen çok büyük savaşlar var. Ezelden beri devam edegelen ancak gizli tutulan olağanüstü güçlü teknolojiler var. Bu teknolojilere hakim devletleri anımsayın. Kore, Çin, Japonya vs. hepsi de ejderha/yılanı sembol olarak kullanıyor. Genetik bilimine de oldukça hakimler ve diğer taraf yani ışıkçı/göktanrıcı/illüminatici taraf sürekli bunlara baskı yapıp sömürmeye çalışıyor. Çünkü daha önce de dediğim gibi kadından ve kadının zekasından korkuyorlar. Yaratıcılığından çekiniyorlar. Her iki taraf da perde gerisinden sürekli kendini geliştirme çabasında. Kutsal metinleri derinlemesine okuyunca her şeyin aslında çok basit kavramlar ve olaylar olduğunu anlıyoruz ve sevişmek, sevmek, sevilmek yerine üst akılların birbirini yediği gibi sürekli savaşmayı tercih ediyoruz :( (ercan aldan)
13 Eyl 2020 21:29 güncellendi

KORKU BİLİNCİ KÖRELTİR!


KORKU BİLİNCİ KÖRELTİR!

Reenkarnasyon dediğiniz şey ruhun farklı bir bedende yeniden hayat bulması değil, sizin dna'nızdaki bilgilerin/dataların sizden sonraki nesillerden birinde işlenmeye başlamasıdır. Bunu sağlayan beyindir. Beyin bir işlemcidir. Dna ise bir harddisk. Bu yüzden kişinin "ben önceki hayatımda aslında şuydum, buydum diyerek, o hayatla ile ilgili isabetli şeyler söylemesi bu yüzdendir.

Dna'larımızda tüm önemli bilgiler kodlanmış ve arşivlenmiş bir şekilde babamızdan bize, bizden de çocuklarımıza geçmektedir. %100'üne erişim, günümüz teknolojisi ile mümkün değil, çünkü stop kodonu yüzünden 64 kodonun 42'sine erişilemiyor :(

Aktif 22 kodondaki verilerin tamamına erişim ise; bilinç ve farkındalık sayesinde mümkün oluyor. Sistemin sahipleri sıradan insanları sömürmek ve bunun devamlılığını sağlayabilmek için genetik biliminde uzman olan ülkeleri (Çin, Rusya, Kore vs.) sürekli baskı altında tutarak ve gerekirse onlara savaş açarak bilinç açılmasının önüne geçmek istiyorlar. Altta linkini verdiğim videoda genetik çalışmaları yürüten doktora uygulanan yaptırımlara dikkatinizi çekerim.

https://evrimagaci.org/epigenetik-sayesinde-anilarin-gelecek-nesillere-aktarilma-mekanizmasi-4302

Daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi elimizde var olan ama sıradan insanlardan saklanan bir genetik bilimi var. Sisteme bağlı olan dini çevreler bu tür çalışmalara hemen "etik değil" gerekçesi ile yine sisteme bağlı olan siyasilere baskı yaptırarak yasaklatıyorlar. Bu kısma dikkat edin! Geçmişte yapılan insan maymun sentezi deneyleri ve klonlama işlemleri de aynı gerekçeler ile sonlandırılmıştır.

Korku; bilinci köreltir. Bilincinizin açılmasını sağlayacak ilk işlem "cesur olmak" ve "düşünmeye başlamak"tır. Ne kadar çok düşünürseniz yani beyninizi ne kadar çok yorarsanız (aşırıya kaçmamak şartıyla), dna'nızdaki bilgiler de o oranda açılıyorlar (dejavu'lar da işte bu dönemde yaşanıyor). Bunun günlük hayata yansımalarını ülkeler bazında da görebilirsiniz.

Düşünemeyen, akledemeyen bir toplumu sömürmek çok kolaydır ancak düşünebilen ve akledebilen bir toplumu sömürmek çok zordur. Düşünebilenler cesur olmadığından, düşünemiyenler tarafından yönetiliyorlar. Ülkemiz dahil, birçok toplumdaki mevcut durum maalesef bu :( (ercan aldan)

13 Eyl 2020 20:27 güncellendi

TANRI DEDİĞİN SENİN BENİM GİBİ BİR İNSAN

 

TANRI DEDİĞİN SENİN BENİM GİBİ BİR İNSAN 

Müslüman: teslim olmuş, teslimiyeti seçmiş olan yahudidir.

Diyanet Meali:
21.108 - De ki: "Bana ancak, ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?"

Yhd kelimesi, hidayet ve hediye ilgili bir kavram olup, hidayete erenler olarak da çevrilebilir. Musa ile Mısır'dan çıkan ve Firavun'un köleliğinden kurtulan yahudiler, işte bu yüzden kendilerine özgürlük hediye edilen elitler olarak görürler. Bu yüzden ibadet/şükür şekilleri günümüz müslüman toplumuyla neredeyse aynıdır.

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

Müslümanların tanrısı allahın karşılığı sümer tabletlerindeki "baba"dır. Allah yani EL-LEHU = O demektir. O = Baba yani baş tanrı EL'dir. Bu aynı zamanda İncil'de de kullanılan bir terimdir ve İsa'nın tanrısı/babası olarak kabul edilmiştir.

İsa çarmıhta iken "EL-İ EL-İ lema şevaktani" yani "tanrım (baba) beni neden bıraktın?" anlamındaki sözcükleri söylediği varsayılır. Burada iki husus daha dikkatimi çekti. Buradaki "Şeva" hint tanrısı Şiva da olabilir. Çünkü Musa ve İsa'nın da Hintli Abram/Abraham (İbrahim'in) soyundan geldiğine inanılır ve ne ilginçtir ki hindular da babalarına "baba" der.

Eğer bu hikayeler doğruysa İsa'ya ölüyü diriltecek genetik bilgilerin, bizler gibi fakat üst akıl insansı(lar) tarafından verildiğinin en büyük ispatlarıdır ve bu benim en başından beri savunduğum bir iddiadır.

Kutsal kitaplardaki ve tüm dinlerdeki tanrı figürü, tüm parçaları birleştirince insanımsı bir silüet oluşuyor. Eli, baldırı olan, uzun boylu, her şeyi gören gözü, her şeyi işiten kulağı, yaratma, öldürme ve diriltme gücüne sahip, doğaya hakim ve üst seviye genetik bilgisi olan (büyük olasılıkla tüm dna kodonları açık) bir çeşit SÜPERMAN ancak ne var ki genetik müdahaleleri kendi başına yapamıyor :)

Kuranda yaratım ile ilgili ayetlere baktığımızda biz-nahnu ifadesi kullanılıyor. Sümer tabletlerindeki yaratım ile Mısır medeniyetindeki yaratım hikayesi de neredeyse aynıdır.

İşte bu tanrı(lar) insanların arasına girdiğinde ekseriye hayvan maskeleri takıp (Bkz. İncil Vahiy 4/1-8), bazen de normal insan görünümünde, normal bir insanla konuşuyorlar :) (bkz Kuran 2/259)

Tüm bunlar bizleri görünmez hayali bir tanrıya değil, bildiğin senin benim gibi fiziksel yapıya sahip fakat daha zeki, daha gelişmiş ve daha uzun boylu insansı varlıklara götürüyor. Bunlar, kendi içlerinden olanlara aktarmış olduğu genetik bilimi ve teknolojiyi kullanarak, kitleleri korkutmasını ve kendilerine tapındırmayı başarmışlardır. (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:25 güncellendi

DEPREM VE ALTIN İLİŞKİSİ (?)



DEPREM VE ALTIN İLİŞKİSİ (?) 🤔

Muğla merkezde bulunan bir arkadaşım göndermiş.

Gece 3:30 gibi acayip sallandık. Evimizin temeli sağlam kayalık (dağ) üzerinde olmasına rağmen abartmak gibi olmasın 6-7 şiddetinde vardır diyorduk ama son depremler sitesine baktığımızda 3.4 şiddetinde ve 3.6km derinlikte olduğunu gördük. Açıkçası buna pek inanamadık. 40 senedir muğla merkezdeyiz, 5-6 şiddetinde depremlere tanık olduk ama bu kadar sıradışı bir deprem görmedik. Hava çok kasvetli idi ve deprem ile uyandığımızda tüm aile bireyleri (dışarısı soğuk ve kombiler en düşük ayarda olmasına rağmen) su gibi terlemiş ve zayıf bir nefes darlığı çekiyorduk. Daha sonraki 2 saat içinde 3 kez daha benzer bir uğultu duyduk. Tıpkı asfalt yapımında kullanılan (taş ezen) silindir aracın çıkarttığı ses gibiydi. Kısa süreliydi ama bizi ürkütmeye yetti. Eşim, ben ve çocuklar zoraki de olsa uyuyabildik ancak hepimiz benzer kabusları görmüşüz. En garibimize giden de bu oldu. Gerçekten bu normal bir deprem değildi.

Muğlayı iyi tanırım. 1.derece deprem bölgesindedir. Bundan seneler önce datça ve marmaris taraflarında 3 ay içinde yüzlerce artçı+deprem aktivitesi olmuştu ve hatta denizin altından yeni bir ada daha oluşuyor gibisinden haberler bile yapılmıştı. O bölgeler zaten sanki tümüyle depremlerle şekillenmiş gibidirler. Köyceğiz gölü sonradan oluşan ve koca bir köyü bir gecede yuttuğu iddia edilen bir zelzele sonrası oluştuğu söylenen bir göldür mesela. Denize dik yüzlerce metre yüksekliğindeki gökova sakar geçidi, merkezdeki düzen mevkii ve ula'daki geyik kanyonu vs, geçmişte ne denli büyük kırılmaların olduğu konusunda bizlere fikir verir. Hele hele aydın yolu üzerindeki suçıkan kayalıklarının bulunduğu (onlarca km'lik) dağ sırasının bir dönem sular altında olduğuna dair sağlam iddialar ortaya atılmıştı.

Daha önceki yazımda da dediğim gibi, bir yer oluşurken ötekini iter, ona yer açar. Muğla'daki oluşumlara bakılırsa geçmişte 8 ve üzeri birkaç deprem olmuş. Böyle bir döngü içine girilmişse o bölgede 1 tane bile sağlam ev kalmaz ancak anlatılanlara bakılırsa depremin yapay (test) depremi olduğu ortada. Bu denemelerle uyuyan canavarı uyandırma düşüncesine girmişlerse bunda başarılı olma olasılıkları yüksektir. Çünkü son birkaç gündür, birbirileri ile bağlantılı olan fay hatlarının bulunduğu kentlerde ufak çaplı (normal olmayan) aktiviteler gözlenmekte. Kıyı kesimlerindeki fay hatlarının eş zamanlı faliyete girmesi demek tüm ege, akdeniz ve marmara bölgesinin zarar görmesi demektir.

Daha önce ordo ab chaos yani kaostan gelen düzen prensibine göre 2019 yılı içinde İzmir ve çevresini etkileyecek 8.2 şiddetinde bir mega deprem planlandıklarından bahsetmiştim. Bunun tam yeri, tam şiddeti ve tam zamanı hakkında net bir bilgi yok ancak tıpkı 17 ağustos depremi gibi, ya bu seçim öncesi yada 2023'ten önceki seçim öncesi gerçekleşmesi muhtemeldir. Bu depremlerin suni/tetikleyici depremler olduğunu düşünüyorum. Eğer 1 nisandan hemen önce beklenen bu mega deprem gerçekleşmezse, 2023'e kadar gerçekleşeceğini de zannetmiyorum (tabi bu işin komplo teorisi kısmı, bilimsellikle bir alakası yok yani).


Öte yandan son günlerde ortaya atılan, suni depremler ile altının ortaya çıkması/işlenmesi ve annunakilere sunulması iddiası ne kadar doğrudur bilemem ama en önemli altın rezervlerinin izmir civarlarında bulunuyor olması, İzmir'de neden büyük deprem planlandığının da cevabı olabilir.

Üstte verdiğim iki haritayı karşılaştırdığımızda deprem ile altının arasında bir bağın olabileceği mantıklı gibi görünüyor ama annunakilere sunulması konusu biraz çetrefilli.

https://www.bilim.org/depremler-altin-yapiyor/

Öyle yada böyle kapitalizm birkaç ton altın için, birkaç milyon insanı telef etmekten çekinmez. Ha annunakilere sunulacak olsun, ha yeni dünya krallarına ... (ercan aldan)

13 Eyl 2020 20:18 güncellendi

ZAMAN YOK, HİÇ (LİK) VAR!


ZAMAN YOK, HİÇ (LİK) VAR!

Zaman diye bir şey yok! Bunu sen de test edebilirsin. Bir yere oturup bağdaş kur. 7/24 hareketsiz bir şekilde bekle. Bir şekilde yeme içme ihtiyacını giderebilecek bir yol bul. Sen 7/24 hareketsiz olsan bile dünya dönmeye devam ediyor. Dünya döndükçe sen zaman ilerliyor zannediyorsun. Gece gündüz kavramı ile bunun şuuruna varıyorsun. Daha doğrusu hepimizdeki ortak dna bu şekilde algılamamıza sebep oluyor. Bilinç, duyularımızla algılayabildiklerimizi kaydedip dna'ya işliyor. Dna ve bilinç arasındaki bu alışveriş yüzünden yaşlanıyoruz.

Aynı atomsal yapıya ve aynı elektriksel akıma sahip olan taşlarda bu alışveriş olmadığı için, taşlar sonsuza dek kalabiliyor veya ağaçlar ... aynı atomsal yapıya, aynı elektriksel akıma ve neredeyse aynı dna'ya sahip olmamıza rağmen, onlardaki dna'yı etkileyebilecek bir bilinçleri olmadığı için yüzlerce hatta binlerce yıl yaşayabiliyorlar.

Peki 7/24 karanlık bir ortamda duran biri için zaman kavramı var mıdır? Peki ya dünya bu esnada geri dönmeye başlasaydı? Vücudumuz buna tepki vererek gençleşmeye mi başlayacaktık? Elbetteki hayır, ilerleme dışarıda devam ediyor gibi görünse de sen yerinde saymaya devam edeceksin.

Toparlayacak olursak, bilinç ile dna arasındaki iletişimi dondurabilirsek, yaşlanmayı ve hatta ölümü erteleyebiliriz. Donmuş balıkların tekrar canlandığı üstteki videoyu izlemişsinizdir. Balık dondurulduğu anda ne ise, çözdürüldüğü anda da o oluyor. Aynı vücut yapısına ve aynı gramaja sahip. Bunu bir düşünün!

Spermler eksi 196 derecede donmuş bir vaziyette dölleme için hazır bekletiliyorlar. Bu teknolojiyi ölü insanlar üzerinde deneyen Cryonics firması var. Daha doğrusu öyle söyleniyor ama ben ölülere değil, ölmek üzere olan insanlara uygulandığını düşünüyorum. Tıpkı canlanan balık gibi, yüzyıl yada binyıl sonra canlandırılmayı bekliyorlar.

Bu arada aklıma şu geldi. Bu dünyadaki materyalleri, madenleri vs. kullanarak bir insan yaratmak mümkün değil. Öyleyse bu durum, insanoğlunun bu tüpler içinde başka bir yerden buraya taşınmış olabileceğini gösterir mi? (Uzay Yolcuları - Passengers filmini izlemenizi öneririm).

Bizler; hiçlik çölünün ortasında, bir süreliğine var olduğunu zannederek sevinen hiç'leriz ... Hiçten geldik, hiçliğe gideceğiz!

Biz var olsak da, olmasak da HİÇ HEP VAR! Zaman yok, HİÇ var! Bu hiçliğin dışına çıkabilmenin bir yolu var mıdır bilemem ama bunu başaran varsa, işte asıl tanrı O'dur!

Hiçlikte kendiliğinden bilinç oluşmaz. Belki de evren diye bize yutturdukları şey, bizler için yaratılan hiçliktir (?) O halde her şey bir görüntüden/rüyadan ibarettir (?) Matrix ve West World dizisinde olduğu gibi basit bir yazılım olma olasılığımız yüksek :(

Yok Oluş - Annihilation filminden ...
-Sadece Ay'a bakıyordum. Onu gündüz görmek hep tuhaf geliyor. Tanrı hata yapmış gibi. Koridor ışığını açık unutmuş.
-Tanrı hata yapmaz. Tanrı olmanın sırrı gibi bir şey bu.
-Bence yapar.
-Şu anda dinliyor, farkında mısın?
-Bir hücreyi alıp Hayflick limitini aşarsan yaşlanmayı önlersin.
-Ben de aynı şeyi söyleyecektim.
-Yani hücre yaşlanmaz, ölümsüzleşir. Bölünmeyi sürdürür, ölmez. Yaşlanmayı doğal bir süreç sanırız ama aslında genlerimizdeki bir kusurdur.
-Bana bilgiçlik taslaman çok tahrik edici.
-Öyle olmasaydı sonsuza dek böyle görünebilirdim.

13 Eyl 2020 20:16 güncellendi

REPTİLYANI BOŞVER, REALİTEYE ODAKLAN!


REPTİLYANI BOŞVER, REALİTEYE ODAKLAN!

Gerçeğin peşine düşen biri aslında ateist olmaya daha yakındır ancak maalesef kabul etmemiz gereken bazı olağanüstü durumlar da vardır. Örneğin hayatı bir düzenleyenin (yada düzenleyenlerin) yani üst akılların bulunduğudur. Çünkü eğer bizlere anlattıkları ilkel mağara hikayeleri doğru ise, bu kadar zaman içerisinde, böylesine muazzam bir teknolojik sıçrama yapabilmek kendiliğinden mümkün değildir. %100 olasılıkla bir yerlerden bilgi akışı sağlanmış olmalı (?)

Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuvarı (EMBL) bir açıklama yaptı. 300 milyar GB veri 4 gram DNA’ya sığabilecek.

http://www.dijitalx.com/2015/03/10/300-milyar-gb-veri-4-gram-dnaya-sigacak/

Yapay dna da üretildi.

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/04/120420_synthetic_dna

Yapay zeka (2045 projesi) ve dna sentezi başarılı olursa bu kişiler bilincini açık tutmayı başararak ölümsüz olabilecek veya binlerce yıl yaşayabileceklerdir. Tüm kodonları açık dna ile yaratılan yapay zekalı bu tanrısallaşmış insanların başımıza dikilmesi an meselesidir.

Bu teknolojinin kötünün elinde olduğunu düşünsenize. Bunlar kurgu yada paranoya değil. Komplo hiç değil. Komplo diyerek alay edilen ne varsa hepsini yaşadık/yaşıyoruz.

Rusya mayınlardan ve el bombalarından etkilenmeyen elbise ürettiğini duyurdu.

https://www.ensonhaber.com/rusyada-bir-sirket-mayina-dayanikli-elbise-uretti.html

Rus Sarmat füzesi 16 bin km. menzile sahip (dikkat et metre değil kilometre).

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/bu-fuzeyi-kimse-durduramaz-40758369

Yapay zeka 2045 projesi de Rus Dimitri'ye ait.

https://www.webtekno.com/2045-initiative-h24166.html

Sırp kökenli Tesla'nın Haarp projesi ilk defa Rusya'da ortaya çıktı ancak geliştirilemeden Amerika'nın eline geçti.

https://saklitarih.wordpress.com/2012/01/21/haarp-kiyamet-silahi/

https://www.aksam.com.tr/pazar/kara-bilimin-gizli-silahi-haarp/haber-541426

Amerika + İngiltere ve İsrail güçlü olan istihbaratı sayesinde sağdan soldan çaldığı patentlerle kendini biraz geliştirdi ama emin olun birçoğu balon. Bir düşünün dünyaya silahla savaşla özgürlük götüren (!) bir güç neden uzay konularında milyar dolarlar harcasın ki? Neden Elon Musk'a baskı yapıp bir an önce uzay yolculuklarını (!) hızlandırmasını istesin ki? Çünkü yıkım yakın. Onlar da farkında!

Uzaya gönderildiği iddia edilen tüm araçlar yatay pozisyonda ilerlerken bir müddet sonra kameranın görüş açısından kaybolur? Peki neden mekiğin üzerine bir kamera koyup, bağlantıyı sürdürmezler ki? Diyeceksin ki; Elon Musk uzaya araba yolladı (?). Ben buna inanmıyorum. Farzedelim ki gerçek. Uzay dedikleri yer henüz kubbenin içi. Diyeceksin ki kepler teleskopu bilmem kaç milyon km. ötedeki Pluton'dan, Jüpiter'den, Satürn'den resim gönderdi. Bu da yalan. O kadar yolu katedecek yakıtı nereden sağladı ve o kadar uzak mesafeden görüntüleri buraya nasıl yolladı? Kaldı ki bazı kırsal kesimlerde telefonlar bile sinyal alamıyorken bu nasıl bir teknolojidir ki milyonlarca km. öteden sinyal ulaştırılabildi?

Sorular, sorular, sorular ...

Realiteye odaklanın!

Burada sözünü ettiğim bu olağanüstü gelişmeleri idrak etmeye çalışın. Gökten bir kertenkele ordusu gelerek sizi istila filan etmeyecek. Çünkü madem üst seviye bir teknolojiye sahibiz neden uzaylı yaratıkların bizi hasat etmesi için bekliyoruz ki? Bir an evvel bu tımarhaneden kaçıp gitsek ya?

Size doğrusunu söyleyeyim. Kertenkele/yılan/ejderha vb. sembolünü kullanan insan ırkı ile gök/güneş ve kartal sembolünü kullanan insan ırkı yine kapışacak. Ultimatom 2023'te bitiyor. Her iki grubun elinde çok güçlü silahlar var. 100 senelik ateşkes süresi içinde kendilerini olağanüstü geliştirdiler. Bu kafesten çıkış yok (varsa bile bunu henüz başaran olmadı) ve bu kavganın biteceği de yok. Abartılı uzay hikayeleri ile taraflar kozlarını oynamaya devam ediyorlar ve sıradan insanlardan taraf toplamaya çalışıyorlar. Taraf olmak yerine kendinize sağlam bir sığınak yapmaya çalışın. İki lanet kardeşin soyu çok yakında (yine) birbirini yiyecek ve bu kafes içindekilerin tümünü hasat edecek :( (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:15

FİRAVUNLARI VE HAHAMLARINI KÜÇÜMSEMEYİN!


FİRAVUNLARI VE HAHAMLARINI KÜÇÜMSEMEYİN!

Mucize gibi görünen tüm olaylar Musa tarafından biliniyordu. Musa, Firavunların yanında yetiştiği için bazı gizli bilgilere sahip olmuştu. Bu gizli bilgiler Firavunlarca bir sır olarak nesilden nesile aktarılıyordu. Bu yüzden firavunlar kendi soylarından biri ile evlenirler.

Misal çamurdan yaratılış hikayesinin aslı Mısır tanrısı Khnum (Nun'a) dayanır. Kuran'da "Nun'a andolsun" diye başlayan ayet bile vardır (68/1).

Bu gizli sırların içinde ölüyü diriltmek de vardı ve bu hikayenin aslı da Mısır uygarlığına dayanır. Kuran'ın Bakara 258.ayetinde Firavun "ölüleri diriltirim" diyor. Bu bilginin onlara Sümer tanrıları tarafından aktarıldığını düşünmekteyim. Çünkü insan yaratma/melezleme işlemleri onların dönemlerinde başlıyor ve Firavunlar için önemli olan altın, Sümer tanrıları için de aynı öneme sahipti.

Neyse bunu geçelim! Musa bu bilgileri kardeşi Harun ile paylaşıyor ve Harun, Musa'nın olmadığı bir zamanda (Samiri ile birlikte) cansız buzağıya böğürme yeteneği kazandırıyor. Yani ona can veriyor. Bazıları bunu (bir işkence aracı olan) sicilya boğası ile karıştırır, halbuki olay bildiğin cansıza can verme hadisesidir -ki aynısını (bir müddet sonra) İsa bir insan üzerinde uyguluyor ve o da ölüyü diriltiyor.

Musa sahip olduğu gizli bilgiler sayesinde, Kızıldeniz'in ne zaman yarılacağını, ne zaman çekirge istilası olacağını ve ne zaman nehirlerin kan rengine döneceğini iyi biliyordu. Araştırırsanız son yıllarda tüm bu olayların aynen sırası ile yaşandığını ve mucizeyle, tanrısallıkla hiçbir alakasının olmadığını göreceksiniz.

Mısır figürlerinin benzerlerine Maya ve Peru uygarlıklarında da rastlandı.

https://youtu.be/aXWc3aDaO9s


https://youtu.be/qnEJNqVPsV0

Bu şu anlama gelir, Maya ve Peru'lular da bu sırların bir çoğuna vakıftı. 2012 maya takvimi "son"u değil, "sonun başlangıcı"nı bildirir. Musa'nın millete mucize diye yutturduğu olaylar, bu takvimin belirttiği tarihten (2012'den) sonra yaşanmaya başlamıştır. Araştırın!

(İncil'e göre) Nasıl ki Musa'dan sonra insansı tanrılar, gök gemileri ile gelerek yeryüzündeki insanları hasat etmiş ve o tarihe milat yani "0" demişler, aynısı 2023 yada 2150'de yine olacaktır. Kimileri bunu örtbas etmek için sahte uzaylı istilası planlanıyor filan diyorlar ama ben bunun gerçek olduğuna inanıyorum (bkz. İncil vahiy)

Yeryüzünde ne kadar piramit varsa bilin ki hepsi birbiri ile bağlantılıdır. Hepsinin bulunduğu yerdeki krallar/lordlar/tanrılar yani Firavunlar aynı soydan gelmektedir. Peki bu firavunlara ne oldu diye soracak olursanız, casus Abraham ve Musa'yı takip eden yahudi takipçiler (mason/taş ustaları) bir araya gelerek Firavunlara karşı savaş açtılar ve onları yendiler. Heracleion dahil birçok Tanrı kentlerini suya gömdüler ama bu zafer kalıcı/daim olmadı.

https://www.ntv.com.tr/galeri/sanat/yuzyillardir-kayip-sehir-heracleionin-sirri-cozuluyor,GsWoFEf3VUSxdOUSX4Us_A

Dünyada sürekli devam eden bir döngü (resetleme) var ve Firavunların/tanrıların sırrına vakıf olmayanlar bu döngüsel sürecin ne zaman başlayıp ne zaman biteceğini ne yazık ki bilemiyor. Sadece Firavun soyundan olan üst akıllar bunu bilebilir ve çağımızda bu üst aklı, tonlarca altını istifleyen İngiltere Kraliçesi temsil etmektedir. Çağımızın kleopatrası O'dur ve O'nun bir dediği asla iki edilmez (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:14

12 Eylül 2020

EVRENİN SAHİPLERİNDEN => ÇÜK-Ü ŞERİF HAZRETLERİNE

EVRENİN SAHİPLERİNDEN => ÇÜK-Ü ŞERİF HAZRETLERİNE :)

İzahı olmayan şeylerin mizahı olur. Evrenin sırlarını ifşa ettiği iddia edilen tanrısal bir kitapta bunların yer alması elbette onun tanrı ürünü değil, insan ürünü olduğunu kanıtlamaya yeter. Ha bu demek değildir ki Kur'an, tümüyle insan sözüdür. Tabiki hayır. İçerisinde kesinlikle ayıklanması gereken önemli/gerçek mesajlar vardır. Onları ancak, gündelik/olağan hayatımıza uygunluğunu test ederek gün yüzüne çıkartabiliriz. Aksi halde o gerçekler; mitlere, efsanelere ve masallara yem olacaktır/olmuştur da ...

Eğer bizi yaratan bir tanrı yada tanrılar varsa, böylesine karışık/komplex bir yapıyı 22 aktif kodonlu dna ile başarabilmeleri mümkün değildir. Tüm kodonları aktif olan bir tanrının ise sıradan bir arab bedevisine cinsel ihtiyaçlarını nasıl giderebileceği hususunda bir kitap göndermiş olması da akla mantığa sığmaz.

Bu dünya kafesine ve bu kafes içinde tasarlanan onca şeye baktığımda bir üst aklın varlığına inanıyorum ama o üst varlıkların bir arab bedevisinin çük-ü şerifleri ile uğraşmış olduklarına da pek ihtimal vermiyorum. Siz onlara ister görünmez rab/elohim/ruh/allah/zeus vs. deyin, ister uzaylılar deyin, 22 kodon ile sınırlandırılmış bir dna ile dünyaya gözlerimizi açmış olduğumuz gerçeği, bizim başkaları tarafından tasarlandığımızı ispatlar.


Onları anlayabilmek için onlar gibi düşünebilmek şarttır. Biz insanlar 22 kodunu açık olan basit ve aciz melezleriz. Hayvanlardan üstün ama üst aklın da altındayız. Dna'mızdaki kısıt kalkmadığı sürece yerimizde sayacağız ve bu dünya kafesinde bize verilen rolü oynayıp geldiğimiz yere (hiçliğe) geri döneceğiz. (ercan aldan)

https://in5d.com/how-can-we-change-our-dna-right-now/
12 Eyl 2020 23:12 güncellendi

ÖLÜM MELEĞİ AZRAİL YALANI (?)


ÖLÜM MELEĞİ AZRAİL YALANI (?)

كَلَّا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِیَ
~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:
75.26 - Kellâ izâ beleğatit terâgıy.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali:
75.26 - Hayır hayır ne zaman ki o can köprücüklere dayanır

İstisnasız tüm meallerde "belagat kelimesi can" şeklinde çevrilmiştir ve can aldığı iddia edilen tırpanlı/oraklı hayali Azraile atfedilmiştir.

Oysa ki ayetlerde "can" kelimesi geçmemektedir. Doğru çevirisi:

1. kellâ : hayır
2. izâ : olduğu, zaman
3. belegat (i) : tebliğ, söylem, belagat
4. et terâkiye : çıkmak, yükselmek

Yani "söylem boğazdan yükselip çıktığında" ... deniliyor.

Tüm mealcilerin belagat yani tebliğ kelimesini can olarak çevirdiklerini söylemiştim. Keza Vakıa 83.ayetinde de öyle (bunu birazdan açıklayacağım)

Oysa ki belegat kelimesi bildiğimiz tebliğ/açıklama/söz söyleme ... manalarına gelmektedir. Nitekim hemen ardındaki ayet de bunu ispatlamaktadır.

وَقٖيلَ مَنْ رَاقٍ
~ ~ ~
Kuranı Kerim Türkçe okunuş:
75.27 - Ve gîle men râg. (men-râg 'da sekte var.)
75.27 - Ve denilir: kim var bunu okuyacak?

Gördüğünüz gibi konunun uzaktan yakından hayali azrail ile bir ilgisi yoktur. Gerçek hikaye "Kuran'ın yani belagat/tebliğin mutlaka insanlara ulaştırılması/söylenmesi ve bu uğurda geri dönülmemesi" gerektiği vurgulanıyor. Bunu Kuran'ın diğer ayetleriyle de ispatlamak mümkündür. Örneğin,

فَلَوْلَا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:
56.83 - Felevlâ izâ beleğatil hulgûm.

Elmalılı Meali Sadeleştirilmiş 2:
56.83 - Can boğaza dayandığı zaman

Burada da can kelimesi geçmediği gibi, öncesinde ve sonrasında can alımı ile ilgili hiçbir emare yoktur. Olay tamamen belagat/tebliğ ve bu tebliğin yerine ulaşması ve bununla insanların mertebelerinin yükselmesinin sağlanması anlatılmaktadır.

Ayetin doğru çevirisi şu şekildedir:
56.83 - (söz/hadis) boğaza dayandığı zaman/gırtlağa kadar geldiği zaman ...

Artık o sözü geri döndürmeyin, söyleyin (eğer sadıksanız) diyor ve 4 ayet sonrasında bu konuya açıklık getiriliyor

تَرْجِعُونَهَا اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ
~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:
56.87 - Terciûnehâ in kuntum sâdigîn.
56.87 - Onu geri döndürsenize; sadıklardan iseniz.

Biz belagatımızı/tebliğimizi yaptık, eğer siz de doğru sözlü iseniz haydi onu geri çevirin diyor.

Şimdi iki ayet gerisine dikkat edelim:

Elmalılı Meali Sadeleştirilmiş 2:

اَفَبِهٰذَا الْحَدٖيثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَ
~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:
56.81 - Efebihâzel hadîsi entum mudhinûn.
56.81 - Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?

İlginç bir şekilde ayetin orjinalinde "hadis=söz" kelimesi geçer. Gördüğünüz gibi konunun can aldığı iddia edilen hayali azrail ile hiçbir ilgisi yoktur. Konu; söz, söylem ve tebliğ/belagat ile ilgilidir. Azrail/azrael inancı da her zaman olduğu gibi yine incilden geçmiştir.

Vahiy
15 Tapınaktan çıkan başka bir melek bulutun üzerinde oturana yüksek sesle bağırdı: “Orağını uzat ve biç! Biçme saati geldi. Çünkü yerin ekini olgunlaşmış bulunuyor.”
16 Bulutun üzerinde oturan, orağını yerin üzerine salladı, yerin ekini biçildi.
18 Ateş üzerinde yetkili olan başka bir melek de sunaktan çıkıp geldi. Keskin orağı olana yüksek sesle, “Keskin orağını uzat!” dedi. “Yerin asmasının salkımlarını topla. Çünkü üzümleri olgunlaştı.”
19 Bunun üzerine melek orağını yerin üzerine salladı. Yerin asmasının ürününü toplayıp Tanrı öfkesinin büyük masarasına attı

Kuran'da bunun gibi onlarca yanlış çeviri ve ekleme mevcuttur. Çelişki var dediğinizde ayağa kalkan cahil kitle, önce buna şiddetle karşı çıkar, sonra sorgular, en sonunda da kabul eder. Çünkü gerçek budur ve gerçek değişmez/değiştirilemez!

Siz rahat olun! Gerçekte tırpanlı bir ölüm meleği filan yok. Ölüm basit bir olgudur. Bilinç kaybolunca ölürsünüz ve onu geri getirmenin bir yolunu bulamazsanız işiniz tamamen bitmiş demektir. Yok acı içinde kıvranarak can vereceksiniz, yok kabir azabı çekeceksiniz, yok cehennem ateşinde cayır cayır yanacaksınız ... hepsi hikaye. İsa zamanında yapılan hasat hikayesi, abartılı olarak Kuran'a geçmiştir hepsi bu! (ercan aldan)
12 Eyl 2020 22:40 güncellendi

Sahte dünyalar / Sahte uzay

1200 ışık yılı yaklaşık 10 katrilyon km eder. Düşün yani bu kadar mesafeden bu kadar net görüntü alabiliyormuşuz :) Madem elimizde böyle bir teknoloji var neden gezegen aramakla boşuna zaman kaybediyoruz ki? Aynısını hemen şimdi yaratalım gitsin! Yada hemen oraya bir seyahat düzenleyelim. Onu yapan bunları da yapabilir elbette. 
1500 sene önce uydurdukları görünmez bir tanrıya inanan kitle ile, 10 katrilyon km uzaklıkta bir gezegen görüntülediğine ve orada yaşam olabileceğine inananlar aynı kitle. ikisi de nakile inanıyor ve her ikisinde de bu kapana kısılmışlık gerçeğinin verdiği bir acziyet duygusu var. Biri sahte gezegenlerde arıyor kurtuluşu, diğeri sahte tanrıların yardımında (?) 
(ercan aldan)
12 Eyl 2020 23:11 güncellendi

İSLAM'IN SAPKIN VE HIRSIZ LİDERLERİ (?)

 



İSLAM'IN SAPKIN VE HIRSIZ LİDERLERİ (?)

Peygamberlerinin karikatürünü yaptılar diye dünyayı ayağa kaldıran ahmak kitle, AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan'ın, "Allah'ın bütün vasıflarını toplamış bir liderdir R.T.E" sözüne alkış tutuyor. Ne garip değil mi?

Peki ya gerçekten Muhammed kadın düşkünü bir sapık/sapkın ise? Ya bu durum Kuran'da da eleştiriliyorsa? Ya gerçekten karikatürist haklıysa? ...

Evet arkadaşlar karikatürist haklı ve bu durum Kuran'da bile eleştiriliyor ...

Öncelikle şunu bilmenizi isterim ki fıkıh, siyer yada hadis kitaplarında anlatılan peygamber ile kuranda anlatılan peygamber arasında dağlar kadar fark var. Sünni inancındaki peygamber 7 kat göğün ardında allah ile görüştürülürken, kurandaki allah (yüce konsey/mele-i âla) onu kadın düşkünü bir sapkın olarak nitelendiriyor ve bu durum onları o kadar rahatsız ediyor ki, 33.52'de "Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir." diyorlar. Yani Kuran'ı yazan konsey bile bıkmış bu durumdan. Yeter artık diyorlar!

Tamam, belagat ve ikna konularında yeteneklisin ama ne olur "şu cinsel zaafına bir son ver ve kafirlere karşı daha fazla malzeme çıkartıp bizi de zor duruma düşürme artık" diyorlar ve kendi halkının erkeklerinin olası bir isyanını önlemek için de şu ayeti yolluyorlar ...

Diyanet Meali:
4.3 - Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduklarınız ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

Muhammed durmuyor tabi. Can çıkar huy çıkmaz misali, sonunda konseyi küstürüyor ve bir müddet vahiy gelmiyor.

93.3 - Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.

Konsey bu görevin tamamlanmasını mecbur gördüğünden Muhammed'e katlanmaya devam ediyorlar.

61.8 - Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

5.3 - ... Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı seçtim. ...

Bu tebliğ/Kuran'ın muhakkak tamamlanması gerekiyordu çünkü İslam için savaşacak olan halkı başka türlü bir arada tutamaz ve onları savaşmaya ikna edemezdiniz. E tabi işin içinde ganimetler ve kadınlar da olunca Konsey bu sömürü sistemini hızlı ve kanlı bir şekilde tüm dünyaya yayabilmiştir (İslam'ın şiddet dini olduğunu ve istila ile yayıldığını daha önce yazmıştım).

Muhammed bunu çok iyi başarmış ancak zaafı yüzünden Konsey tarafından eleştirilmiş ve böylece halka karşı adil bir tanrının var olduğu intibahı da yaratılmaya çalışılmıştır.

93.5 - Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.
93.6 - Seni yetim bulup da barındırmadı mı?
93.7 - Seni sapık/sapkın olarak bulup da doğru yola iletmedi mi?
93.8 - Seni yoksul bulup da zengin etmedi mi? (duha suresi)

Evet şimdi burada 3 önemli husus var. Muhammed hem yetim, hem yoksul hem de sapkın imiş. Öyle ya yetim biri nasıl zengin olabilirdi ki? Konseyin kendisine vermiş olduğu bu tebliğ görevinden sonra onu zengin etmişler, tıpkı R.T.E gibi. O'da eskiden fakirdi, O'nun da hitabet gücü yüksek ve O'nun da bir zaafı var: PARA!

Bu kişileri yönetenler aynı konsey/sistemin efendileri/elitleridirler. Emin olun!

Ne var ki Muhammed'in sapkınlığı yüzünden, R.T.E'nin de tamahkarlığı yüzünden (17-25 Aralık) konsey üyeleri birçok kez zor duruma düşmüş ve aynı Muhammed'de olduğu gibi bir süre araları açılmıştır (Fetö).

Bu benzetme size uygun geldi mi, gelmedi mi bilemem ama devam edegelen bu sömürge düzenine bakılacak olursa, pek de yanlış bir benzetme yapmış sayılmayız öyle değil mi? Ne de olsa tarih tekerrürden ibaret!

Elimizde sadece Duha suresi bile olsa, ona bakarak Muhammed'in sıradan bir koyun çobanı yada tacir olduğunu değil, hitabet/belagat gücü yüksek olan bir şair yada siyaset adamı olduğunu anlarız ki, zaten kuranın genel yapısı da bu iki kritere uymaktadır.

Diyanet Meali:
21.5 - Onlar, "Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin" dediler.

PEKİ NEDİR BU SAPKINLIK MESELESİ (?)

93.7 - Seni sapık/sapkın olarak bulup da doğru yola iletmedi mi?

Bu ayette sapık kelimesinin karşılığı olarak ضَالًّا dallin kelimesi kullanılmıştır.

ضَلَالَةً
Kaybolmak, zayi olmak, yanılmak, sehv etmek, unutmak, hayrette kalmak, kaybetmek, gizlenmek, sapmak, doğru yolu bulamamak, sapıtmak.

الضَّلالَة
Dalâlet, sapma, sapıklık: 2/16175, 4/44, 7/30, 16/36, 19/75.

اَضَلُّ
(İsmi tafdil) En çok sapmış, daha çok sapmış, daha sapık.

Anlamlarına gelmektedir. Kuran boyunca bu kelime ve türevleri iki anlamda kullanılmıştır.

1. unutma: لَا يَضِلُّ رَبِّى "Rabbim unutmaz,

2. bildiğimiz sapıklık, sapkınlık: قَدْ ضَلَلْتُ اِذًا O takdirde, sapmış olurum (6:56).

Duha suresinde anlatılmak istenen genel hikayeye bakarsak "unutma" anlamında kullanılmasının mümkün olmayacağını görürüz.

Uyanık mealciler Fatiha suresinde de geçen bu dallin kelimesini "sapıklar, sapkınlar, sapmışlar" olarak çevirirken, duha suresinde geçen dallin kelimesini "yol bilmez iken" şeklinde çevirirler ve kelimeyi yumuşatmaya çalışırlar. Oysa ki kelimenin genel anlamı: sapık, sapkınlıktır.

Sadece bunlar değil Kuran'ın diğer ayetlerinde de bu kadına düşkünlük hususu sık sık işlenir ve eleştirilir. Örneğin Ahzab suresinin neredeyse tamamı bu konu üzerine yoğunlaşmıştır.

Diyanet Meali:
33.37 - Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, "Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah'tan sakın" diyordun. İçinde, Allah'ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü'minlere bir zorluk olmasın. Allah'ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.

İşte ateistler tarafından en çok eleştirilen kısım da bu ayettir ve haklıdırlar da. Muhammed'in kadın düşkünlüğü öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, (önceden kölesi olan) evlatlığının karısına bile göz dikmiştir. Hadi 9 yaşındaki Aişe mevzusunu Kuran-i bir dayanağı olmadığı için es geçebiliriz ama yukarıda bahsettiğim ve bizzat kuranın kendisinde yer alan bu ifadeleri nasıl görmezden geleceğiz?

Bunları ben söylemiyorum Kuran söylüyor, Kuranın sahibi olduğuna inandığınız Allah'ınız söylüyor ancak ne var ki siz Allah'ı, para düşkünü R.T.E'nin vasıfları ile bir tutar ve bunu görmezden gelir, sadece bu yazıya yoğunlaşır, sonra da beni linç etmeye kalkarsınız :) Çünkü bu yazıda gerçekler var ve gerçekler acıdır, acıtır!!! (ercan aldan)
12 Eyl 2020 22:33 güncellendi