test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
kutsal ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kutsal ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/09/2020

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

(Uzun bir yazı olacak ama kafandaki önemli soruların cevabını bulacağından eminim)

Mucize kelimesini kuran açısından değerlendirecek olursak anlam ve yazılış bakımından farklı şekillerde kullanıldıklarını görüyoruz.

Mucize مُعْجِزَة = aciz bırakmak. Ayet = اٰيَاتِ = ayet/mucize/delil ...

Muhtelif ayetlerde tanrının meydan okuma yöntemi olarak “mucize=aciz bırakamazsınız” şeklinde kullanılırken, bazı ayetlerde ise meydan okuma ile ikna olmayanları şaşırtmak amacıyla “ayetlerimiz=işaretlerimiz, delillerimiz, mucizelerimiz” şeklinde kullanılmıştır. Gerçek anlamlarının ruhaniyat ile hiç bir ilgisi yoktur!

Madde/Maddiyat aleminde yaşıyoruz. Aklımızın yetmediği ve o an için çözemediğimiz konuları maneviyata/bilinmezliğe bağladık. Halbuki her şeyin bir izahı muhakkak vardır. Yaratıcılarımız bizlere bu madde aleminde işimize yarayacak standart içgüdü ve yetenekleri dna’mıza kodlamışlardır. Bunlar “yeme, içme, üreme, korku, aşk, acı …” vs. gibi basit his ve davranışlardır. Bunların gelişimi, kas dokusundan ibaret olan beyni geliştirmekle mümkündür. Beynimizin idrak edemediği şeylere tanrıların mucizesi dedik. Zihnini geliştiren zekiler, zihnini geliştiremeyen cahilleri sömürüp, sahip olduğu yeteneklerini “tanrının mucizesi” diyerek, kurdukları bu sömürge imparatorluğu için kullandılar ve dünyaya korku saldılar. Ellerinde “kendilerinden önceki beyni gelişmiş zeki insanların bilgileri” mevcuttu. Bu bilgileri kendi soylarına (israiloğullarına) aktardılar. Bu bilgilere hepimiz vakıf olamadığımız için, bilgiyi elinde bulunduran kişileri tanrının elçileri/peygamberleri olarak kabul ettik/inandık. Oysa ki peygamberlik dedikleri şey babadan oğula geçen krallık sisteminden başka bir şey değildi. Kutsal kitaplardaki peygamberlik silsilesine bakanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Tanrının, birkaç adamı kullanarak ve birtakım deliller göstererek varlığını insanlığa ispatlamaya çalışması trajikomik bir durumdur. Çünkü sonsuz kudrete sahip olduğuna inanılan tanrının böylesine basit ve kayırıcı bir yola başvurmak yerine kendisinin varlık bilgisini dna’larımıza kodlamış olması ve istisnasız tüm insanlığın da tanrıya inanıyor olması gerekmez miydi?

Öte yandan doğanın mucizelerle dolu olduğunu ve bunu bir kısım insanların görerek tanrıya iman ettiğini, bir kısım insanların da göremeyecek kadar kör olduğunu iddia etmek, tanrının bizi eksik/kusurlu yaratmış olduğunu gösterir. Bazı kişilerin bunları görebildiğini savunmak ise; tanrının bazılarımızı bazılarımıza karşı kayırmış olduğunu gösterir. Aksini iddia eden buyursun!

Bu yaşam döngüsünde mucizevi bir durum yoktu, hiç olmadı. Ellerindeki kadim/üstün bilgileri kullanarak bir korku/teslimiyet krallığı kurdular. Çünkü insanları tek bir merkeze yöneltmek ve yönetmek daha kolay olacaktı. O zamanlarda mucize gibi görünen olaylar, teknoloji sayesinde günümüzde de mümkün olmaktadır. Örneğin ölünün elektroşok ile diriltilmesi, göz nakli ameliyatı, yanmayan amyant elbiseler, deprem ve yağmur makineleri vs. vs. bunları yapabiliyoruz, çünkü zaten bu bilgilere sahiptik ve bunları hep kullandık (İncil’de vahiy, tevrat’ta hezekiel bölümlerini okuyun). Bizi buraya yerleştiren tasarımcılarımızın, buranın kullanım klavuzunu vermeyeceklerini de düşünemezdik elbette ama maalesef bu klavuz iyilerin değil kötülerin ellerinde :(

Yukarıda bahsettiğim şekilde belli bir standartta tasarlanmış dna/genlerimiz var ancak bunların kısıtlanmış olduğu da bir gerçek. Tanrılar insanlara kendi varlıklarını ispatlamak isteseydi mucizelere ihtiyaç duymazlardı, dna/genlerimize kendi delillerini de yerleştirirlerdi. Böyle yapmadıklarına göre bilinmek gibi bir ihtiyaçları olmadığı, bizlerin de basit/sıradan canlılardan farkımız olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Her şeyin bilgisini içeren klavuz/rehber/asıl ahit elimizde olmadığı için olayları hep ruhaniyete bağladık. Halbuki yaşadığımız bu madde aleminde ihtiyacımız olan içgüdüler dna'larımızda vardır. Ruhaniyat diye birşey yok! Çünkü ölüm diye bir gerçeklik var. Ölümün olduğu yerde ruhtan yada sonsuzluktan konuşmak abesle iştigaldir. Sonsuza kadar yaşayan varlıklar olsaydık ruhumuz var diyebilirdik.

Ruh dediğimiz şey bilgidir. Bilgi bilinçtir. Ruh'un hem ölümsüz olduğuna hem de tanrı tarafından üflenmiş olduğuna inanmak çelişkidir/mantıksızdır. Çünkü önümüzde, tanrının vermiş olduğuna inanılan (!) ölüm diye bir gerçeklik var. Ruh tanrının üfürüğü olsaydı neden onu ölümlü bir bedene yerleştirsin ki? Sonsuz bir yaşama sahip insan tarafından yüceltilmek daha mantıklı olmaz mıydı? Ayrıca ruh ölümsüz olsaydı sıfır hafıza ile doğmazdık.

Hepimiz biriz. Hepimizde aynı dna kodu var. Hepimiz basit kodlardan ibaretiz. Hepimizde aynı içgüdü var. Bu gen binlerce yıl insandan insana aktarılıyor. Aktarılma enkarne ile mümkün oluyor. Hayat döngüsü dediğimiz şey aslında bir reenkarnasyondur. Sıfır hafıza ile başka bir zamanda, başka bir yerde, başka bir bedende dünyaya gözümüzü açıyoruz. Bazı kişiler "önceki hayatımda falan yerde falan kişiydim" derken doğruyu söylüyor olabilir. Çünkü doğal yollardan olmamış toplu kıyım ve ani ölüm örnekleri var. Bazı yetenek ve alışkanlıkların genler vasıtasıyla aktarıldığını biliyoruz. Beyin baskılanmasından kurtulup beyin kaslarını geliştirmediğimiz sürece dna'mıza kodlanan standart içgüdü ve bilgilerle doğup-büyüyor ve ölüyoruz. Eskiden uzun olan ömrün kısaltılmasının sebebi bu zihin gelişimine engel olmak için olabilir. Okuma ve araştırmaya ağırlık verirsek beyin kaslarımız gelişiyor ve zihnimiz için belirlenen standartın dışına çıkabiliyoruz (https://youtu.be/VLzy-KwFBdc). Bu yüzden her insanın IQ seviyesi farklıdır. Eğer tüm insanlar bu baskılanmadan kurtulup Einstein seviyesinde zihnini geliştirmiş olsaydı dünya şu an çok daha farklı bir yer olurdu. Ya da tam tersi, insanlık zihnini hiç geliştirememiş olsaydı, şu an afrikadaki yerliler gibi yaşıyor olacaktık. Demem odur ki, anahtar biziz. Zihnini geliştiren zekiler, geliştiremeyen cahil kitleleri sömürürler.

Ruhaniyat olayını ve herşeyin maddeden ibaret olduğunu öğrendiğimize göre CİN kavramını da açıklayabiliriz.

Cin=gizli olan manasına gelir. kuranda bu şekilde birçok ayette kullanılır. cenin=su ile gizlenmiş, can=beden ile gizlenmiş, cennet=bahçe ile gizlenmiş, cinnet=aklı/bilinci gizlenmiş … vs. aynı kökten türeyen kelimeler olup ruhaniyatla bir ilgisi yoktur. Bazen "kurnaz ve daha zeki" anlamında "cin fikirli" lafzını kullanırız. Cin, geleneksel anlamda görünmeyen ruhani varlıklar ise, gör(e)mediğimiz bir varlığın aklını nasıl bilebilmişiz ki bu lafzı kullanmışız? Komik bir durum gerçekten.

وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
15.27 - Cin/cann’i de daha önce zehirli/dumansız ateşten yaratmıştık.

Buradaki “nar-is semum” dumansız ateş ve zehirli ateş olarak çevrilmiş. “smm” kök harflere sahip “semmet” ile benzer olup anlamı zehirli yılan demektir. O halde mantıklı çeviri şöyle olmalıdır;

"Ve o gizli olan yılanı da yaratmıştı"

Çeviri size garip gelebilir ama bence gerçek anlamı budur. Çünkü tevrat ve incil’deki cennetten kovuluş hikayeleri de bu şekildedir ancak tevratta sözü edilen yılan gibi fiziksel değil, israiloğulları gibi yılanoğulları adında bir grup/kavmin adıdır ve bunların daha önceleri birlikte yaşadıklarını kutsal metinlerden(!) anlamaktayız. İçlerinde “adalet ve özgürlük için isyan” düşüncesi besleyen İblis/Yılanoğlulları, Cennet’te gizli bir isyan çıkarıp savaşa sebep oldular, birçoğu katledildi ve kalanlar da buraya sürüldü.

Vahiy 7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونٖى وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلًا
18.50 - Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: Adem'e eğilin/itaat edin!» demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onun neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.

Ayetteki “İblis cinlerdendi” ifadesinin doğru açıklaması şudur. İblis; isyan planını gizli yapmıştı. Nitekim ışık sembolünü kullanan mason ve illümanitlerin de işlerini çok gizli bir şekilde yürüttüklerini biliyoruz. Yılan figürlerini ise antik toplumlarda ve Firavun/eski Mısır hiyerogliflerinde görmek mümkündür. İblis, sümer tabletlerinde bahsedilen yaratılış bilgilerine sahip olan ama bunu gizleyen bir lider miydi? Ayetin devamında “iblisin nesli” diyor. iblis’in nesli sizce nasıl oluşmuş olabilir? Evet tahmin ettiğiniz gibi Adem, eşi ve İblis arasında gerçekleşen üreme ile. İblis büyük ihtimalle Lilith/İshtar denilen o antik tanrıça idi. Zaten kadınlarımızın genelinde de kıskançlık ve kibir hakim değil midir?

Öyleyse bu durum bizlere 3. kan grubunun, farklı ten yada göz renklerinin de nasıl ortaya çıktığını, kötülük ve iyiliğin genlerimizde nasıl dolaştığını açıklamaz mı? Bence açıklar!

Kutsal kitaplar(!) onun “kıskanç ve kibirli” bir karaktere sahip olduğunu ve Adem'e (adama) itaat etmediği/eğilmediği için lanetlenmiş olduğundan bahseder. Ancak 15/39’a göre iblis’i kışkırtanların da tanrılar olduğunu yani “tanrının Adem’i kayırması” karşısında iblis’in “adalet ve eşitlik istediğini” görmekteyiz. Bu durum bize içimizdeki “iyilik - kötülük, sevgi - nefret, kıskançlık - fedakarlık vb.” ikilemlerinin nasıl ve neden başlamış olduklarına da cevap olmaktadır.

Peki iblis=cin arasındaki bağlantıyı anladık da iblis=şeytan arasındaki bağlantı için ne diyeceksin derseniz (?)

Kuranda şeytan=şey-a-tiyn olarak kullanılır. şeytan/satan= kibirli, tiyn/tıynet= mizaç, huy demektir. anlamı “tıyneti kibirli olan” demektir -ki çoğumuz bu mizaca da sahip değil miyiz?

Toparlayacak olursak;

Sonsuz ruh diye birşey yoktur. Ruh=bilgi=bilinçtir. kutsal ruh=kutsal bilgidir ve bu bilgiler gizlidir. Kuran, İsa’ya verilenin kutsal ruh/bilgi olduğunu söylüyor. O’na gizli olan yaratılış sırları verilmiş. Bunu veren baphomet/iblis/yılanoğlu (kendisi yada soyundan biri) olabilir. Nitekim tanrılar ile aynı zaman ve mekanda yaşamış. İsa bu bilgileri kullanarak ölüyü diriltmiş, körleri iyileştirmiş ve bir kuş yaratıp uçurabilmiş vs.

O tarihlerde bunlar mucize olarak algılanıyordu ancak zamanımızda bunları tıp bilimi gerçekleştirebiliyor. Yaratma kıssası hariç ama emin olun bunun bilgisine de sahibiz. Sırf sömürü düzeni bozulmasın diye bunu açıklayamıyorlar. Tıp biliminin kullandığı yılan figürü ile satan/baphomet’in kucağındaki figürün aynı olması; İSA ile İBLİS arasında bir ilginin olabileceğini gösteriyor -ki İsa figürleri ile İblis figürlerinde çizilen el/parmak işaretleri hep aynıdır.

Belki de İsa/aysun İblis'in ta kendisidir.

Luka 51-53 Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır.”

Eveeeet! uzun bir yazı oldu ama dikkatle okuduysan kafanda bazı fikirler oluşmuştur umarım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi dünya hayatının ruhaniyat/maneviyatla hiçbir ilgisi yoktur. Çok eski bir geçmişimiz var. Tanrılar bizi mükemmel hale getirene kadar birçok kez deneme yapmış olabilirler. Başarısızlıklarında ise kıyım! 

Mükemmele ulaşmanın amacı kusursuz bir köle yaratmak içindi. Olay tamamen sümer tabletlerinde anlatılan hikayeler ile aynı. Kutsal kitapların hepsinde (!) “adam öldürmek/cana kıymak” yasaktır. bunun nedeni hayatı kutsal kılıp köleliliği devam ettirebilmektir. O dünyadaki/cennetteki yönetim ve kavim anlayışı (tek tanrı krallığı) burada da devam etmiştir. İncil’in birçok yerinde tanrı için kral/lord kelimesi kullanılması bir tesadüf değildir. Hayat bir döngü/enkarne halinde devam etmektedir. Melekler insanların bozgunculuk çıkaracağını bu yüzden biliyorlardı. Uyanamadığınız ve isyan etmediğiniz sürece doğurduğunuz her çocuk, kötülerin krallığına köle olacaktır -ki öyle değil mi zaten?

Sümer tabletleri, tevrat ve kuran aynı hikayeleri anlatıyor. Aralarındaki fark, sümer tabletlerinde “çok tanrılardan”, diğer kitaplarda ise “tek tanrıdan” bahsediliyor olmasıdır. Ortada gelişmiş ve kavimlere ayrılmış bir ırk var (bu biz de olabiliriz başka yaratıklar da olabilir). Tek tanrı inancını savunan kuran’ın yaratılış evresi kısımlarında, bazı ayetlerde “ben yarattım” bazı ayetlerde de “biz yarattık” ifadesinin kullanılması, sümer tabletlerindeki yaratılış evrelerinin de doğru olduğunu ispatlamaz mı? (bkz. sümer tab. 6)

Tek tanrı inancını/krallığını yüceltmenin maksadını bu yazımda belirtmiştim. Kitleleri tek bir noktaya yöneltmek ve yönetmek … bunun için dinleri kullanarak bir sömürge krallığı kurdular. İnsanları koyun gibi bir arada tutarak gütmeyi bunun sayesinde başardılar.

Okumadan ve düşünmeden bilemeyiz ve bu yalan tarih içinde kaybolur gideriz. (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:18 güncellendi

En çok okunan