test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
Mele-i Ala = Yüce Konsey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mele-i Ala = Yüce Konsey etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16/09/2020

ATEİZM ve İSLAM YANILGISI

ATEİZM ve İSLAM YANILGISI
(Gerçek her zaman doğru cevaptır)

Ateistlere göre hayat tesadüf/olasılıklarla oluşmuştur. Detaya girmeyeceğim. Yalnız gözden kaçan önemli bir şey var. Her olasılık başka bir olasılığı doğurur. Her başka olasılık da yine başka bir olasılığı ... Bu bir kısır döngü halini alır ve sürer gider. Bu metot bizi gerçeğe götürmez. Gerçek/doğru bir tanedir ve GERÇEK HER ZAMAN DOĞRU CEVAPTIR. Gerçek değişmez ve değiştirilemez ancak büyü/sihir ile bize değişik varyasyonları gösterilir yada yalan ile üstü örtülebilir (örtbas edilebilir). Sonuç itibari ile gerçek/doğru tektir ve orada olduğu gibi keşfedilmeyi bekliyor. 

Gerçek orada bir yerlerde! (The X files)

Ateistler sırf yahudi/arap tanrısı elah/elohim/el-ilah/allah'ı haklı çıkarmamak için hep bu olasılıklara güvenirler ve onlarca tez ortaya sürerler. En komiği de büyük patlamadır (kambriyen). Tüm canlılık bu patlamadan sonra ortaya çıkmıştır. İyi de arkadaş patlayan bu şey nasıl ortaya çıktı? Birdenbire ortaya çıkmaya mı karar verdi? O ana kadar neredeydi? Ne iş yapıyordu vs. gibi sorular sorduğumuzda mantıklı bir cevapları yoktur. Hep bir kısır döngü! Birden bire oluvermiştir işte.

Tıpkı müslümanların savunduğu big bang (büyük patlama) olasılığı gibi. Onlara göre de Allah hiçlikten çıkıp, bu büyük patlamayı gerçekleştirmiş ve hayat bu patlamadan sonra başlamış falan filan. İlginç değil mi? Birbirine zıt iki grup, aynı olmasa da birbirine benzer iki olasılık üzerinden gerçeğe ulaşmaya çalışıyorlar. Peki ulaşabildiler mi? Tabi ki hayır. Çünkü gerçek bu değil!

Hiçlikten var olmaz. Bir şeyin var olabilmesi için var olan başka bir şeyi kullanması gereklidir (canlı yada cansız farketmez). Müslümanlara göre allah kendisi yoktan/hiçten var olmuştur. Bu cevap yanlıştır. Çünkü böyle bir şey ne fiziken ne de mantıken mümkün değildir. Hiçlik durağandır ve sonsuzdur. Onu harekete geçirecek bir etki/tepki olmadığı sürece sonsuzluk içinde tek ve durağan kalmaya devam edecektir. İşte bu sonsuz durağanlık içinde bir etki/tepki oluşmuş olmalı ki allah ortaya çıkmış olsun. Bu durumda onun da bir yaratanı olduğu durumu ortaya çıkar ve o yaratıcının da bir yaratanı olduğu ve o yaratıcının yaratıcısının da bir yaratanı olduğu ... işte bu da başka bir kısır döngüdür ve gerçek cevap bu da değildir?

Peki gerçek nedir?

Gerçek şudur. Bu dünya bir labaratuvardır. Bir tarladır. Bir çemberle kuşatılmıştır. Sonsuz boşluk/hiçlik içinde dönen koskoca bir top değildir. Bu çok mantıksız. Bunun mümkün olabilmesi için dünyanın komple demir ve evrenin/zeminin de komple bir mıknatıs olması gereklidir ki bu döngüyü kim nasıl başlattı o da bir muamma? Tesadüfen mi? Hiç sanmam! Neyse konumuz bu değil. Ben dünyanın bir tarla olduğunu düşünüyorum. Bu tarlayı ve içinde bulunan tüm canlı ve cansızları tasarlayan bir birim (konsey) var. Kuran'da bu; yüce meclis (mele-i ala olarak geçiyor) Bu birimin başında ultra zeki insansı varlıklar var. Kimileri onlara uzaylı diyor. Bu kısmen doğru ama eksik. Dünya tarlasında her ne olup bitiyorsa bunların eliyledir. Tıpkı Westworld dizisinde olduğu gibi (bu arada o seriyi mutlaka izleyin, gerçeğe en yakın cevap o dizidir).

Akıllı bir tasarım var evet ve bunu tasarlayanlar ultra zeki insansılardır. Tıpkı bizler gibi ama bizden daha daha üstün. Sanırım tüm dna kodonları da açık. Bin yıldan fazla yaşayabilenleri var. Arada bir bazen bizlerin arasına girip, normal insanların mucize diye nitelendirdiği şeyleri gerçekleştiriyorlar. Misal körü iyileştirmek yada ölüyü diriltmek vs. gibi. Sıradan insanlar ise buna bir anlam veremeyip onlara tapınmayı seçiyorlar. Böylece ortaya din denilen olgu çıkıyor (Bknz. Kuran Araf 143, Bakara 259, İncil Mika 1/1, Tevrat Hezekiel).

Bu üst akıl insansılar o kadar zekiler ki kendi dna'larını düzenleyebiliyor ve başka canlılara aktarabiliyorlar. Bu sayede aynı kromozom alt yapısına sahip birçok canlı çeşidi yaratabiliyorlar. Köken tek/aynı.

Peki amaç ne?

Elbetteki onlara hizmet! Hem bedenen hem de manen. Bizi bizden çok iyi tanıyorlar. Bizlere yükledikleri komut: Üre, doğ, yaşa (hizmet et) ve öl. Kimse bu sistemin dışına çıkamıyor. Çıkmak isteseler de bir şekilde yok ediliyorlar (Lut kavmi/homosexüellik). Sana çizilen çemberin içinde sana verilen görevi (yaşamı) layıkı ile yerine getirmeni istiyorlar.

Sen yaşamalısın ki onlar seni daha fazla inceleyebilsin. Seni incelesinler ki, senin zayıflıklarını öğrenerek kendileri daha da güçlenebilsin. Sen onların en baz dna'sını taşıyorsun. Eskiden daha güçlü idin ve onlar gibi binlerce yıl yaşayabiliyordun ama onlara karşı bir isyan çıkarınca senin dna'nı kısıtladılar ve seni başka yerlere sürdüler (cennetten kovulma).

Sen çalışmalısın, daha fazla altın elde edebilmek için çalışmalısın ki bu dünyada en geçerli ve hiç değer kaybetmeyen bu süper iletken madenden oluşan materyalleri ile hem kendi varlıklarını hem de dünyadaki gözcülerinin devamlılığını sağlayabilsinler.

Ölmek yasak! Cinsel hazları size ölesiniz diye değil üreyip çoğalasınız diye verdiler. Hayvanlara da öyle. Onlar senin için üreyip çoğalacak sen de sahiplerin için. Tüm dinlerde ölümü (cinayet/intiharı) bu yüzden haram ettiler ama zamanı gelince ve üreyip çoğalma işi kontrolden çıkınca ve de yeterli altın stoklanınca zaten onlar toplu olarak kitleleri imha edecekler. Böyle bir donanıma ve teknolojiye sahipler. 3-5 intihara yada cinayete ses çıkarmazlar, 3-5 eşcinsel evliliğe de ses çıkarmazlar ancak bunlar kitlesel bir harekete dönüşürse emin ol hepsi birden arenaya doluşurlar (İsa zamanında olduğu gibi bkz. İncil Vahiy).

Büyük uyanışlar ve büyük oluşumlardan çok korkuyorlar. Bunları büyümeden engellemek için dünyadaki görevlilerini devreye sokuyorlar (din ve siyaset adamları). Başarılı olamazlar ise bilim insanlarını ve buluşlarını kullanıyorlar. Kitle imha silahları ile o toplumları yok ediyorlar (bkz. kavimlerin helakı).

Evet sizin allah diye taptığınız tanrı da bu sistemin bir parçası. Kimi ona zeus dedi, kimi odin, kimi yahwe, kimi elohim, kimi Jesus, kimi Jupiter kimi de allah. Her birinin ortak noktası yaşamın kaynağı olan elektrik ve manyetizmaya hükmedebiliyor oluşları idi. Bu gücü kullanarak yaratabiliyor, öldürebiliyor ve onarabiliyorlardı. Bunlardan çok sayıda var. Sizi biz yarattık derken çoğul konuşmalarının sebebi de buydu ve işte bu yüzden ilk zamanlarda (ilk insanlar arasında) çok tanrıcılık yaygın idi.

Peki şimdi en can alıcı soruyu soralım mı?

Bizi bunlar yarattıysa onları kim yarattı? Bak bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Şimdilik sadece olasılıklar üzerinden ilerleyebiliyoruz. Belki de gerçekte böyle bir senaryo hiç yoktur. Belki de onların yaşam hikayesi çok farklıdır. Belki onlardaki üreme çok farklıdır. Belki de üreme diye bir olguları yoktur. Belki onların yaşamı da farklı bir sistemde farklı yöntemlerle başlatılmıştır vs. Dediğim gibi şimdilik cevabını kimse bilmiyor ve "gerçek" keşfedilmeyi bekliyor. İncil'de söylendiği gibi "gerçeği bildiğimizde özgür olacağız".

Düşünün ve araştırın. Büyük resmin bu olduğunu göreceksiniz ve bana hak vereceksiniz! (ercan aldan)
16 Eyl 2020 12:30 güncellendi

12/09/2020

İSLAM'IN SAPKIN VE HIRSIZ LİDERLERİ (?)

 



İSLAM'IN SAPKIN VE HIRSIZ LİDERLERİ (?)

Peygamberlerinin karikatürünü yaptılar diye dünyayı ayağa kaldıran ahmak kitle, AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan'ın, "Allah'ın bütün vasıflarını toplamış bir liderdir R.T.E" sözüne alkış tutuyor. Ne garip değil mi?

Peki ya gerçekten Muhammed kadın düşkünü bir sapık/sapkın ise? Ya bu durum Kuran'da da eleştiriliyorsa? Ya gerçekten karikatürist haklıysa? ...

Evet arkadaşlar karikatürist haklı ve bu durum Kuran'da bile eleştiriliyor ...

Öncelikle şunu bilmenizi isterim ki fıkıh, siyer yada hadis kitaplarında anlatılan peygamber ile kuranda anlatılan peygamber arasında dağlar kadar fark var. Sünni inancındaki peygamber 7 kat göğün ardında allah ile görüştürülürken, kurandaki allah (yüce konsey/mele-i âla) onu kadın düşkünü bir sapkın olarak nitelendiriyor ve bu durum onları o kadar rahatsız ediyor ki, 33.52'de "Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir." diyorlar. Yani Kuran'ı yazan konsey bile bıkmış bu durumdan. Yeter artık diyorlar!

Tamam, belagat ve ikna konularında yeteneklisin ama ne olur "şu cinsel zaafına bir son ver ve kafirlere karşı daha fazla malzeme çıkartıp bizi de zor duruma düşürme artık" diyorlar ve kendi halkının erkeklerinin olası bir isyanını önlemek için de şu ayeti yolluyorlar ...

Diyanet Meali:
4.3 - Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduklarınız ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

Muhammed durmuyor tabi. Can çıkar huy çıkmaz misali, sonunda konseyi küstürüyor ve bir müddet vahiy gelmiyor.

93.3 - Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.

Konsey bu görevin tamamlanmasını mecbur gördüğünden Muhammed'e katlanmaya devam ediyorlar.

61.8 - Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

5.3 - ... Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı seçtim. ...

Bu tebliğ/Kuran'ın muhakkak tamamlanması gerekiyordu çünkü İslam için savaşacak olan halkı başka türlü bir arada tutamaz ve onları savaşmaya ikna edemezdiniz. E tabi işin içinde ganimetler ve kadınlar da olunca Konsey bu sömürü sistemini hızlı ve kanlı bir şekilde tüm dünyaya yayabilmiştir (İslam'ın şiddet dini olduğunu ve istila ile yayıldığını daha önce yazmıştım).

Muhammed bunu çok iyi başarmış ancak zaafı yüzünden Konsey tarafından eleştirilmiş ve böylece halka karşı adil bir tanrının var olduğu intibahı da yaratılmaya çalışılmıştır.

93.5 - Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.
93.6 - Seni yetim bulup da barındırmadı mı?
93.7 - Seni sapık/sapkın olarak bulup da doğru yola iletmedi mi?
93.8 - Seni yoksul bulup da zengin etmedi mi? (duha suresi)

Evet şimdi burada 3 önemli husus var. Muhammed hem yetim, hem yoksul hem de sapkın imiş. Öyle ya yetim biri nasıl zengin olabilirdi ki? Konseyin kendisine vermiş olduğu bu tebliğ görevinden sonra onu zengin etmişler, tıpkı R.T.E gibi. O'da eskiden fakirdi, O'nun da hitabet gücü yüksek ve O'nun da bir zaafı var: PARA!

Bu kişileri yönetenler aynı konsey/sistemin efendileri/elitleridirler. Emin olun!

Ne var ki Muhammed'in sapkınlığı yüzünden, R.T.E'nin de tamahkarlığı yüzünden (17-25 Aralık) konsey üyeleri birçok kez zor duruma düşmüş ve aynı Muhammed'de olduğu gibi bir süre araları açılmıştır (Fetö).

Bu benzetme size uygun geldi mi, gelmedi mi bilemem ama devam edegelen bu sömürge düzenine bakılacak olursa, pek de yanlış bir benzetme yapmış sayılmayız öyle değil mi? Ne de olsa tarih tekerrürden ibaret!

Elimizde sadece Duha suresi bile olsa, ona bakarak Muhammed'in sıradan bir koyun çobanı yada tacir olduğunu değil, hitabet/belagat gücü yüksek olan bir şair yada siyaset adamı olduğunu anlarız ki, zaten kuranın genel yapısı da bu iki kritere uymaktadır.

Diyanet Meali:
21.5 - Onlar, "Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin" dediler.

PEKİ NEDİR BU SAPKINLIK MESELESİ (?)

93.7 - Seni sapık/sapkın olarak bulup da doğru yola iletmedi mi?

Bu ayette sapık kelimesinin karşılığı olarak ضَالًّا dallin kelimesi kullanılmıştır.

ضَلَالَةً
Kaybolmak, zayi olmak, yanılmak, sehv etmek, unutmak, hayrette kalmak, kaybetmek, gizlenmek, sapmak, doğru yolu bulamamak, sapıtmak.

الضَّلالَة
Dalâlet, sapma, sapıklık: 2/16175, 4/44, 7/30, 16/36, 19/75.

اَضَلُّ
(İsmi tafdil) En çok sapmış, daha çok sapmış, daha sapık.

Anlamlarına gelmektedir. Kuran boyunca bu kelime ve türevleri iki anlamda kullanılmıştır.

1. unutma: لَا يَضِلُّ رَبِّى "Rabbim unutmaz,

2. bildiğimiz sapıklık, sapkınlık: قَدْ ضَلَلْتُ اِذًا O takdirde, sapmış olurum (6:56).

Duha suresinde anlatılmak istenen genel hikayeye bakarsak "unutma" anlamında kullanılmasının mümkün olmayacağını görürüz.

Uyanık mealciler Fatiha suresinde de geçen bu dallin kelimesini "sapıklar, sapkınlar, sapmışlar" olarak çevirirken, duha suresinde geçen dallin kelimesini "yol bilmez iken" şeklinde çevirirler ve kelimeyi yumuşatmaya çalışırlar. Oysa ki kelimenin genel anlamı: sapık, sapkınlıktır.

Sadece bunlar değil Kuran'ın diğer ayetlerinde de bu kadına düşkünlük hususu sık sık işlenir ve eleştirilir. Örneğin Ahzab suresinin neredeyse tamamı bu konu üzerine yoğunlaşmıştır.

Diyanet Meali:
33.37 - Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, "Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah'tan sakın" diyordun. İçinde, Allah'ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü'minlere bir zorluk olmasın. Allah'ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.

İşte ateistler tarafından en çok eleştirilen kısım da bu ayettir ve haklıdırlar da. Muhammed'in kadın düşkünlüğü öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, (önceden kölesi olan) evlatlığının karısına bile göz dikmiştir. Hadi 9 yaşındaki Aişe mevzusunu Kuran-i bir dayanağı olmadığı için es geçebiliriz ama yukarıda bahsettiğim ve bizzat kuranın kendisinde yer alan bu ifadeleri nasıl görmezden geleceğiz?

Bunları ben söylemiyorum Kuran söylüyor, Kuranın sahibi olduğuna inandığınız Allah'ınız söylüyor ancak ne var ki siz Allah'ı, para düşkünü R.T.E'nin vasıfları ile bir tutar ve bunu görmezden gelir, sadece bu yazıya yoğunlaşır, sonra da beni linç etmeye kalkarsınız :) Çünkü bu yazıda gerçekler var ve gerçekler acıdır, acıtır!!! (ercan aldan)
12 Eyl 2020 22:33 güncellendi

DELİCİ BİR IŞIN (?)


DELİCİ BİR IŞIN (?)

Her zaman düşünmüşümdür, saatte bilmem kaç bin km hızla uçabilen bir jet nasıl olur da bu şekilde nokta atışı yapabilir diye? Demek ki jet filan değilmiş. Aylar önce yazdığım mele-i âla (yüce konsey) yazımda sözünü ettiğim şihab/delici ateş/ışın/lazer (bkz. saffat 8-10) demek ki buymuş ve gerçekmiş.

Lanet olsun!

Bu silah binlerce yıldır ellerindeydi ve cahil/ilkel bırakılıp sömürülen masum toplulukları helak etmek için bu silahları kullandılar ve bunları Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarına kazıdılar.

Demek ki kuranda tam olarak çevrilemeyen "racefe" kelimesi de aynen tahmin ettiğim gibi bir tür elektromanyetik bir silah yani haarp imiş (-ki bununla deprem ve artçı yaratıyorlar, Naziat 1-7 ayetlerini orjinalinden okuyun, sanki haarp gemilerini tarif ediyor). Masum halklar da bunları olağanüstü, mucizevi olaylar olarak görüp korktu ve sustu ve perde gerisinde gizli kararlar alarak bu lanet olası silahları kullananları tanrı/allah olarak bildiler.

Lanet olası sistem, tüm yıkımlarını hayali bir tanrıya yükleyerek gizliliklerini on binlerce yıl korudular (-ta ki 19.yy başlarında "TESLA ortaya çıkıp sırrı deşifre edinceye" kadar).

Lanet olsun!!! Binlerce kez lanet olsun! Benim, bu kovulmuş şeytanların tımarhanesinde ne işim var?

Şu kısacık video sayesinde gözlerim tamamen açıldı ve sanırım yine haklı çıktım :(

/ercan aldan/
12 Eyl 2020 23:08 güncellendi

11/09/2020

MELE-İ ALÂ (YÜCE KONSEY) HABERLERİ (?)

MELE-İ ALÂ (YÜCE KONSEY) HABERLERİ (?)

(Ben sadece bir uyarıcıyım!)

Önceki yazımda Muhammed'in özel bir isim olmadığını, bir vasıf/sıfat olduğunu ve "hamd edilen/övülen, övgü sahibi vb." anlamlarına geldiğini, Mele-i Alâ (yüce konseyin) hasat/yıkım kararlarını insanlığa aktardığı/uyardığı için övgüye layık olduğundan bahsetmiştim. Konuyu biraz daha açmam gerekirse;

Dünya üzerinde ezelden beridir süregelen savaşların efendiler/elitler ile köleler/sıradan insanlar arasında olduğunu söylemiştim. Birçok kez kendi aralarında yendiler ve yenildiler.

Efendiler (Rab'ler); kendilerini seçilmiş olarak gören yahudi elitlerin(!) yarattığı hayali gök tanrılarıdır. Bu tanrılarının/Krallarının/Lordlarının gökte (Sirius ~ Orion'da) olduğunu iddia ederler ve bunu bir koz/ayrıcalık olarak kullanıp, kendileri gibi ari ırk'a sahip olmayan diğer insanları tıpkı bir hayvan 
(goyim) gibi görürler. Onlara göre ari ırk yahudi olmayan insanlar; ya köle olmalıdır, yada öldürülmelidirler (bkz. Talmud - Baba Batra 114b, Jebamot 61a, Keribot 6b ve 7a, Avodak Zara 26b, Tosefoth). İşte günümüze kadar süren film budur. Günümüzde de halen perde arkasında karar alıp veren, dünyayı yöneten bir yüce konsey (mele-i alâ), bu yüce konseyin desteklediği elitler ve bunların kapital sömürü düzenine hizmet eden bizim gibi köle dünya halkları vardır. Onların kapital sömürü siteminde asgari ücretle modern köleler olarak yaşadığınız sürece onlar için bir tehlike arz etmezsiniz. 

Neyse konuyu dağıtmayalım!

Az çok sistemi anladıysanız şimdi ne demek istediğimi de anlayacaksınızdır.

Bu yüce konseyde alınan kararlar gizlidir. Hangi ülke köle edilecek/sömürülecek? Hangi halk hasat edilip yerine başka bir halk getirilecek? Hangi halkın başına hangi işbirlikçiler geçirilecek? ... vb gibi son derece önemli konular bu yüce meclis tarafından belirlenir.

Yüce konsey bu kararları genelde 100'er yıllık planlar halinde alırlar. İçinde bulunduğumuz yüzyılda alınan kararlar; M.Ö 585'teki Babil'in ve 1923'teki Atatürk Türkiyesi'nin intikamlarının alınması ve Büyük İsrail İmparatorluğunun tekrar kurulmasıdır. Karar 1800-1900 yılları arasında görüşüldü ve 1923 itibariyle de süreç başladı. 2023'e kadar bu süreç her ne pahasına olursa olsun tamamlanacak ve Büyük İsrail İmparatorluğu kurularak, yeni dünya düzeninin lider halklarından birisi olacaktır. Bu halkın ve bu sisteme hizmet edecek olan diğer halkların inşası için gerekli temizlikler (h.a.a.r.p ile) çoktan başladı bile.

https://youtu.be/Zvhx0coFxfU

Yüzyıllar boyunca yağmura hasret yaşayan bu (yozlaşmış) çöl ülkelerinin selle temizlenmesi ne kadar da manidar değil mi? Masum halk ise bu felaketlerin halen allahın bir gazabı olduğunu düşünüyor. Yahu sen zaten allaha teslimiyeti seçmemiş miydin? Öyleyse allah teslim olanı neden telef ediyor? Bunu bile idrak edemiyor musun?

Neyse! Bırakalım da şaşkınlıkları içinde bocalamaya devam etsinler !!!

23.54 - Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.

Vadedilmiş topraklara kadar sürecek olan genişleme 2018 itibariyle neredeyse tamamlanmış durumdadır. Son iki hedef kalmıştır. İran ve Türkiye! 2023'e kadar bu iki halktan da vadedilmiş topraklar alınacaktır, direniş olursa yüce konseyin hasat kararları uygulanacaktır. Bu, bin yıllardır böyle olmuştu, yine böyle olacaktır.

Çünkü bu onların değişmez kanunlarıdır.

33.62 - Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

6.6 - Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik.

2023'e kadar yozlaşmış topluluklar temizlenecek ve yerine yeni dünya düzenine (altın çağa) uygun yeni toplumlar yaratılacaktır (halk edilecektir).

Sıradan köle insanlar, bu yüce konseyde hangi kararların alınmış olduğunu bilemez/öğrenemezler.

37.8 - Onlar, yüce topluluğu (mele-i alâ) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar.

Muhammed denilen yani "hamd edilen, övülen, övgü sahibi" ve Kuran'ı tebliğ eden o şahıs (yani büyük ihtimalle İSA) yüce konseyin almış olduğu (İncil vahiy kısmında sözü edilen - İsa zamanındaki) son hasat kararını, yüce konseydeki bir elçi aracılığı ile öğrenmiş olması muhtemeldir (bkz. 53/1-18)

Daha önce Mesih'in=silen, isa'nın=asa sahibi, Mu-hammed'in de=övgü sahibi/övülen demek olduğunu söylemiştim. Böyle bir şahıs vardı ama adı özel isim olarak kullanılan Muhammed değildi. Bu şahıs; dünyanın başına bela olan bu (yahudilerin patronları) yüce konsey mele-i alâ'nın kıyamet/hasat kararlarını senin benim gibi masum halka aktardığı/uyardığı için yahudiler tarafından sevilmemiş ama özgürlük isteyen köle toplumlar (nasraniler/yardımcılar) tarafından sevilmiş ve övülmüştür. Sizce bu bir tesadüf müdür?

38.69 - "Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu."

38.70 - "Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor."

Görüldüğü üzere o sadece bir uyarıcı idi! Yüce konsey'in bazı haberleri (ilk zamanlar) nebiler/peygamberler tarafından taşınıyordu. Nebi/peygamber=haberci demektir. Sonraları bu görev, Yüce konsey için çalışan meleklere (yani melik'e hizmet eden elçilere verildi.)

Ne diyor o övülen?

92.14 - Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım!

Yani "yüce konseyin elinde bulunan kitle imha silahlarına (nükleer silahlara) karşı uyardım ama siz bunları alaya aldınız/inanmadınız" diyor (https://youtu.be/Cxss9qWaMuo). Evet aynen hep böyle olmuştur. Hasadına karar verilen her toplum için bir uyarıcı belirlenmiş ancak hiçbirinin sözüne itibar edilmemiş ve alaya alınmışlardır.

21.41 - Yemin olsun, senden önceki elçilerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.

17.16 - Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.

Buraya kadar yazdığım tüm ayetler gerçekleşti/gerçekleşiyor.

Biri sizi zorbalığa, zulme, ahlaksızlığa ve vicdansızlığa karşı uyarıyorsa o kişi de elçidir, uyarandır. Misal ben de şimdi bir uyarıcıyım. Beklenen o hasat başınıza geldikten sonra (sağ kalanlarınız) beni muhammed olarak anacaktır. Olay bu!

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 11:43 güncellendi

DÜNYANIN GÖZCÜLERİ: YÜCE KONSEY (MELE-İ ALÂ)


DÜNYANIN GÖZCÜLERİ: YÜCE KONSEY (MELE-İ ALÂ)

Bana daha önce "KONSEY" hakkında sormuştunuz. Kimdir, nerededir, amaçları nelerdir? diye. Bu konseyin AKSAÇLI konseyi ile bir ilgisi yok, benim sözünü ettiğim konsey; daha kapsamlı, daha ciddi ve daha global (hatta evrensel) bir oluşum. Kuran'da bu "mele-i alâ = yüce konsey" olarak geçiyor. Detaylarını önceki yazılarımda vermiştim.

Ben bu konseyin 3 yerde bulunabileceğini tahmin ediyorum.
1. Ay'da,
2. Buzulların ötesindeki başka bir kıtada,
3. Yeraltında.

En kuvvetli ihtimal yeraltı. Neredeyse tüm dinlerde şeytan/iblis/hades'in yeraltında yaşadığına inanılır. Bu bir tesadüf olamaz. Oyuk dünya, agarta, dulce ve 51.bölge'nin bu konuyla yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum.

Doğal olaylar buradan mı kontrol ediliyordu? Hemen alttaki video bunun bir kanıtı olabilir mi?

https://youtu.be/XT_jEk9wPiY?t=9m34s

Yeraltındaki lavlar deniz suyunu ısıtarak/kaynatarak bulutları (su buharını) oluşturuyor. Geriye eş zamanlı oluşan rüzgarlar sayesinde bulutlara yön vermek kalıyor.

Bunun için volkanları aktif hale getirmek gerekiyor. Önümüzdeki yıllarda dünya çapında 100'den fazla yanardağın (belki de yapay yollarla) aktifleştirileceğini öğrendim. Bu durum yaz gününde neden her yere ceviz büyüklüğünde dolunun yağdığını da daha iyi açıklıyor. Aynen İncil vahiy kısmında haber verildiği gibi.

Vahiy 16.21 İnsanların üzerine gökten tanesi yaklaşık kırk kilo ağırlığında iri dolu yağdı. Dolu belası öyle korkunçtu ki, insanlar bu yüzden Tanrı’ya küfrettiler.

Ve bir husus daha ... kuranda da kıyamet öncesinde "denizlerin kaynatılacağı" haber verilir. Puzzle'i tamamlamak artık size kalmış. Tarih tekerrür etmeye ve süreç işlemeye başladı. Öngördüğüm Temmuz/Ağustos 2023'teki kıyamete adım adım yaklaşıyoruz sanırım.

19 yy. başlarına kadar tek elde olan kontrol sistemi Tesla'nın deşifresi ile muhtemelen yer üstündeki kötü insanların da ellerine geçti. Artık haarp ve cern ile tüm doğa olayları kontrol altına alınabiliyor ve hatta istediğimiz yere yağmur yağdırıp, deprem yaratabiliyoruz (detaylarını daha önce vermiştim).

https://youtu.be/k8E-1D5Qc3U

Son savaş sanırım bu kez tanrı insanlar ile elitler arasında olacak yada elitler konsey ile birleşip yeryüzünü temizleyecekler. Geçmişte Nuh tufanında yaptıkları gibi. Doğrusu ben artık kimseye güvenmiyorum. Olan yine biz masum insanlara olacak :( Dahası konseyin elinde bulunan silahların neler olabileceği hususunda net bir bilgimiz de yok. Delici bir ışına sahip olduklarını biliyoruz o kadar (bkz. 37/10).

https://youtu.be/D0hBdvl_B28

Bütün bu olup bitenlerden habersiz olan insanlar, halâ tüm bunları yapanın HAYALİ ALLAH olduğuna inanıyorlar. Görünmeyen güç elektrik/manyetik/manyetizmayı çok iyi kullanan konsey üyeleri, bu gücü/silahı kullanarak dünyayı, belki de onlarca kez hasat etti/sildi. Bununla ilgili İncil ve Kuran'da çok sayıda ayet var. Bakış açınızı değiştirmediğiniz sürece hepsini yapanın O TEK(!), GÖRÜNMEZ HAYALİ ALLAH olduğunu zannedip, her daim teslimiyeti/islamiyeti seçeceksiniz.

Hitler arı kovanına çomak soktuğu için konseyin askerleri tarafından mı yenilgiye uğratıldı? Yada konsey ile iletişime geçip gök gemilerinin de desteği ile tüm dünyaya savaş mı ilan etmişti? Roswel'da düşen o gök gemisi konseye ait olabilir miydi?

İncil'in vahiy, Tevrat'ın hezekiel, Kuran'ın mürselat, Müddesir ve Necm sureleri ile birlikte Sümer tabletlerinin ilk 4 tabletini eş zamanlı okuyunca, o sahneleri gözümde canlandırabilmek benim için zor değil (ercan aldan).
11 Eyl 2020 14:28 güncellendi

KURAN'I YAZAN "YÜCE KONSEY - Mele-i Ala" (?)

KURAN'I YAZAN "YÜCE KONSEY" (?)

(Kurandaki BEN ve BİZ Kavramları)

Bunu anlayabilmek için ilk ve tek şartımız; yerleşik inançlarınızdan kurtulmanız ve bağımsız bir bakış açısıyla olaya yaklaşmanız olacaktır. Bunu yapamazsanız gerçekleri görebilmeniz mümkün değildir.

Öncelikle ortada ruhaniyatla ilgili kesinlikle birşey yok (zaten ruhaniyat diye bir kavram da yok). Bunu bilin ve beyninize yerleştirin! Olup biten her şeyin kararları, kapalı kapılar ardında (sizden gizli) alınır. Bütün olup biten; sen, ben ve bizim aramızdadır ... Yani malzeme tamamen İNSAN'dır.

Hepimiz Allahın özel bir isim olduğunu ve tek güçlü bir tanrının adı olduğunu zannederiz. Halbuki daha önce de söylediğim gibi al-lah, el-lehu= O demektir. Kur'an sizin allah dediğiniz tek tanrı tarafından gönderilmemiştir. Kuran içinde tanrının zulmünü anlatan onlarca ayet vardır. Bunun yanında merhametini anlatan ayetler de vardır. Peki bir tanrı varsa "O" merhametli midir yoksa zorba mıdır? Size söyleyeyim, her ikisidir! Hem zorbadır, hem de merhametlidir. Çünkü Kuranda tek bir tanrıdan(!) söz edilmez. Ortada iki adet tanrı vardır (daha doğrusu tanrı rolünü üstlenen iki lider/lord). Biri zorba, kötü ve sömürgeci olan kötü taraf yani "ışık tanrısı/ışıkoğulları". Diğeri ise ışıkçıların zulmünden kurtulmak için özgürlük eşitlik ve adalet isteyen "iblis yılan tanrısı/yılanoğulları" bulunmaktadır. 

Bu yüzden Kuranda çelişki var gibi görünüyor. Mesela;

Diyanet Meali:

4.164 - Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik. Allah (yani O), Mûsa ile de doğrudan konuştu.

Süleyman Ateş Meali:

42.51 - Allâh (yani O) bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

Örneğinde olduğu gibi bir ayette "O'nun bir insanla konuşması mümkün değildir" derken, başka bir ayette "Musa ile konuştu" diyor. Çünkü bu işi yapan aynı kişi değildir. Bir tarafın lideri konuşurken, öteki tarafın lideri konuşmaya gerek duymuyor. Zaten bunu kuran geneline yaydığınız zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Kuran; işte bu başkanların da aralarında bulunduğu yüce bir konsey (mele-i ala) tarafından yazılmıştır. Bunu G20 zirvesi olarak düşünün ve tebliğ olayını da G20 zirvesine katılanların oluşturmuş olduğu yüce konseyin aldığı kararların dışa sızdırılması gibi düşünün.

Kuranın birçok ayetinde "bu bir uyarıdır" denilir. Örneğin G20 zirvesinde bir ülkeye nükleer atılması kararı alındıysa bunun yer ve zamanını o konsey bilir. Dışarıya sızmadığı müddetçe normal insanlar o nükleer bombanın ne zaman nereye atılacağını bilemez. Kavimler helakı hep bu şekilde olmuştur. Üstün/teknolojik silahlar elimizde ezelden beridir vardı (bunu Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarında da gördük). Bu görüşmeler kapalı kapılar arkasında olduğu için, siz bunları yapanın hep "arabın tanrısı allah" olduğunu zannettiniz. İşte Muhammed'e bu konseyin bilgileri verilmiştir ve bilgiler ifşa olmuştur. Mu-hammed=hamd + övgü sahibi, övülen demektir. Bu bilgileri insanlara aktardığı için övgüye layık görülmüştür ancak o sadece aradaki bir elçidir. Zaten kendisi de bunu söylemektedir: "benim bilgim yok", "ben sadece uyarıcıyım" demektedir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

38.69 - Onlar tartışırlarken, o yüce konsey (mele-i alâ) hakkında benim hiçbir bilgim yoktu.

Bu ayette görüldüğü üzere Muhammed kendi diliyle konuşuyor ve alınan helak/yıkım/hasat kararları alınırken ben yoktum diyor.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

46.9 - De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

Muhammed de özel bir isim değildir. Özgürlük yanlısı İsa olması muhtemeldir. Bu arada İsa da özel bir isim değildir. İsa عٖيسَى = aysun عَيْسٌ dişil karakterde olup, ay gibi parlak/güzel demektir. Önceki yazılarımda kamer/ay'ın erkek egemenliğine direnen ve özgürlük isteyen kadının simgesi olduğundan bahsetmiştim. Belki de İsa kadın idi. Meryem de bir kadındır ve sadece X kromozomu taşır. Erkek yani Y olmadan doğum yaptığına göre doğurduğu çocuğun da X yani kız olması gerekmektedir. Böyle olunca taşlar yerine oturuyor. Belki de İsa diye biri hiç var olmadı. Belki de İsa/Aysun yılanın ta kendisiydi veya mecazi anlatımla zaten içimizde hep var olan o "özgürlük" düşüncesi idi. Emin değilim!

İsa kelimesi mesih kelimesi ile birlikte kullanılır. mesih=silmek demektir. Konseyin önceki bazı bilgilerinin silinip yerine yenilerinin duyurulmasını sağladığı için böyle çağrılmış olabilir.

Yaşar Nuri Öztürk Meali:

2.106 - Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?

Bu yüzden onu tanrının kendisi zannettiler. Aslında bir nevi haklıdırlar da ancak mevcut durum gözününe alındığında O'nun erkek olma ihtimali çok düşüktür. Zorba (erkek) tanrıların hasat haberlerini ifşa ettiği için övgüye layık olmuştur ancak zorba sömürgeciler tarafından "kadın" hep hor görülmüştür.

Gördüğünüz gibi düğüm çözülmeye ve taşlar yerine oturmaya başladı. Bu kavramlar şu an için size yabancı gelebilir. Bize öyle bir sistem empoze edildi ki, gerçeklere karşı hep kör ve sağır olarak bu günlere kadar geldik.

Buraya kadar olan konuyu anladıysan Kuranda geçen BEN ve BİZ kavramlarını da otomatikman anlamış olman gerekir. Kendini allame zanneden entel ulema kesim, bu konuya bir anlam veremeyip "sırf kuranda çelişki yoktur" ayetine ters düşmeyelim diye "biz" ifadesini saygınlık ifadesi olarak kabul eder.

Halbuki;

1. Kuranda çelişki vardır. Çünkü tek bir bakış açısı ile yazılmamıştır,

2. Saygınlık ifadesi olarak kullanıldığı iddia edilen kelime "biz = nahnu" yani bildiğimiz "çoğul biz" anlamındadır.

نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ

~ ~ ~

Kuranı Kerim Türkçe okunuş:

56.57 - Nahnu halagnâkum felevlâ tusaddigûn.

Diyanet Meali:

56.57 - Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?

Görüldüğü üzere ayette "nahnu=biz" kelimesi geçiyor. Sizi biz yarattık. Hal(a)k = yaratmak demek. Sizi biz halk ettik. Buradaki yaratma hem fiziksel hem de mecazi yaratmak anlamı içeriyor olabilir ve ikisi de mümkündür. Fiziksel açıdan değerlendirirsek bu yaratma işi, yüce konseyin belirlemiş olduğu (finanse ettiği) genetik mühendisleri tarafından yapılmıştır. Köle bir ırk yaratmak için dna'ya müdahele yapılmış ve dna 20 kodonla sınırlandırılmıştır. Uzaylıların kaçırdığı yalanı ile çocuklar üzerinde çeşitli deneyler yaptıklarını pek çoğumuz bilmez. Amaç hem köle, hem de onları yönetecek zeki insanlar yaratmaktır (kapalı olan bazı dna kodonlarının açılmış olduğu (24 kodonlu) indigo çocuklar, altın çağda sizin köle çocuklarınızı yönetmek için hazır edildi bile).

https://indigodergisi.com/2013/03/aids-bir-komplo-muydu-aids-uzerine-strecker-muhtirasi/

Yada mecazi anlamda hangi halkların köle olarak kullanılacağı yine bu yüce konsey tarafından belirlenmektedir. Her iki tanım da günümüz şartlarına uymaktadır. Zaten uymak zorundadır da!

Çünkü;

Söylediğim gibi olan biten her şey BİZ İNSANLARDAN ibaret! Uzaylı yaratıkların kanıtlanamayışı gibi ruhani varlıklar da kanıtlanamamıştır. Korktuğunuz şey kendi lanetimizdir!!!

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 10:41 güncellendi

KURAN'DAKİ "RACEFE" TEKNOLOJİK BİR SİLAH MIYDI?

 

KURAN'DAKİ "RACEFE" TEKNOLOJİK BİR SİLAH MIYDI?
(1 deve için hasat edilen kavim)

Önceki yazılarımda eski Mısır'da elektrik ve/veya bir tür kablosuz elektiriğin kullanılmış olabileceğini, Kuran ve İncil'deki tanrı/ruh tasvirinin bir çeşit enerji/elektrik olabileceğini, vücudumuzda (bilhassa beynimizde) elektrik akımı taşıdığımızı, bundan ayrı doğada bulunan diğer her şeyde bile bir tür elektrik akımının bulunduğunu söylemiş ve kaynaklarını da vermiştim. Eğer doğayı yaratan bir güç varsa bile emin olun "O", elektrikle ilgili bir şeydir (belki de bu yüzden onu görünmez tanrı/ruh olarak bildik). En küçük yapıdan en büyük yapıya kadar, canlı cansız her şeyde bir elektrik akımı var. Belki de atomları hareketli kılan şey bu görünmez enerjidir. Ruh diye bildiğiniz bilinç, daimi elektriksel uyarılarla uzun süre uyanık tutulabilirse, bu sizi uzun ömürlü ve hatta ölümsüz yapabilir (bunu anlatmıştım). Bu dünya tarlası üzerinde bulunan tüm canlı ve cansız varlıkları kuşatan enerji sanırım bu elektrik enerjisidir/atomlarıdır.

Eski kavimlerde elektrik, elitler (tanrısallaşmış insanlar) tarafından biliniyor ve kullanılıyordu (bunu da anlatmıştım). Kavimlerin helakına ve peygamberlerin mucizlerine detaylı baktığımızda ve kuranı orjinalinden incelediğimizde, sıradan insanların o çağlarda bunları anlayamadığını ancak son 100 yılda bu sırrın (Tesla tarafından) deşifre edilerek (Cia, Mossad trafından çalınarak) kapitalizmin hizmetine sunulmuş olduğunu görüyoruz.

Şimdi buna Kuran'dan bir örnek vererek (belki de ilk kez duyacağınız) bir tezimi aktaracağım size ... Ad, Semud ve Medyen kavmi bir tür "titreşimli şok dalgası yayan bir enerji ile" yok edilmişlerdir. Yani yıldırım gibi ses çıkaran ve insanları bir anda hareketsiz/etkisiz bırakan bir şok dalgası. Ki bu tanıma en uygun gelen karşılık "nükleer/atom bombaları" olmaktadır (yada bize karşı kullandıkları isim bu). Peki bu nasıl olur, eski kavimler ilkeldi (?) dediğinizi duyar gibiyim. Evet ilkeldi ama sadece sıradan insanlar ilkeldi. Bu enerjiyi kullanabilen elit/zorba kitle (-ki siz on(lar)a tanrı(lar) diyorsunuz) tarafından ilkel bırakılmışlardı. Şimdi gelin söz konusu bu durumu, ayetlerle izah etmeye çalışalım!

Diyanet Meali:
7.73 - Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah'ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah'ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar."

Diyanet Meali:
29.36 - Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'ı peygamber olarak gönderdik. Şu'ayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi.

29.37 - Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

29.38 - Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi.

Buradaki ayetlerde 3 kavmin de aynı yöntemle helak edildiğini görüyoruz. "Bir tür sarsıntı ve ses/sayha" ile ancak bu sarsıntı deprem sarsıntısı gibi değil; titreme, titreşme/dalgalanma şeklindeki sarsıntıdır. Sarsıntı olarak çevrilen kelime "racefe رَجَفَ" dir. "Racefe رَجْفَةٌ = Sarsıntı, şiddetli karışıklık, özellikle bir deprem veya şiddetli bir deprem veya gökten gelen şiddetli bir ses; bir kavmin üzerine çöken her tür gazap" anlamlarına gelmektedir. Örneğin " racefer-rad رَجَفَ الرَّعْدُ = yıldırım gürüldedi, "rafecefer-kulub رَجَفَ الْقَلْبُ = kalp heyecanlandı", "racefet yedehu رَجَفَتْ يَدُهُ = eli/kolu titredi" vs. gibi bir nevi görünmeden titreşen ve ses çıkartan bir enerji/sarsıntıdır.

Yani bir nevi ses dalgası gibi düşünün. Altta verdiğim video örneklerinde atom bombasının (!) sesleri ve etkileri gösterilmektedir (öncesinde oluşan yıldırım şeklindeki dalgalanmalara dikkat edin!). Bu görüntüler, ayetlerde yapılan tanımlara da uymaktadır. "bir ses, sarsıntı onları yakalayıverdi ve dizleri üstünde çökekaldılar" ... (belki de de bu; depremi tetikleyen bir sarsıntı yaratmaya yarayan öncül bir silahtı).

https://youtu.be/TOlqQNj2et8
https://youtu.be/Mn7PeI2UyEM

Belki de 17 ağustos depremi öncesinde görülen ışık parlamaları (https://youtu.be/vi0MzTz6D-0) buna bir örnek olabilir. Eski Rus lideri Medvedev'in sözlerini ve elitlerin ellerindeki kıyamet silahlarını kapsamlı olarak analiz etmek gerekir. 


Evet gördüğünüz gibi bu tür silahların eskiden kullanılmış olduğu kuvvetli bir ihtimal. Ben kuranın %100 doğru olduğuna inanmasam da içinde ilginç mesajların olduğuna inanıyor ve kabul ediyorum. Çünkü günümüzde de gözlemleyebildiğimiz kanıtları var. Ha bu demek değildir ki bu tür ayetleri görünce inancım artıyor, bilakis daha dibe vuruyor. Çünkü bu gücü elinde bulunduran tanrı/allah (rolünü oynayan elitler) sırf bir deveyi kesti diye koskoca bir halkı bu silahlarla yok ediyorlar. Hem dinde zorlama yoktur diyeceksiniz, hem de inanmıyorlar yada bazı ufak hatalar işliyorlar diye bir toplumu yok edeceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir?

Diyanet Meali:
29.40 - Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Şu işe bak! Yok etmekten hoşlanan sadist bir sistem/konsey ve bu sisteme korku ile tapınan aciz ve korkutulmuş bir toplum (yani bizler). Neden bunu kendimize layık görüp teslimiyeti seçiyoruz? Neden bu yüce konseyi (mele-i alâ) bulup onları bozguna uğratmıyoruz? Birkaç sene içinde bu silahlardan birini üstümüzde kullanırlarsa şaşırmayın. Çünkü ultimatom 2023'te bitiyor. 3.dünya savaşının bu tarihte başlayacağına dair birçok kanıtı önceki yazılarımda sunmuştum ...

Ekleme (bir varsayım): Ben elitlerin ellerinde bulunan ve ezelden beri kullandıkları bu ve buna benzer silahların olduğunu düşünüyorum. Bu teknolojinin etkileri sıradan insanlar tarafından mucize olarak bilinmiş. Örneğin defilibrator (ölüyü diriltme), amyant (yanmayan elbise), şua (delici ışın/lazer) vs.

Fil suresinde "bihicâratim min siccîl بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّٖيلٍ" sürekli taşlar" fırlatan "tayran ebabil طَيْرًا اَبَابٖيلَ "den bahsedilir. Tayran, tayyar = kanatlı uçan/uçak demektir ve Babil'in devamı olan Mısır'ın Abydos tapınağının duvarında bu uçak çizimlerine rastlanmıştır (http://www.webtekno.com/icinde-ufo-ve-helikopter-tasvirlerinin-bulunduguna-inanilan-gizemli-yer-abydos-tapinaklari-h28948.html). Güncel sözlüklerde "tâir = ufo" demektir. (https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/طائر/) "Ebabil = Babil ile ilgili olan demektir". Kabaca tercüme edecek olursak "sürekli taşlar/bombalar fırlatan babil uçakları" anlamı çıkacaktır -ki bunun delilini de zaten çağımızda görebilmekteyiz.

Ayrıca bu iddiayı destekleyen benzer ifadeler; hem sümer tabletleri, hem kuran, hem de incil'de yer almaktadır. Bununla ilgili yazmış olduğum yazılarımı incelemenizi öneririm.

Kavimlerin helak hikayelerinin yeniden analiz edilmesi gerekmektedir (fazla zamanım olmadığı için ben, şimdilik bu kadarını inceleyebildim). Helâkına karar verilen toplumlardan bu silahlar gizlenmiş olabilir. Eğer bu doğru ise bu gizleme işini kabalistler (Kuran'a yanlış anlamlar vererek) çok iyi başarmış görünüyor.

Sanırım mealler ile bizleri uyuttular ve hasada hazır kurban haline getirdiler :( (ercan aldan)

11 Eyl 2020 10:20 güncellendi

08/01/2019

FİLMİN SONU HÜSRAN

FİLMİN SONU HÜSRAN :(

incil der ki;

(hasat gününden önce)

İnsanların üzerine gökten tanesi yaklaşık kırk kilo ağırlığında iri dolu yağdı. Dolu belası öyle korkunçtu ki, insanlar bu yüzden Tanrı’ya küfrettiler. Vahiy 16.21

ve kuran der ki:

Diyanet Meali:
2.155 - Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.

Kırk kilo olmasalar da dünyanın her yerini ceviz ve patates büyüklüğündeki dolular mahvediyor. Bu "normal olmayan" hava/basınç dalgası belli bir rotada ilerleyerek her yeni günde farklı bir kente zararlık veriyor. Ağaçların çiçeklerini ve tohumlarını döküyor. Belki 7 sene belki de daha kısa sürecek kıtlıklar kapıda.

Chemtrails ile havaya sıktıkları alimünyum, baryum vs. gazların canlılara verdiği yan etkilerinden bahsetmiyorum bile. Denizlerimizdeki, göllerimizdeki ve karamızdaki bilinçli saldırıları daha önce yazmıştım. Bunlardaki amaç planlanan hasat gününe kadar insanları güçsüz duruma düşürmek, olası bir direnişi önlemek ve hasadı kolaylaştırmaktır. Kendi koyunları (goyimleri) ile birlikte bizleri de (zorla) armageddon/mahşer yerine sürükleyecekler. Bunlar hep yazılıdır ve yazılan ne ise o olacaktır. İşte bu, bizim bu dünyadaki son sahnemiz olacaktır.

Bazıları iyilik ve kötülüğün halâ yahudi arabın allahından geldiğine inanmaya, bazıları da bunlar hep komplo deyip bıyık altından sırıtmaya devam ededursun, yüce konsey (mele-i alâ) hasat kararını çoktan verdi bile ... (ercan aldan)

8 Oca 2019 22:17

BİZ SANA (KEVSER) BOLLUK VERDİK (?)

BİZ SANA (KEVSER) BOLLUK VERDİK (?)

(Kevser Suresi Tefsiri)

ebter اَبْتَرُ sözlükte: Kuyruğu kesilmiş bir hayvan; (2) kısa kuyruklu bir yılan; (3) ihtiyaçlı veya yoksul; (4) yetersiz, eksik, kusurlu; (5) kayba uğramış; (6) tüm iyiliklerden ve zenginliklerden yoksun bırakılmış kişi; (7) evladı olmama veya erkek çocuğu olmama ... demektir.

1 ve 2. ayet birlikte değerlendirildiğinde ebter: soyu kesik olan anlamı değil, zenginlikten yoksun bırakılmış anlamının kullanılması uygun olacaktır. Çünkü ilk ayet "ksr=çokluk/bolluk" ile ilgilidir.

1- İnnâ a'taynâkel kevser
biz sana bolluk/çokluk verdik

kevser/tekasür=çokluk, bolluk demektir.

Elhâkumut tekâsur. Hattâ zurtumul megâbir.
Çokluk oyaladı sizi kabrinize varıncaya kadar (102/1-2)

2. fe : artık , o halde
salli : desteğini
li rabbi-ke : Rabbin için
venhar : kes

"Rabbin için desteğini kes demektedir". Kimden? "Sana kin besleyenden"

3- İnne şânieke hüvel'ebter
asıl yoksun bırakılmış olan sana kin besleyendir.

Buradaki "salli" kelimesini neredeyse tüm mealciler "namaz" olarak çevirmiş :) surenin bütününe ve anlatılmak istenen hikayeye bakılırsa salli kelimesinin namaz değil destek anlamı taşıdığı görülür. Doğru çevirisi "desteklemek"tir (bunu başka bir konuda detaylandıracağım).

Görüldüğü üzere bu surenin Samiri Yahudilerinin Fısıh/kurban bayramı ve zerdüştlerin namazı ile hiç bir ilgisi yoktur.

Yüce konsey (mele-i alâ) tebliğ için Muhammede (yani övülene) bir ödeme yapıyor ve bunu da "duha suresi 5, 6 ve 8.ayetleri ile" teyit ediyor.

Süleyman Ateş Meali:
93.5 - Rabbin, sana verecek ve sen râzı olacaksın.
93.6 - O, seni yetim bulup barındırmadı mı?
93.7 - Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi?
93.8 - Seni fakir bulup zengin etmedi mi?

/ercan aldan/
8 Oca 2019 21:24

12/12/2018

Hologram İşaretler


Blue Beam ile oluşturulan bu tür görüntüler, Kutsal kitaplarda sözü edilen kavimlerin hasat öncesi gördükleri görüntülerle benzerlik taşır. Özellikle İncil Vahiy bölümü adeta bu görüntüyü teyit eder. Buda bize gösteriyor ki, bu teknolojiye sahip olan kesim; hem tanrı rolünü oynayan hem de hasatları yapan kesimdir. Yani Mele-i Ala = Yüce Konsey. Yani üst akıl grubu.

En çok okunan