test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉

14/03/2019

Yalan makinesi

Yalan makinesini kafaya/beyne bağlamanın bir faydası yok. Zaten makinenin amacı söylenen yalanları bulmak değil, muhatabın verdiği tepkilere bakarak yalan söyleme ihtimalinin olup olmadığını tespit etmektir. Anılar beyne değil dna'ya kaydedilir. Evrenin bilgisi dna'dadır. Dna'yı çözümleyebilen bir alet geliştirildiğinde a'dan z'ye tüm bilgileriniz %100 oranında ortaya çıkacaktır ve tüm faili meçhul cinayetlerin bulunma oranı %100 olacaktır. Ayrıca binlerce yıl önce yaşayan büyük büyük büyük babanızın kim olduğunu ve neler yaşadığı hakkında %100 bilgi sahibi olabileceksiniz.

Nasıl ki 10101010101 sayısı işlemci sayesinde 3D sanal gerçekliği yaratabiliyorsa, A.T.C.G harfleri de beyin ile bunu sağlayabilir. Belki de tasarımcılarımız bunu çoktan başarmıştır ama bunun nelere yol açacağını öngörmüş olmalılar ki, konu hiç gündeme getirilmiyor (?)

Bu bir ütopya değil! Dünyayı pisliğe boğanların egemenliği devam ettiği sürece böyle bir buluş yapılmış olsa bile örtbas edilecektir. Ne zaman ki dünya adil insanların yönetimine geçtiğinde, işte o zaman kirli çamaşırların ortaya dökülmesi için bu teknik kullanılacaktır. Şahsen bunu dört gözle beklemekteyim! SIFIR yanılma payı ile kim iyi kim kötü çıkar ortaya! (ercan aldan)

https://khosann.com/dna-yeniden-yaziliyor-insan-dnasina-yeni-harfler-ekleniyor-sentetik-insan-geliyor/

14 Mar 2019 22:32

Beyindeki Elektrik


Deflibratör/elektroşok sadece kalbe değil, daha zayıf bir akım ile beyne de uygulanmalı bence. Bilinci korumak için beyindeki düşük voltaj elektriğin de korunması gerektiğini düşünüyorum. Bu mini akım, sinirler sayesinde tüm organlarımıza ulaşıyor ve onları halen kullanılabilir bir durumda tutuyor. Bu akım sekteye uğradığında organlar görevini yapamaz hale geliyor ve felç oluyorsun. Felcin çaresi yok diyorlar ama bence var. Yapay yollarla bu iletişim tekrar sağlanabilirse hasta eski haline dönebilecektir.

Beyindeki bu akım (bilinç), tamamen kaybedildiğinde ise ölüm dediğimiz olay gerçekleşiyor. Ölüme yakın ışık gördüklerini söyleyenler, beyindeki bu akımın hasar görmesi (bir çeşit kısa devre yapması) ile oluşan kıvılcımı görmektedirler. Ruh, cin, hayalet, tanrı vs. hepsi masal!

Fatır 11'de "ömrün uzun yada kısa oluşu bir kitapta kayıtlıdır" diyor. Yani dna'da. Dna'daki hayflick eşiği aşılamadığı ve tüm kodonlar açılamadığı için en fazla 120 sene yaşayabiliyoruz. Dna modifikasyonu sonrası bu sorun aşılacak, 1000 sene hatta daha fazla yaşayabilmek mümkün olacaktır.

Belki de Nuh'un 950 sene yaşamış olduğunu söyleyen ayetler gerçektir. Kim bilir?

Kalp, beyinden akım aldığı sürece atmaya ve kanı yaymaya devam eder. Kan yakıttır demiştim. Organları çürümeye karşı korur ve onları besler. Kangren olmuş kol yada bacak kesilir, çünkü kan yayılımı durmuştur ve bozulma/çürüme başladığından o kısım kesilip atılır ama bence onun da çaresi var. Yapay bir damar ve sinir ile ekleme yapılabilir ancak bu yapay damar ve sinirin mevcut dna/hücre ve dokumuz kullanılarak yapılması lazımdır. Bu sayede organın beyin ile olan akımı da kesintiye uğramayacaktır.

Doktorlara sorabilirsiniz! Kaçı bu taktiği uyguladı? Bence hiç! (ercan aldan)

14 Mar 2019 22:42 güncellendi

13/03/2019

İllüminati kartları


İllüminati kartları zamanın olmadığının kanıtı olabilir mi?


Yani daha önce de söylediğim gibi aslında yaşanmış ve bitmiş olan bir hayatı yaşıyor olabilir miyiz? Bir süreç/döngü var ve bu süreç aslında yaşanıp bittiği için illüminati kartları ile bizlere ipucu veriliyor olabilir mi? Keza Steven Spielberg filmleri de öyle. 80li yıllardaki filmlerinde kullanmış olduğu 21.yy teknolojisi aynen öngördüğü şekliyle şimdilerde yaşanmaktadır.

Eğer bu tez yanlışsa o zaman süreç illüminati'nin çizdiği şekilde ilerliyor demektir. Bu şu anlama geliyor, birileri bizleri parmağında oynatıyor, birileri bizim adımıza karar veriyor ve kaderimizi çiziyorlar. Eğer durum buysa onların oyunlarını bozabiliriz ne de olsa elimizde ipuçları var ama durum tam tersi ise yapabilecek pek bir şeyimiz yok. Bize verilen (sistem için) üre-doğ-büyü-çalış ve öl döngüsünü tamamlayıp buradan göçüp gideceğiz :( (ercan aldan)

https://medussa.net/illuminati-kartlari-ve-gerceklesen-olaylar-n191

13 Mar 2019 19:59

Paylaşılmış Psikoz


Paylaşılmış Psikoz: Hasta olan kişinin gerçek dışı inanç ve düşüncelerinin, diğer aile üyeleri tarafından da gerçek olarak kabul edinmeye başlanmasıdır. Bazen bu öyle bir boyuta ulaşabilir ki tüm mahalleyi veya tüm şehri bile etkileyebilir. Cinler tarafından saldırıya uğradıklarını düşünerek koca bir köyü boşaltan köylüler bu gruba girmektedir. Konuyla ilgili "Karadedeler olayı ve dabbe" filmlerini izlemenizi öneririm.

https://onedio.com/haber/deliligi-ve-ruh-hastaliklarini-konu-edinmis-35-akil-bulandiran-film-723928

13 Mar 2019 12:59

10/03/2019

Sembolizm Tablosu


7 sene önce (2012'te) NCR'da (ATM bilgisayar ve yazılımlarını üreten firmada) çalışan bir abimiz "Bilgisayar parçaları üreten firmaların elinde, 50 sene sonra çalışabilecek donanım var ancak işi ticarete dökmek için en alt seviyedeki bilgisayar parçalarından satışa başladılar" dediğinde, o an için bir şey anlayamamıştım ama şimdiki teknolojiye bakıyorum da adam haklıymış. Bize görmek istediklerimizi gösteriyorlar. Emin olun ellerinde bundan daha yüksek teknolojiler var ve bunları binyıllardır kullanıyorlar! Tahminimce bu teknolojinin zirvesinde, 1 gr'lık yapay dna'ya milyarlarca kb'lık veri sıkıştırma ve bununla yapay zekalı (tanrısal) bir insansı yaratma işlemi var.

Sembolizm tablosuna göre ilerleyen akışta, zirvede tanrılaşmış insanlar bulunuyor ve her şey bu plana göre işliyor. Ne zaman ki önümüzdeki 100 yıl içerisinde büyük bir tufan haberi alırız, o zaman bu tablonun da %100 gerçek olduğunu anlarız ve bu gerçek aynı zamanda bizi şu sonuca da ulaştırır.

Bizler; zaman kavramını çözmüş tanrısallaşmış insansıların çekip oynadığı ve bitirdiği bir filmde rol alan sıradan basit figüranlarız :( (ercan aldan)

https://onedio.com/haber/son-10-yilda-yasanan-devrim-niteliginde-20-teknolojik-gelisme-745407

10 Mar 2019 22:17

06/03/2019

Yaratılış Amacı

Bu kompleks yapıyı evrimciler "tesadüf" olarak açıklarken, dinciler de "allah yarattı" diyerek kestirip atarlar.

Her iki kesime de (benim gibi) temkinli yaklaşan ve sorgulayan septikler ise, beyin ve beyinde bulunan zayıf elektrik akımının, sinirler vasıtasıyla tüm organlara dağılarak onları kontrol eden mekanizma olabileceğini düşünür ve bunun ne tesadüfi evrimle, ne de arabın tek tanrısı allahın yaratımı ile izah edilemeyeceğini anlayıp hayrete düşerler. Bu olsa olsa üst akılların başarabileceği bir üretimdir ve bir amaç (altın işçiliği) için üretildiği de ortadadır.

https://youtu.be/f12vjhMkfIs

6 Mar 2019 09:28

01/03/2019

Canın Kutsallığı


Sömürü sistemi insan bedeninden ve kazancından maximum yararlanmak istediği için canı kutsal kılmıştır. Dinleri ve yasaları ile bunu koruma altına alır. Sisteme hizmet ettiğin müddetçe sistemin faydalarından yararlanırsın. Aksi halde Afrikada'ki insanlar gibi sistem dışı bırakılıp ölüme terkedilirsin.

Diyanet Vakfı Meali:
6.151 - De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.

T.C.K Madde 81 - (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

T.C.K Madde 84 - (1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

1 Mar 2019 12:33

26/02/2019

Adem, Havva ve Lilith

Adem (adam), Havva (eva) ve Lilith (İblis/yılansı bacağı olan).

Adem ve Lilith'in çocuklarına yılanoğulları denildi,
Adem ve Havva'nın çocuklarına da insanoğlu.

26 Şub 2019 20:05

09/01/2019

SÜLFÜR, ELEKTRİK ve CEVİZ (?)

SÜLFÜR, ELEKTRİK ve CEVİZ (?)

(Alıntı)

Volkanik gazlar

Aktif olan volkanlardan alınan gaz örnekleri, bütün volkanik gazların %50-80 nin su buharı olduğunu göstermiştir. Daha az oranda karbondioksit, azot, sülfür gazları, özellikle kükürtdioksit ve hidrojen sülfür ve çok az oranda karbonmonoksit, hidrojen ve klor volkandan atılan gazları oluşturmaktadır. (Alıntı)

Ben kimyager değilim ama bu görüntüden şu sonuçları çıkarabiliyorum. Hatalısın diyenler hatamı düzeltsin lütfen.

Deniz suyu tuzludur. Tuzlu su iletkenliği artırır. İçeriğinde sülfür bulunan lavlar ile deniz suyunun birleşmesi sonucunda videodaki şimşek görüntüleri oluşuyor. Daha önceden de dediğim gibi sanırım oksijen (-) kutup, deniz suyu ile etkileşime giren sülfür (+) kutup yaratıyorsa, bu; şimşeklerin nasıl oluştuğunu açıklamaz mı?

Peki sülfür için tetikleyici desek yanlış mı olur? Akülerin içindeki sülfür, iletkenliği arttırıp içindeki elektrik akımını koruyor.

Sanırım dünya genelindeki volkanların eş zamanlı faaliyete geçmesi sonucunda, fırtınalı/yağmurlu/dolulu havalarda artış yaşanıyor (tıpkı şu anda yaşanıyor olduğu gibi). Bu da dünyanın her yerine neden ceviz ve patates büyüklüğünde dolu yağmasını ve kasırgaların neden artmış olduğunu açıklıyor. Birilerinin bu yanardağları kontrol edebildiğini düşünsenize (ki ben düşünüyorum).

Peki sülfürün elektrikle bir şekilde ilgisi olduğu doğruysa, bol miktarda sülfür salgılayan cevizi bolca tüketmemiz, vücüdumuzdaki ve beynimizdeki elektrik akımını da tetikler/etkiler mi? Yani onu geliştirir mi? Ne dersiniz? Bence mümkündür. Zaten şekli de beyne benziyor :)

Bu arada üşenmeyip cevizin anavatanını araştırdım ve karşıma "orta asya ve anadolu" çıktı. Doğrusu şaşırmadım. Eski atalarımızın neden bu kadar zeki ve doğaya hakim olabildiklerini şimdi daha iyi anlıyorum. (ercan aldan)

9 Oca 2019 18:58

YAŞAMIN SIRRI = ELEKTRİK Mİ?

 

YAŞAMIN SIRRI = ELEKTRİK Mİ?


Beni önceden takip edenler hatırlayacaktır. Aylar öncesinden dünya, güneş ve ay'ın bir çeşit tesla bobini mantığıyla çalışan bir sistem olabileceğini, bu sayede enerjilerini daim kılabildiklerini, bu sistemin zayıf da olsa bir çeşit elektrik akımı yaydığını, özellikle ay'ın bu enerji ile aydınlandığını ve bu akımın havada nötr (zararsız) olarak bulunduğunu, yağmurlu günlerde su ile temas ettiğinde ise (aynı bildiğimiz elektirikteki kısa devrede olduğu gibi) yıldırımlar oluşturduğunu söylemiştim. Tabi bunlar benim için basit tezlerdi. Benzer açıklamaları Tesla'nın da yapmış olduğunu görünce açıkçası şaşırmadım değil. Neyse!

Daha önce çözemediğim şu Mısır hiyereglofinin sırrını da Tesla'nın bu açıklaması ile birleştirince buldum sanki (!)

Mısırlılar'ın elektrik ile tanışık olduklarına dair birçok yazılar yazıldı ve belgesel filmler çekildi. Buna en büyük kanıt olarak Dendera lambası gösteriliyor. Bu büyük ihtimalle kablosuz elektrikle çalışan bir lambaydı. Bu iddiayı destekleyen başka bir örnek var mıydı derseniz bence şu aşağıdaki Keops çizimi örnek olabilir. Şöyle ki; sağ üstteki Ay'ın ışığı Keops'un üzerine düşüyor ve sağdaki meşaleleri de aydınlatıyor. Sağ üsttekini güneş zannedebilirsiniz ancak çemberin altında yılan başı görünüyor. Bu ay anlamına gelirdi ve eski Mısır'da kadın için kullanılırdı. Eğer bu çizimde mecazi anlatım kullanılmamışsa, yani kadının bilgeliği/aydınlığı her yere ulaşır/aydınlatır anlamında kullanılmamışsa, Mısır'da %100 kablosuz elektrik kullanılıyordu demektir. Bu da dünyanın ve içindeki canlı cansız her şeyin gerçekten elektrikle kaplı olduğunu, elektrikle yaratıldığını ispatlar.


Bu tez doğru ise hayali tanrının uşakları tarafından örtbas edilecek ve bu sırrın ortaya çıkmasını da engelleyeceklerdir. Nitekim böyle de olmuştur. Urey-Miller deneyi sakin adımlarla ilerlerken, birden yeterli ödenek yok denilerek deneyler sonlandırılmıştır. Belki de sonuç benim düşündüğüm gibi çıkmış, gerçek yaratıcının aslında elektrik olduğunu keşfetmişlerdir. Zaten deneylerin ortasında bunu başardıklarını ama istedikleri sonuca ulaşamadıkları için deneye son verdiklerini söylemişlerdir. Peki deneyleri sonlandırmalarının gerçek nedeni bu muydu? İstediklerini bulamamışlar mıydı yada gerçekten yeterli ödenekleri yok muydu? Yoksa her zamanki gibi Tanrının uşakları tarafından mı susturulmuşlardı?

Kimileri ise bu bilim adamlarının hile yaptıklarını ve bunu kendilerinin de itiraf ettiklerini, bu yüzden deneyi sonlandırdıklarını iddia ettiler. Hile yapmış olsun yada olmasın, deneyde elektrik enerjisi kullanarak bir organizma oluşmuş mu, oluşmamış mı ben ona bakarım ve evet bir organizma oluşmuş. Sırf bu aşamaya gelmiş olmaları bile elektriğin yaratıcı bir güç olduğunu ispatlamaya yeter aslında.

Gerçek; şimdilik bir sır ama önünde sonunda ortaya çıkacaktır. (ercan aldan)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Miller-Urey_Deneyi

9 Oca 2019 19:29

GERÇEKTEN SADECE ALLAH MI BİLİR?


GERÇEKTEN SADECE ALLAH MI BİLİR?

وَيَعْلَمُ مَا فِى الْاَرْحَامِ
ve yağlemu mâ fil erhâm
rahimde olanı o bilir (31/34)

Gerçekten bu böyle mi? yada şu ayet?

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir. (Şûrâ, 42/49-50)

Öncelikle bugünkü PGT (Preimplantasyon Genetik Tanı) ile doğacak çocuğunun cinsiyetini biz belirleyebiliyoruz. Hemde %99.9 oranında. Demek ki sadece o bilmiyormuş!

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/tuzun/2008/05/12/isteyene_kiz_isteyene_erkek_bebek

İkinci husus, Şura 49,50'de 1 erkek 1 kız olmak üzere çift, yani ikiz verir diyor. Bu tek yumurta ikizi de olabilir, çift yumurta ikizi de ama üçüzden, beşizden vs. filan bahsetmiyor.

https://www.sozcu.com.tr/2017/gunun-icinden/ayni-anda-8-bebek-dogrudu-gercegi-yillar-sonra-acikladi-1917498/

Bahsetmemesi de normal, çünkü Kuran'ın insan sözü olduğunu daha önce söylemiş hatta bunu kitabın kendi içindeki ayetlerle delillendirmiştim.

Din ile idare olunan toplumların birçoğunda bu durumun etik kabul edilmemesine ve uygulanmamasına doğrusu şaşırmadım. İnsan iradesi, tanrının iradesine ulaştığında tanrıyı kimse iplemez ve tanrı üzerinden prim yapan sistemin uşaklarını da ... (ercan aldan)

9 Oca 2019 19:27

Evrim / gelişim

Sıradan insanlar bu sıralamada (bu hızda) 4-5 rakamı ancak hatırlayabilir. Bu maymun 9 rakamı birden tek bir hata ile 6 kez arka arkaya doğru sıralayabiliyor. Bu gerçekten müthiş!

Şimdi maymun bunu ezbere yapabiliyorsa bunu büyütecek bir durum yok "ezberletilmiştir" der geçeriz ama eğer bunları anlık olarak yapabiliyorsa bu onun çok zeki ve evrimleşebilir/gelişebilir bir beyne sahip olduğunu gösterir. Eğer durum buysa; "milyon yıllık klasik evrim hikayesi gerçektir ve evrim/gelişim ile insan, en üst seviyeye çıkarak evreni yaratmaya ve kontrol etmeye kadar gidebilmiştir. Zamana hükmedebilmiş ve zamanda geri gidebilmiştir. Bizler aslında yaşanmış ve bitmiş olan bir dönemi/zamanı (belki de tekrar tekrar) yaşıyor olabiliriz (ölümsüzlük adına). Bu video sanki benim tezlerimi destekliyor gibi (?) Sümer tabletlerinde sözü edilen şu maymun insan sentezlemesi de gerçek olabilir. Sanırım biraz daha kafa yormam gerekecek ... (ercan aldan)

9 Oca 2019 19:07

08/01/2019

FİLMİN SONU HÜSRAN

FİLMİN SONU HÜSRAN :(

incil der ki;

(hasat gününden önce)

İnsanların üzerine gökten tanesi yaklaşık kırk kilo ağırlığında iri dolu yağdı. Dolu belası öyle korkunçtu ki, insanlar bu yüzden Tanrı’ya küfrettiler. Vahiy 16.21

ve kuran der ki:

Diyanet Meali:
2.155 - Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.

Kırk kilo olmasalar da dünyanın her yerini ceviz ve patates büyüklüğündeki dolular mahvediyor. Bu "normal olmayan" hava/basınç dalgası belli bir rotada ilerleyerek her yeni günde farklı bir kente zararlık veriyor. Ağaçların çiçeklerini ve tohumlarını döküyor. Belki 7 sene belki de daha kısa sürecek kıtlıklar kapıda.

Chemtrails ile havaya sıktıkları alimünyum, baryum vs. gazların canlılara verdiği yan etkilerinden bahsetmiyorum bile. Denizlerimizdeki, göllerimizdeki ve karamızdaki bilinçli saldırıları daha önce yazmıştım. Bunlardaki amaç planlanan hasat gününe kadar insanları güçsüz duruma düşürmek, olası bir direnişi önlemek ve hasadı kolaylaştırmaktır. Kendi koyunları (goyimleri) ile birlikte bizleri de (zorla) armageddon/mahşer yerine sürükleyecekler. Bunlar hep yazılıdır ve yazılan ne ise o olacaktır. İşte bu, bizim bu dünyadaki son sahnemiz olacaktır.

Bazıları iyilik ve kötülüğün halâ yahudi arabın allahından geldiğine inanmaya, bazıları da bunlar hep komplo deyip bıyık altından sırıtmaya devam ededursun, yüce konsey (mele-i alâ) hasat kararını çoktan verdi bile ... (ercan aldan)

8 Oca 2019 22:17

MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN KUTSANAN VE KUTLANAN YAHUDİ BAYRAMLARI

MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN KUTSANAN VE KUTLANAN YAHUDİ BAYRAMLARI

Pesah adağı; Korban Pesah (KURBAN BAYRAMI)

Kudüs’teki Tapınak yıkılmadan önce, Hamursuz Bayramı’nın odak noktası, Paskal kuzusu olarak da bilinen, kurbandı (İbranice Korban Pesach .) Bir kuzuyu veya dağ keçisini tamamıyla bitirebilecek bir ailenin, Yahudi Tapınağı’nda, Nisan’ın 14’ünde (öğle vakti) kurbanlarını kesmeleri (Num 9:11), ve Nisan’ın 15’i gecesinde yemeleri gerekliydi (Göç 12:6.) Eğer bir aile, kurbanın hepsini bir oturuşta bitiremeyecek kadar küçükse, kurban birden fazla aile için yapılırdı. Kurban hiçbir mayalı yiyecekle sunulmadı (Göç 23:18) ve kafası, ayakları ya da iç organları çıkarılmadan (Göç 12:9), rostolaşması gerekliydi. Mayasız ekmekle (matza) ve acı baharatlarla (maror) yenmeliydi (Göç 12:9.) Kurbandaki hiçbir kemiğin kırılmamasına dikkat etmek gerekliydi (Göç 12:46) ve kurbandan, sabaha kadar hiç et kalmamalıydı (Göç 12:10, Göç 23:18.)

Hamursuz Bayramı kurbanları kutsal sunular olduklarından, sadece kurban getirmekle yükümlü kişilerin yemesine izin verilirdi. Bayram’da kurban adayamayanlar arasında; Dönmeler (Göç 12:43), hizmetçiler (Göç 12:45), sünnetsiz erkekler (Göç 12:48), ritüele uygun dönemde olmayanlar (adet dönemindeki kadınlar) ve Yahudi olmayanlar vardı. Kurban, en az 30 kişilik bir topluluğun önünde yapılmalıydı (Pesahim 64b.) Tapınak’ta Levililer Hallel’i söylerken rahipler de kurbanı gerçekleştirdiler. Kadın ve erkekler eşit bir şekilde sorumluydular kurbandan (Pesahim 91b.) Kadınlar da bayramın bütün ritüellerine katılmakla yükümlüydüler.

Afikoman (ŞEKER BAYRAMI)

Seder’in tamamlayıcı bir parçası olarak, afikoman, masada çocukları heyecanlandırmak ve ilgilerini artırmak için kullanılır. Seder’in dördüncü kısmında (Yachatz), Matza’yı ikiye böler lider. Büyük parçasını afikoman olarak bir kenara bırakır. Birçok aile afikomanları, çocukları Seder boyunca uyanık ve ilgili tutmak için bir yerlere saklar ve bulanlara ödüller verir.

✍ Alıntı
8 Oca 2019 22:14

ALLAHIN RUHUNDAN ÜMİDİNİZİ KESMEYİN (?)


ALLAHIN RUHUNDAN ÜMİDİNİZİ KESMEYİN (?)


İşte kasıtlı olarak yanlış çevrilmiş bir ayet daha ...

12.87
Arapça Metin
يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

Türkçe Transcript (*)
Yâ beniyye-żhebû fetehassesû min yûsufe veeḣîhi velâ tey-esû min ravhi(A)llâh(i)(s) innehu lâ yey-esu min ravhi(A)llâhi illâ-lkavmu-lkâfirûn(e)

Diyanet Vakfı Meali
Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez. *

Doğru çevirisi:
Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, O'nun ruhundan/bilincinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası O'nun ruhundan/bilincinden ümit kesmez.

Almaany isimli arapça-türkçe sözlük sitesinde neredeyse tüm anlamları bilindik "ruh" olarak olarak çevrilen kelime (-ki orjinali de ruh رَوْحِ şeklinde yazılır) 40'a yakın meal içinde 3 kişi "lütuf", 1 kişi de "destek" olarak çevirmiş.

Ruh'u klasik anlamda (21 gr ağırlığı olan ve ölünce uçup gittiğine inanılan görünmez şey olarak) kabul edenler (bu ayete göre) allahın da bir ruhu olduğunu ve bizler gibi ölümlü olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Çünkü ayetin orjinalinde apaçık "ruh" kelimesi geçiyor. Tıpkı "Meryem'e ruhumuzdan üfledik" ayetinde geçen ruh gibi. Çakal mealciler bunun bir çıkmaza yol açacağını bildiğinden, ayeti çevirirken "ruh" kelimesine en yakın kelime olan "rahmet"i kullanmışlar. Oysa ki bu iki kavram birbirinden çok farklıdır.

Doğrusu ise ruh=bilinçtir. Yusuf'un babası diğer çocuklarını tembihliyor. "Onun bilinci ile hareket edin ve ümidinizi kesmeyin" diyor. Meryem'e üflenen/yerleştirilen bilinç de öyle keza. "O'na bilgimizi/bilincimizi üfledik/yerleştirdik" ...

Önceki yazılarımda allahın üstün, ruhani ve hayali bir varlık olmadığını, al-lehü = O (yani üçüncü herhangi bir tekil şahıs demek olduğunu) söylemiştim. Bu ayetlerde O'ndan kasıt; Yusuf yada Yusuf'u yanına alan Mısır kralının olması kuvvetli ihtimaldir.

Kuran genelinde Al-lehu yani O kelimesi isim belirtmeden birçok şahıs yerine kullanılmıştır. Örneğin kimi ayetler allahı yani onu şahit olarak gösterir. Kimi ayetlerde o yeryüzüne inip sıradan insanlarla konuşur. Kimi ayetlerde doğal olayları (yani elektrik, elektromanyetik enerjisini) kontrol eden gücün sahibidir vs.

Olağandışı bir durum yok aslında. Eski çağlarda el-lehu yani o= enki idi, el idi, zeus idi, jüpiter idi, yahve idi vs. Ortaçağda mısır kralları/kraliçeleri (ra) idi. Günümüzde ise şer üçgenini idare eden kral ve/veya kraliçelerdir. Tüm bilindik ajanlar/gizli örgütler, mali kaynaklar ve kapital şirketler ezelden beri onlara hizmet ederler. Onu yüceltirler. Aynen ayetlerde söylendiği gibi (ilginç bir şekilde 10 ayet öncesinde de bu husus açıklanıyor).

Görünmez hayali bir allah aramaktan vazgeçin. Böyle bir şeyin olmadığını kendinize inandırdığınızda hayata bakış açınızın birden değişeceğine ve sonrasında ise tüm gerçeklerin size akmaya başladığına şahit olacaksınız ama bunun için ilk şart bu hipnozdan kurtulmanızdır.

Araştırın ve geniş bir bakış açısıyla bu konuları değerlendirin. Haklı olduğumu göreceksiniz (ercan aldan).

8 Oca 2019 22:11

BİZ SANA (KEVSER) BOLLUK VERDİK (?)

BİZ SANA (KEVSER) BOLLUK VERDİK (?)

(Kevser Suresi Tefsiri)

ebter اَبْتَرُ sözlükte: Kuyruğu kesilmiş bir hayvan; (2) kısa kuyruklu bir yılan; (3) ihtiyaçlı veya yoksul; (4) yetersiz, eksik, kusurlu; (5) kayba uğramış; (6) tüm iyiliklerden ve zenginliklerden yoksun bırakılmış kişi; (7) evladı olmama veya erkek çocuğu olmama ... demektir.

1 ve 2. ayet birlikte değerlendirildiğinde ebter: soyu kesik olan anlamı değil, zenginlikten yoksun bırakılmış anlamının kullanılması uygun olacaktır. Çünkü ilk ayet "ksr=çokluk/bolluk" ile ilgilidir.

1- İnnâ a'taynâkel kevser
biz sana bolluk/çokluk verdik

kevser/tekasür=çokluk, bolluk demektir.

Elhâkumut tekâsur. Hattâ zurtumul megâbir.
Çokluk oyaladı sizi kabrinize varıncaya kadar (102/1-2)

2. fe : artık , o halde
salli : desteğini
li rabbi-ke : Rabbin için
venhar : kes

"Rabbin için desteğini kes demektedir". Kimden? "Sana kin besleyenden"

3- İnne şânieke hüvel'ebter
asıl yoksun bırakılmış olan sana kin besleyendir.

Buradaki "salli" kelimesini neredeyse tüm mealciler "namaz" olarak çevirmiş :) surenin bütününe ve anlatılmak istenen hikayeye bakılırsa salli kelimesinin namaz değil destek anlamı taşıdığı görülür. Doğru çevirisi "desteklemek"tir (bunu başka bir konuda detaylandıracağım).

Görüldüğü üzere bu surenin Samiri Yahudilerinin Fısıh/kurban bayramı ve zerdüştlerin namazı ile hiç bir ilgisi yoktur.

Yüce konsey (mele-i alâ) tebliğ için Muhammede (yani övülene) bir ödeme yapıyor ve bunu da "duha suresi 5, 6 ve 8.ayetleri ile" teyit ediyor.

Süleyman Ateş Meali:
93.5 - Rabbin, sana verecek ve sen râzı olacaksın.
93.6 - O, seni yetim bulup barındırmadı mı?
93.7 - Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi?
93.8 - Seni fakir bulup zengin etmedi mi?

/ercan aldan/
8 Oca 2019 21:24

SİZ Mİ HAKLISINIZ, TANRINIZ MI?

SİZ Mİ HAKLISINIZ, TANRINIZ MI?

Sürekli "incil ve tevrat değişmiştir ama kuran değişmemiştir" diyorsunuz. Oysa tüm kitaplar kendisi için "sonsuza dek korunacaktır" diyor ve son kitap olarak kabul ettiğiniz Kur'an ayrıca; "öncekileri tasdikleyicidir" diyor.

3.3 - O, sana Kitabı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti.

Şu halde size göre öncekiler değişmiş ise Kur'an; değişmiş olan kitapları mı tasdikliyor?

Yok eğer size göre öncekiler değişmemiş ise neden onlara da Kur'ana iman ettiğiniz gibi iman etmiyorsunuz? Tanrınız sizden hiçbiri arasında ayırım yapmayın demiyor mu?

De ki: Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.

Şimdi söyleyin bakalım, siz mi haklısınız yoksa tümü için "değişmeyecek" diyen tanrınız mı? (ercan aldan)

8 Oca 2019 21:22

Elektrik evrensel bir kelimedir

Elektrik evrensel bir kelimedir. Hemen hemen tüm dillerde aynı yapı kullanılır. farsçada الکتریکی şeklinde yazılır. kök harflere indirgediğimizde "trky" harfleri çıkar ki belki de türk ve türkiye kelimesi buradan gelmiştir. Zaten türklerin gök tengri inancı ile bu kavram örtüşmektedir. Belki de yaratış ve yaratılışın sırrı bu elektrikti?

Ayrıca "EL" en büyük tanrıdır. m-el-ek kavramının da elektrikle ilgisi olabileceğini düşünüyorum. Bakış açısını değiştirdiğimizde çok ilginç bulgular ortaya çıkıyor. Kuranda "ruh/allah" diye bilinen o görünmez gücün de elektriğin ta kendisi olduğunu düşünüyorum yada ona hükmedebilen bir üst akıl. Son zamanlardaki bulgular bu tezimi kanıtlar nitelikte. Zira Zeus inancı da böyle doğmuş olabilir. Durum buysa tarih gerçekten tekerrürden ibaret. (ercan aldan)

8 Oca 2019 21:21

2.VEBA SALGINI YOLDA MI?

2.VEBA SALGINI YOLDA MI?

Son yıllarda farenjit vakaları artmış.

✍ Alıntı
Akut farenjitte sebep genelde virüs ya da bakteridir. Yine tahriş edici nedenler de farenjitin oluşmasında rol oynar. Mevsimler, farenjit oluşumunda etkendir. Kapalı ortamlarda görülme sıklığı fazladır. Havada bulunan maddeler, bazı soğuk algınlıkları farenjite yol açabilir.

Belirtiler;

Boğazda ağrı, yanma, kuruluk hissi, kaşınma,
Yutkunurken zorlanma ve bunun uyurken rahatsız etmesi,
Öksürük,
Ateş, ses kısılması,
Halsizlik, yorgunluk,
Burnun akması,
Baş ağrısı.
✍ Alıntı

"Akut farenjitte sebep genelde virüs ya da bakterilerdir." denilmiş. Demek ki yapay virüs ve bakteri üretimine hız verilmiş olmalı ki vücut bize bunun uyarısını farenjit ile veriyor ve "antibiyotikler artık bu virüslere tepki vermiyor" demeleri bir tesadüf değil. Sanırım 2.veba mikrobu/bakterisi üzerinde çalışıyorlar ve bu süreç; bir test süreci ve nabız yoklama süreci olabilir :(

Ben, ilk vebanın insanlar tarafından kasıtlı olarak yayıldığını (tıpkı aids gibi labaratuvar ortamında yaratıldığını) düşünüyorum. Yüzlerindeki o kuzgun maskeleri ya bir çeşit gaz maskeleri idi yada içinde bu mikrobu etkisiz hale getiren bir tür düzenek vardı yada bu mikroba karşı bağışıklı/aşılı olanların belirlenmesi için kullanılan bir işaretti. Buna benzer bir olayın Sümerler zamanında da yaşandığını görüyoruz (bkz. tabletler/ölüm rüzgarları).

Veba; farelerden pirelere, pirelerden de insanlara geçiyor ve ölüm kaçınılmaz oluyor deniliyor (bu kısmen doğru olabilir). İnsan DNA’sına en çok benzeyen DNA farelerinkidir. Yapılan deneyler öncelikle fareler üzerinde denenir. Çünkü insanla verecekleri tepkiler aynıdır. Tıp sektöründe neden ısrarla farelerin kullanıldığını şimdi daha iyi anlıyorum. Yakın zamanda gerçekleşeceğini düşündüğüm 2.veba vakasında tahribat daha fazla olacak. Bunu filmlerle bize anlatmaya çalışıyorlar zaten (Resident Evil, Dünya Savaşı Z vs). Bu salgını yapanların ise bu salgına karşı bağışıklıklı olacağı muhtemeldir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kara_Ölüm

/ercan aldan/
8 Oca 2019

Elektromanyetik Dalgalar


Bu video bu yaz çekildi ve bana gönderildi. Gönderen arkadaş ; açık havada birden koyu bulutlar oluşmaya ve yağmur yağmaya başladı dedi (videonun uzun versiyonunda bu görünüyor ve benim yotube kanalıma eklediğim yağmur makinesi videosuna çok benziyor).

Soldan soldan aniden bastıran dolu ve şimşeklerden çok benim ilgimi çeken videodaki elektriklenmeler/dalgalanmalar oldu. Şimşek düştükçe ekranda oluşan bu dalgalanmaya bakılırsa teorilerimde haklı gibiyim. Sanırım gerçekten elektrikle çevrili holografik bir dünyada yaşıyoruz. Şimşek ile ortaya çıkan bu elektrik ve manyetik akım, bir elektronik alet olan cep telefonunu (uzaktan da olsa) etkiliyor. Bu durum Fringe dizisinde işlenen "uzaktan zihin kontrolü" tezini destekler niteliktedir. Çünkü biz insanlarda da (özellikle beyinde) az miktarda da olsa bir tür elektrik akımı bulunmaktadır. Binlerce volt değerindeki yıldırım, onlarca km. uzaklıktan elektronik bir cihazı etkileyebiliyorsa, demek ki yapay yollarla oluşturulan binlerce voltluk araçlarla zihin kontrolü pek tabi yapılabilir, uçaklar düşürülebilir, doğa olayları kontrol edilebilir vs.

Bununla ilgili deneyler daha önceleri Ruslar, Türkler ve Amerikalılar tarafından yapılmış ancak elektromanyetik dalgalar dağınık şekilde ilerlediği için deneyler yarıda kalmış. Şimdilerde "bu dalgaları nasıl tek çizgi halinde iletebiliriz"in hesabını yapıyorlar. Sinop'ta önceleri yapılan benzer deneyler sonrasında arılar telef olmuş. Diğer canlılarda yada elektronik cihazlarda oluşturduğu tahribat ne kadar yüksektir bilemiyorum ama bir etki-tepki mekanizmasının oluştuğu kesin. Belki de kapalı havalarda sıkıntılı olmamızın ve yıldırıma kapılmamızın nedeni de budur.

Merak ettiğim bir diğer konu ise bu etkileri yaratan elektromanyetik dalgalar mı yoksa ses mi? Yada ikisi birden mi etki ediyor? 

Ses dalgaları ile birçok şey kontrol altına alınabilir mi? 


İnsanlarda dengeyi sağlayan kulak ve içindekilerdir. Bunları ilkokuldan beri biliyoruz ama benim asıl ilgilendiğim kısım, bize öğretilmeyen kısımlar (?) Bugün itibarıyle ses bombası kullanarak ağır hasarlar yaratabiliyoruz. Sonic patlama ile ilgili şu videoyu da izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/TXxIV2TznMk

8 Oca 2019 22:10 güncellendi

CARMIH - TEMMUZ - DOMUZ - T HARFi

CARMIH - TEMMUZ - DOMUZ - T HARFi

Bu dört kavramin birbiriyle iliskisi nedir, elimden geldigince kisa kisa anlatmaya calisacagim.

CAR-MIH nedir? Bununla baslayalim.
Farsca'da CAR-Dört, MIH-Civi. Yani "dört civi". Carmih bizde "hac sembolü" sanildigindan, bu kavram literatürümüze "carmiha gerilmek" seklinde girmistir.

Kadim Mezopotamya kültürlerinde bu hem ölüm cezasinin dini bir ritüel olarak uygulanmastir. Bu ritüelin en basta nasil ortaya ciktigi, günümüz nasil geldigi, günümüz dinlerini nasil etkiledigi önemli.

Kadim Mezopotamya toplumlarinda TAMMUZ isminde biri var. Anne adi ASHTAR ya da ISHTAR. Baba adi GEB.

GEB- BABA
TAMMUZ- OGUL
ISHTAR- ANNE

TAMMUZ'un babasi GEB ölünce günes tanrisi onu yanina almistir. Günese yükselmistir. Zamanla da "günes tanrisi" sifatiyla tanrilastirilmistir.

TAMMUZ ise babasinin yerine gecmis ancak yilin dördüncü ayinda genc yasta bir av sirasinda domuz tarafindan öldürülmüstür. Tammuz'un ölümü sonrasi ise onun da babasi gibi gökyüzüne yükseldigine inanilmis, o da Satürn (bazi kültürlerde Jüpiter) ile hemhal olmustur.

Tammuz'un ölümünden sonraki yillarda yilin dördüncü ayi Tammuz'u anma ayi ilan edilmis, zamanla da bu aya "TAMMUZ AYI" denmistir. Ibranilerde bu ayin ismi ayni bizde oldugu gibi "TEMMUZ"dur. Tek fark, Ibranilerde dördüncü, bizde ise yedinci ay olmasidir.

Tammuz'un annesi, oglunun anma törenlerinde insanlarin gögüslerine (bugün Isa'ya ait oldugu sanilan) Tammuz'un ilk harfi olan T sembolünü kazimalarini emreder. Bu uygulama her yil yilin dördüncü ayinda tekrar edilir.

Bugün hala gerek Ibranilerde gerekse hristiyanlarda yilin bu ayi kutsaldir ve Paskalya öncesi 40 gün oruc tutulur. 40 günlük oructan sonra kutlamalar baslar. Kutlamalarda Tammuz'u öldüren hayvan cinsi olan "DOMUZ"lar kurban edilir. Domuzlarin kurban edilmeleri, bu hayvana türüne verilen bir nevi cezadir. Bu kutlamalarda domuzun sadece "sol arka bacagi" yenir. Onun disinda kalan vücudunun geri kalan kismi yenmez. Domuz ismi de "TAMMUZ"dan dilimize gecmistir. Bazi kadim kültürlerde TAMMUZ'un ismi DUMUZ ya da Domuzi'dir. Tammuz'u öldürdügünden bu hayvancagiz "lanetli" sayilmistir. Zamanla "lanetli bir hayvanin eti de necis" görülmüs, yenmemistir.

Anne Ishtar da ölünce onun da göge yükseldiigine inanilmis, o da VENÜS ile hemhal olmustur. Günümüzde "YILDIZ" anlamina gelen STAR kelimesi, adini Ishtar'dan alir. STAR, ASTRA, ASTROLOJI- ASTRONOMi gibi kavramlar, Tammuz'un annesi Ishtar kaynaklidir.

Kadim topluluklarda bu kelimeler zamanla teslis inancinda farkli tanri ya da melek isimlerine evrimlesmislerdir.

Is(htar)- RA- EL (Israil)
GEB-RA-EL (Cebrail)
As(htar)- RA- EL (AzraiL)

Günümüzde hristiyan alemi, göge yükselen bir Isa'ya inanirlar. Gökteki BABA TANRI onu göge yükseltmistir, o da bir nevi tanri olmustur. Temmuz'un babasi olan GEB ile olan hikayesi birebir Isa hikayesidir. Annesi Ashtar ise ANA TANRIDIR. Yani MERYEM ANA. Her yil Isa'nin göge yükseldigine inanilan ay olan TAMMUZ ayi (yani yilin dördüncü ayi) TAMMUZun göge yükseldigine inanilan aydir.

Peki bu dördüncü ay Avrupa'da nicin TAMMUZ degil de APRiL?

APRiL (bazi dillerde AVRiL)'in acilimi da söyle

ABU- RA- EL (ABU/BABA- RA/Günes- EL/Bas tanri)

Bu kadar yeterli mi? :)

Alıntı: Mustafa Sebatay Sevi
8 Oca 2019 22:07

KAPİTALİZMİN SİLAHI: DİN VE SİYASET


KAPİTALİZMİN SİLAHI: DİN VE SİYASET

Siyasi konuşmayı sevmem ama her seçim dönemi kimi seçelim diye sorup duruyorsunuz ...

Öncelikle devlete bağlı seçim kurumlarına güvenilmeyeceğini bilin. Tıpkı devletten maaşını alan diyanet gibi. Devleti yönetenlerin çizdiği çizgide gitmek zorundadırlar. Bunu son seçimde açıkça gördük. Seçim öncesi mühürsüz oylar kesinlikle kabul edilemez denilirken, seçim sonrası kabul edildiler. Bunun korkudan başka bir izahı yoktur ve korkunun olduğu yerde adalet olmaz, demokrasi olmaz.

Bu ikisinin yanlış karar ve uygulamaları yüzünden ülke şimdi kaos içinde ama siz yine de vatandaşlık görevinizi yapıp oyunuzu kullanın ve kullanırken de vicdanınızın sesini dinleyin. Kimi seçeceğinizi o söyler.

Hemen hemen hepsini denediniz ve hemen hemen hepsinin aynı olduğunu gördünüz. Bu ülke en parlak dönemini ve en hızlı atılımlarını 1923-1940 yılları arasında yaptı. Hem Almanya hem de Türkiye emin adımlarla ilerlerlerken lanet emperyalistler hem Türkiye'yi hem de Almanya'yı kıskaca aldılar. Kapitalistlerin din ve siyaset ayağı çok güzel çalıştı. Atatürk zamanında siyaset ayağı sekteye uğradı, din ayağı olan Saidi Nursi (Kürdi) ile durumu düzeltmeye çalıştılar ama Celal Bayar ve Menderes zamanlarına gelinceye kadar da fetret dönemi yaşadılar. Sonraları ise Fethullah ile yeniden atağa geçtiler ... Buraya küçük bir not düşeyim. Nur/nursi=ışık demek. Boşuna onlara ışıkçı ajanları demiyorum. Fethullah=allahın fethi demek. Bahse girerim ki hiçbirinin ismi kendi ismi değil. Kod isimlerini kullanıyorlar. İstihbaratçılar bilir ne demek istediğimi ... Neyse!

Kapitalistlerin yardımlarına ısrarla karşı çıkan Atatürk'ün ülkesinde başa geçen liderler onlarsız yapamaz oldular. Halk olarak bizler de bu lanet emperyalistlerin kapitalist düzenine öyle bir kaptırdık ki kendimizi, o tarihlerden beri sürekli bir gerileme içine girdik. Uçak, araba, tahıl vs. üreten bir ülkeden saman ithal eden bir ülkeye dönüştük. Bozguncu, ikiyüzlü, sapık ve cahil yahudi arapların topluma belirli aralıklarla sokulması yüzünden birçoğumuz araplaştı. Sevgi, saygı bağları kalmadı. Güven kalmadı. Bizler de onlar gibi olduk/oldurulduk. Tümüyle araplaştığımızda ise bir bahane bularak bizden kurtulacaklar. Bundan kaçış yok. Elitlerin yasası değişmez. Yıkım muhakkak gelecektir. Öncesinde özgür bir ülke olup araplaştırıldıktan sonra yıkıma uğratılan ülkelere bak!

Gerçek hikayeyi size kimse söylemez. Gerçeği kendiniz arayıp bulacaksınız.

95 yıllık cumhuriyet tarihinde bu ülkeye en büyük tahribatı/talanı sağcı&dinci partiler yaptı. Yalan diyen; neden şu an Almanya seviyesinde olamadığımızı söylesin!

Solcular/özgürlükçüler zamanında para yoktu ama onur vardı, haysiyet vardı, ahlak vardı, sevgi ve saygı vardı. En önemlisi GÜVEN vardı. Şimdi ise hiçbiri yok :( Ülke adeta bir yangın yeri. Kaos için sanki herkes bir kıvılcımın çıkmasını bekliyor.

Neyse fazla uzatmayacağım. Aklı başında insanlarsınız. İnce düşünün! Araştırın, hem de yılmadan araştırın. Öncekilerin icraatlarını gördünüz ve halimiz ortada. Dış borç 500 milyara dayanmış. Bu parayı ya ödeyeceksin yada ülkeni satacaksın. Her taraftan bizi kıskaca aldılar. Bizden önceki son kale olan İran'a yüklendiler şu sıralar. İran'dan sonra emin olun sıra bizde.

Çöküşün eşiğindeyiz! Atatürk gibi cesur, ahlaklı, dürüst, zeki ve mücadeleci biri(leri)ni seçip örgütleyip bu lanet düzene başkaldıramazsak, kısa süre sonra (2023'te) yaşanacak olan global kaosta silinip gideceğiz. (ercan aldan)

8 Oca 2019 22:05 güncellendi

GENETİK MÜHENDİSİ REPTİL(LER)

GENETİK MÜHENDİSİ REPTİL(LER)
(İblis=İsis=Meryem)

Reptil=yılan/ejderha=iblis bir sembol yani genetik mühendisi İsis'in sembolüdür (kafasında yılan taşır). İsis Seth'in öldürdüğü kocasının cesedinden (dna'larından) klonlayıp oğlu Horus'u (İsa'yı) doğurur (babasız doğum). İsis=Meryem aynı kişidir. Köle olan İbrahim'in halkı bu bilgileri Mısır'dan çalıyor ve yılan (yani âsa olarak) Musa'nın eline geçiyor. Musa'yı büyüten de bir mısır kraliçesidir. Genetik bilgiler önce Musa'ya sonra da Samiri'ye geçiyor. Samiri Musa'nın yokluğunu fırsat bilip dana cesedine bilinç veriyor ve dana böğürmeye başlıyor. Bazı kişiler bu dananın metalden oluşan işkence aracı olduğunu iddia ederler. Kur'an 20.88'de "Derken onlara bir buzağı böğürmesi olan bir ceset çıkardı." deniyor. Doğru çeviri de, hikayenin aslı da budur. Mealciler ayette geçen "cesed" kelimesine "heykel" anlamını vermişler. Bu manada kullanılırsa antik yunanda işkence için kullanılan pirinç boğa (sicilya boğası) çıkar karşımıza. Oysa ki bu farklı bir konudur. Daha sonra bu genetik bilgiler İsa'ya geçiyor. İsa da bu bilgilerle ölüyü diriltiyor. Bilinci tekrar uyandırıyor.

Mısır sandığımız gibi çölün ortasındaki basit, cahil bir medeniyet değil. Firavunlar bu nedenle cesetlerini sağlam tutmak/mumyalatmak istiyorlar. Mısır düşündüğümüzden daha ileri seviyede bilgilere sahip. Sümerlerin Annunakiler diye isimlendirdiği kavmin devamıydılar. Çünkü aynı hikaye yani "köle çalıştırma" firavunlar zamanında da karşımıza çıkıyor. Çok üstün olmalarına rağmen isyancı köleler örgütlenip Kuran'da ve İncil'de "Cennet'te çıkan ayaklanma/savaş olarak okuduğumuz, Cennet'ten kovulma hikayesi yaşanıyor. Cennet=bahçe demektir. Bu bahçe Babil bahçeleridir. Tüm mezopotamya firavunların elindedir. İncil vahiy bölümünde, İsa önderliğinde Firavunlara savaş açıyorlar ve savaşı kazanıp tüm imparatorluğu Heracleion'da suya gömüyorlar (tüm bunların kaynaklarını daha önce vermiştim).

Öldükten sonra dirilmek hayal değil, bir gerçektir ama formülü şu an için gizli. İngilizlerin yada Rusların elinde olması muhtemel. Zaten bu günlerde ölümden sonra dirilme ve ölümsüzlük muhabbetleri tavan yapmıştır ve bunlar bir tesadüf değildir.

/ercan aldan/
8 Oca 2019 21:57

Zihin Kontrolü

Bunu başarmışlarsa gerçekten hapı yuttuk demektir -ki böyle bir ihtimal olmasa filme konu olmazdı :( Biz ise halâ peygamberin "zıçtıktan sonra gıçını hangi taşla sildiğini" tartışıyoruz.

İnsanoğlunun gerçekten bu dünyaya tıkılmış, tehlikeli varlıklar olduğu ihtimali üzerinde durmaya başladım :(

https://www.webtekno.com/abd-terorle-mucadele-merkezi-yanlislikla-uzaktan-zihin-kontrolu-belgelerini-yayinladi-h44638.html

8 Oca 2019 21:55

KİMİM BEN?

KİMİM BEN?

Bazı içgüdü, mizaç ve fiziksel özelliklerin genetik miras yoluyla bir sonraki ferde (çocuğa) aktarıldığını biliyoruz.

https://hthayat.haberturk.com/anne-baba/ebeveynlik/haber/1043159-ebeveynlerden-gecen-10-kisisel-ozellik


Şimdi beyni bir işlemci, dna'yı da harddsik olarak düşünün. İçine bilgiler kaydettiğimiz harddiski (dna'yı) başka kasaya koysanız ve işlemcisini (beynini) değiştirseniz bile, eski bilgilere bir şey olmayacağı gibi üstüne yenilerini de ekleyebilirsiniz (https://youtu.be/T8jGYuPKowc). İnsan dediğimiz varlık da işte aynen budur. Nasıl ki harddisk bozulduğunda (bad sector olduğunda) resimler yada video vb. gibi datalara erişim kısıtlanıyor ve görüntüler birbiri içine girip bozuluyorsa, dna'da bir hasar (mutasyon) oluşması durumunda da sakat ve biçimsiz varlıklar ortaya çıkmaktadır. İçimizdeki düşük voltajlı elektrik akımını düşünürsek, bu benzetme pek de saçma olmasa gerek? Hatta benzetme değil, bilakis gerçeğin ta kendisi bile olabilir.

Diyeceksin ki bilgiler beyne kaydedilmiyor mu? Sanırım hayır. Bilgiler dna'ya kaydediliyor. 64 kodonun 20'sini kullanabildiğimiz bir dna'da standart yaşam için gerekli bilgiler mevcuttur. Bunlar yeme, içme, çalışma ve üremedir. Issız bir adada dünyaya gelsen bile bu bilgiler sana yeterli olacaktır. Eğer bu bilgiler beyne kaydediliyor olsaydı, spermlerle taşınanlar genlerimiz değil beynimiz olurdu :) Ömrün uzun olması, daha güçlü ve daha zeki olmak vs. ise dna'daki stop kodonlarının kaldırılıp tümünün açılmış olmasına bağlı. Yakın zamanda 24 kodonu açık olan bir çocuğun aids ve diğer hastalıklara karşı bağışıklı olduğu yazılmıştı (https://indigodergisi.com/2013/03/aids-bir-komplo-muydu-aids-uzerine-strecker-muhtirasi/). Neyse bunu uzatmayacağım.

Peki ya içgüdüler?

Onlar da zamanla oluşurlar ve duyu organlarımız sayesinde dna'larımıza işlenirler. İnsanlar "konuşma" yeteneği sayesinde daha fazla etkileşime girip daha fazla içgüdüye sahip oldu ve bunları dna'larına kaydederek sonraki nesillere aktardılar. Bu yüzden kafamızda milyonlarca soru var ve kafamız karmakarışık. Hayvanlarda ise bu içgüdüler biraz daha az. Çünkü konuşma yetisi olmadığından, iletişim kurma becerisi de zayıftır. Bitkilerde ise yok denecek kadar azdır. Çünkü bizler yada hayvanlar gibi duyu organlarına sahip değildirler.

İçimizde binyılların bilgileri kayıtlıdır. Kimin genini taşıyorsak onun hayatına dair yaşadığı şeyleri bizler de yaşayabiliriz ve zaten yaşıyoruz da. Hani her zaman diyoruz ya; "SANKİ BEN BUNU DAHA ÖNCE DE YAŞAMIŞTIM". Evet bunu aslında bizden bilmem kaç kuşak önceki atalarımızdan biri de aynen yaşamıştı. Beynim (işlemci) dna'ya (harddiske) kayıtlı bir sahneyi, o an yaşamış olduğum sahne ile eşleştirdi ve bana aynı görüntüyü gösterdi.

Peki bunu geliştirebilir miyiz ve bunu kullanarak kim olduğumuzu bulabilir miyiz?

Zordur ama imkansız değildir. Bilinç eşiğinin aşılması ve araştırma yapmanız şarttır. Bilinç açıldıkça arşivlenmiş bilgilere erişebilirsiniz. Böylece ilk atalarınızın köle mi yoksa efendi mi olduğunu anlayabilirsiniz. Belki daha birçok sırra bile vakıf olabilirsiniz. Bu sizin çabanıza bağlı. Mesela benim atalarım köle ve sorgulayıcı imiş (belki de sömürü düzenine başkaldıran iblis'in torunuyum :) Çünkü içimde bitmek bilmeyen bir özgürlük hissi var ve bu beni sürekli mücadeleye itiyor. Eğer bunu rüyalarıma taşımayı başarabilirsem, geçmiş sahneleri birebir yaşama/izleme şansını yakalayabileceğimi düşünüyorum.

Bunu siz de deneyin, değişikliği fark edeceksiniz ve bu uzun süreçte şu üç gerçekten birisi ile yüzleşeceksiniz.

Ya kölesin, ya efendi yada efendilere hizmet eden elitlerden biri.

/ercan aldan/
8 Oca 2019 21:52 güncellendi

En çok okunan