test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
dejavu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dejavu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/09/2020

DNA = MİKRO DİSK

DNA = MİKRO DİSK

Ne demiştik? Dna bir harddisktir. Beyin işlemcisi sayesinde buraya kaydedilen tüm özellikleriniz; bilgileriniz, yetenekleriniz ve içgüdüleriniz vs. dna'ya işlenir ve sperm yoluyla sonraki nesillere aktarılır ve siz o nesillerle birlikte yaşamaya devam edersiniz ... Her birimizin kafasında cevapsız binlerce soru olmasının sebebi işte budur. Gördüğümüz anlamsız rüyaların cevabı da budur. Geçmişte atalarımızın yaşadığı olayları bizler de yaşıyoruz ve yaşarken de o anı dejavu olarak hatırlıyoruz ama nerede, ne zaman yaşanmış olduğunu bilemiyoruz.

Dna'mızda geçmiş (belki de milyon) yılların izleri var. Ne var ki sperm yoluyla başka bedene aktarılan dna, yeni bir işlemci (beyin) ile çalışmak zorunda olduğundan 70-80 senede bu yeni ortama adapte olamıyor. Bu yüzden herşeyi %100 hatırlayamıyorsunuz. Eğer hafıza (beyin) ile birlikte dna transferi yapılabilseydi (transfer yapılan kişi) tüm geçmişi hatırlıyor olurdu. Zamanla yeni bir şeyler öğrenince her birimizde bir farkındalık oluşur. Farkındalık oluştukça da kendimizi keşfederiz. Bu eminim hepinizde olmuştur.

İşte bu gerçeğin bilincinde olan Çinliler, sperm bankasına yapılacak olan bağışlarda "komünizme bağlılık" şartı aramışlar. Dna'da = özde ne varsa onu yaşarsınız. Bunun dışına çıktığınızda vicdan devreye girer ve "ben bunu yapmamalıydım" dersiniz. Ya da tam tersi.

İnsanoğlu olarak vahşi bir dna taşıyan prototipler (Adem ve eşi) ile bu dünyaya gönderildiysek mümkün değil sadece iyilerden oluşan bir dünya yaratamayız (-ki durum bu zaten). İyi insan yaratmak için yeni bir dna oluşturmak ve mevcut dna yapısına sahip tüm insanların temizlenmesi şarttır. Geçmişte bunu Nuh tufanı ile denediler ancak kurtulanlarda da aynı genler mevcut olduğundan dünyaya yine kötülük hakim oldu.

https://tr.sputniknews.com/asya/201804061032933010-cin-sperm-bankasi-komunist-parti/

http://www.dijitalx.com/2015/03/10/300-milyar-gb-veri-4-gram-dnaya-sigacak/

https://youtu.be/XnKF_iYCdQ4

/ercan aldan/
11 Eyl 2020 13:13 güncellendi

08/01/2019

KİMİM BEN?

KİMİM BEN?

Bazı içgüdü, mizaç ve fiziksel özelliklerin genetik miras yoluyla bir sonraki ferde (çocuğa) aktarıldığını biliyoruz.

https://hthayat.haberturk.com/anne-baba/ebeveynlik/haber/1043159-ebeveynlerden-gecen-10-kisisel-ozellik


Şimdi beyni bir işlemci, dna'yı da harddsik olarak düşünün. İçine bilgiler kaydettiğimiz harddiski (dna'yı) başka kasaya koysanız ve işlemcisini (beynini) değiştirseniz bile, eski bilgilere bir şey olmayacağı gibi üstüne yenilerini de ekleyebilirsiniz (https://youtu.be/T8jGYuPKowc). İnsan dediğimiz varlık da işte aynen budur. Nasıl ki harddisk bozulduğunda (bad sector olduğunda) resimler yada video vb. gibi datalara erişim kısıtlanıyor ve görüntüler birbiri içine girip bozuluyorsa, dna'da bir hasar (mutasyon) oluşması durumunda da sakat ve biçimsiz varlıklar ortaya çıkmaktadır. İçimizdeki düşük voltajlı elektrik akımını düşünürsek, bu benzetme pek de saçma olmasa gerek? Hatta benzetme değil, bilakis gerçeğin ta kendisi bile olabilir.

Diyeceksin ki bilgiler beyne kaydedilmiyor mu? Sanırım hayır. Bilgiler dna'ya kaydediliyor. 64 kodonun 20'sini kullanabildiğimiz bir dna'da standart yaşam için gerekli bilgiler mevcuttur. Bunlar yeme, içme, çalışma ve üremedir. Issız bir adada dünyaya gelsen bile bu bilgiler sana yeterli olacaktır. Eğer bu bilgiler beyne kaydediliyor olsaydı, spermlerle taşınanlar genlerimiz değil beynimiz olurdu :) Ömrün uzun olması, daha güçlü ve daha zeki olmak vs. ise dna'daki stop kodonlarının kaldırılıp tümünün açılmış olmasına bağlı. Yakın zamanda 24 kodonu açık olan bir çocuğun aids ve diğer hastalıklara karşı bağışıklı olduğu yazılmıştı (https://indigodergisi.com/2013/03/aids-bir-komplo-muydu-aids-uzerine-strecker-muhtirasi/). Neyse bunu uzatmayacağım.

Peki ya içgüdüler?

Onlar da zamanla oluşurlar ve duyu organlarımız sayesinde dna'larımıza işlenirler. İnsanlar "konuşma" yeteneği sayesinde daha fazla etkileşime girip daha fazla içgüdüye sahip oldu ve bunları dna'larına kaydederek sonraki nesillere aktardılar. Bu yüzden kafamızda milyonlarca soru var ve kafamız karmakarışık. Hayvanlarda ise bu içgüdüler biraz daha az. Çünkü konuşma yetisi olmadığından, iletişim kurma becerisi de zayıftır. Bitkilerde ise yok denecek kadar azdır. Çünkü bizler yada hayvanlar gibi duyu organlarına sahip değildirler.

İçimizde binyılların bilgileri kayıtlıdır. Kimin genini taşıyorsak onun hayatına dair yaşadığı şeyleri bizler de yaşayabiliriz ve zaten yaşıyoruz da. Hani her zaman diyoruz ya; "SANKİ BEN BUNU DAHA ÖNCE DE YAŞAMIŞTIM". Evet bunu aslında bizden bilmem kaç kuşak önceki atalarımızdan biri de aynen yaşamıştı. Beynim (işlemci) dna'ya (harddiske) kayıtlı bir sahneyi, o an yaşamış olduğum sahne ile eşleştirdi ve bana aynı görüntüyü gösterdi.

Peki bunu geliştirebilir miyiz ve bunu kullanarak kim olduğumuzu bulabilir miyiz?

Zordur ama imkansız değildir. Bilinç eşiğinin aşılması ve araştırma yapmanız şarttır. Bilinç açıldıkça arşivlenmiş bilgilere erişebilirsiniz. Böylece ilk atalarınızın köle mi yoksa efendi mi olduğunu anlayabilirsiniz. Belki daha birçok sırra bile vakıf olabilirsiniz. Bu sizin çabanıza bağlı. Mesela benim atalarım köle ve sorgulayıcı imiş (belki de sömürü düzenine başkaldıran iblis'in torunuyum :) Çünkü içimde bitmek bilmeyen bir özgürlük hissi var ve bu beni sürekli mücadeleye itiyor. Eğer bunu rüyalarıma taşımayı başarabilirsem, geçmiş sahneleri birebir yaşama/izleme şansını yakalayabileceğimi düşünüyorum.

Bunu siz de deneyin, değişikliği fark edeceksiniz ve bu uzun süreçte şu üç gerçekten birisi ile yüzleşeceksiniz.

Ya kölesin, ya efendi yada efendilere hizmet eden elitlerden biri.

/ercan aldan/
8 Oca 2019 21:52 güncellendi

En çok okunan