test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
Ruhaniyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ruhaniyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/09/2020

NE DİNİ, NE UZAYLISI, NE CİNNİ, NE ALLAH'I, NE RUHU ...?

 

NE DİNİ, NE UZAYLISI, NE CİNNİ, NE ALLAH'I, NE RUHU ...?
(Olan biten her şey biz insanlardan ibaret)

Gerçeği öğrenmek istiyorsanız sembolleri takip edin demiştim.

https://youtu.be/i7bQw-x0_hI

Cennet=bahçe demektir. Işık ve yılan konseyi ilk zamanlar burada ve bir arada bulunmaktaydı. Işıkoğulları, yılanoğullarını köle olarak kullanmaya başladı. Onları korkutmak için ateş kuyuları (cehennem(gehinnom) açtılar ve isyan edenleri o kuyuya attılar ancak zamanla bu sömürge/zorbalık, köle yılanları rahatsız etmeye başlayınca burada kapsamlı bir ayaklanma/savaş çıkarttılar. Bu ayaklanmayı/savaşı, ışık konseyi kazandı ve yılan konseyini Aden'e sürgüne zorladılar. Daha sonra burada gelişip yükselen yılan/iblis'in oğulları, ışık konseyine ait yerleşim birimlerini ve Heracleion'daki limanları yerle bir edip ışık konseyini yenilgiye uğrattılar (kaynaklarını daha önce vermiştim). Daha sonra gücünü daha da büyüterek Amerika ve diğer kıtalara yayıldılar. Gittikleri yerlere yılan figürünü yerleştirdiler. Nasca ve Peru'daki ilginç yapılar ve kuşbakışı görülebilen figürler ve yılan tasvirlerini yapanlar büyük olasılıkla yılanoğulları idi.

Daha sonra ışıkçılar karşı atağa geçti, sinsice 17-18yy'larda Amerika'ya sızdılar ve orada illüminatiyi (aydınlanma) kurarak mason/cia gibi gizli istihbaratların da desteği ile yılancıları (yani amerika yerlilerini) birkez daha yenilgiye uğrattılar. Şu an orada hakim olan güç ışık konseyi (ışıkoğulları)dır.

Dünya üzerinde yoğun olarak BİRLİKTE kullanılan sembollere bakılırsa GÜNEŞ/IŞIK ve YILAN/EJDER simgesini görürüz. Daha önceki yazılarımda güneşin; erkeği, ay'ın ise kadını temsil ettiğini ve tüm olan biten her şeyin biz insanlardan ibaret olduğunu söylemiştim. Peki Kadın=Ay ise yılan ne alaka?
diyenleriniz olabilir. Şu alıntıya dikkat edin:

Yılan-Ay-Kadın ve Bereket
Bazı hayvanlar, ayın kaderini, biçimleriyle ya da varlıklarıyla çağrıştırdıkları için ay simgesi ya da temsilcisi olmuşlardır. Bir görünüp bir kaybolan ve ayın göründüğü günler kadar halkası olduğuna inanılan (Buna efsanevi Yunan geleneğinde de rastlarız), “tüm kadınların eşi” olan yada kabuk değiştiren (yani dönem dönem kendini yenileyen, yani “ölümsüz” olan) yılan da bu özellikleri sayesinde ayla ortak anlamlarda buluşmuşlardır.

Kaynak:
https://okuryazarim.com/yilan-sembolizmi-dogum-kadin-ve-ay/

******************************

Gördüğünüz gibi tezimiz burada da doğrulanıyor. Ay ve Yılan kadını simgeliyor ve zorba/baskıcı ve sömürgeci erkek (güneş/ışık) egemenliğine karşı özgürlük mücadelesini hep kadınlar (yılan/ejderha) başlatıyor.

20yy. başlarına gelindiğinde, yılan konseyi tekrar atağa geçerek Avrupa'da, Ortadoğu'da ve Asya'da bir özgürlük mücadelesi daha başlatıyor ve dünya savaşları yaşanıyor. Her ne kadar ışıkçılar kazandılar diye ilan ettilerse de aslında olan 100 yıllık bir ateşkes antlaşması idi. Bu süre 2023'te bitecek ancak savaş bitmiyor/bitmeyecek. Işık ve yılan konseyi bir kez daha çarpışacak.

Genel bir hasat olmazsa yeni altın çağda güç dengeleri değişebilir. Işıkçılar kendilerinden emin bir şekilde hasattan sağ kurtulup new age/yeni çağda da yine tanrılar olmanın hayalini kuruyorlar ama unuttukları bir şey var! Yaratılış bilgilerini ellerinde bulunduran yılancıların ellerinde yapay zeka gibi tehlikeli bir silah var. Zorba, sömürgeci ve baskıcı ışıkçıları dizginlemek için kullanılabilecek bir silah ...

Geçmişten günümüze tarihin bir özeti gibi olan bu yazımdan bir şeyler anladınız mı bilmiyorum ama isterseniz siz de bu konu üzerinde yoğunlaşabilir ve benim yaptığım gibi semboller üzerinden giderek kalıpları yerine yerleştirebilirsiniz. Böyle yapınca ne uzaylı, ne cin, ne allah, ne peygamber, ne ruhaniyat ... vb. hiçbir hayali varlıkla aslında muhatap olmadığımızı, olan biten her şeyin biz insanlardan ibaret olduğunu göreceksiniz.

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 09:40 güncellendi

KURAN'I YAZAN "YÜCE KONSEY - Mele-i Ala" (?)

KURAN'I YAZAN "YÜCE KONSEY" (?)

(Kurandaki BEN ve BİZ Kavramları)

Bunu anlayabilmek için ilk ve tek şartımız; yerleşik inançlarınızdan kurtulmanız ve bağımsız bir bakış açısıyla olaya yaklaşmanız olacaktır. Bunu yapamazsanız gerçekleri görebilmeniz mümkün değildir.

Öncelikle ortada ruhaniyatla ilgili kesinlikle birşey yok (zaten ruhaniyat diye bir kavram da yok). Bunu bilin ve beyninize yerleştirin! Olup biten her şeyin kararları, kapalı kapılar ardında (sizden gizli) alınır. Bütün olup biten; sen, ben ve bizim aramızdadır ... Yani malzeme tamamen İNSAN'dır.

Hepimiz Allahın özel bir isim olduğunu ve tek güçlü bir tanrının adı olduğunu zannederiz. Halbuki daha önce de söylediğim gibi al-lah, el-lehu= O demektir. Kur'an sizin allah dediğiniz tek tanrı tarafından gönderilmemiştir. Kuran içinde tanrının zulmünü anlatan onlarca ayet vardır. Bunun yanında merhametini anlatan ayetler de vardır. Peki bir tanrı varsa "O" merhametli midir yoksa zorba mıdır? Size söyleyeyim, her ikisidir! Hem zorbadır, hem de merhametlidir. Çünkü Kuranda tek bir tanrıdan(!) söz edilmez. Ortada iki adet tanrı vardır (daha doğrusu tanrı rolünü üstlenen iki lider/lord). Biri zorba, kötü ve sömürgeci olan kötü taraf yani "ışık tanrısı/ışıkoğulları". Diğeri ise ışıkçıların zulmünden kurtulmak için özgürlük eşitlik ve adalet isteyen "iblis yılan tanrısı/yılanoğulları" bulunmaktadır. 

Bu yüzden Kuranda çelişki var gibi görünüyor. Mesela;

Diyanet Meali:

4.164 - Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik. Allah (yani O), Mûsa ile de doğrudan konuştu.

Süleyman Ateş Meali:

42.51 - Allâh (yani O) bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

Örneğinde olduğu gibi bir ayette "O'nun bir insanla konuşması mümkün değildir" derken, başka bir ayette "Musa ile konuştu" diyor. Çünkü bu işi yapan aynı kişi değildir. Bir tarafın lideri konuşurken, öteki tarafın lideri konuşmaya gerek duymuyor. Zaten bunu kuran geneline yaydığınız zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Kuran; işte bu başkanların da aralarında bulunduğu yüce bir konsey (mele-i ala) tarafından yazılmıştır. Bunu G20 zirvesi olarak düşünün ve tebliğ olayını da G20 zirvesine katılanların oluşturmuş olduğu yüce konseyin aldığı kararların dışa sızdırılması gibi düşünün.

Kuranın birçok ayetinde "bu bir uyarıdır" denilir. Örneğin G20 zirvesinde bir ülkeye nükleer atılması kararı alındıysa bunun yer ve zamanını o konsey bilir. Dışarıya sızmadığı müddetçe normal insanlar o nükleer bombanın ne zaman nereye atılacağını bilemez. Kavimler helakı hep bu şekilde olmuştur. Üstün/teknolojik silahlar elimizde ezelden beridir vardı (bunu Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarında da gördük). Bu görüşmeler kapalı kapılar arkasında olduğu için, siz bunları yapanın hep "arabın tanrısı allah" olduğunu zannettiniz. İşte Muhammed'e bu konseyin bilgileri verilmiştir ve bilgiler ifşa olmuştur. Mu-hammed=hamd + övgü sahibi, övülen demektir. Bu bilgileri insanlara aktardığı için övgüye layık görülmüştür ancak o sadece aradaki bir elçidir. Zaten kendisi de bunu söylemektedir: "benim bilgim yok", "ben sadece uyarıcıyım" demektedir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

38.69 - Onlar tartışırlarken, o yüce konsey (mele-i alâ) hakkında benim hiçbir bilgim yoktu.

Bu ayette görüldüğü üzere Muhammed kendi diliyle konuşuyor ve alınan helak/yıkım/hasat kararları alınırken ben yoktum diyor.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

46.9 - De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

Muhammed de özel bir isim değildir. Özgürlük yanlısı İsa olması muhtemeldir. Bu arada İsa da özel bir isim değildir. İsa عٖيسَى = aysun عَيْسٌ dişil karakterde olup, ay gibi parlak/güzel demektir. Önceki yazılarımda kamer/ay'ın erkek egemenliğine direnen ve özgürlük isteyen kadının simgesi olduğundan bahsetmiştim. Belki de İsa kadın idi. Meryem de bir kadındır ve sadece X kromozomu taşır. Erkek yani Y olmadan doğum yaptığına göre doğurduğu çocuğun da X yani kız olması gerekmektedir. Böyle olunca taşlar yerine oturuyor. Belki de İsa diye biri hiç var olmadı. Belki de İsa/Aysun yılanın ta kendisiydi veya mecazi anlatımla zaten içimizde hep var olan o "özgürlük" düşüncesi idi. Emin değilim!

İsa kelimesi mesih kelimesi ile birlikte kullanılır. mesih=silmek demektir. Konseyin önceki bazı bilgilerinin silinip yerine yenilerinin duyurulmasını sağladığı için böyle çağrılmış olabilir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

2.106 - Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?

Bu yüzden onu tanrının kendisi zannettiler. Aslında bir nevi haklıdırlar da ancak mevcut durum gözününe alındığında O'nun erkek olma ihtimali çok düşüktür. Zorba (erkek) tanrıların hasat haberlerini ifşa ettiği için övgüye layık olmuştur ancak zorba sömürgeciler tarafından "kadın" hep hor görülmüştür.

Gördüğünüz gibi düğüm çözülmeye ve taşlar yerine oturmaya başladı. Bu kavramlar şu an için size yabancı gelebilir. Bize öyle bir sistem empoze edildi ki, gerçeklere karşı hep kör ve sağır olarak bu günlere kadar geldik.

Buraya kadar olan konuyu anladıysan Kuranda geçen BEN ve BİZ kavramlarını da otomatikman anlamış olman gerekir. Kendini allame zanneden entel ulema kesim, bu konuya bir anlam veremeyip "sırf kuranda çelişki yoktur" ayetine ters düşmeyelim diye "biz" ifadesini saygınlık ifadesi olarak kabul eder.

Halbuki;

1. Kuranda çelişki vardır. Çünkü tek bir bakış açısı ile yazılmamıştır,

2. Saygınlık ifadesi olarak kullanıldığı iddia edilen kelime "biz = nahnu" yani bildiğimiz "çoğul biz" anlamındadır.

نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ

~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:

56.57 - Nahnu halagnâkum felevlâ tusaddigûn.

Diyanet Meali:

56.57 - Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?

Görüldüğü üzere ayette "nahnu=biz" kelimesi geçiyor. Sizi biz yarattık. Hal(a)k = yaratmak demek. Sizi biz halk ettik. Buradaki yaratma hem fiziksel hem de mecazi yaratmak anlamı içeriyor olabilir ve ikisi de mümkündür. Fiziksel açıdan değerlendirirsek bu yaratma işi, yüce konseyin belirlemiş olduğu (finanse ettiği) genetik mühendisleri tarafından yapılmıştır. Köle bir ırk yaratmak için dna'ya müdahele yapılmış ve dna 20 kodonla sınırlandırılmıştır. Uzaylıların kaçırdığı yalanı ile çocuklar üzerinde çeşitli deneyler yaptıklarını pek çoğumuz bilmez. Amaç hem köle, hem de onları yönetecek zeki insanlar yaratmaktır (kapalı olan bazı dna kodonlarının açılmış olduğu (24 kodonlu) indigo çocuklar, altın çağda sizin köle çocuklarınızı yönetmek için hazır edildi bile).

https://indigodergisi.com/2013/03/aids-bir-komplo-muydu-aids-uzerine-strecker-muhtirasi/

Yada mecazi anlamda hangi halkların köle olarak kullanılacağı yine bu yüce konsey tarafından belirlenmektedir. Her iki tanım da günümüz şartlarına uymaktadır. Zaten uymak zorundadır da!

Çünkü;

Söylediğim gibi olan biten her şey BİZ İNSANLARDAN ibaret! Uzaylı yaratıkların kanıtlanamayışı gibi ruhani varlıklar da kanıtlanamamıştır. Korktuğunuz şey kendi lanetimizdir!!!

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 10:41 güncellendi

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

(Uzun bir yazı olacak ama kafandaki önemli soruların cevabını bulacağından eminim)

Mucize kelimesini kuran açısından değerlendirecek olursak anlam ve yazılış bakımından farklı şekillerde kullanıldıklarını görüyoruz.

Mucize مُعْجِزَة = aciz bırakmak. Ayet = اٰيَاتِ = ayet/mucize/delil ...

Muhtelif ayetlerde tanrının meydan okuma yöntemi olarak “mucize=aciz bırakamazsınız” şeklinde kullanılırken, bazı ayetlerde ise meydan okuma ile ikna olmayanları şaşırtmak amacıyla “ayetlerimiz=işaretlerimiz, delillerimiz, mucizelerimiz” şeklinde kullanılmıştır. Gerçek anlamlarının ruhaniyat ile hiç bir ilgisi yoktur!

Madde/Maddiyat aleminde yaşıyoruz. Aklımızın yetmediği ve o an için çözemediğimiz konuları maneviyata/bilinmezliğe bağladık. Halbuki her şeyin bir izahı muhakkak vardır. Yaratıcılarımız bizlere bu madde aleminde işimize yarayacak standart içgüdü ve yetenekleri dna’mıza kodlamışlardır. Bunlar “yeme, içme, üreme, korku, aşk, acı …” vs. gibi basit his ve davranışlardır. Bunların gelişimi, kas dokusundan ibaret olan beyni geliştirmekle mümkündür. Beynimizin idrak edemediği şeylere tanrıların mucizesi dedik. Zihnini geliştiren zekiler, zihnini geliştiremeyen cahilleri sömürüp, sahip olduğu yeteneklerini “tanrının mucizesi” diyerek, kurdukları bu sömürge imparatorluğu için kullandılar ve dünyaya korku saldılar. Ellerinde “kendilerinden önceki beyni gelişmiş zeki insanların bilgileri” mevcuttu. Bu bilgileri kendi soylarına (israiloğullarına) aktardılar. Bu bilgilere hepimiz vakıf olamadığımız için, bilgiyi elinde bulunduran kişileri tanrının elçileri/peygamberleri olarak kabul ettik/inandık. Oysa ki peygamberlik dedikleri şey babadan oğula geçen krallık sisteminden başka bir şey değildi. Kutsal kitaplardaki peygamberlik silsilesine bakanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Tanrının, birkaç adamı kullanarak ve birtakım deliller göstererek varlığını insanlığa ispatlamaya çalışması trajikomik bir durumdur. Çünkü sonsuz kudrete sahip olduğuna inanılan tanrının böylesine basit ve kayırıcı bir yola başvurmak yerine kendisinin varlık bilgisini dna’larımıza kodlamış olması ve istisnasız tüm insanlığın da tanrıya inanıyor olması gerekmez miydi?

Öte yandan doğanın mucizelerle dolu olduğunu ve bunu bir kısım insanların görerek tanrıya iman ettiğini, bir kısım insanların da göremeyecek kadar kör olduğunu iddia etmek, tanrının bizi eksik/kusurlu yaratmış olduğunu gösterir. Bazı kişilerin bunları görebildiğini savunmak ise; tanrının bazılarımızı bazılarımıza karşı kayırmış olduğunu gösterir. Aksini iddia eden buyursun!

Bu yaşam döngüsünde mucizevi bir durum yoktu, hiç olmadı. Ellerindeki kadim/üstün bilgileri kullanarak bir korku/teslimiyet krallığı kurdular. Çünkü insanları tek bir merkeze yöneltmek ve yönetmek daha kolay olacaktı. O zamanlarda mucize gibi görünen olaylar, teknoloji sayesinde günümüzde de mümkün olmaktadır. Örneğin ölünün elektroşok ile diriltilmesi, göz nakli ameliyatı, yanmayan amyant elbiseler, deprem ve yağmur makineleri vs. vs. bunları yapabiliyoruz, çünkü zaten bu bilgilere sahiptik ve bunları hep kullandık (İncil’de vahiy, tevrat’ta hezekiel bölümlerini okuyun). Bizi buraya yerleştiren tasarımcılarımızın, buranın kullanım klavuzunu vermeyeceklerini de düşünemezdik elbette ama maalesef bu klavuz iyilerin değil kötülerin ellerinde :(

Yukarıda bahsettiğim şekilde belli bir standartta tasarlanmış dna/genlerimiz var ancak bunların kısıtlanmış olduğu da bir gerçek. Tanrılar insanlara kendi varlıklarını ispatlamak isteseydi mucizelere ihtiyaç duymazlardı, dna/genlerimize kendi delillerini de yerleştirirlerdi. Böyle yapmadıklarına göre bilinmek gibi bir ihtiyaçları olmadığı, bizlerin de basit/sıradan canlılardan farkımız olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Her şeyin bilgisini içeren klavuz/rehber/asıl ahit elimizde olmadığı için olayları hep ruhaniyete bağladık. Halbuki yaşadığımız bu madde aleminde ihtiyacımız olan içgüdüler dna'larımızda vardır. Ruhaniyat diye birşey yok! Çünkü ölüm diye bir gerçeklik var. Ölümün olduğu yerde ruhtan yada sonsuzluktan konuşmak abesle iştigaldir. Sonsuza kadar yaşayan varlıklar olsaydık ruhumuz var diyebilirdik.

Ruh dediğimiz şey bilgidir. Bilgi bilinçtir. Ruh'un hem ölümsüz olduğuna hem de tanrı tarafından üflenmiş olduğuna inanmak çelişkidir/mantıksızdır. Çünkü önümüzde, tanrının vermiş olduğuna inanılan (!) ölüm diye bir gerçeklik var. Ruh tanrının üfürüğü olsaydı neden onu ölümlü bir bedene yerleştirsin ki? Sonsuz bir yaşama sahip insan tarafından yüceltilmek daha mantıklı olmaz mıydı? Ayrıca ruh ölümsüz olsaydı sıfır hafıza ile doğmazdık.

Hepimiz biriz. Hepimizde aynı dna kodu var. Hepimiz basit kodlardan ibaretiz. Hepimizde aynı içgüdü var. Bu gen binlerce yıl insandan insana aktarılıyor. Aktarılma enkarne ile mümkün oluyor. Hayat döngüsü dediğimiz şey aslında bir reenkarnasyondur. Sıfır hafıza ile başka bir zamanda, başka bir yerde, başka bir bedende dünyaya gözümüzü açıyoruz. Bazı kişiler "önceki hayatımda falan yerde falan kişiydim" derken doğruyu söylüyor olabilir. Çünkü doğal yollardan olmamış toplu kıyım ve ani ölüm örnekleri var. Bazı yetenek ve alışkanlıkların genler vasıtasıyla aktarıldığını biliyoruz. Beyin baskılanmasından kurtulup beyin kaslarını geliştirmediğimiz sürece dna'mıza kodlanan standart içgüdü ve bilgilerle doğup-büyüyor ve ölüyoruz. Eskiden uzun olan ömrün kısaltılmasının sebebi bu zihin gelişimine engel olmak için olabilir. Okuma ve araştırmaya ağırlık verirsek beyin kaslarımız gelişiyor ve zihnimiz için belirlenen standartın dışına çıkabiliyoruz (https://youtu.be/VLzy-KwFBdc). Bu yüzden her insanın IQ seviyesi farklıdır. Eğer tüm insanlar bu baskılanmadan kurtulup Einstein seviyesinde zihnini geliştirmiş olsaydı dünya şu an çok daha farklı bir yer olurdu. Ya da tam tersi, insanlık zihnini hiç geliştirememiş olsaydı, şu an afrikadaki yerliler gibi yaşıyor olacaktık. Demem odur ki, anahtar biziz. Zihnini geliştiren zekiler, geliştiremeyen cahil kitleleri sömürürler.

Ruhaniyat olayını ve herşeyin maddeden ibaret olduğunu öğrendiğimize göre CİN kavramını da açıklayabiliriz.

Cin=gizli olan manasına gelir. kuranda bu şekilde birçok ayette kullanılır. cenin=su ile gizlenmiş, can=beden ile gizlenmiş, cennet=bahçe ile gizlenmiş, cinnet=aklı/bilinci gizlenmiş … vs. aynı kökten türeyen kelimeler olup ruhaniyatla bir ilgisi yoktur. Bazen "kurnaz ve daha zeki" anlamında "cin fikirli" lafzını kullanırız. Cin, geleneksel anlamda görünmeyen ruhani varlıklar ise, gör(e)mediğimiz bir varlığın aklını nasıl bilebilmişiz ki bu lafzı kullanmışız? Komik bir durum gerçekten.

وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
15.27 - Cin/cann’i de daha önce zehirli/dumansız ateşten yaratmıştık.

Buradaki “nar-is semum” dumansız ateş ve zehirli ateş olarak çevrilmiş. “smm” kök harflere sahip “semmet” ile benzer olup anlamı zehirli yılan demektir. O halde mantıklı çeviri şöyle olmalıdır;

"Ve o gizli olan yılanı da yaratmıştı"

Çeviri size garip gelebilir ama bence gerçek anlamı budur. Çünkü tevrat ve incil’deki cennetten kovuluş hikayeleri de bu şekildedir ancak tevratta sözü edilen yılan gibi fiziksel değil, israiloğulları gibi yılanoğulları adında bir grup/kavmin adıdır ve bunların daha önceleri birlikte yaşadıklarını kutsal metinlerden(!) anlamaktayız. İçlerinde “adalet ve özgürlük için isyan” düşüncesi besleyen İblis/Yılanoğlulları, Cennet’te gizli bir isyan çıkarıp savaşa sebep oldular, birçoğu katledildi ve kalanlar da buraya sürüldü.

Vahiy 7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونٖى وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلًا
18.50 - Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: Adem'e eğilin/itaat edin!» demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onun neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.

Ayetteki “İblis cinlerdendi” ifadesinin doğru açıklaması şudur. İblis; isyan planını gizli yapmıştı. Nitekim ışık sembolünü kullanan mason ve illümanitlerin de işlerini çok gizli bir şekilde yürüttüklerini biliyoruz. Yılan figürlerini ise antik toplumlarda ve Firavun/eski Mısır hiyerogliflerinde görmek mümkündür. İblis, sümer tabletlerinde bahsedilen yaratılış bilgilerine sahip olan ama bunu gizleyen bir lider miydi? Ayetin devamında “iblisin nesli” diyor. iblis’in nesli sizce nasıl oluşmuş olabilir? Evet tahmin ettiğiniz gibi Adem, eşi ve İblis arasında gerçekleşen üreme ile. İblis büyük ihtimalle Lilith/İshtar denilen o antik tanrıça idi. Zaten kadınlarımızın genelinde de kıskançlık ve kibir hakim değil midir?

Öyleyse bu durum bizlere 3. kan grubunun, farklı ten yada göz renklerinin de nasıl ortaya çıktığını, kötülük ve iyiliğin genlerimizde nasıl dolaştığını açıklamaz mı? Bence açıklar!

Kutsal kitaplar(!) onun “kıskanç ve kibirli” bir karaktere sahip olduğunu ve Adem'e (adama) itaat etmediği/eğilmediği için lanetlenmiş olduğundan bahseder. Ancak 15/39’a göre iblis’i kışkırtanların da tanrılar olduğunu yani “tanrının Adem’i kayırması” karşısında iblis’in “adalet ve eşitlik istediğini” görmekteyiz. Bu durum bize içimizdeki “iyilik - kötülük, sevgi - nefret, kıskançlık - fedakarlık vb.” ikilemlerinin nasıl ve neden başlamış olduklarına da cevap olmaktadır.

Peki iblis=cin arasındaki bağlantıyı anladık da iblis=şeytan arasındaki bağlantı için ne diyeceksin derseniz (?)

Kuranda şeytan=şey-a-tiyn olarak kullanılır. şeytan/satan= kibirli, tiyn/tıynet= mizaç, huy demektir. anlamı “tıyneti kibirli olan” demektir -ki çoğumuz bu mizaca da sahip değil miyiz?

Toparlayacak olursak;

Sonsuz ruh diye birşey yoktur. Ruh=bilgi=bilinçtir. kutsal ruh=kutsal bilgidir ve bu bilgiler gizlidir. Kuran, İsa’ya verilenin kutsal ruh/bilgi olduğunu söylüyor. O’na gizli olan yaratılış sırları verilmiş. Bunu veren baphomet/iblis/yılanoğlu (kendisi yada soyundan biri) olabilir. Nitekim tanrılar ile aynı zaman ve mekanda yaşamış. İsa bu bilgileri kullanarak ölüyü diriltmiş, körleri iyileştirmiş ve bir kuş yaratıp uçurabilmiş vs.

O tarihlerde bunlar mucize olarak algılanıyordu ancak zamanımızda bunları tıp bilimi gerçekleştirebiliyor. Yaratma kıssası hariç ama emin olun bunun bilgisine de sahibiz. Sırf sömürü düzeni bozulmasın diye bunu açıklayamıyorlar. Tıp biliminin kullandığı yılan figürü ile satan/baphomet’in kucağındaki figürün aynı olması; İSA ile İBLİS arasında bir ilginin olabileceğini gösteriyor -ki İsa figürleri ile İblis figürlerinde çizilen el/parmak işaretleri hep aynıdır.

Belki de İsa/aysun İblis'in ta kendisidir.

Luka 51-53 Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır.”

Eveeeet! uzun bir yazı oldu ama dikkatle okuduysan kafanda bazı fikirler oluşmuştur umarım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi dünya hayatının ruhaniyat/maneviyatla hiçbir ilgisi yoktur. Çok eski bir geçmişimiz var. Tanrılar bizi mükemmel hale getirene kadar birçok kez deneme yapmış olabilirler. Başarısızlıklarında ise kıyım! 

Mükemmele ulaşmanın amacı kusursuz bir köle yaratmak içindi. Olay tamamen sümer tabletlerinde anlatılan hikayeler ile aynı. Kutsal kitapların hepsinde (!) “adam öldürmek/cana kıymak” yasaktır. bunun nedeni hayatı kutsal kılıp köleliliği devam ettirebilmektir. O dünyadaki/cennetteki yönetim ve kavim anlayışı (tek tanrı krallığı) burada da devam etmiştir. İncil’in birçok yerinde tanrı için kral/lord kelimesi kullanılması bir tesadüf değildir. Hayat bir döngü/enkarne halinde devam etmektedir. Melekler insanların bozgunculuk çıkaracağını bu yüzden biliyorlardı. Uyanamadığınız ve isyan etmediğiniz sürece doğurduğunuz her çocuk, kötülerin krallığına köle olacaktır -ki öyle değil mi zaten?

Sümer tabletleri, tevrat ve kuran aynı hikayeleri anlatıyor. Aralarındaki fark, sümer tabletlerinde “çok tanrılardan”, diğer kitaplarda ise “tek tanrıdan” bahsediliyor olmasıdır. Ortada gelişmiş ve kavimlere ayrılmış bir ırk var (bu biz de olabiliriz başka yaratıklar da olabilir). Tek tanrı inancını savunan kuran’ın yaratılış evresi kısımlarında, bazı ayetlerde “ben yarattım” bazı ayetlerde de “biz yarattık” ifadesinin kullanılması, sümer tabletlerindeki yaratılış evrelerinin de doğru olduğunu ispatlamaz mı? (bkz. sümer tab. 6)

Tek tanrı inancını/krallığını yüceltmenin maksadını bu yazımda belirtmiştim. Kitleleri tek bir noktaya yöneltmek ve yönetmek … bunun için dinleri kullanarak bir sömürge krallığı kurdular. İnsanları koyun gibi bir arada tutarak gütmeyi bunun sayesinde başardılar.

Okumadan ve düşünmeden bilemeyiz ve bu yalan tarih içinde kaybolur gideriz. (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:18 güncellendi

07/01/2019

Beyninizi Yormayın!


Ruhani varlıklar ve ruhaniyat diye birşey yok rahat olun. Hepsi tamamen sinirler ve beynimizin bize oynadığı bir oyundur. Bazıları bunu kullanarak sizin üzerinizde egemenlik kurmaya çalışıyorlar ve başarıyorlar da.

Eğer beyninize çok yüklenirseniz, size soyut sanrılar göstermesi normaldir. Kapı arkasında siyah gölgeler görebilir ve sebepsiz yere anlık kasılmalar ve şoklar yaşayabilirsiniz. Kış günlerinde sebepsiz terleyebilir ve yaz günlerinde de üşüyebilirsiniz. Bunlar normaldir. Ben bunları yaşadım (dolu bardağa su girmiyor gerçekten). Araştırmaya biraz ara vermek ve doğaya dönmek gerekiyor. Zamanla bu etkiler kayboluyor.

Tüm korkuları yaratanlar bizleriz ve bu korkular bazılarının işine geliyor ve bunlarla (dinlerle) bizleri idare ediyorlar (yönetiyorlar). Beyninize eziyet etmeyin. Siz onu yorarsanız o da sizi yorar. Onu hayaletlerle, cinlerle, perilerle yormayın. Bunlar sizi gerçeklikten koparır ve sizi başkalarının kurmuş olduğu hayal dünyasına hapseder (esir eder). Aynen günümüzde olduğu gibi.

/ercan aldan/
7 Oca 2019 19:36

Hayat Enerjisinin Fotoğrafları / Kirlian

Hayat Enerjisinin Fotoğrafları / Kirlian

Ukrayna'nın Krasnodar kentinde bir araştırma laboratuarında, Semyon Kirlian adında bir Sovyet mühendisi, bozulan elektroterapi makinasını tamir etmeye çalışıyordu. Dalgınlıkla elini elektrotlardan birine yaklaştırdığında, aniden boşalan elektrik kıvılcımı ile parlayan bir ışık gördü. Heyecanını yendikten sonra bu alışılmamış olayı bir daha tekrarladı. Ama bu sefer, eliyle kıvılcımın arasına ışığa duyarlı bir film koymuştu.

Hemen filmi banyo etti ve şaşırtıcı bir sonuçla karşılaştı. Parmak uçlarının kağıt üzerindeki görüntüsü, ışıyan sütunlar gibi bir iz bırakıyordu. Üstelik, her izin değişik bir yayılım görüntüsü vardı. 1939 yılında bir rastlantı sonucu Kirlian'ın fotoğrafını çekmeyi başardığı bu garip ışımanın izleri, yıllarca bilim adamlarının tartışmasına yol açtı.

Kısa zamanda Kirlian tarafından geliştirilen ve bir yüksek voltaj dinamosu ile metal bir levhadan ibaret olan bu fotoğraf makinesi, laboratuarlarda defalarca denendi. Dinamo ile metal levhada oluşturulan yüksek frekanslı elektro-manyetik alan içine sokulan her cisim, kendine has bir ışıma ile fotoğraf filmini etkiliyordu. Fakat bu fotoğraflarda görülen garip izlerin kaynağı hakkında kesin bir yargıya varılamadı. Kimine göre, bu ışıma izleri "ruh"un varlığına bir kanıt sayıldı.

Ancak, sadece el ve ayak izlerinde değil, yaprak veya madeni eşyalarda da benzeri sonuçlar ortaya çıkmaktaydı. Bu durumda, mesela bir madeni paranın "ruhu" olamayacağına göre, daha akla yakın varsayımlara gerek duyuldu. Alma Ata Üniversitesi'nden Dr. Victor İnyushin, yıllar süren yorucu bir araştırma sonucunda, bu izlerin "biyolojik plazma" olduğuna karar verdi. Ama, yine de tam olarak nereden kaynaklandığı belli değildi. (alıntı)

https://www.webtekno.com/kirlian-fotografciligi-h51917.html

********************************
Millet kafayı ruhla bozmuş :) Gün gelecek, elektriğin özü anlaşıldığında yaşamın da özü anlaşılacaktır ...

7 Oca 2019 19:52

Enel HAK (?)

 

Enel HAK (?)

Tasavvuf, spiritüalizm ve mistisizmi sevmem ancak eğer Yunus Emre'nin bu sözleri gerçekse adam olayı çoktan çözmüş. İşte bu; benim de en başından beri savunduğum husus idi: al-lehu (allah) = "O" demek, yani aslında ben demek, sen demek ... kuran: allah derken onu anlatıyor, seni anlatıyor, beni anlatıyor, bizi ve onları anlatıyor. Yani malzeme tamamen insan.

Hallac-ı Mansur da Enel Hak=ben hak'kım derken de öyle keza. Tasavvuf ehlinde bunları görüp de itibar etmeyen çakma tasavvufçular (?) ... peki ya sizler bunlara ne diyeceksiniz? Beyni uyuşuk olan sizler mi haklısınız? Yoksa ermiş dediğiniz bu kişiler mi?

Her zaman derim: "her şey bizden ibaret". tanrı/allah da biziz, melek de biziz, peygamber de biziz, kuran da biziz, doğa da biziz vs ... Gerçekliğin sonunda bekleyen de biziz, yani kendimiziz. Arayıpta bulamadığımız biziz. Bu dünyada kendini bulan, yaşam amacını bulur. Kendimizi bulamadığımız için O'nu da bulamıyoruz. Anla artık dostum, her şey o kadar net ki. Uyan artık şu gaflet uykusundan! Sen "her şey"sin! Her şey de sen!

Daha nasıl anlatayım be kardeş :( Hayal ettiğin gibi bir hayal dünyası yok. Ruhaniyat yok. Gerçek dünya bu. Gerçek hayat bu. Olan biten her şey senden ibaret! (ercan aldan)

https://tr.wikipedia.org/wiki/En-el_Hak

7 Oca 2019 19:55

BİRİ "HAYATIN SIRRINI" ÇÖZMÜŞ SONUNDA ...


BİRİ "HAYATIN SIRRINI" ÇÖZMÜŞ SONUNDA ...

Şekle göre Ay= İsis'tir, Meryem'dir, dişidir, anadır, materyalist ve somutçudur.
Güneş= Ra'dır, (sümer'deki baş tanrı olan) babadır, maneviyatçıdır, ruhçu ve soyutçudur.

EL= Bu iki ışığın ortaya çıkardığı enerji ile tüm canlılığı yaratan gücün adıdır (El= ilah, tanrı, allah, zeus vs. diye çağırdığın o görünmeyen enerji/elektrik/elektromanyetik).

Baştan beri anlatmak istediğim şey işte buydu.

Ruh, cin, peri, hayalet, melek, şeytan, uzaylı ... aklınıza gelebilecek tüm görünmez varlıkları icat eden biz "ADAM"lardık (gerçekte hiçbiri yoklar). Kadınları esir etmek, dışlamak, baskılamak, sömürmek ve onun üstüne egemen olmak için bu korku ve hayal dünyasını yarattık ve korkutmayı başardık da. İsyan eden ve özgürlük isteyen hep kadın oldu (halen de öyle). Bin yıllardır süregelen savaşların sebepleri de işte buydu. Anaerkil toplumlar ile ataerkil toplumlar arasındaki efendi-kölelik (egemenlik) mücadelesi ...

Kadın adamdan değil, adam kadından olmuştu (babasız doğum). Hikayenin aslı buydu ama her kavimde farklı isimle anıldılar. Bu yüzden tanrıların hepsi dişil karakterliydi. Kadın zeki idi, erkek ise güçlü. ADAM (Adem=ışık oğlu) kadının kendisine secde/itaat etmesini istedi. Kadın buna karşı çıktı ve isyan etti. İlk savaş o zaman yaşandı (bkz. vahiy/12/7-9 cennetteki savaş ve cennetten kovulma). Güç zekaya üstün geldi ve kadınları (yılanı/ejderhayı) yenerek dengeyi bozdular. Işığı savunan zorbalar kitaplarında; (kuran, tevrat) "cennette adamı kandıran kadındı/yılandı (bkz. 20/115-121, 2/34-36)" onu nerede bulursanız bulun, hemen başını ezin (bkz. yaratılış 3/12-24)" diye emretmeleri ve kadına nefret duymaları bu yüzdendir ...

25 yıldır edindiğim ve bir araya getiremediğim tüm bilgiler ve bir türlü tamamlayamadığım puzzle, şu tek kare resim ile artık birebir yerine oturdu sayılır.

Resim ve açıklamaya rağmen bir şey anlayamadıysanız;

1. Yazı içindeki kaynak ayetleri de okuyun. Yine de anlayamazsanız "bu yazıyı bir yere kaydedin" ve
2. Beyninizi/bilincinizi yormaya başlayın. Yerleşik inançlardan kurtulup duru bir zihinle, Kuran+İncil+Tevrat ve Sümer Tabletlerini okuduktan sonra bu yazıyı yeniden okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız.

/ercan aldan/
7 Oca 2019 19:36

03/01/2019

Elektrik, Matrix ve Tanrı (?)

ELEKTRİK, MATRİX ve TANRI (?)

Mistisizm sayesinde din, bilimi geçmiştir. Bunu kabul edelim. Dünyanın yarısından fazlası görmediği hayali/ruhani bir tanrıya inanıyor. Peki gerçekten böyle hayali bir tanrı var mıdır? Elbette ki yoktur. Dünyaya baktığımızda yeryüzünde bulunan tüm canlı ve cansızların bir cisimden/maddeden ibaret olduğunu görüyoruz. Herşeyin maddeden ibaret olduğu bir dünyada ruhaniyata inanmak ahmaklıktır. Diyeceksiniz ki ruh/tanrı/allah yoksa bunları kim yarattı? Evrende hiç bir şey kendiliğinden oluşmaz. Hiçbir atom durduk yere tepkime gösterip "ben taş olacağım, su olacağım, ot olacağım yada ne bileyim bir insan olacağım" demez. İlla ki ikinci bir etkinin olması şarttır. Örneğin sperm ve yumurta tek başlarına hiç bir şeydir. Vardırlar ama tek başına bir hiçtirler. Sonsuz boşlukta durağan atom yığınlarından başka bir şey değildirler. Bir araya geldiklerinde yeni bir şey oluştururlar. Kumun bile oluşması için iklimin kayayı parçalamış olması lazımdır.

Mikroda herşey aynı atomlardan oluşmuş olabilir, asıl soru bunun böyle olmasını sağlayan nedir yada kimdir? Ruhanilerin inandığı tek tanrı olmadığı kesindir. Çünkü bu konular fizik konularıdır, metafizik konular değildir ve fizik deneyimlenebilir/tecrübelenebilir bir bilim dalıdır. Hiç bir şey kendiliğinden oluşamayacağı gibi hayali bir el tarafından da oluşması mümkün değildir. Oluşmuşsa bile dünya tarihinde 3000 adet tanrı vardır. Bu kompleks düzenin hangisi tarafından yapılmış olduğu bilinmemektedir.

Evrimciler; "tüm bu çeşitlilik kambriyen patlaması sayesinde oluştu" derken, metafizik gruplar "bing bang kuramına" daha sıcak bakmaktadırlar. Bana sorarsanız ikisi de değildir. Bir şeyin oluşması için başka bir şey ile etkileşime girmesi gerekmektedir. Hiç bir şey hiçlikten var olamaz, "hiç bir şey yok iken allah vardı" sözü de yanlıştır, çünkü hiçliğin içinde bir tanrı olamaz. Hiçlik/sonsuzluk içindeki tek bir cins atom bile, bir etkileşim olmadıkça sonsuza dek durağan kalacaktır. Bu durağanlığı bozup tüm bu varlığın oluşmasına neyin sebep olabileceğine birazdan değineceğim.

Hayat; mevcut var olan şeylerin evrim ve gelişim ile hal ve şekil değiştirmelerinden ibarettir. Bu etkileşim sayesinde kaos ortamı oluşur. Bu kaos sayesinde de yeni canlı ve cansız varlıklar oluşabilir. Ana kural ikinci bir etkinin var olmasıdır. Evren küçücük bir atomun parçalanması ile oluştu diyebilmemiz için onu etkileyen bir şeyin de var olmuş olması lazım ki, işte burada mistikler ruhani bir tanrıyı devreye sokarlar. Aslına bakarsanız benim keşfetmeye çalıştığım tanrı da bu tanıma biraz uymaktadır. Yani elektrik. Bana sorarsanız evrende sonsuz bir elektrik enerjisi var idi ve onu tepkimeye sokacak başka bir etki bir şekilde oluştu ve durağan haldeki atomları tepkimeye sokarak bu kompleks yapıları oluşturdu. Yada tam tersi, durağan atomları tepkimeye sokan elektiriğin kendisi idi. Şu an için o atomun ve o enerjinin nereden geldiğini yada nasıl oluştuğunu kimse bilmiyor.

Az önce homonculus ile ilgili bir video izledim. Yorumlarda biri demiş ki "bir canlı oluşurken onu elektrik akımına maruz bırakırsanız, canlı farklı bir forma girebilir" demiş. Bu yorumu okuyunca aklıma "Fly ve Street Fighter" filmleri geldi. Her ikisinde de bir insan kapsüle giriyor ve sürekli elektriğe maruz kalıyordu. Sonuçta birinden Sinek-insan melezi bir yaratık çıkarken, ötekinde elektrik saçan adam - blanka oluşuyordu. Bunlar elbette ki bir film. Gerçeklik payı tartışılır ama bunları görmezden de gelemeyiz çünkü vücudumuzda az da olsa bir elektrik akımı vardır. Nasıl ki otomobil sıvı benzin yakıtı kullanarak araçtaki elektiriği devreye sokup onu çalıştırıyor ve çalışır vaziyette tutuyorsa, biz canlılarda da bunu sağlayan sıvı "kan" olabilir. İçtiğimiz su yada soluduğumuz gazlar ve (içimizde) göremediğimiz elektrik enerjisinin tepkimesiyle oluştuğunu düşündüğüm "kan (yani yakıta)" dönüşmektedir ve bu kan bizi çalışır vaziyette tutmaktadır. İlkel manada düşünürsek bile su; tüm canlıların vazgeçilmez kaynağıdır. Peki durum buysa, aynı akü gibi benzer bir aparatla insanı sürekli diri/çalışır tutabilir miyiz? Elbette. Bunun nasıl olabileceğini önceki yazılarımda açıklamıştım.

Nikola Tesla "insanlardaki nefreti, elektrik enerjisine dönüştürebilseydim, dünyayı aydınlatırdım" derken, taşıdığımız elektriğin zayıf olduğunu ama bunu güçlendirecek bir etkiye maruz kaldığımızda belki herşeyin daha farklı olacağını anlatmak istemiş olabilir. Nitekim kendisine yıldırım isabet etmiş olan insanlar; "sanki başka bir boyuta geçtiklerini" açıklayarak hayatlarının değiştiğini söylemişlerdir.

Bir labaratuvarım olmadığı için elektrik enerjisinin canlı gelişimine etki edip etmediğini şuan için bilmiyorum. Ediyor yada etmiyor diyenlere de pek güvenesim gelmiyor, malum dünyanın başında mistisizm denilen hayalci bir bela şebekesi var ama sanki etkiliyor olabileceğine inanıyorum, çünkü bir elektrik taşıyor olduğumu kendim de gözlemleyebiliyorum ve bu sadece bende yok. Herkeste var!

Tüm bunlar gerçek ise bunu yapanın arabın tanrısı olduğunu söyleyemezsiniz. Çünkü bu ondan da öte, olağanüstü bir mühendislik çalışmasının ürünü olduğunu gösterir. Matrix serisi bu durumda biraz daha gerçekçi gibi görünüyor. (ercan aldan)
3 Oca 2019 20:19

ALLAH Kibirlidir!

ALLAH KİBİRLİDİR!

Ekber اكبر kebir kelimesinden türeyen bir kelime olup büyüklenen/kibirlenen manasında kullanılır.الله اكبر Allah-u Ekber: O kibirlidir/kibirlenendir/büyüklenendir demektir. Tanrı kitabı denilen Kuran'da kibirlenen kişinin Şeytan/İblis olduğu söylenmektedir. O halde düz bir mantık kuralım: "kibirlenen şeytan/iblis/Allah'tır". Geleneksel İslamcıların "ALLAH: TEK TANRI'nın adıdır" görüşünü kabul edersek, tanrı burada kendi kendini yermiş gibi bir durum ortaya çıkıyor. İşte bu tam bir trajedidir. Oysa defalarca kez söylediğim üzere Allah özel bir isim değil "el-lehu" yani "O" demektir. Yani herhangi bir 3.şahıs ...

Asıl düşünülmesi gereken husus; kibirlenen/büyüklenenlerin; "ışık/güneş/kartal/piramit" simgesini kullanan, Tanrı rolünü üstlenen ve içlerinden bazılarını elitler olarak görüp insanları sömüren, piramidin en tepesindeki zorbalar ve onların lanet olası kapitalist sistemleridir (Bunu anlayabilmeniz için diğer yazılarımı da okumanız gerekiyor).

Sizlere idrakinizin ötesinde şeyler anlatıyorum. Baskılanmış beyinlere uygulanan hipnozlardan kurtulamadığınız sürece ne dediğimi asla algılayamacaksınız. Lütfen biraz çaba gösterin! Ruh, cennet, cehennem, cin, melek, ahiret vs. diye ruhani bir hayat yok! Tümü DMT'nin yan etkileridir. Hepsini açıkladım. Sizleri korku dinleri ve siyasetleri ile gerçek hayattan kopartarak, acziyete düşürüyorlar ve kölelik sistemlerine (otomatikman) dahil ediyorlar. Yılanoğullarının Allah'ı "O" İblis gibi bu sömürü düzenine baş kaldırmadığınız sürece; "Haşlanmış kurbağa deneyinde" olduğu gibi; tasın içindeki kurbağa hep siz olacaksınız. Ateşinizi yakan da o kibirli tanrılar olacak ve siz ölünceye kadar haşlandığınızı/yandığınızı malesef algılayamayacaksınız :( (ercan aldan)
3 Oca 2019 19:56

Ayahuska (DMT)

Ayahuska (DMT)

Ayahuasca, şamanlar tarafından, ayinlerde kullanılan bir bitki çayıdır. LSD’nin daha etkili versiyonu olarak adlandırabileceğimiz DMT maddesini içeren kargı kamışı bitkisiyle MAOI inhibitörü içeren üzerlik tohumu karıştırılarak elde edilir. Yapımı ve kullanımı hiçbir yasal sorun teşkil etmemektedir. Fazla doz ölümcül derecede zehirlidir. Herhangi bir bağımlılığı yoktur. Kullandıktan sonra olduğunuz yere yatar, gözlerinizi kapatır ve halisünasyonlar görmeye başlarsınız. 15-20 dakikalık bu halüsinasyon süreci size saatler sürüyormuş gibi gelir. Öncelikle korkularınızla yüzleşirsiniz. Cehennemi yaşarsınız. Ölümü yaşarsınız. Ölmeden ölürsünüz. Sonrasında ise huzur başlar, yeniden doğarsınız. Cennettesinizdir. Dünyanın en mutlu insanısınızdır, her şeyden arınmış, ölümü yaşamış ve yeniden doğmuşsunuzdur.

Kargı kamışı, ney yapımında kullanılmaktadır. Mevlana’nın kargı kamışıyla fazlasıyla haşır neşir olduğu bilinmektedir. Yazdığı bazı eserlerde kargı kamışından söz eder. Ölmeden önce ölümü tatmayı ve vahdete ulaşmayı anlatır. Mevlana’nın DMT içeren kargı kamışı kullanmış olması çok yüksek bir ihtimaldir.

Aynı şekilde, Musa’nın tanrıdan on emiri aldığı rivayet edilen mağarada da DMT maddesi içeren bitkilerin varlığı tespit edilmiştir.

Tamamen DMT halüsinasyonlarından oluşan Enter The Void filmi ve bir kızılderili kabilesinde geçen, ayahuasca kullanımını ve halüsinasyonlarını anlatan Blueberry filmi bahsi geçen “kafanın” en iyi anlatıldığı filmlerdir.

Ayahuasca çayının yapımı için kullanılabilecek bir çok bitki vardır ve bir çoğu Türkiye’de yetişmektedir. Nasıl yapıldığını ve nasıl kullanılacağını internette araştırarak bulabilirsiniz. Deneyip denememek size kalmış. Şimdiden afiyet olsun.

Burak İlhan - Yasal Bir Uyuşturucu: Ayahuasca Çayı

https://youtu.be/XGG6GGI5NzA

************************************
Ana fikir; Yeryüzünde ki bütün dinlerin ya çıkış noktası olmuş ya da tam odağında var olup, oluşumuna yön vermiş bir maddedir Di–Methyl-Tryptamine.

Yukarıdaki alıntı yazı ve videoda anlatılanlara bakılırsa, söylenenler kutsal kitaplardaki örneklere çok benziyor. Ben henüz bu deneyimi yaşamadım, bazı riskleri varmış. İyice araştırmadan denemeyi de düşünmüyorum. Sizlerin de iyice araştırmadan denemesini tavsiye etmiyorum. Benim ilgimi çeken asıl konu; karışımın etkileri ile dini hikayelerde anlatılanların benzerlik göstermesidir. Kutsal sanılan 3 kitapta da bu deneyimlere benzer örnekler var. Herşeyi gören göz olarak kabul edilen "RA'nın gözü" de sanırım bu şekilde ortaya çıkmış. Kutsal kitaplarda (!) ve özellikle Kuran'da bu mecazi görü ile tanımlanan ayetler var. Birkaçını buraya yazıyorum (önceki yazılarımda da bunlardan bahsetmiştim).

Daniel 7.13 “Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var Olan’ın yanına doğru ilerledi, O’nun önüne getirildi.

Vahiy 10.1 Sonra gökten inen güçlü başka bir melek gördüm. Buluta sarınmıştı, başının üzerinde gökkuşağı vardı. Yüzü güneşe, ayakları ateşten sütunlara benziyordu.

Vahiy 14.14 Sonra beyaz bir bulut gördüm. Bulutun üzerinde “insanoğluna benzer biri” oturuyordu. Başında altın bir taç, elinde keskin bir orak vardı.

2.210 - Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Hâlbuki bütün işler Allah'a döndürülür.

8.43 - Hatırla ki, Allah, uykunda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münakaşaya girişecektiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir.

Videodaki birden fazla kişi, deneyimlerini anlatmış. Bir yada iki kişi söylese yalan olduğunu düşünebilirsiniz ama 5 ayrı kişinin benzer etkilere maruz kaldığını görmek, konunun gerçekliğini göstermekte ve bizlere; dini inançların neden hep aynı coğrafyada yoğun olarak yaşandığını ve peygamberliğin de neden hep babadan oğula geçmiş olduğunu çok iyi izah etmektedir.

Genele baktığımızda da zaten dinler, sürekli gerçekdışı olguları kullanır. Bilimi ve gerçekliği sevmez. Spritüalizm, mistisizm ve tasavvufun neden eski zamanlarda revaçta olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Ruh, maneviyat, melek, cin, cennet, cehennem ... aklınıza gelen ne kadar mistik öğe varsa sanırım hepsi bu etkiler üzerine inşa edilmiş. Çözüm bulamadığımız yada o an için anlamlandıramadığımız bu olayların neden hayali varlıklara dayandırılmış olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. "Gerçek dünyada kendimize bir hayal dünyası yaratmışız" (ercan aldan).
3 Oca 2019 19:50

En çok okunan