test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉

11 Eylül 2020

YİNE EFENDİLER (ELİTLER) KAZANACAK!


YİNE EFENDİLER (ELİTLER) KAZANACAK!

Yine efendiler (elitler) kazanacak, köleler (sıradan insanlar) kaybedecek. Bir 2000 yıl daha birileri uyanacak ve uyaracak diye bekleyecek insanoğlu. Bizi yurdumuzdan (cennetten) kovan sistemin sahipleri yok edilene kadar da bitmeyecek bu lanet.

Elinize geçen son direniş fırsatını da yitirdiniz. Ciddi anlamda hicret düşünen birkaç kişi (gizli) bir organizasyon kurup bir araya gelelim ve 2023'ten önce bu ülkeyi terk etmenin bir yolunu bulalım. Hatta yapabiliyorsak Asgardia'dan yer ayırtalım.

Karanlık günleri görmek için kahin olmaya gerek yok. Tarihe bakmak yeterli. Siyonların dünyaya yaydığı sahte özgürlük ve demokrasiye güvenip, ben laik eyalette özgürlük ve demokrasiyi yaşamaya devam ederim diye düşünüyorsan, sana söyleyeyim, en geç 3 sene içinde azınlık olarak görülüp getto muamelesi göreceksin. 2023'e kadar içinde bulunduğun bu eyalet senin için mahşer yeri (armageddon) olacak. Artık nükleer mi kullanırlar, deprem mi yaratırlar yoksa kasırga mı gönderirler orasını bilemem.

Dünya bir kaosa hazırlanıyor. Elitler bu kaostan lider olarak çıkmanın hesaplarını yapıyorken, sen "evini nasıl geçindireceğim"in hesabını yapıyorsun. Çünkü sana bu dünyada verdikleri rol bu. En yüksek vergiyi ödediğin halde, en kötü hizmeti alıyorsun ve buna rağmen isyan etmiyorsun. Çünkü korkuyorsun ve korkun bu canavarları besliyor.

Seni hep semiz inek olarak gördüler. Onların dünyasında yaşamanın bedeli olarak onlara günlük sütünü aksatmadan verdin. Bunu yaptığın sürece seni korudular ve canını da kutsal saydılar. Çünkü kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez ama artık yaşlandın ve şimdi hasat edilmen gerek.

Daha nasıl izah edeyim be kardeşim? Miadınız doldu. Ambarlar süt (ALTIN) ile doldu. Artık Yeni dünya düzeninde (ALTIN ÇAĞDA) eski ve yaşlı ineklere yer yok. Yeni semiz akıllı danalara ihtiyaç var. Bedenen değil zihnen sömürülecek kitlelere ihtiyaç var. Sizin her batışınızda onlar level atlıyor. Anlayın artık!

Bilenler ve görenler, dünyada nükleer silahların kullanılacağından emin.

Son 70 yılda bizi de davarlarına kattılar ve tüm davarları aynı bataklıkta (asıl mahşer/armageddon yerinde) itlaf edecekler. Çoğunluk teslimiyeti benimsemiş ve bunu kabullenmiş durumda, teslim olanlar kendilerini elit/seçilmiş olarak görmesin. İşin içine menfi çıkarlar girince kendilerinden olanlarla nasıl birden kanlı düşman olduklarını gördünüz. Sizler de bu olasılığın içindesiniz. Sizi uyardık ama sizler uyumayı seçtiniz :( (ercan aldan)
11 Eyl 2020 14:40 güncellendi

KURAN'I YAZAN "YÜCE KONSEY - Mele-i Ala" (?)

KURAN'I YAZAN "YÜCE KONSEY" (?)

(Kurandaki BEN ve BİZ Kavramları)

Bunu anlayabilmek için ilk ve tek şartımız; yerleşik inançlarınızdan kurtulmanız ve bağımsız bir bakış açısıyla olaya yaklaşmanız olacaktır. Bunu yapamazsanız gerçekleri görebilmeniz mümkün değildir.

Öncelikle ortada ruhaniyatla ilgili kesinlikle birşey yok (zaten ruhaniyat diye bir kavram da yok). Bunu bilin ve beyninize yerleştirin! Olup biten her şeyin kararları, kapalı kapılar ardında (sizden gizli) alınır. Bütün olup biten; sen, ben ve bizim aramızdadır ... Yani malzeme tamamen İNSAN'dır.

Hepimiz Allahın özel bir isim olduğunu ve tek güçlü bir tanrının adı olduğunu zannederiz. Halbuki daha önce de söylediğim gibi al-lah, el-lehu= O demektir. Kur'an sizin allah dediğiniz tek tanrı tarafından gönderilmemiştir. Kuran içinde tanrının zulmünü anlatan onlarca ayet vardır. Bunun yanında merhametini anlatan ayetler de vardır. Peki bir tanrı varsa "O" merhametli midir yoksa zorba mıdır? Size söyleyeyim, her ikisidir! Hem zorbadır, hem de merhametlidir. Çünkü Kuranda tek bir tanrıdan(!) söz edilmez. Ortada iki adet tanrı vardır (daha doğrusu tanrı rolünü üstlenen iki lider/lord). Biri zorba, kötü ve sömürgeci olan kötü taraf yani "ışık tanrısı/ışıkoğulları". Diğeri ise ışıkçıların zulmünden kurtulmak için özgürlük eşitlik ve adalet isteyen "iblis yılan tanrısı/yılanoğulları" bulunmaktadır. 

Bu yüzden Kuranda çelişki var gibi görünüyor. Mesela;

Diyanet Meali:

4.164 - Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik. Allah (yani O), Mûsa ile de doğrudan konuştu.

Süleyman Ateş Meali:

42.51 - Allâh (yani O) bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

Örneğinde olduğu gibi bir ayette "O'nun bir insanla konuşması mümkün değildir" derken, başka bir ayette "Musa ile konuştu" diyor. Çünkü bu işi yapan aynı kişi değildir. Bir tarafın lideri konuşurken, öteki tarafın lideri konuşmaya gerek duymuyor. Zaten bunu kuran geneline yaydığınız zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Kuran; işte bu başkanların da aralarında bulunduğu yüce bir konsey (mele-i ala) tarafından yazılmıştır. Bunu G20 zirvesi olarak düşünün ve tebliğ olayını da G20 zirvesine katılanların oluşturmuş olduğu yüce konseyin aldığı kararların dışa sızdırılması gibi düşünün.

Kuranın birçok ayetinde "bu bir uyarıdır" denilir. Örneğin G20 zirvesinde bir ülkeye nükleer atılması kararı alındıysa bunun yer ve zamanını o konsey bilir. Dışarıya sızmadığı müddetçe normal insanlar o nükleer bombanın ne zaman nereye atılacağını bilemez. Kavimler helakı hep bu şekilde olmuştur. Üstün/teknolojik silahlar elimizde ezelden beridir vardı (bunu Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarında da gördük). Bu görüşmeler kapalı kapılar arkasında olduğu için, siz bunları yapanın hep "arabın tanrısı allah" olduğunu zannettiniz. İşte Muhammed'e bu konseyin bilgileri verilmiştir ve bilgiler ifşa olmuştur. Mu-hammed=hamd + övgü sahibi, övülen demektir. Bu bilgileri insanlara aktardığı için övgüye layık görülmüştür ancak o sadece aradaki bir elçidir. Zaten kendisi de bunu söylemektedir: "benim bilgim yok", "ben sadece uyarıcıyım" demektedir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

38.69 - Onlar tartışırlarken, o yüce konsey (mele-i alâ) hakkında benim hiçbir bilgim yoktu.

Bu ayette görüldüğü üzere Muhammed kendi diliyle konuşuyor ve alınan helak/yıkım/hasat kararları alınırken ben yoktum diyor.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

46.9 - De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

Muhammed de özel bir isim değildir. Özgürlük yanlısı İsa olması muhtemeldir. Bu arada İsa da özel bir isim değildir. İsa عٖيسَى = aysun عَيْسٌ dişil karakterde olup, ay gibi parlak/güzel demektir. Önceki yazılarımda kamer/ay'ın erkek egemenliğine direnen ve özgürlük isteyen kadının simgesi olduğundan bahsetmiştim. Belki de İsa kadın idi. Meryem de bir kadındır ve sadece X kromozomu taşır. Erkek yani Y olmadan doğum yaptığına göre doğurduğu çocuğun da X yani kız olması gerekmektedir. Böyle olunca taşlar yerine oturuyor. Belki de İsa diye biri hiç var olmadı. Belki de İsa/Aysun yılanın ta kendisiydi veya mecazi anlatımla zaten içimizde hep var olan o "özgürlük" düşüncesi idi. Emin değilim!

İsa kelimesi mesih kelimesi ile birlikte kullanılır. mesih=silmek demektir. Konseyin önceki bazı bilgilerinin silinip yerine yenilerinin duyurulmasını sağladığı için böyle çağrılmış olabilir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

2.106 - Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?

Bu yüzden onu tanrının kendisi zannettiler. Aslında bir nevi haklıdırlar da ancak mevcut durum gözününe alındığında O'nun erkek olma ihtimali çok düşüktür. Zorba (erkek) tanrıların hasat haberlerini ifşa ettiği için övgüye layık olmuştur ancak zorba sömürgeciler tarafından "kadın" hep hor görülmüştür.

Gördüğünüz gibi düğüm çözülmeye ve taşlar yerine oturmaya başladı. Bu kavramlar şu an için size yabancı gelebilir. Bize öyle bir sistem empoze edildi ki, gerçeklere karşı hep kör ve sağır olarak bu günlere kadar geldik.

Buraya kadar olan konuyu anladıysan Kuranda geçen BEN ve BİZ kavramlarını da otomatikman anlamış olman gerekir. Kendini allame zanneden entel ulema kesim, bu konuya bir anlam veremeyip "sırf kuranda çelişki yoktur" ayetine ters düşmeyelim diye "biz" ifadesini saygınlık ifadesi olarak kabul eder.

Halbuki;

1. Kuranda çelişki vardır. Çünkü tek bir bakış açısı ile yazılmamıştır,

2. Saygınlık ifadesi olarak kullanıldığı iddia edilen kelime "biz = nahnu" yani bildiğimiz "çoğul biz" anlamındadır.

نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ

~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:

56.57 - Nahnu halagnâkum felevlâ tusaddigûn.

Diyanet Meali:

56.57 - Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?

Görüldüğü üzere ayette "nahnu=biz" kelimesi geçiyor. Sizi biz yarattık. Hal(a)k = yaratmak demek. Sizi biz halk ettik. Buradaki yaratma hem fiziksel hem de mecazi yaratmak anlamı içeriyor olabilir ve ikisi de mümkündür. Fiziksel açıdan değerlendirirsek bu yaratma işi, yüce konseyin belirlemiş olduğu (finanse ettiği) genetik mühendisleri tarafından yapılmıştır. Köle bir ırk yaratmak için dna'ya müdahele yapılmış ve dna 20 kodonla sınırlandırılmıştır. Uzaylıların kaçırdığı yalanı ile çocuklar üzerinde çeşitli deneyler yaptıklarını pek çoğumuz bilmez. Amaç hem köle, hem de onları yönetecek zeki insanlar yaratmaktır (kapalı olan bazı dna kodonlarının açılmış olduğu (24 kodonlu) indigo çocuklar, altın çağda sizin köle çocuklarınızı yönetmek için hazır edildi bile).

https://indigodergisi.com/2013/03/aids-bir-komplo-muydu-aids-uzerine-strecker-muhtirasi/

Yada mecazi anlamda hangi halkların köle olarak kullanılacağı yine bu yüce konsey tarafından belirlenmektedir. Her iki tanım da günümüz şartlarına uymaktadır. Zaten uymak zorundadır da!

Çünkü;

Söylediğim gibi olan biten her şey BİZ İNSANLARDAN ibaret! Uzaylı yaratıkların kanıtlanamayışı gibi ruhani varlıklar da kanıtlanamamıştır. Korktuğunuz şey kendi lanetimizdir!!!

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 10:41 güncellendi

TESLA ve 2.DÜNYA SAVAŞI (?)


TESLA ve 2.DÜNYA SAVAŞI (?)

2.dünya savaşının asıl nedenini sanırım buldum. Eğer bu video doğruysa, ufo olayını ilk ortaya atan ve geliştiren Tesla ise, Hitler Tesla'nın projelerini çalmış olabilir. Hoş, savaşın sonunda da Hitlerden çalıyorlar.

Tesla'nın belki de tüm projeleri "bedava enerji" üzerine idi. Bu elbette kapitalist baronların işine gelmeyecekti. Çünkü eğer ufo patenti alınabilseydi ve seri üretime geçilebilseydi (5.güç, azınlık raporu, geleceğe dönüş vb. filmlerinde olduğu gibi) dünya genelinde kişi bazlı/kontrolsüz bir hava trafiği oluşacak ama herhangi bir enerjiye ihtiyaç duyulmayacaktı. Dünyada enerji sağlayan mevcut "akaryakıt" ağı yahudi baronların elinde. Onların bankalarından çektiğimiz faizli paralar ile, onların ürettiği araçlardan satın alıyor ve yine onların akaryakıtını kullanıyoruz. Üstelik onların yaptırdığı yolları kullandığımız için de en yüksek MTV'yi yine biz ödüyoruz. Bu açıdan bakarsak kapitalizmin bize sağladığı tek yarar, bizi A şehrinden B şehrine taşıması gibi görünüyor. Neyse!

Hava trafiğinde seyahat edilen ve de üstelik doğadaki mevcut elektromanyetik alanı kullanarak bedava seyahat yaptıracak bir aracı elbette elit kesim istemezdi. Siz zannetmeyin ulaşabildiğimiz en son teknoloji "bugatti veyron"dur. Geleceğe dönüş filmlerindeki gibi hem karada hem de havada giden araçları çoktan icat etmişlerdi ama işte işin içinde çıkar olmayınca, hiçbirine patent vermediler.

https://youtu.be/n-CMTzLLtZ0

Şimdi bir goyim çıkıp "e uçaklar var ya" diyebilir. Ben de derim ki bu meseleyi iyi düşün! Normal yolcu uçaklarını geçtim, özel uçağın bile olsa onların yakıtlarına, rotalarına ve havalimanlarına mecbursun. Ki böylece kendi market ürünlerini "duty free yada avm"leri yoluyla sana satabilsinler.

Gördüğün gibi günlük hayatta ihtiyacını giderdiğin her ne varsa, hepsinde A'dan Z'ye onların kapital sistemine bağlısın. Adamlar sistemi öylesine oturtmuş ve modern köleliği öylesine standardize etmişler ki, siz siz olun, yarın bir gün, "ben hem karada, hem de havada (bedava enerji ile) giden bir araç icat ettim" demeyin. Yoksa sonunuz Prof. Dr. Engin Arık ve ekibi gibi olur. (ercan aldan)

11 Eyl 2020 14:39 güncellendi

GÜNEŞ ve AY YAPAY BİR ELEKTRİK KAYNAĞI MIDIR?


GÜNEŞ ve AY YAPAY BİR ELEKTRİK KAYNAĞI MIDIR?

(Bence mümkün ...)

Önceki yazılarımda güneş, ay ve yıldızların yapay olabileceğini, bunun basit deneylerle ispatlanabileceğini ama bunlar olmadan da canlılığın sağlanamayacağını/yaratılamayacağını söylemiştim.

Bu tez size biraz absürt gelebilir ancak şunu bir düşünün, soğuk ve karanlık boşluktaki(!) güneş, ısı ve ışığı nasıl üretebilmekte ve bize nasıl gönderebilmektedir? Yok işte şu gazlardan oluşmuş, işte şu kadar milyon km. uzaklıkta imiş, yok işte şu kadar milyon derece ısı üretiyormuş, bing bang zart zurt falan filan ... Sanki gidip ölçülmüş gibi o kadar net rakamlar veriyorlar ki :) E işte bize gelen ısı ve ışık baz alınarak ve birtakım varsayımlar da eklenerek bu hesaplamalar yapılmaktadır diyorlar. Yahu varsayımlarla gerçeklik nasıl belirlenebilir? Sallamayın! Sürekli bir kararlılıkla devamlılık arzeden bir döngüden bahsediyoruz. Madem koskoca bir evren ve bu evren içinde boşlukta gezinen milyarlarca güneş benzeri yapılar var, e arkadaş bu canını okuduğumun evreninde hiç mi bir çarpışma olmaz? Güneş korunuyor mu? Korunuyorsa kim koruyor?

Masonlardan oluşan bilim camiasının her söylediğine inanmadığım için bu konuda şüphelerim var. Bana göre Güneş en büyük ve birincil elektrik kaynağıdır. Enerjisini bu dünyadan alıyor. Buradaki videoda bunun olabilirliğini deneyimlemişler. Mutlaka izleyin, bence tamamen mantıklı.


Tesla'nın peşine neden düştüklerini de şimdi daha iyi anladım. Adamcağız son zamanlarında kablosuz elektrik üzerinde yoğunlaşmıştı ve birçok projesi şu an kapitalistlerin elinde kullanılabilir durumda. Kablosuz elektrik tümüyle keşfedilirse bu lanet kapitalistler tepetaklak olacaktır. Tanrı rolünü oynayan lanet elitlerin ellerine geçen kadim bir sırdır bu.

Güneş, ay ve yıldızların da çalışma prensibi aynen budur. Aralarında bir bağ var ve bu bağı sağlayan bir tür enerji/akım var. Ya bildiğimiz elektrik yada ona benzer bir şey. Güneş bir tür elektrik/enerji kaynağı olabilir. Bu video gerçek ise, tezimi %100 doğrular. İncil'de hasat öncesi 7 adet kıyamet alametinden söz edilir (daha önce değinmiştim). 5'i gerçekleşti. 6.sı karanlık. Yani güneşin sönmesi. Bu alamet kuran'da da geçmektedir. Birkaç gün karanlığa büründüğünüzde bilin ki son alamet gerçekleşmiş olacak ve sonrasında %100 hasat yaşanacaktır :(

Bilimadamları (!) hep şunu söyledi. Güneşte patlama olduğunda; e işte elektrikli cihazlarınız arızalanabilir yada iletişim ağınız kesilebilir filan ... Yahu hani güneş radyasyon yayıyordu? Radyasyon ile elektrikli aletlerin ne alakası var? Bize patlama olarak aktardıkları, gerçekte enerji/elektrik dalgalanmalarıdır. Bir nevi yüksek voltaj gibi/elektrik kaçağı gibi düşünün. Hal böyle olunca elektrikli cihazlarınız etkilenebilir. İşte o zaman bu söylem bir gerçeklik kazanabilir.

Güneşin bozulması demek, dünyayı kaplayan bu görünmez enerjinin/akımın da bozulması demektir. İçimizdeki elektrik enerjisinin de etkilenmesi demektir. Bu yüzden kapalı havalarda sinirli, gergin ve agresif oluyoruz.

Dünyada ve belki de evrende normal seviyelerde bir elektrik akımı var ve bu enerji nötr'dür. Buharlaşan su buharı bu nötr akımı bozup yıldırım ve şimşek yaratıyor. Yani doğadaki elektrik kısa devre yapıyor. Suyla temas eden elektrikli cihazlar nasıl kısa devre yapıp kıvılcım yaratıyorsa bu da aynıdır. Evdeki elektriği 1 birim olarak düşünün. Barajlardakini 10, yıldırımdakini 100, güneştekini ise 1000 birim olarak düşünün. En büyük birime sahip güneş aynı ana uzay gemisi gibi enerjiyi eşit ve dengede tutarak dağıtıyor. Ana gemi yok olursa tüm bu enerji ağı çökecek ve kısa süre içinde yeryüzündeki tüm canlılar bundan olumsuz etkilenecektir.

Doğadaki bu enerji, sürekli olarak nötr haldedir. Aynı bizdeki iki kutuplu cereyan gibi düşünün. Artı kutupta 220 volt elektrik her daim vardır ama başka bir yere iletilmediği sürece kendi başına zararsızdır. Yalıtkan bir eldivenle dokunduğunuzda elektrik sizi çarpmaz ama çıplak elle dokunduğunuzda siz bir iletken görevi gördüğünüzden çarpılırsınız. İşte doğadaki elektrik de böyledir. Bu nötr enerjiyi bozan ve iletkenliği sağlayan sudur. Hiç açık havada yıldırıma rastlayan oldu mu? Su+hava+ışık ve elektriğin tesadüfen bir araya gelerek bu enerjiyi oluşturması ve onu yayması elbetteki tesadüfle açıklanamaz. Üstün ve zeki varlıkların (insansıların) yapabileceği bir şeydir bu. Tıpkı Elysium ve İnterstaller filmlerinde olduğu gibi.

/ercan aldan/

EKLEME:

Aşağıdaki video kablosuz elektrik (tesla bobininin protitipi imiş). Şimdi bunu güneş ve ay'a uyarlayın. Dünyayı tesla bobini, güneş ve ay'ı iki ayrı ışık kaynağı olarak düşünün. Yakın zamanda yapılan araştırmalar, Ay'ın güneşten aldığı sıcağı değil kendi soğuğunu yansıttığını gösterdi. Ay'ı tasarruflu ampül, güneşi de sarı ampul olarak düşünün.

Her ikisi de dünyaya yaklaşıp uzaklaştıkça ışığı azalıp çoğalıyor, tıpkı bu videodaki gibi görünmeyen bir enerji alanı oluşuyor ve o alana her ne girip çıkıyorsa ışığı azalıp çoğalıyor. Mesela süper ay zamanlarında ay dünyaya daha yakın olduğundan daha parlak/ışıklı görünüyor. Güneş bizden uzaklaşırken ışığı zayıflıyor vb. gibi. Peki bu enerji devamlılığı nasıl sağlanıyor derseniz? Onun da cevabı üstte verdiğim truth 32 videosunda var. 

11 Eyl 2020 09:38 güncellendi

ÖMÜR DEDİĞİN BİR GÜN (MÜDÜR?)


ÖMÜR DEDİĞİN BİR GÜN (MÜDÜR?)

Analog (pilli ve kinetik enerjili) saatlerin içinde elektromanyetik bir sargı bulunur. Buradaki sihirli kelime; "elektromanyetik". Bu enerjinin (saat/zaman aracılığı ile) bizi sürekli ileri taşıdığını düşünürüz. Peki ya aslında bu düşünce yanlışsa? Yani aslında böyle bir durum yoksa ve olan biten her şey "şimdi" den ibaret ise?

23.112 - Dedi ki: "Sene adedince yeryüzünde ne kadar kaldınız?"
23.113 - Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."
23.114 - Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,"
23.115 - Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?

Geçmiş ve gelecek bizim beyinlerimizde oluşturduğumuz bir algı olabilir mi? Klişeleşmiş bir deyim olan "hayat 1 gündür, o da bu gün"dür sözü acaba gerçek midir?

Yani aslında ilerleyen bir şey yok. Her şey yerli yerinde ve her şey durağan.

10 dakikalık çekimi tamamlanmış bir film düşünün. Bu filmi 50 kez sonrasında (yani 500 dakika sonra) bile izleseniz, aynı figuran - aynı sahneyi - aynı dakikada oynuyor olacaktır.

Büyüme, yaşlanma ve ölüm, bizim beynimizde yarattığımız algılar ise (bununla ilgili daha önce bir video eklemiştim, şimdi tekrar ekliyorum) 


O halde bu durum, donmuş balıkların aylar hatta yıllar sonra nasıl tekrar canlanabildiklerini de açıklamış olmaz mı?

https://youtu.be/JeP_6eUCFOo

Tüm bu parçalar bir araya geldiğinde insan ister istemez şunu düşünüyor. Eğer ilerleyen bir zaman kavramı yoksa, herkes bozuk bir plak gibi aynı ânı tekrar tekrar mı yaşayıp duruyor yada belki de bu an çoktan yaşandı ve bitti bile (?)


Belki de bu yüzden hiç kimse ölümsüzlüğü bulamıyor. Zaman dediğimiz şey manyetizma ise, bizler de o manyetizmadan etkilenen parçalar olabilir miyiz? Neden olmasın?

Elektrik ve elektromanyetiğin sırları daha derin bir biçimde incelediğinde enteresan şeyler ortaya çıkacak gibi (?) (ercan aldan)
11 Eyl 2020 14:39 güncellendi

BELEŞ ENERJİ KAYNAĞI = İNSAN (?)

BELEŞ ENERJİ KAYNAĞI = İNSAN (?)

Sümer tabletlerinde biz insanların altın madenlerinde çalıştırılmak için yaratıldığımız yazar. Güya altın tozu bizi yaratanların gezegenlerini onarıyormuş. Bu tez bana biraz saçma geliyor. İnsan yaratacak bir teknolojiye sahip bir ırk, kendilerine elbette başka bir habitat yaratabilirdi (ve elbette bu dünyanın öyle olması ihtimali de var).

Neyse konuyu dağıtmadan, size tahmin ettiğim yaratılış amacımızı söyleyeyim.

Ben önceleri bizi köle olarak kullanmak istedikleri için yarattıklarını düşünüyordum. Bu aslında bir nevi doğru, çünkü bunun yansıması günümüze kadar bu şekilde devam etmiş olup şu an bile birileri köle olarak çalıştırıp bizi sömürüyor olabilir. Biraz daha derin düşününce bu sömürüye kim neden izin vermiştir ve daha da önemlisi bu sistemi kim neden başlatmıştır? şeklinde sorular oluşuyor.

Sanırım birileri bizim taşıdığımız ve ürettiğimiz elektriğin peşinde. Düşük voltajlı da olsa içimizde bir akım taşıyoruz. Bir insan 40w civarında elektrik taşıyor/üretiyormuş, bunu 8 milyar ile çarpsanız 320 milyar watt elektrik eder. Bu enerjinin bir yerde depolanabildiğini düşünün. Bu güçle neler yapılmaz ki? Mesela yeni bir güneş yapılıp ona enerji verilebilir ve sonsuza dek dünyayı aydınlatması sağlanabilir. Evet kafanızda bir soru işareti oluştu değil mi? Ya gerçekten Tesla'nın kablosuz elektrik modelinde olduğu gibi güneş, ay ve yıldızların ışığını biz besliyorsak? Ya kainattaki sistem bu döngü üzerine kurulu ise? Ya bizim dünyamız gibi binlerce başka dünyalar var ve bu şekilde çalışıyorlar ise? Sahiplerimizin elindeki gücü varın siz tahmin edin!

Bir dönem Tv'lerde ağzına ampul koyup yakan insanların haberlerini hatırlamışsınızdır. Demek ki gerçekmiş. Sahiplerimiz bizi hasada gelmeden önce şu kablosuz elektrik konusunu tümüyle (acilen) çözmemiz lazım. Belki bu döngüyü kırmamıza yarayacak bir ipucu elde edebiliriz. Sonumuz Tesla gibi bir otel odasında ölmek olabilir ama en azından büyük bir bilmecenin cevabını da bulmuş oluruz.

Eldeki dinsel ve bilimsel veriler "bir amaç için" yaratılmış olabileceğimizi (kısmen) doğruluyor ancak dindar kesimin iddia ettiği gibi sonsuz merhameti olan tanrı bizi sevip okşamak için yaratmış olamaz. Öyle olsaydı aramızda olur bize bunu belli ederdi. Bu dinsel masallardan kurtulup bağımsız bir bakış açısı ile şu Matrix serisini yeniden izlemek gerekir diye düşünüyorum.

/ercan aldan/

http://www.elektrikport.com/universite/insan-vucudunda-elektrik-uretimi-1-bolum/12014

11 Eyl 2020 10:40 güncellendi

İÇKİ HARAM DEĞİLDİR !!!

İÇKİ HARAM DEĞİLDİR !!!

Şu içki meselesi 5000 yıldır çözülemedi :)

Şarab/Sekr ve Hamr farklı kavramlardır. Entel allamelerimiz hepsine de aynı şekilde “içkidir & haramdır” anlamını vermişlerdir. Oysa ki;

Şarab تَشْرَبُ: içilen herhangi bir şey, içki
Sekr سَكْرَ: sarhoşluk veren herhangi bir şey
Hamr'da خَمْرِ : aklı örten herhangi bir şey demektir.

Şarab/İçkinin haram/yasak olduğunu kesin söyleyen ayetler var ama Kuran’da değil Tevrat ve İncil'de 

Say.6: 3 Şaraptan ya da herhangi bir içkiden kaçınacak, şaraptan yada başka içkilerden yapılmış sirke içmeyecek. Üzüm suyu da içmeyecek. Yaş ya da kuru üzüm yemeyecek.

Luk.22: 18 "Size şunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği gelene dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim ."

Yani bizim şarab dediğimiz asmanın ürünü onların kitabında “şarab=alkol” anlamında kullanılmış, kuranda ise “şarab=içecek” şeklinde. İsa kendine üzüm suyunu içmeyi haram kılmış ama görüyoruz ki bunu içmeyen hristiyan yok!

Peki bizim entel müslümanlarda durum ne? Onlara bakarsan durum daha trajikomik. 11 ay su yerine rakı/bira içen adam, bir bakmışsın Ramazanda ağzına alkol koymaz. Güya o ramazanda içilmeyen rakılar, 11 ay içilen rakılara kefaret olacak. Ya arkadaş buna ben ikna olmadım, tanrın nasıl ikna olacak?

Neyse hadi seni fazla sıkmadan sadede geleyim. İsa'nın kendine yasak ettiği o şarab تَشْرَبُ, Kuran'da da aynı isimle geçer ancak yasak değildir ve anlamı "içki/içecek" demektir. Yani “içilen herhangi bir şey”. Birçok ayette "şarab= içecek, içmek" anlamında kullanılıyor.
أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاء الَّذِي تَشْرَبُونَ
Eferaeytumul mâellezî teşrabûn.
İçmekte olduğunuz şeye/suya dikkat ettiniz mi? (56/68)

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Kulû veşrabû henîem bimâ kuntum tağmelûn
Yapmış olduklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için. (77/43)

Şarabın “herhangi bir içki/içilen herhangi bir şey” olduğunu anladıysan, bunun haram olmadığını da anlamışsın demektir.

Bir de içkinin/içmenin orucu bozmayacağına dair bir ayet daha var ki (19/26), onun detayına şimdi girersem uzun bir süre işin içinden çıkamayız ancak kısaca özetlemem gerekirse;

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Fekulî veşrabî ve garrî aynâ, feimmâ terayinne minel beşeri ehaden fegûlî innî nezertu lirrahmâni savmen felen ukellimel yevme insiyyâ
Artık ye, iç, gözün aydın olsun, bunun üzerine şayed beşerden birini görürsen "ben rahmana oruç adadım, onun için bu gün hiç bir kimseye söz söylemiyeceğim" de. diyor

Yalnız bu ayette hem savm, hem de şarab=içki kavramı ile ilgili garip bir durum var. Eğer entel müslüman çevirisine göre hareket edip, “şarab alkoldür ve haramdır” şeklinde kabul edersek Meryem b*ku yedi o zaman. Çünkü Tanrı bu ayette ona oruçlu (savm) iken “(şarab=alkol) al, gözün aydın olsun” diyor :)

Burada savm'ın oruç anlamına gelmediği de ortaya çıkıyor. Gerçek anlamını henüz araştırmadım ancak ayetin doğru çevirisinde “oruçlu iken yiyip içebilirsin, gözün aydın olsun” diyor. Belki de oruç: yeme-içmeyi kesmek değil, “konuşmayı kesmek” demektir -ki bu şekilde çeviri yapılırsa ayet anlamlı oluyor. (Bu “savm” konusunu daha sonra inceleyeceğim).

Gelelim yasak (!) olan “hamr خَمْرِ” kelimesine.

Hamr: Hamur, yoğurt, peynir, bira, boza gibi kimi yiyecek ve içeceklerin mayalanmasını sağlamada kullanılan maddeler için kullanılır. Yani “örten/gizleyen” anlamında.

Bu kelime 2/219’da “aklı örten/gizleyen” anlamında kullanıldığı gibi, Nur suresi 31.ayette de “örtülerini yakalarının/göğüslerinin üzerine vurarak (zahir=görünen yerler hariç) ziynetlerini gizlesinler/örtsünler” anlamında kullanılmıştır. Yalnız buradaki ayette “baş(lar)=bi ru-u-sikum بِرُؤُوسِكُمْ “kelimesi geçmez. Bundan sonrası örtünme konusuna girdiğinden şimdilik oraya girmeyeceğim ancak şu kadarını söyleyeyim, ayetteki örtü genel anlamda örtmeyi/gizlemeyi işaret ediyor, bundan kasıt; “meme çatalları da olabilir, gerdanlıklar da olabilir (-ki o günün toplumlarında altının büyük bir önemi olduğu gibi, cinsel sapkınlıklar da revaçtaydı)” yani bunun kafa/saç ile hiçbir ilgisi yok. Türbancılar boşuna sevinmesin :)

Yukarıda da dediğim gibi yasak olanlar "hamr" kelimesinin geçtiği ayetlerdir. Yani "aklı örten maddelerdir". Buna alkollü içkiler, uyuşturucu maddeler gibi aklı sekteye uğratan/örten her türlü madde dahil edilebilir. Burada asıl önemli olan konu, bunları bilinçli tüketmemizdir. Böyle olunca Kuran'da söz edildiği ölçüde faydasını bile görebilirsin.

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ ...
Yes'elûneke anil hamri vel meysir, gul fîhimâ ismun kebîruv ve menâfiu linnâs, ve ismuhumâ ekberu min nef'ıhimâ, ve yes'elûneke mâzâ yunfigûn
Sana hamr (örtücüler) ve kumardan sorarlar: "O ikisinde büyük bir günah ve insanlar için yararlar var; ancak günahları yararlarından daha büyüktür," de (2/219).

Sarhoşluk veren şey anlamında kullanılan سَكْرَ sekr kelimesinin ise haram olduğu ile ilgili ayetlere ben rastlayamadım.

وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Ve min semerâtin nahîli vel ağnâbi tettehızûne minhu sekerav ve rizgan hasenâ, inne fî zâlike leâyetel ligavmiy yağgılûn
Ve hurma ağaçlarının meyvelerinden, üzümlerden hem sarhoş edici içkiler ve hem de güzel bir rızık elde edersiniz. Akleden bir toplum için bunda bir işaret vardır (16/67).

وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ
Ve câet sekratul mevti bil hagg, zâlike mâ kunte minhu tehîd
Sonunda ölüm sarhoşluğu gerçekten gelmiştir; işte senin kendisinden kaçıp durduğun şey budur (50/19).

Şimdi daha iyi anlıyor musun konuyu? Demek ki neymiş? Başkasına zarar vermediğin sürece, ölçüsünde alkol alabilirmişsin. İki dublede kafa gidiyorsa bir duble ile yetineceksin. Bunun bir dublesi şifa, iki dublesi sefa, üçüncüsü ise cefadır. Ölçülü içersen içinde ne kadar yara, enfeksiyon vs. varsa alkol sayesinde temizlenecektir ve damarların da açılacaktır. Git hangi doktora sorarsan sor, benzer cevaplar alacağın kesindir.

Ek not: Tek tanrıya inanmadığını söylediğin halde neden kurandan örnekler veriyorsun? diye soruyorsunuz. Öncelikle bunun inanmak yada inanmamakla bir alakası yok. Muhatabım “kurana inandığını söylediği halde bile bu içki meselesini anlayamamış insanlardır” ve bunlarla birçok kez aynı masada bulundum. İstisnasız hemen hepsinde aynı yanlış inanç ve bu yanlış inancı savunma mekanizması var. Eminim sizler de yaşıyorsunuz bunu. 1000 tane günah işle allah affeder ama içki içersen cehennemliksin :) gerçekten komik ve bunu tüm bağnazlardan duyuyoruz. Bu durumdan rahatsızlık duyduğum için böyle bir yazı hazırladım. İnsan olarak bazı kurallara uymak zorundayız. Kuranda yazması yada yazmaması önemli değil. Çünkü bilinç gidince ne yaptığını bilemiyorsun. (ercan aldan)
11 Eyl 2020 10:29 güncellendi

KURAN'DAKİ "RACEFE" TEKNOLOJİK BİR SİLAH MIYDI?

 

KURAN'DAKİ "RACEFE" TEKNOLOJİK BİR SİLAH MIYDI?
(1 deve için hasat edilen kavim)

Önceki yazılarımda eski Mısır'da elektrik ve/veya bir tür kablosuz elektiriğin kullanılmış olabileceğini, Kuran ve İncil'deki tanrı/ruh tasvirinin bir çeşit enerji/elektrik olabileceğini, vücudumuzda (bilhassa beynimizde) elektrik akımı taşıdığımızı, bundan ayrı doğada bulunan diğer her şeyde bile bir tür elektrik akımının bulunduğunu söylemiş ve kaynaklarını da vermiştim. Eğer doğayı yaratan bir güç varsa bile emin olun "O", elektrikle ilgili bir şeydir (belki de bu yüzden onu görünmez tanrı/ruh olarak bildik). En küçük yapıdan en büyük yapıya kadar, canlı cansız her şeyde bir elektrik akımı var. Belki de atomları hareketli kılan şey bu görünmez enerjidir. Ruh diye bildiğiniz bilinç, daimi elektriksel uyarılarla uzun süre uyanık tutulabilirse, bu sizi uzun ömürlü ve hatta ölümsüz yapabilir (bunu anlatmıştım). Bu dünya tarlası üzerinde bulunan tüm canlı ve cansız varlıkları kuşatan enerji sanırım bu elektrik enerjisidir/atomlarıdır.

Eski kavimlerde elektrik, elitler (tanrısallaşmış insanlar) tarafından biliniyor ve kullanılıyordu (bunu da anlatmıştım). Kavimlerin helakına ve peygamberlerin mucizlerine detaylı baktığımızda ve kuranı orjinalinden incelediğimizde, sıradan insanların o çağlarda bunları anlayamadığını ancak son 100 yılda bu sırrın (Tesla tarafından) deşifre edilerek (Cia, Mossad trafından çalınarak) kapitalizmin hizmetine sunulmuş olduğunu görüyoruz.

Şimdi buna Kuran'dan bir örnek vererek (belki de ilk kez duyacağınız) bir tezimi aktaracağım size ... Ad, Semud ve Medyen kavmi bir tür "titreşimli şok dalgası yayan bir enerji ile" yok edilmişlerdir. Yani yıldırım gibi ses çıkaran ve insanları bir anda hareketsiz/etkisiz bırakan bir şok dalgası. Ki bu tanıma en uygun gelen karşılık "nükleer/atom bombaları" olmaktadır (yada bize karşı kullandıkları isim bu). Peki bu nasıl olur, eski kavimler ilkeldi (?) dediğinizi duyar gibiyim. Evet ilkeldi ama sadece sıradan insanlar ilkeldi. Bu enerjiyi kullanabilen elit/zorba kitle (-ki siz on(lar)a tanrı(lar) diyorsunuz) tarafından ilkel bırakılmışlardı. Şimdi gelin söz konusu bu durumu, ayetlerle izah etmeye çalışalım!

Diyanet Meali:
7.73 - Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah'ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah'ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar."

Diyanet Meali:
29.36 - Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'ı peygamber olarak gönderdik. Şu'ayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi.

29.37 - Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

29.38 - Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi.

Buradaki ayetlerde 3 kavmin de aynı yöntemle helak edildiğini görüyoruz. "Bir tür sarsıntı ve ses/sayha" ile ancak bu sarsıntı deprem sarsıntısı gibi değil; titreme, titreşme/dalgalanma şeklindeki sarsıntıdır. Sarsıntı olarak çevrilen kelime "racefe رَجَفَ" dir. "Racefe رَجْفَةٌ = Sarsıntı, şiddetli karışıklık, özellikle bir deprem veya şiddetli bir deprem veya gökten gelen şiddetli bir ses; bir kavmin üzerine çöken her tür gazap" anlamlarına gelmektedir. Örneğin " racefer-rad رَجَفَ الرَّعْدُ = yıldırım gürüldedi, "rafecefer-kulub رَجَفَ الْقَلْبُ = kalp heyecanlandı", "racefet yedehu رَجَفَتْ يَدُهُ = eli/kolu titredi" vs. gibi bir nevi görünmeden titreşen ve ses çıkartan bir enerji/sarsıntıdır.

Yani bir nevi ses dalgası gibi düşünün. Altta verdiğim video örneklerinde atom bombasının (!) sesleri ve etkileri gösterilmektedir (öncesinde oluşan yıldırım şeklindeki dalgalanmalara dikkat edin!). Bu görüntüler, ayetlerde yapılan tanımlara da uymaktadır. "bir ses, sarsıntı onları yakalayıverdi ve dizleri üstünde çökekaldılar" ... (belki de de bu; depremi tetikleyen bir sarsıntı yaratmaya yarayan öncül bir silahtı).

https://youtu.be/TOlqQNj2et8
https://youtu.be/Mn7PeI2UyEM

Belki de 17 ağustos depremi öncesinde görülen ışık parlamaları (https://youtu.be/vi0MzTz6D-0) buna bir örnek olabilir. Eski Rus lideri Medvedev'in sözlerini ve elitlerin ellerindeki kıyamet silahlarını kapsamlı olarak analiz etmek gerekir. 


Evet gördüğünüz gibi bu tür silahların eskiden kullanılmış olduğu kuvvetli bir ihtimal. Ben kuranın %100 doğru olduğuna inanmasam da içinde ilginç mesajların olduğuna inanıyor ve kabul ediyorum. Çünkü günümüzde de gözlemleyebildiğimiz kanıtları var. Ha bu demek değildir ki bu tür ayetleri görünce inancım artıyor, bilakis daha dibe vuruyor. Çünkü bu gücü elinde bulunduran tanrı/allah (rolünü oynayan elitler) sırf bir deveyi kesti diye koskoca bir halkı bu silahlarla yok ediyorlar. Hem dinde zorlama yoktur diyeceksiniz, hem de inanmıyorlar yada bazı ufak hatalar işliyorlar diye bir toplumu yok edeceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir?

Diyanet Meali:
29.40 - Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Şu işe bak! Yok etmekten hoşlanan sadist bir sistem/konsey ve bu sisteme korku ile tapınan aciz ve korkutulmuş bir toplum (yani bizler). Neden bunu kendimize layık görüp teslimiyeti seçiyoruz? Neden bu yüce konseyi (mele-i alâ) bulup onları bozguna uğratmıyoruz? Birkaç sene içinde bu silahlardan birini üstümüzde kullanırlarsa şaşırmayın. Çünkü ultimatom 2023'te bitiyor. 3.dünya savaşının bu tarihte başlayacağına dair birçok kanıtı önceki yazılarımda sunmuştum ...

Ekleme (bir varsayım): Ben elitlerin ellerinde bulunan ve ezelden beri kullandıkları bu ve buna benzer silahların olduğunu düşünüyorum. Bu teknolojinin etkileri sıradan insanlar tarafından mucize olarak bilinmiş. Örneğin defilibrator (ölüyü diriltme), amyant (yanmayan elbise), şua (delici ışın/lazer) vs.

Fil suresinde "bihicâratim min siccîl بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّٖيلٍ" sürekli taşlar" fırlatan "tayran ebabil طَيْرًا اَبَابٖيلَ "den bahsedilir. Tayran, tayyar = kanatlı uçan/uçak demektir ve Babil'in devamı olan Mısır'ın Abydos tapınağının duvarında bu uçak çizimlerine rastlanmıştır (http://www.webtekno.com/icinde-ufo-ve-helikopter-tasvirlerinin-bulunduguna-inanilan-gizemli-yer-abydos-tapinaklari-h28948.html). Güncel sözlüklerde "tâir = ufo" demektir. (https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/طائر/) "Ebabil = Babil ile ilgili olan demektir". Kabaca tercüme edecek olursak "sürekli taşlar/bombalar fırlatan babil uçakları" anlamı çıkacaktır -ki bunun delilini de zaten çağımızda görebilmekteyiz.

Ayrıca bu iddiayı destekleyen benzer ifadeler; hem sümer tabletleri, hem kuran, hem de incil'de yer almaktadır. Bununla ilgili yazmış olduğum yazılarımı incelemenizi öneririm.

Kavimlerin helak hikayelerinin yeniden analiz edilmesi gerekmektedir (fazla zamanım olmadığı için ben, şimdilik bu kadarını inceleyebildim). Helâkına karar verilen toplumlardan bu silahlar gizlenmiş olabilir. Eğer bu doğru ise bu gizleme işini kabalistler (Kuran'a yanlış anlamlar vererek) çok iyi başarmış görünüyor.

Sanırım mealler ile bizleri uyuttular ve hasada hazır kurban haline getirdiler :( (ercan aldan)

11 Eyl 2020 10:20 güncellendi

AHİRET HAYATI (?) = SON ZAMANLAR

AHİRET HAYATI (?) = SON ZAMANLAR

Ahiret hayatı denilen şey: hasattan önceki hayattır (ahir=son demektir). Hasatına karar verilenler için artık hayat bitmiştir. Kurtarılanlar (elitler) dünya tarlasında başka bir kara parçasına taşınır ve orası cennetleri olur (Adem ve eşi gibi). Cehennem; yaşadığımız yerdir. İnsan ve Cin (gizli plan yapan İblis ve soyu); cehennemi yaşasın diye buraya sürgün gönderilmiştir (sırf zorba göktanrısına karşı adalet ve eşitlik isteyip, gizli isyan planları yaptılar diye).

Diyanet Meali:
32.13 - Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, "Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım" sözüm gerçekleşecektir.

Her hasat, tamamen yeni bir dünya ve tamamen yeni bir hayat demektir.

Her yeni doğum; cehennem için birer odundur.

Diyanet Vakfı Meali:
19.71 - İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.

Odun dediysem korkma :) Fiziksel bir yanma filan yok. Kuran'a sokulan İsrailiyat uygulamaları (gei-hinnom) seni korkutmasın ama sıkıntılı bir süreç geçireceksin orası malum.

Ha peki bu sıkıntının sonunda Cennet var mı? YOK! Malesef ki sana yok. Yeni hayatta, yeni dünyada senin-benim gibi bilinçsiz kölelere yer yok. Bizler burada cenneti yaşayabilmenin yollarını aramamız gerekirken, tam tersi cehennemi yaşıyoruz ve yaşatıyoruz. Çünkü bilinç yok! Şuur yok!

Elmalılı Hamdi Yazır Meali:
2.25 - iman edip salih ameller işliyenlere ise müjdele: Kendileri için altından ırmaklar akar cennetler var, onlardan: hangi bir semereden bir rızk rızıklandıkça onlar, her def'asında «ha! bu bizim önceden merzuk olduğumuz» diyecekler ve ona öyle müteşabih olarak sunulacaklar, kendileri için orada pak, çok pak zevceler de var, hem onlar orada ebedî kalacaklar

Sen bu dünya cehenneminde sonsuz bir döngü ile elitlerin ve onların efendilerine (tanrılarına) kölelik yaparken, onlar (ve soyları) bu dünyada ve başka dünyalarda keyif çatıyor (yakında alırsın haberini).

İşte sonsuz cennet, sonsuz cehennemden kasıt budur.

Genetik miras ile bizden önceki atalarımızın yaşadıklarını hatırlayacağımızı daha önce söylemiştim.

Bu döngü belki de milyon yıldır bu şekilde devam etmekte. İnlerine girip bu sistemi çökertmedikçe bu kısır döngü daha nice milyon yıl böyle devam edecek kimbilir? (ercan aldan)
11 Eyl 2020 14:18 güncellendi

LABORATUVAR FARELERİ GİBİYİZ

LABORATUVAR FARELERİ GİBİYİZ :(

Hepsi aynı. Yılancısı da aynı ışıkçısı da. Önce üreyin diyorlar (genetik mühendisi iblis'i de bunun için kullanmıştı zorba tanrı(lar). Dna'nın yapısını bozdurdular. Bu yüzden İblis'e yılanın başı denildi (ikili sarmal dna ile ikili sarmal yılanın şekli aynıdır ve tıpta da ikili sarmal yılan sembolü kullanılır).

Bu müdahale yüzünden 64 kodonun yalnızca 20'sini kullanabiliyoruz. Bu yüzden birçoğumuzun bilinci kapalı ve cahiliz. Bunu yaptılar çünkü sistem için sömürülecek itaatkar/köle insan yığınları lazımdı. Keseler dolunca da bu yığınlara ihtiyaç kalmıyor. Yine de yılancılara formaliteden "nüfusu azaltmak için makul bir projeniz var mı" diye soruyorlar? Bill Gates de diğer özgürlükçüler gibi süreci yavaşlatma konusunda yapıcı bir çözüm bulmaya çalışıyor olabilir (https://www.facebook.com/BillGates/videos/150993162217437/) Zorba ışıkçılar ise infial olmasın diye değişmez kanunlarının planlarını yavaş yavaş hayata geçiriyorlar.

Öncesinde bir uyarıcı gönderiyorlar (blue beam olabilir) sonra sırasıyla;
2.salgın hastalıklar +
3.bazı nehir yada göllerin kana dönmesi +
4.küresel ısınma +
5.karanlık +
6.kuraklık +
7.depremler ve iri dolu yağışları +

Son aşama nükleer silahlar ... (bkz. vahiy 16/1-21).

5 ve 6. maddeler hariç diğerleri yaşandı/yaşanıyor. Olası kıyamet günü olan 2023 ve/veya 2150'ye kadar hem kalan aşamaları tamamlayacak hem de projeleri değerlendirecek bu kanı bozuklar!

Laboratuvar farelerinden bir farkımız yok. Deneylerden sağ çıksak bile büyük kedilere yem olacağız :( (ercan aldan)

11 Eyl 2020 13:24 güncellendi

KİM KİMİ YARATTI (?)

KİM KİMİ YARATTI (?)

İki olasılık var ama henüz ikisi de netleşmiş değil.

1. ihtimal: uzaylılar (tanrılar) bizleri yarattı.

Yani uzaylılar gerçekten bizi yaratıp buraya tıkmış olabilirler. Ancak bunun mantıklı bir açıklaması yok gibi sanki (?). Çünkü dünya üzerindeki sömürge sistemine (bin yıllardır devam edegelen köle-efendi sistemine) bakılırsa, uzaylılar bizleri neden köle olarak kullanmak istemiş olsun ki? Sümer tabletlerinde "altın madenleri için" deniliyor. Eğer öyleyse insan yaratacak bir teknolojiye sahip olan bu zekalar, neden etten kemikten bir canlı yaratmak için uğraşmış olsun ki? Bunu daha iyi ve daha ucuza yapabilecekleri makineler ile sağlayamazlar mıydı? Ayrıca bu akıllı varlıkların, isyan gibi bir riski düşünememiş olmaları, bana pek de inandırıcı gelmedi.

Bu yaratılma olayının dinsel açıdan değerlendirilmesini ise lüzumsuz buluyorum. Çünkü "bir sınav için" yaratılmış olduğumuz fikri bana çok saçma geliyor. Koskoca evreni yaratan(lar) işi gücü bırakıp, gelmiş geçmiş (yaklaşık) 100 milyar insan içinden TEK seni bulacak ve cennet/cehennem için seni sınav edip yargılayacak öyle mi? Gölden aldığın TEK bir damla, sana ne gibi bir yarar sağlar ki? Bir düşün!

2.ihtimal: bizler uzaylıları (tanrıları) yarattık.

Yani aslında uzaylı yada tanrı diye de bir şey yok. Evrim gerçek. Başka bir canlıdan evrildik. Geliştik, kalabalıklaştık ve teknolojinin zirvesindeyken, nükleer teknolojileri kullanarak, önceki ilkel atalarımızı yok ettik (çünkü nüfus dünyaya sığmadı). Sonraki zamanlarda da bunu tekrarladık. Kendimize çağlar belirledik. Bir çağı bitirip, diğerine geçerken (her seferinde) yeryüzünü temizledik. Geçmişe ait izleri silerek, yeni ve ilkel bir toplumun yaratılmasına olanak sağladık.

Peki neden ilkel bir toplum? Neden kadim bilgiler onlarla paylaşılmıyor?

Cevap basit: Kapitalizm!

Yeni neslin aciz, yetersiz ve günahkar kitleler olduğunu aşılamak gerekiyordu. Bunun için dinleri icat ettiler. Dinleri kullanarak gerçekleri gizlediler. Tanrılar yarattılar. İnsanları tanrı korkusu ile sistemin içinde tutmaya çalıştılar. Zaten ellerinde olan kadim güçleri, tanrıya mâl ederek bir korku dünyası yaratmayı başardılar. İsyan edenleri ya susturdular yada hasat ettiler.

Toplumu bir arada tutabilmek ve kontrol edebilmek için bu sömürge sistemini geliştirmek zorundaydılar (köle-efendi sistemi=kapitalizm). Böylece yarattıkları hayali tanrılara sırtlarını dayayıp, kendilerinin elitler (seçilmişler) olduklarını iddia edebilecek ve zayıfların sayesinde bu ölümlü dünyada rahat yaşamanın yolunu bulmuş olacaklardı. Böylece hem süreç devam edecek hem de keseleri dolacaktı.

Bana sorarsanız İKİNCİ İHTİMAL daha gerçekçi gibi duruyor. Çünkü günümüze kadar bu planın süregeldiğini gözlemleyebiliyoruz. Çünkü gerçek olan, doğru olandır. Gerçeği gizleyebilir yada hikayesini değiştirebilirsiniz ama mutlak gerçekliği asla değiştiremezsiniz. Örneğin; zehrin öldürücü etkisi olduğu mutlak gerçekliktir. O zehri bala katıp gizleseniz de, balın tatlı olduğunu söyleseniz de o zehir sizi öldürecektir. Yapılan iş de aynen budur! Bize öğretilenlerin hiçbiri gerçek değil ve ben artık bundan eminim.

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 13:22 güncellendi

MODERN KÖLELER

MODERN KÖLELER

Metafizik bir dünyada yaşamıyoruz. Görmediğimiz, tatmadığımız yada dokunmadığımız şeylerin varlığına inanıp ona tapınıyoruz, neden tapındığımızı bile bilmeden ... Şu zihin denilen şey kontrol edilemiyor. “Sonsuz ruh” dediğimiz aslında “bilinç”tir. Bedenden uçup giden bir şey yok. Bilinç tamamen gittiğinde iş bitmiştir. Beden cansız bir nesnedir. Cansız/bilinçsiz nesneler daimi ölüdürler. Bilinci olan bir varlık için ölüm kaçınılmaz sondur. Kabalistler, mistikçiler ve spiritüalistler; ölüm gerçeğini “büyü, mistik ve paranormal aldatmacalarla süsleyerek” bir korku dünyası yaratmayı ve bu gerçeği kendi lehlerine çevirmeyi başarmışlardır. Bundaki amaçları; (tek tanrı inancı ile) tek bir çatı altında kitleleri toplamak, efendi-köle sistemi ile onları yönetmek ve sömürmektir. İtaat etmeyenleri ise “hasat” denilen kitlesel kıyım ile öldürmekte ve bu korku ile; beyinleri baskı altına alıp, onları; itiraz edemeyen, sorgulayamayan robotlar haline getirmektedirler.

Binyıllardır süren ölümsüzlük arayışı 2045 projesi ile son bulabilir. Yapay zeka ve dna sentezi ile bu sağlanabilir ama sonrasını tahmin edebilmek güçtür. Dna bir işlemcidir. İşlemci; onu üreten mühendis tarafından değil de bir başkası tarafından modifiye edilirse orjinalliğini yitirerek, onu üretene özel bir araç haline gelecektir. Yapay zekanın kontrolü ele geçirmesi durumunda, ebedi yaşam düşüncesi - ebedi yok oluşa sebebiyet verebilir.

Belki de bu gereklidir. Bizler evrenin başına gelen en büyük belayız. Doğanın var etme gücünü, yok etmek için kullanan hırs dolu zalimleriz. Gerçek hayatın içinde bir hayal dünyası yaratmışız kendimize. Gerçek hayatı sürekli ıskalıyoruz. İçinde bulunduğumuz durum, kedinin yakalamış olduğu fareyi yemeden önce oynaması gibidir. Birileri bizimle oynuyor. Bunun için din ve siyaseti kullanıyorlar.

Evrimleşeceğimiz/gelişeceğimiz ve üstün bir teknolojiye sahip olacağımız kesindir ama bu teknolojileri/gücü birbirimizi yok etmek amacıyla kullanacağımız da bir gerçektir. Çünkü bu döngü hep bu şekilde olmuştur. Hırs güçtür ve güç hırsa her zaman yenik düşmüştür. Geçmişte en üst teknolojiye ulaşıp düşüşe geçmiş olabiliriz yada tam tersi de olabilir. Her durumda doğanın kanunu olan “Yok etmek” gerçeğini örtbas edememişiz. Çünkü bu içgüdüyü bize veren doğadır. Can taşıyan her bilinçli varlıkta bu içgüdü vardır. Dinler içimizdeki bu yok etme içgüdüsünü maskelediğimiz, hırs zehrimizi şerbet diye masumlara içirdiğimiz iyi niyet masallarıdır. Dinleyeni ve inananı çoktur. Güçlü bir hipnozdur. Etkisinden kurtulmak için kendimizi silkelemeli ve bu çerçevenin dışına atmalıyız. Bu hipnozdan kurtulamayanlar, ölüm gerçeğini gördükleri halde ölümsüz bir hayat süreceklerine inanarak kendilerini avuturlar. Bu inanç, içimizdeki ölümsüzlük hırsının bir yansımasıdır. Sizin sömürücüleriniz bu inancı kendi çıkarları için kullanmışlardır. Dedikleri gibi sonsuz bir güce ve sonsuzluğa sahip bir Tanrıları olsaydı onu vadetmez hemen şuan herhangi birine verirdi ve tüm gizemleri giderirdi. Hayal dünyalarında/cennetlerinde, hayali sonsuzluklara umut bağlayanların inancını pekiştirirdi ama bunun bir örneği dünya tarihinde yoktur ve olmayacaktır da. Çünkü yarattıkları tanrının böyle bir gücü yoktur!

Bir de, hiç görmedikleri halde onun tüm vasıflarını(!) kendi adları gibi bilen, %0,99 IQ’ya sahip, “işte o öyle demiş, şu böyle demiş”ten öteye gidemeyen, mason pergelini elinden düşürmeyen kabalist bilim adamı (!) atalarının her söylediği ve yaptığı sahte çizimler/resimlerle (güya inandıkları) kitabın mucizelerini haklı çıkarmaya çalışan, garip bir müslüman güruhu da var. Bunlar için söyleyebileceğim tek şey “Sizler seçilmişler değilsiniz!” Seçilmiş olanlar; RA’nın gözüyle bakanlardır. Yani uğrunda saç baş yolduğunuz idollerinizdir ve onları yaratan patronlarıdır. Kıyamet sandıklarında yada nuhun gemilerinde kurtarılacak olan elitler onlardır ve malesef aralarında sizler olmayacaksınız. Siz ve evlatlarınız; cennet, sonsuz yaşam umudu ile onların ve evlatlarının (bu dünya var oldukça) kölesi olmaya devam edeceksiniz!

https://twitter.com/i/status/1504522020775763969

Peki dinsiz yaşanır mı? diyeceksiniz. Yaşanır elbet. Hem de en güzel haliyle. Aslanın ve ceylanın, kurdun ve kuzunun bir dini mi var? Yada onlarla birlikte yaşayan (sizlerin ilkel kabul ettiği) yerlilerin? Ancak ceylan aslanın mıntıkasına, kuzu da kurdun mıntıkasına girdiğinde neler olacağını bilirler. Bu yüzden aslan ve kurt pusu kurmak zorundadır. Din adamlarının ve siyasetçilerin bizlere yaptığı da aynen budur! Onlar ikiz kardeş gibidirler. Dinler ile kandırırlar, kanmayanları siyasi kararları ile yok ederler. Yarattıkları bu modern hayat, modern köleliktir.

Kim bilir belki de onlar haklıdırlar. Gerçekten koskocaman bir tanrıları vardır ve bizi yaratıp buraya tıkmıştır. Bu doğruysa, (bunca örnekten sonra) onun iyi olduğuna inanmam mümkün değil. Güçlünün zayıfı yok ettiği bu doğada, zayıfın yanında olmayan (onu görmezlikten gelen) bir tanrı bana göre saygıyı hak etmiyor.

Hayatın gerçeklerine gözlerinizi kapayıp, yaşamı ıskalamayın! Siz teksiniz. Birsiniz. Kafanızı kumdan çıkarın! Kendinizi onlara yem etmeyin. Bu hayatı yaşayalım ama “özgürce”. Doğa size bu şansı vermiş (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:19 güncellendi

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

(Uzun bir yazı olacak ama kafandaki önemli soruların cevabını bulacağından eminim)

Mucize kelimesini kuran açısından değerlendirecek olursak anlam ve yazılış bakımından farklı şekillerde kullanıldıklarını görüyoruz.

Mucize مُعْجِزَة = aciz bırakmak. Ayet = اٰيَاتِ = ayet/mucize/delil ...

Muhtelif ayetlerde tanrının meydan okuma yöntemi olarak “mucize=aciz bırakamazsınız” şeklinde kullanılırken, bazı ayetlerde ise meydan okuma ile ikna olmayanları şaşırtmak amacıyla “ayetlerimiz=işaretlerimiz, delillerimiz, mucizelerimiz” şeklinde kullanılmıştır. Gerçek anlamlarının ruhaniyat ile hiç bir ilgisi yoktur!

Madde/Maddiyat aleminde yaşıyoruz. Aklımızın yetmediği ve o an için çözemediğimiz konuları maneviyata/bilinmezliğe bağladık. Halbuki her şeyin bir izahı muhakkak vardır. Yaratıcılarımız bizlere bu madde aleminde işimize yarayacak standart içgüdü ve yetenekleri dna’mıza kodlamışlardır. Bunlar “yeme, içme, üreme, korku, aşk, acı …” vs. gibi basit his ve davranışlardır. Bunların gelişimi, kas dokusundan ibaret olan beyni geliştirmekle mümkündür. Beynimizin idrak edemediği şeylere tanrıların mucizesi dedik. Zihnini geliştiren zekiler, zihnini geliştiremeyen cahilleri sömürüp, sahip olduğu yeteneklerini “tanrının mucizesi” diyerek, kurdukları bu sömürge imparatorluğu için kullandılar ve dünyaya korku saldılar. Ellerinde “kendilerinden önceki beyni gelişmiş zeki insanların bilgileri” mevcuttu. Bu bilgileri kendi soylarına (israiloğullarına) aktardılar. Bu bilgilere hepimiz vakıf olamadığımız için, bilgiyi elinde bulunduran kişileri tanrının elçileri/peygamberleri olarak kabul ettik/inandık. Oysa ki peygamberlik dedikleri şey babadan oğula geçen krallık sisteminden başka bir şey değildi. Kutsal kitaplardaki peygamberlik silsilesine bakanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Tanrının, birkaç adamı kullanarak ve birtakım deliller göstererek varlığını insanlığa ispatlamaya çalışması trajikomik bir durumdur. Çünkü sonsuz kudrete sahip olduğuna inanılan tanrının böylesine basit ve kayırıcı bir yola başvurmak yerine kendisinin varlık bilgisini dna’larımıza kodlamış olması ve istisnasız tüm insanlığın da tanrıya inanıyor olması gerekmez miydi?

Öte yandan doğanın mucizelerle dolu olduğunu ve bunu bir kısım insanların görerek tanrıya iman ettiğini, bir kısım insanların da göremeyecek kadar kör olduğunu iddia etmek, tanrının bizi eksik/kusurlu yaratmış olduğunu gösterir. Bazı kişilerin bunları görebildiğini savunmak ise; tanrının bazılarımızı bazılarımıza karşı kayırmış olduğunu gösterir. Aksini iddia eden buyursun!

Bu yaşam döngüsünde mucizevi bir durum yoktu, hiç olmadı. Ellerindeki kadim/üstün bilgileri kullanarak bir korku/teslimiyet krallığı kurdular. Çünkü insanları tek bir merkeze yöneltmek ve yönetmek daha kolay olacaktı. O zamanlarda mucize gibi görünen olaylar, teknoloji sayesinde günümüzde de mümkün olmaktadır. Örneğin ölünün elektroşok ile diriltilmesi, göz nakli ameliyatı, yanmayan amyant elbiseler, deprem ve yağmur makineleri vs. vs. bunları yapabiliyoruz, çünkü zaten bu bilgilere sahiptik ve bunları hep kullandık (İncil’de vahiy, tevrat’ta hezekiel bölümlerini okuyun). Bizi buraya yerleştiren tasarımcılarımızın, buranın kullanım klavuzunu vermeyeceklerini de düşünemezdik elbette ama maalesef bu klavuz iyilerin değil kötülerin ellerinde :(

Yukarıda bahsettiğim şekilde belli bir standartta tasarlanmış dna/genlerimiz var ancak bunların kısıtlanmış olduğu da bir gerçek. Tanrılar insanlara kendi varlıklarını ispatlamak isteseydi mucizelere ihtiyaç duymazlardı, dna/genlerimize kendi delillerini de yerleştirirlerdi. Böyle yapmadıklarına göre bilinmek gibi bir ihtiyaçları olmadığı, bizlerin de basit/sıradan canlılardan farkımız olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Her şeyin bilgisini içeren klavuz/rehber/asıl ahit elimizde olmadığı için olayları hep ruhaniyete bağladık. Halbuki yaşadığımız bu madde aleminde ihtiyacımız olan içgüdüler dna'larımızda vardır. Ruhaniyat diye birşey yok! Çünkü ölüm diye bir gerçeklik var. Ölümün olduğu yerde ruhtan yada sonsuzluktan konuşmak abesle iştigaldir. Sonsuza kadar yaşayan varlıklar olsaydık ruhumuz var diyebilirdik.

Ruh dediğimiz şey bilgidir. Bilgi bilinçtir. Ruh'un hem ölümsüz olduğuna hem de tanrı tarafından üflenmiş olduğuna inanmak çelişkidir/mantıksızdır. Çünkü önümüzde, tanrının vermiş olduğuna inanılan (!) ölüm diye bir gerçeklik var. Ruh tanrının üfürüğü olsaydı neden onu ölümlü bir bedene yerleştirsin ki? Sonsuz bir yaşama sahip insan tarafından yüceltilmek daha mantıklı olmaz mıydı? Ayrıca ruh ölümsüz olsaydı sıfır hafıza ile doğmazdık.

Hepimiz biriz. Hepimizde aynı dna kodu var. Hepimiz basit kodlardan ibaretiz. Hepimizde aynı içgüdü var. Bu gen binlerce yıl insandan insana aktarılıyor. Aktarılma enkarne ile mümkün oluyor. Hayat döngüsü dediğimiz şey aslında bir reenkarnasyondur. Sıfır hafıza ile başka bir zamanda, başka bir yerde, başka bir bedende dünyaya gözümüzü açıyoruz. Bazı kişiler "önceki hayatımda falan yerde falan kişiydim" derken doğruyu söylüyor olabilir. Çünkü doğal yollardan olmamış toplu kıyım ve ani ölüm örnekleri var. Bazı yetenek ve alışkanlıkların genler vasıtasıyla aktarıldığını biliyoruz. Beyin baskılanmasından kurtulup beyin kaslarını geliştirmediğimiz sürece dna'mıza kodlanan standart içgüdü ve bilgilerle doğup-büyüyor ve ölüyoruz. Eskiden uzun olan ömrün kısaltılmasının sebebi bu zihin gelişimine engel olmak için olabilir. Okuma ve araştırmaya ağırlık verirsek beyin kaslarımız gelişiyor ve zihnimiz için belirlenen standartın dışına çıkabiliyoruz (https://youtu.be/VLzy-KwFBdc). Bu yüzden her insanın IQ seviyesi farklıdır. Eğer tüm insanlar bu baskılanmadan kurtulup Einstein seviyesinde zihnini geliştirmiş olsaydı dünya şu an çok daha farklı bir yer olurdu. Ya da tam tersi, insanlık zihnini hiç geliştirememiş olsaydı, şu an afrikadaki yerliler gibi yaşıyor olacaktık. Demem odur ki, anahtar biziz. Zihnini geliştiren zekiler, geliştiremeyen cahil kitleleri sömürürler.

Ruhaniyat olayını ve herşeyin maddeden ibaret olduğunu öğrendiğimize göre CİN kavramını da açıklayabiliriz.

Cin=gizli olan manasına gelir. kuranda bu şekilde birçok ayette kullanılır. cenin=su ile gizlenmiş, can=beden ile gizlenmiş, cennet=bahçe ile gizlenmiş, cinnet=aklı/bilinci gizlenmiş … vs. aynı kökten türeyen kelimeler olup ruhaniyatla bir ilgisi yoktur. Bazen "kurnaz ve daha zeki" anlamında "cin fikirli" lafzını kullanırız. Cin, geleneksel anlamda görünmeyen ruhani varlıklar ise, gör(e)mediğimiz bir varlığın aklını nasıl bilebilmişiz ki bu lafzı kullanmışız? Komik bir durum gerçekten.

وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
15.27 - Cin/cann’i de daha önce zehirli/dumansız ateşten yaratmıştık.

Buradaki “nar-is semum” dumansız ateş ve zehirli ateş olarak çevrilmiş. “smm” kök harflere sahip “semmet” ile benzer olup anlamı zehirli yılan demektir. O halde mantıklı çeviri şöyle olmalıdır;

"Ve o gizli olan yılanı da yaratmıştı"

Çeviri size garip gelebilir ama bence gerçek anlamı budur. Çünkü tevrat ve incil’deki cennetten kovuluş hikayeleri de bu şekildedir ancak tevratta sözü edilen yılan gibi fiziksel değil, israiloğulları gibi yılanoğulları adında bir grup/kavmin adıdır ve bunların daha önceleri birlikte yaşadıklarını kutsal metinlerden(!) anlamaktayız. İçlerinde “adalet ve özgürlük için isyan” düşüncesi besleyen İblis/Yılanoğlulları, Cennet’te gizli bir isyan çıkarıp savaşa sebep oldular, birçoğu katledildi ve kalanlar da buraya sürüldü.

Vahiy 7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونٖى وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلًا
18.50 - Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: Adem'e eğilin/itaat edin!» demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onun neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.

Ayetteki “İblis cinlerdendi” ifadesinin doğru açıklaması şudur. İblis; isyan planını gizli yapmıştı. Nitekim ışık sembolünü kullanan mason ve illümanitlerin de işlerini çok gizli bir şekilde yürüttüklerini biliyoruz. Yılan figürlerini ise antik toplumlarda ve Firavun/eski Mısır hiyerogliflerinde görmek mümkündür. İblis, sümer tabletlerinde bahsedilen yaratılış bilgilerine sahip olan ama bunu gizleyen bir lider miydi? Ayetin devamında “iblisin nesli” diyor. iblis’in nesli sizce nasıl oluşmuş olabilir? Evet tahmin ettiğiniz gibi Adem, eşi ve İblis arasında gerçekleşen üreme ile. İblis büyük ihtimalle Lilith/İshtar denilen o antik tanrıça idi. Zaten kadınlarımızın genelinde de kıskançlık ve kibir hakim değil midir?

Öyleyse bu durum bizlere 3. kan grubunun, farklı ten yada göz renklerinin de nasıl ortaya çıktığını, kötülük ve iyiliğin genlerimizde nasıl dolaştığını açıklamaz mı? Bence açıklar!

Kutsal kitaplar(!) onun “kıskanç ve kibirli” bir karaktere sahip olduğunu ve Adem'e (adama) itaat etmediği/eğilmediği için lanetlenmiş olduğundan bahseder. Ancak 15/39’a göre iblis’i kışkırtanların da tanrılar olduğunu yani “tanrının Adem’i kayırması” karşısında iblis’in “adalet ve eşitlik istediğini” görmekteyiz. Bu durum bize içimizdeki “iyilik - kötülük, sevgi - nefret, kıskançlık - fedakarlık vb.” ikilemlerinin nasıl ve neden başlamış olduklarına da cevap olmaktadır.

Peki iblis=cin arasındaki bağlantıyı anladık da iblis=şeytan arasındaki bağlantı için ne diyeceksin derseniz (?)

Kuranda şeytan=şey-a-tiyn olarak kullanılır. şeytan/satan= kibirli, tiyn/tıynet= mizaç, huy demektir. anlamı “tıyneti kibirli olan” demektir -ki çoğumuz bu mizaca da sahip değil miyiz?

Toparlayacak olursak;

Sonsuz ruh diye birşey yoktur. Ruh=bilgi=bilinçtir. kutsal ruh=kutsal bilgidir ve bu bilgiler gizlidir. Kuran, İsa’ya verilenin kutsal ruh/bilgi olduğunu söylüyor. O’na gizli olan yaratılış sırları verilmiş. Bunu veren baphomet/iblis/yılanoğlu (kendisi yada soyundan biri) olabilir. Nitekim tanrılar ile aynı zaman ve mekanda yaşamış. İsa bu bilgileri kullanarak ölüyü diriltmiş, körleri iyileştirmiş ve bir kuş yaratıp uçurabilmiş vs.

O tarihlerde bunlar mucize olarak algılanıyordu ancak zamanımızda bunları tıp bilimi gerçekleştirebiliyor. Yaratma kıssası hariç ama emin olun bunun bilgisine de sahibiz. Sırf sömürü düzeni bozulmasın diye bunu açıklayamıyorlar. Tıp biliminin kullandığı yılan figürü ile satan/baphomet’in kucağındaki figürün aynı olması; İSA ile İBLİS arasında bir ilginin olabileceğini gösteriyor -ki İsa figürleri ile İblis figürlerinde çizilen el/parmak işaretleri hep aynıdır.

Belki de İsa/aysun İblis'in ta kendisidir.

Luka 51-53 Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır.”

Eveeeet! uzun bir yazı oldu ama dikkatle okuduysan kafanda bazı fikirler oluşmuştur umarım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi dünya hayatının ruhaniyat/maneviyatla hiçbir ilgisi yoktur. Çok eski bir geçmişimiz var. Tanrılar bizi mükemmel hale getirene kadar birçok kez deneme yapmış olabilirler. Başarısızlıklarında ise kıyım! 

Mükemmele ulaşmanın amacı kusursuz bir köle yaratmak içindi. Olay tamamen sümer tabletlerinde anlatılan hikayeler ile aynı. Kutsal kitapların hepsinde (!) “adam öldürmek/cana kıymak” yasaktır. bunun nedeni hayatı kutsal kılıp köleliliği devam ettirebilmektir. O dünyadaki/cennetteki yönetim ve kavim anlayışı (tek tanrı krallığı) burada da devam etmiştir. İncil’in birçok yerinde tanrı için kral/lord kelimesi kullanılması bir tesadüf değildir. Hayat bir döngü/enkarne halinde devam etmektedir. Melekler insanların bozgunculuk çıkaracağını bu yüzden biliyorlardı. Uyanamadığınız ve isyan etmediğiniz sürece doğurduğunuz her çocuk, kötülerin krallığına köle olacaktır -ki öyle değil mi zaten?

Sümer tabletleri, tevrat ve kuran aynı hikayeleri anlatıyor. Aralarındaki fark, sümer tabletlerinde “çok tanrılardan”, diğer kitaplarda ise “tek tanrıdan” bahsediliyor olmasıdır. Ortada gelişmiş ve kavimlere ayrılmış bir ırk var (bu biz de olabiliriz başka yaratıklar da olabilir). Tek tanrı inancını savunan kuran’ın yaratılış evresi kısımlarında, bazı ayetlerde “ben yarattım” bazı ayetlerde de “biz yarattık” ifadesinin kullanılması, sümer tabletlerindeki yaratılış evrelerinin de doğru olduğunu ispatlamaz mı? (bkz. sümer tab. 6)

Tek tanrı inancını/krallığını yüceltmenin maksadını bu yazımda belirtmiştim. Kitleleri tek bir noktaya yöneltmek ve yönetmek … bunun için dinleri kullanarak bir sömürge krallığı kurdular. İnsanları koyun gibi bir arada tutarak gütmeyi bunun sayesinde başardılar.

Okumadan ve düşünmeden bilemeyiz ve bu yalan tarih içinde kaybolur gideriz. (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:18 güncellendi

KİTAPLARIN HİÇBİRİ İLAHİ DEĞİLDİR!

KİTAPLARIN HİÇBİRİ İLAHİ DEĞİLDİR!

İlah=tanrı demektir. Tanrı=yaratıcı güçtür. Yaratıcı gücün elektrik/elektromanyetik olduğunu daha önce söyledim.

Kutsal sanılan kitapların hepsi aynı kaynaktan beslenir. İnsanları köle olarak sömürmek için, ellerindeki elektronik, manyetik ve nükleer silahları kullanarak bir gök tanrı sistemi yarattılar ve bu tanrının buyrukları diye bir yasa kitabı oluşturdular (Tevrat=yasa demektir). Bu yasaları adil görmeyen İsa ve yardımcıları (Nasraniler) ayaklandı (Nasrani=yardımcı demektir). Bu ayaklanmayı haklı bulanlar İncil'i oluşturdu (İncil=müjde demektir). Ne var ki bu özgürlük mücadelesini hazmedemeyen göktanrıcı zorbalar durumu telafi etmek için Kuran'ı yazdırdılar (Kuran=okunak demektir). Gel kör ki ne yahudiler, ne de hristiyanlar Kuran'ı kabul etmedi. Çünkü her iki grup da kendi kitaplarının/inançlarının haklı olduğunu savunuyordu.

İşte 2500 yıllık macera bundan ibaret.

Kur'an "kendinden öncekileri doğrulayıcıdır" der. Çünkü hepsinde bir kısım gerçek hikayeler vardır (fakat uyduruk masallar da vardır). Örneğin babasız doğum olayı yada Nuh Tufanı vb; hemen hemen tüm toplumlar tarafından bilinen hikayelerdir ancak hikayenin geçtiği yer, zaman ve kişiler farklı isimlerle günümüze aktarılmıştır. Bu yüzden bakmayın siz entel müslümanların Kuran dışındaki tüm kitaplar değişmiştir demelerine :)

Bir yerlerde biz insanları kontrol eden/yöneten (tanrı rolünü üstlenen) üst akıl insanlar (mele-i alâ/yüce konsey) var. Bundan artık %100 eminim. Tıpkı Westworld tarzı bir yaşam. Kutsal olduğu iddia edilen bilgiler ve kitaplar da bu konsey tarafından yazdırıldı. Bu konseyin Agarta'da  (yer altında) olma olasılığı üzerinde yoğunlaştım bu aralar. Çünkü meşhur Amiral Byrd 1947'de burayı keşfettiğini söyledikten kısa bir süre sonra Roswell'de bir uçandaire düşürülüyor. 
Byrd'in ifadesine göre beni iki uçan cisim eşlik etti diyor. Ota boka ateş açan salak Amerikan hava kuvvetleri de paniğe kapılıp bu cisimlerden birini gerçekten düşürmüş olmasın ?

Sanırım gök/evren vs. diye bizleri fena keklediler :) E bunu anladım da acaba gerçek karargahları nerede? Yeraltında mı? Buzullar ötesindeki başka bir kıtada mı? Yoksa Ay'da mı? ...

Hasat gününe yakın öğreniriz nasılsa (tabi o zamana kadar bizi hasat etmezlerse :)

Not: Bunları da mutlaka inceleyin: http://www.kultbilgi.com/oyuk-dunya-hollow-earth-kurami/

11 Eyl 2020 14:17 güncellendi

İNSAN MAYMUN MELEZİ (MAYMİNS) (?)


İNSAN MAYMUN MELEZİ (MAYMİNS) (?)

Kromozom Sayısı 64 olan at ile, Kromozom Sayısı 62 olan eşek çiftleştirilirse 63 kromozomlu kısır bir katır dünyaya gelir ancak ne var ki bilimsel açıdan bu katırın normal doğum yapması mümkün değildir. 63 tek sayı olduğu için ikiye bölünemez. Kromozom da ikiye bölünemediği için üreme hücresine dönüşemez ve neticede katırların sıpası olmaz fakat kayıtlara geçmiş 60 adet kısır katır doğumu gerçekleşmiş ve Vatikan bunu kayıtları altına almıştır. Bu olay Vatikan için neden önem arz etmiştir? Gizli bir şeylerin ortaya çıkmasından mı endişelenmiştir?

Üstün ırk Annunakiler (?), gerçekten bizleri altın madenlerinde çalıştırmak için, yeryüzünde gelişmemiş bir memeli dişi hayvana (maymun vb.) kendi genlerini transfer etmiş olabilirler mi? İnsanda 22 çifti somatik (otozom), 1 çifti de cinsiyet kromozomu (eşeysel) olmak üzere 23 çift yani 46 kromozom vardır. Cinsiyet kromozomları X ve Y ile adlandırılırlar. Erkekte XY kromozomları, kadında ise XX kromozomları bulunur. Erkek yada kadın kendi başlarına üreme yapamaz. Bu kromozom farkının sebebi bu transfer olabilir miydi? Çünkü böyle bir sentez olmamış olsaydı, doğan tüm insanlar aynı genetik koda sahip olur, tüm insanlar birbirinin klonu olurdu.

Katır örneğinde olduğu gibi erkek ve kadında kendi başlarına 23 (yani tek sayılı) kromozom olduğundan üreme mümkün değildir yada zordur yada doğal sonuçlar oluşturmaz.

19.yy’da Stalin’in direktifiyle Ivanov’un yaptığı bir deneyde, 46 koromozomlu insan ile 48 kromozomlu maymun çiftleştirilmiş fakat her nedense elitler tarafından bu deney engellenmiş ve her zaman yaptıkları gibi “sonuç başarısız oldu” diyerek olayı örtbas etmişlerdir. Peki ya Ruslar başardıysa?

Down Sendromu ilk kez İngiliz hekim John Langdon Down tarafından 1866'da sistematik bir şekilde sınıflandırılmış ve sendrom olarak tanılanmıştır (tarihe dikkat!).

Down sendromu dediğimiz genetik farklılığının, bu sentezin yada üstte verdiğim örnekteki sentezin sebebi olabileceğini düşünüyorum. Çünkü ortada genetik bir hatanın olduğu aşikar ve bunu bilim de kabul ediyor.

Down sendromlu çocukların fazladan bir 21. Kromozomu vardır. Down sendromlu çiftlerde 47 (yani tek sayılı) kromozom bulunur. Bilimsel açıdan üremeleri mümkün değildir ancak ne var ki şu ana kadar sadece 2 down sendromlu erkeğin baba oldukları kaydedilmiştir.

Eğer bu deneyler gerçekleşmiş ve aynı katır gibi “(47 kromozomlu) farklı kısır melez bir tür” ortaya çıkarılmış ise elitlerin bunu neden örtbas etmek istemelerini şimdi daha iyi anlayabiliyorum.

Eğer buna engel olmasalardı;
1. Tek tanrı yaratılış yalanları (ve tüm dinler) çöpe gidecekti,
2. Ayrıca bu kısır tür normal doğum yapamayacağından kendilerine sömürecek (aklını kullanabilen) insan yığınları bulamayacaklardı. Vatikan ve mason ajanları işlerini gerçekten çok iyi yapmışlar.

Bu arada 1.dünya savaşının neden bu zamanlarda yapılmış olduğunu düşündüm de (???) acaba bu da sıradan bir tesadüf müydü?

Not: Yazım kesinlik arzetmediği gibi kimseyi yerme amacı da gütmez. Amaç; okuyucuları sorgulamaya itmektir. 19-20 yy aralığında bir şeylerin döndüğü kesin –ki dünya bu tarihlerde birbirine girdi. Alman-İngiliz ve Rus’ların arasında, halen devam eden bir sürtüşme var. Bu sürtüşmenin sebebi siyasi çekişmeler olamaz, çünkü zaten siyaseti bu devletler ellerinde tutuyorlar. (ercan aldan)

https://www.webtekno.com/100-yil-once-insan-ve-sempanze-melezi-bir-canli-gelistirildi-h40209.html

11 Eyl 2020 14:17 güncellendi