test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
Namaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Namaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13/09/2020

NAMAZ ZERDÜŞT YAHUDİ GELENEĞİDİR!


NAMAZ ZERDÜŞT YAHUDİ GELENEĞİDİR!

(Kısa ve öz)

"Namaz" kelimesi farsça bir kelimedir. Zerdüşt/Mecusi İran/Pers ritüeli olup Yahudiler tarafından uygulanagelmiş, oradan da mezhepler aracılığı ile İslam'a girmiştir. Namaz kelimesi Kuran'da tek bir ayette bile geçmez fakat abdest ve fiziksel namaz vakitleri Tevrat Mezmurlar'da yer alır.


Tüm mealciler Kuran'daki salat صلاة kelimesini namaz olarak çevirmişlerdir. Salat'ın genel anlamı "desteklemek ve dua"dır. Kökü ص ل و sallu'dur. 


Israrla salat = namazdır olarak kabul edenler, 33/56'da peygamber için namaz kılan allah ve meleklerini izah edemezler ...

Ayetin tam çevirisi:
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber üzerine salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, teslimiyetle/içtenlikle.

Ayetin salat = namaz kabulü ile çevirisi:
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e namaz kılarlar. Ey iman edenler! Siz de ona namaz kılın, teslimiyetle/içtenlikle.

demek olur ki, böyle bir şey mümkün olmayacağı gibi abestir de.

Müslümanlar Kuranda geçen secde ve rukü kelimelerini fiziksel namaza kanıt olarak gösterirler ve

secde = alnı yere koymak,
rüku=eğilmek ...

olarak kabul ederek, fiziksel namazın şeklinin tarif edildiğini iddia ederler.




Bu konuda detaya girmeyeceğim, çünkü konu çok uzar. Şu kadarını söyleyebilirim ki fiziksel namaza kanıt olarak gösterilen secde ve rüku kelimelerinin diğer ayetlerde ne şekilde kullanıldığını analiz etmeden gerçek anlamlarının ne olduğunu anlamamız pek de mümkün değildir.

Örneğin 22/18'de; "Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde etmektedir" denilmektedir. Geleneksel islamcıların mantığı ile bakarsak "Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu alınlarını yere kapayarak Allah'a secdeye gitmektedir" anlamı çıkar ki bu da mantıksız ve abestir.

Özetleyecek olursam;

salat = dua, desteklemek,
secde = itaat etmek, boyun eğmek,
rüku = eğilmek demek olup


Yahudilerin kılmış olduğu fiziksel namaz ile Kuran'daki salat'ın hiç bir ilgisinin olmadığını düşünüyorum ancak şöyle bir durum da var. Tevrattaki birçok ayetin ikizi Kuran'da da yer almaktadır. Eğer Kuran'daki salat ve salatı çağrıştıran ayetler, fiziksel namaza işaret ediyorsa bu durum yahudilerin kılmakta olduğu fiziksel namazı da doğruluyor anlamına gelir.


Şu halde İslam; Yahudilikten ayrı bir din değil, bilakis onun devamı olur. Eğer öyleyse Müslümanlar Yahudilere (din yoluyla) neden kin ve öfke duymaktadır? Bu bir çelişki değil midir?

Fiziksel tapınmalar, fiziksel tanrıların/kralların karşısında yapılırdı. İncil'de tanrının karşılığı lord/kral demektir. Bu bağlamda fiziksel tapınma işlemi nefsi terbiye/arındırma yada tanrıyı bulmak için değil, kral/tanrı/lord/padişah'a gösteriş/yalakalık yapmak ve aynı fikri savunanları bir çember içinde tutmak için yapılan ritüellerdir. 


Antik teizmin hipnozundan kendinizi kurtarın! Kral da sizsiniz köle de. Malzeme sadece ve sadece insandır! (ercan aldan)

Şu videoyu izleyiniz ve hemen altında linkini verdiğim sayfayı mutlaka inceleyiniz!

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

https://seyhulateist.wordpress.com/2012/12/27/kible-shiva-allah-iliskisi/
13 Eyl 2020 00:42 güncellendi

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

Hintli Shiva, Parvati ve oğulları Ganesha (fil sahibi)

Not: Buradaki Ganesha bildiğimiz Güneş demek olabilir. Hindular güneşe dönerek namaza benzer bir ritüel ile tapınırlar. Tıpkı güneşe ayarlı namaz kılan yahudi ve müslümanlar gibi ...


Shiva'nın üstündeki AY (HİLAL) ve YILAN simgesine dikkat edin. Ay ve yılanın dişiyi temsil ettiğini söylemiştim. Sümer ve Mısır arası tarihte erkeğin simgesi olan Güneş ve bazı yerlerde de BALIK simgesi kullanılıyor. Mısır'ın ilerleyen dönemlerinde 
Avram/Abraham/İbrahim, Firavunlarla içli dışlı olmaya başlayınca, Akheneton'dan sonra yılan simgesi kullanılmaya başlıyor. Abraham, benim tanrım derken Şiva'yı kastediyor. Yani dişil tarafı. Zaten inşa ettirdiği Kabe'deki Hacer-ül Esved (vajina) taşı da bu tezi destekliyor. Hacer yanı zamanda Abraham'ın karısı :)

Özetle bu şu demek oluyor. Abraham yani Hint tarafı yaratıcının/tanrının dişi olduğunu söylüyor. İlk Firavunlar (yani Sümer tanrılarının devamı) tanrının baba yani erkek olduğunu iddia ediyorlar. Olay bu kadar basit!

Fil suresinde rabbin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların üzerine Ebabil kuşları ile pişirilmiş taşlar göndererek, onları yenilmiş ekine çevirmedi mi? diyor. Ayetin orjinali bu değil elbette. Yoksa küçücük kırlangıç sürüsünün koskoca filleri devirebilmesi ancak ve ancak masallarda olur. Bu surede kilit bir kelime var ve arapçada tam karşılığı yok. Min siccil.

سِجِّيلٌ
Kuru veya pişirilmiş balçık istifleri gibi taşlar; ya da balçıktan taşlar.
مِنْ سِجِّيلٍ
şu manaya gelmektedir:
مِنْ سِجِّلٍ
yani, uğrunda cezalandırılmaları gereken onlar için hükmedilen şeyden.
سِجِّيلٌ
şununla aynı manaya gelmektedir:
سِجِّين
Aynı zamanda şu sözcükten olduğu da söylenmektedir:
سِجِّينٌ
Cehennem manasında,
ن
şuna dönüşmektedir: Bazılarına göre,
مِنْ سِجِّيلٍ
çok ve sert; devamlı ve sürekli, manasına da gelmektedir (11:82).

السِّجِلُّ
Sicil, üzerine yazı yazılan her şey, sahife.

السِّجِّيل
Taşlaşmış çamur (tuğla vs.)..

Gördüğünüz gibi esnek bir anlamı var. en kabul edilebilir görüş 11/82'de kullanıldığı şekliyle "çok sert, devamlı ve sürekli" anlamıdır. Demek ki aynı silahlar o kent (Lut kavmi) için de kullanılmış. Neyse! ...

Tayran = kuş, ebabil = kırlangıç olarak çevrilir. Oysa tayran kelimesinin anlamı sadece kuş değil = kanat, uçmak ve kuşlar için kullanılan geniş kapsamlı bir sözcüktür. örneğin araplar uçaklara tayyare derler vs. gibi.

Şu halde doğru çeviri:

Rabbin fil sahiplerini (Hinduları), sürüler halindeki Babil uçaklarından fırlatılan sert ve sürekli taşlar ile yenilmiş ekine döndürmedi mi? oluyor ve 11/82 ayeti ile birlikte bu Fil suresini komple düşünün ... geleneksel çevirisi mi daha mantıklı yoksa bu çeviri mi?

Yahu o dönemde Babil'de uçak mı vardı diyenler olabilir. Önceki yazımda Babil kulelerinin basit kuleler olmadığını bilakis aynı Tesla kulelerinde olduğu gibi bir çeşit manyetik kuleler/geçitler yada iniş kalkış rampası kuleleri olabileceğini söylemiş ve bunun delilinin de Mısır Abydos tapınağında bulunduğunu söylemiştim.

Fil suresinde anlatılan bu savaşın, İncil vahiy kısmında ve Hint mahabbarata destanında anlatılan gökteki savaş olduğunu düşünüyorum. Aralarında müthiş uyumlu bir bağlantı var. Kuran'ın bir çok ayetinde Mısır medeniyetini anlatan/öven ve yücelten ayetler olduğunu daha önce söylemiştim. Hatta hatta 81/23'te "ra" ifadesinin kullanılmış olduğunu, elçinin ufukta gördüğü şeyin de aslında Mısır ve Sümerlerin tanrı dediği insansılar olduğunu, Nasca, Peru ve Bermuda'dan gelmiş olabileceklerini söylemiştim. Mısır ve civardaki sıradan halk bu ziyaretçileri gökten gelen uzaylılar olarak görüp korkuyorlar.

Bu açıdan bakınca taşlar yerine oturuyor.

İncil Vahiy 12/7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

Burada ejderhadan kasıt sanırım yılan yani İblis yani Şiva tarafı oluyor. Mikail ise gök tanrısına yani baba'ya bağlı olan komutan yani Sümer ve Mısır'ın tanrısına bağlı olan taraf.

Vahiy 4/1-8 Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: “Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.”O anda Ruh’un etkisinde kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm.Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.Tahtın çevresinde yirmi dört ayrı taht vardı. Bu tahtlara başlarında altın taçlar olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu.Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale vardı. Bunlar Tanrı’nın yedi ruhudur. Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu.Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı.

Dikkat edin Babil kulelerini hayvan maskeleri takmış olan ve Mısır Tanrılarına benzeyen bu tanrılar yıkıyor.

Vahiy 18/1-3 Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. Melek gür bir sesle bağırdı:
“Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!
Cinlerin barınağı,
Her kötü ruhun uğrağı,
Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu.
Çünkü bütün uluslar
Azgın fuhşunun şarabından içtiler.
Dünya kralları da
Onunla fuhuş yaptılar.
Dünya tüccarları
Onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.”

Babil cinlerin barınağı idi diyor. Cin gizli isyan planlayan İblis değil miydi? İblis de dişil tarafta olduğuna göre, demek ki Babil de kadını kutsal sayan bir toplummuş ve erkeği kutsal sayan göktanrıcılar tarafından yok edilmiş.

Diyanet Meali:
4.117 - Onlar, O'nu bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar.

Derken bu hususa dikkat çekiliyor olabilir. Bu ayet aynı zamanda, göktanrı inancına sahip (yani eril tarafı savunan) yahudi ve müslümanların neden kadınları aşağılıyor olduğu ve neden aralarında homosexülleğin yaygın olduğunu anlamamıza da yardımcı olmaktadır. Neyse! Konuyu dağıtmayalım.

Ortada gerçekleşen çok büyük savaşlar var. Ezelden beri devam edegelen ancak gizli tutulan olağanüstü güçlü teknolojiler var. Bu teknolojilere hakim devletleri anımsayın. Kore, Çin, Japonya vs. hepsi de ejderha/yılanı sembol olarak kullanıyor. Genetik bilimine de oldukça hakimler ve diğer taraf yani ışıkçı/göktanrıcı/illüminatici taraf sürekli bunlara baskı yapıp sömürmeye çalışıyor. Çünkü daha önce de dediğim gibi kadından ve kadının zekasından korkuyorlar. Yaratıcılığından çekiniyorlar. Her iki taraf da perde gerisinden sürekli kendini geliştirme çabasında. Kutsal metinleri derinlemesine okuyunca her şeyin aslında çok basit kavramlar ve olaylar olduğunu anlıyoruz ve sevişmek, sevmek, sevilmek yerine üst akılların birbirini yediği gibi sürekli savaşmayı tercih ediyoruz :( (ercan aldan)
13 Eyl 2020 21:29 güncellendi

10/09/2020

HEPİMİZ YAHUDİYİZ


HEPİMİZ YAHUDİYİZ :(

Dedim ki; Müslüman Türkler ile Yahudi Araplar kardeştir (http://www.hurriyet.com.tr/yahudilerin-ecdadi-aslinda-turkler-mi-22454720). Hristiyanlar ise biraz farklıdır. Böyle deyince tatlısu müslümanları neredeyse beni linç edecekti :)

Eyyyy müslümannnn! Sen kabul etsen de etmesen de hepiniz yahudisiniz ...


Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlık 3 kardeşin kanını taşıyor. Sam, Ham ve Yafet. Sam; arapların babası. Yafet: türklerin babası ve Ham ise "ham-al"ların (yani zorba Nuh'un lanet okuduğu ve tüm çağlar boyunca sömürülen/köle edilen halkların) babasıdır. Bu zalimler "SİSTEM"i öylesine oturtup, insanlığı kıskaca almışlar ki, Nuh'un ağzından ne çıktıysa, bin yıllar boyunca aynen uygulamış bu kör olasıcalar.

Yaratılış 9.18-27 Gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan’ın babasıydı. Nuh’un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan üredi. Nuh çiftçiydi, ilk bağı o dikti. Şarap içip sarhoş oldu, çadırının içinde çırılçıplak uzandı. Kenan’ın babası olan Ham babasının çıplak olduğunu görünce dışarı çıkıp iki kardeşine anlattı. Sam’la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek çıplak babalarını örttüler. Babalarını çıplak görmemek için yüzlerini öbür yana çevirdiler. Nuh ayılınca küçük oğlunun ne yaptığını anlayarak, şöyle dedi: “Kenan’a lanet olsun, Köleler kölesi olsun kardeşlerine. Övgüler olsun Sam’ın Tanrısı RAB’be, Kenan Sam’a kul olsun. Tanrı Yafet’e bolluk versin, Sam’ın çadırlarında yaşasın, Kenan Yafet’e kul olsun.”

Bir ayyaşın ağzından çıkan bir lanete göre işliyor tüm bu sistem. İşte asıl lanet buna olsun!

Sam'in torunları (yani "Sam amca"lar dediğimiz Amerika ve İsrail'li yahudiler), yarattıkları hayali bir tanrı egemenliğinin (korku imparatorluğunun) elitleri olduklarını söyleyerek, kendileri bolluk ve refah içinde yüzerlerken, Yafes'in torunları da onların çadırlarında yaşayarak, onlara yalakalık yapmakla meşguller. Kenan'ın tohumu sıradan normal insanları da köle olarak kullanıyorlar ve üreme sınırını aştıklarında ise hasat ediyorlar. Şimdiye dek biri çıkıp da "bu hipnozu bozalım artık" demedi/diyemedi :(

Özgürce ve insanca yaşamasını beceremedik, beceremeyeceğiz :( (ercan aldan)

10 Eyl 2020 20:50 güncellendi

En çok okunan