test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
babil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
babil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13/09/2020

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

Hintli Shiva, Parvati ve oğulları Ganesha (fil sahibi)

Not: Buradaki Ganesha bildiğimiz Güneş demek olabilir. Hindular güneşe dönerek namaza benzer bir ritüel ile tapınırlar. Tıpkı güneşe ayarlı namaz kılan yahudi ve müslümanlar gibi ...


Shiva'nın üstündeki AY (HİLAL) ve YILAN simgesine dikkat edin. Ay ve yılanın dişiyi temsil ettiğini söylemiştim. Sümer ve Mısır arası tarihte erkeğin simgesi olan Güneş ve bazı yerlerde de BALIK simgesi kullanılıyor. Mısır'ın ilerleyen dönemlerinde 
Avram/Abraham/İbrahim, Firavunlarla içli dışlı olmaya başlayınca, Akheneton'dan sonra yılan simgesi kullanılmaya başlıyor. Abraham, benim tanrım derken Şiva'yı kastediyor. Yani dişil tarafı. Zaten inşa ettirdiği Kabe'deki Hacer-ül Esved (vajina) taşı da bu tezi destekliyor. Hacer yanı zamanda Abraham'ın karısı :)

Özetle bu şu demek oluyor. Abraham yani Hint tarafı yaratıcının/tanrının dişi olduğunu söylüyor. İlk Firavunlar (yani Sümer tanrılarının devamı) tanrının baba yani erkek olduğunu iddia ediyorlar. Olay bu kadar basit!

Fil suresinde rabbin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların üzerine Ebabil kuşları ile pişirilmiş taşlar göndererek, onları yenilmiş ekine çevirmedi mi? diyor. Ayetin orjinali bu değil elbette. Yoksa küçücük kırlangıç sürüsünün koskoca filleri devirebilmesi ancak ve ancak masallarda olur. Bu surede kilit bir kelime var ve arapçada tam karşılığı yok. Min siccil.

سِجِّيلٌ
Kuru veya pişirilmiş balçık istifleri gibi taşlar; ya da balçıktan taşlar.
مِنْ سِجِّيلٍ
şu manaya gelmektedir:
مِنْ سِجِّلٍ
yani, uğrunda cezalandırılmaları gereken onlar için hükmedilen şeyden.
سِجِّيلٌ
şununla aynı manaya gelmektedir:
سِجِّين
Aynı zamanda şu sözcükten olduğu da söylenmektedir:
سِجِّينٌ
Cehennem manasında,
ن
şuna dönüşmektedir: Bazılarına göre,
مِنْ سِجِّيلٍ
çok ve sert; devamlı ve sürekli, manasına da gelmektedir (11:82).

السِّجِلُّ
Sicil, üzerine yazı yazılan her şey, sahife.

السِّجِّيل
Taşlaşmış çamur (tuğla vs.)..

Gördüğünüz gibi esnek bir anlamı var. en kabul edilebilir görüş 11/82'de kullanıldığı şekliyle "çok sert, devamlı ve sürekli" anlamıdır. Demek ki aynı silahlar o kent (Lut kavmi) için de kullanılmış. Neyse! ...

Tayran = kuş, ebabil = kırlangıç olarak çevrilir. Oysa tayran kelimesinin anlamı sadece kuş değil = kanat, uçmak ve kuşlar için kullanılan geniş kapsamlı bir sözcüktür. örneğin araplar uçaklara tayyare derler vs. gibi.

Şu halde doğru çeviri:

Rabbin fil sahiplerini (Hinduları), sürüler halindeki Babil uçaklarından fırlatılan sert ve sürekli taşlar ile yenilmiş ekine döndürmedi mi? oluyor ve 11/82 ayeti ile birlikte bu Fil suresini komple düşünün ... geleneksel çevirisi mi daha mantıklı yoksa bu çeviri mi?

Yahu o dönemde Babil'de uçak mı vardı diyenler olabilir. Önceki yazımda Babil kulelerinin basit kuleler olmadığını bilakis aynı Tesla kulelerinde olduğu gibi bir çeşit manyetik kuleler/geçitler yada iniş kalkış rampası kuleleri olabileceğini söylemiş ve bunun delilinin de Mısır Abydos tapınağında bulunduğunu söylemiştim.

Fil suresinde anlatılan bu savaşın, İncil vahiy kısmında ve Hint mahabbarata destanında anlatılan gökteki savaş olduğunu düşünüyorum. Aralarında müthiş uyumlu bir bağlantı var. Kuran'ın bir çok ayetinde Mısır medeniyetini anlatan/öven ve yücelten ayetler olduğunu daha önce söylemiştim. Hatta hatta 81/23'te "ra" ifadesinin kullanılmış olduğunu, elçinin ufukta gördüğü şeyin de aslında Mısır ve Sümerlerin tanrı dediği insansılar olduğunu, Nasca, Peru ve Bermuda'dan gelmiş olabileceklerini söylemiştim. Mısır ve civardaki sıradan halk bu ziyaretçileri gökten gelen uzaylılar olarak görüp korkuyorlar.

Bu açıdan bakınca taşlar yerine oturuyor.

İncil Vahiy 12/7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

Burada ejderhadan kasıt sanırım yılan yani İblis yani Şiva tarafı oluyor. Mikail ise gök tanrısına yani baba'ya bağlı olan komutan yani Sümer ve Mısır'ın tanrısına bağlı olan taraf.

Vahiy 4/1-8 Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: “Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.”O anda Ruh’un etkisinde kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm.Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.Tahtın çevresinde yirmi dört ayrı taht vardı. Bu tahtlara başlarında altın taçlar olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu.Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale vardı. Bunlar Tanrı’nın yedi ruhudur. Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu.Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı.

Dikkat edin Babil kulelerini hayvan maskeleri takmış olan ve Mısır Tanrılarına benzeyen bu tanrılar yıkıyor.

Vahiy 18/1-3 Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. Melek gür bir sesle bağırdı:
“Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!
Cinlerin barınağı,
Her kötü ruhun uğrağı,
Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu.
Çünkü bütün uluslar
Azgın fuhşunun şarabından içtiler.
Dünya kralları da
Onunla fuhuş yaptılar.
Dünya tüccarları
Onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.”

Babil cinlerin barınağı idi diyor. Cin gizli isyan planlayan İblis değil miydi? İblis de dişil tarafta olduğuna göre, demek ki Babil de kadını kutsal sayan bir toplummuş ve erkeği kutsal sayan göktanrıcılar tarafından yok edilmiş.

Diyanet Meali:
4.117 - Onlar, O'nu bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar.

Derken bu hususa dikkat çekiliyor olabilir. Bu ayet aynı zamanda, göktanrı inancına sahip (yani eril tarafı savunan) yahudi ve müslümanların neden kadınları aşağılıyor olduğu ve neden aralarında homosexülleğin yaygın olduğunu anlamamıza da yardımcı olmaktadır. Neyse! Konuyu dağıtmayalım.

Ortada gerçekleşen çok büyük savaşlar var. Ezelden beri devam edegelen ancak gizli tutulan olağanüstü güçlü teknolojiler var. Bu teknolojilere hakim devletleri anımsayın. Kore, Çin, Japonya vs. hepsi de ejderha/yılanı sembol olarak kullanıyor. Genetik bilimine de oldukça hakimler ve diğer taraf yani ışıkçı/göktanrıcı/illüminatici taraf sürekli bunlara baskı yapıp sömürmeye çalışıyor. Çünkü daha önce de dediğim gibi kadından ve kadının zekasından korkuyorlar. Yaratıcılığından çekiniyorlar. Her iki taraf da perde gerisinden sürekli kendini geliştirme çabasında. Kutsal metinleri derinlemesine okuyunca her şeyin aslında çok basit kavramlar ve olaylar olduğunu anlıyoruz ve sevişmek, sevmek, sevilmek yerine üst akılların birbirini yediği gibi sürekli savaşmayı tercih ediyoruz :( (ercan aldan)
13 Eyl 2020 21:29 güncellendi

12/09/2020

HAYALİNİ KURDUĞUNUZ CENNETLER BU DÜNYADA!


HAYALİNİ KURDUĞUNUZ CENNETLER BU DÜNYADA!

Kuran'da C ve N harfleri "gizli, saklı yada üstü örtülü" anlamı içeren kelimeler için kullanılır demiştim.

Örnek;

CeNin = su ile gizlenmiş/örtülmüş,
CaN = beden ile gizlenmiş,
CiNnet = aklı/bilinci gizlenmiş,
CeNnet = bahçe, bahçelerle gizlenmiş (babil bahçeleri vb.)
CeheNnem = sıkıntılı yer,
CiN = gizli olan, gizlenen ... vs.

Kuran "İblis cinlerdendi" diyor. Yani gizlenenlerdendi, gizli iş çevirenlerdendi diyor. Bunu destekleyen olay "Tanrı İblis'e Adem'e itaat/secde et" diyor ancak o bunu kabul etmiyor ve cennette bir isyan başlatıyor. İsyan sonucu çıkan savaşta İblis savaşı kaybediyor ve ADAM/Adem ile birlikte başka bir yere, Yemen'deki ADN/ADEN cennetine/bahçesine sürgün gönderiliyor ve burada ikamete/yaşamaya zorlanıyorlar. Aden = ikamet etme, ikamet edilen yer demek.

Vahiy 12/7-9
Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

İncil "gökte savaş oldu" derken, büyük olasılıkla Hint Mahabharata destanında sözü edilen, ışın saçan gök gemilerinin yani vimanaların karıştığı savaştan söz ediyor.

Şu yazıyı mutlaka okuyunuz!

https://onedio.com/haber/10-bin-yil-once-nukleer-savas-mi-yasandi--417020

Burada İncil'deki üçleme/teslis inancı ile Tanrı Şiva inancındaki üçleme inancının hemen hemen aynı olduğunu da belirtmek isterim.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Şiva

Bu savaştan yenik düşen grup başka bir kara parçası olan Arabistan/Yemen'deki Aden'e sürülüyor.

Burada ise bu kez Mısır tanrıları Firavunlar tarafından secde/itaate zorlanıyorlar. Bir müddet sonra piyasaya Hintli Brahma (İbrahim) çıkıyor ve daha önceden bu kıtaya sürgün gönderilen ADEM'in neslini bulup bir araya getirerek onları esaretten kurtarmaya çalışıyor. Onlara moral kazandırmak için de Firdevs cennetinden/bahçesinden filan bahsediyor. Firdevs = Özellikle, içinde üzüm bulunan bağ bahçe anlamına gelir. Her ne kadar bu bize Irak'taki Babil bahçelerini anımsatsa da Firdevsiye İran'da bir kenttir ancak şöyle bir durum da var, İran Persler zamanında en güçlü zamanını yaşamıştır. Babil'in o dönem Persler'e ait bir yerleşim yeri olması muhtemeldir.

Köleler yani taş ustaları (masonlar) ayaklanarak bu tanrılara karşı özgürlük savaşı başlatıyor. Peki bu savaş, hemen üstte verdiğim İncil ayetinde sözü edilen savaş mıydı yoksa Mahabharata destanında sözü edilen Tanrılar ile kahraman insanlar arasında yaşanan savaş mıydı? Net birşey söylemek zor ama Mısır'daki Abydos tapınağının duvarlarındaki uçan cisim figürleri ile hint destanında anlatılan cisimler büyük olasılıkla aynı cisimler.

Sıkıcı olmasın diye hikayeyi özetlemeye çalıştım. Bunu yaparken benim de dikkatimi bir şey çekti. 10 bin yıl önceki Hint destanında anlatılan savaş hikayesi ile 5 bin yıl önceki kutsal kitaplarda anlatılan cennetten kovulma ve 100 yıl önce yaşanan dünya savaşlarındaki hikayeler neredeyse birbirinin aynısı. İtaate zorlanan ama buna razı olmayıp karşı koyan ve savaşan bir halk ve sonunda kaybeden taraf başka bir yere sürülüyor. Ne kadar da ilginç!

Son olarak "Naim ve mev-a" cennetlerini atladın diyenler olabilir. Naim İran/Tahran'da bir kent. Nimetler, bolluk, refah ve bereket içinde yaşayış, mutlu yaşayış ... demek. Evet şaşırmayın. Bir dönem tüm dünyaya hükmeden Pers İmparatorluğunu gözünüzde canlandırın yada 300 spartalı filmini anımsayın!

Ve mev-a = barınak, sığınak demek. Bunun nerede olduğunu tam olarak bulamadım ancak Kuran'ın 53/13-15 ayetlerine bakılırsa burası, sedir ağaçlarının bulunduğu Lübnan, Suriye yada Türkiye'de herhangi bir yer olması muhtemeldir. Ayetlerin birebir Türkçe çevirisi şöyledir: "O'nu en sondaki sedir ağacının yanında/indinde, bahçenin yanındaki barınakta gördü" şeklindedir. Belki de Mev'a; çiçeklerle gizlenen barınakları/sığınakları tasvir etmek için kullanılan genel anlamlı bir kelimedir.

Evet arkadaşlar ...

Önceki yazılarımda tüm olan bitenin biz insanlar arasında yaşanmış olduğunu ve malzemenin sadece insan olduğunu söylemiştim. Dikkat ederseniz yer isimleri özel isimlerdir. Özel isim veya özel ad, "tek" ve "özel" olan varlıklara ve kavramlara verilen belirleyici isimdir. Evrende eşi olmayan varlıkları ve bazı önemli soyut kavramları belirtmekte kullanılır. Bin yıllar geçmiş olmasına rağmen neredeyse hiçbir yer ismi değişmemiş ancak ufak tefek harf ve telaffuz farklılıkları görülmüştür.

Boşuna hayali varlıklar, mekanlar yada olgular aramayın! Çünkü böyle bir hayal dünyası yok. Olmayan şeylerle beyninizi yorup psikolojinizi ve akıl sağlığınızı bozmayın, ânı mutlu yaşamaya çalışın. İşte o zaman yaşadığınız yerin cennet olduğunu göreceksiniz (ercan aldan)

12 Eyl 2020 23:01 güncellendi

11/09/2020

KURAN'DAKİ "RACEFE" TEKNOLOJİK BİR SİLAH MIYDI?

 

KURAN'DAKİ "RACEFE" TEKNOLOJİK BİR SİLAH MIYDI?
(1 deve için hasat edilen kavim)

Önceki yazılarımda eski Mısır'da elektrik ve/veya bir tür kablosuz elektiriğin kullanılmış olabileceğini, Kuran ve İncil'deki tanrı/ruh tasvirinin bir çeşit enerji/elektrik olabileceğini, vücudumuzda (bilhassa beynimizde) elektrik akımı taşıdığımızı, bundan ayrı doğada bulunan diğer her şeyde bile bir tür elektrik akımının bulunduğunu söylemiş ve kaynaklarını da vermiştim. Eğer doğayı yaratan bir güç varsa bile emin olun "O", elektrikle ilgili bir şeydir (belki de bu yüzden onu görünmez tanrı/ruh olarak bildik). En küçük yapıdan en büyük yapıya kadar, canlı cansız her şeyde bir elektrik akımı var. Belki de atomları hareketli kılan şey bu görünmez enerjidir. Ruh diye bildiğiniz bilinç, daimi elektriksel uyarılarla uzun süre uyanık tutulabilirse, bu sizi uzun ömürlü ve hatta ölümsüz yapabilir (bunu anlatmıştım). Bu dünya tarlası üzerinde bulunan tüm canlı ve cansız varlıkları kuşatan enerji sanırım bu elektrik enerjisidir/atomlarıdır.

Eski kavimlerde elektrik, elitler (tanrısallaşmış insanlar) tarafından biliniyor ve kullanılıyordu (bunu da anlatmıştım). Kavimlerin helakına ve peygamberlerin mucizlerine detaylı baktığımızda ve kuranı orjinalinden incelediğimizde, sıradan insanların o çağlarda bunları anlayamadığını ancak son 100 yılda bu sırrın (Tesla tarafından) deşifre edilerek (Cia, Mossad trafından çalınarak) kapitalizmin hizmetine sunulmuş olduğunu görüyoruz.

Şimdi buna Kuran'dan bir örnek vererek (belki de ilk kez duyacağınız) bir tezimi aktaracağım size ... Ad, Semud ve Medyen kavmi bir tür "titreşimli şok dalgası yayan bir enerji ile" yok edilmişlerdir. Yani yıldırım gibi ses çıkaran ve insanları bir anda hareketsiz/etkisiz bırakan bir şok dalgası. Ki bu tanıma en uygun gelen karşılık "nükleer/atom bombaları" olmaktadır (yada bize karşı kullandıkları isim bu). Peki bu nasıl olur, eski kavimler ilkeldi (?) dediğinizi duyar gibiyim. Evet ilkeldi ama sadece sıradan insanlar ilkeldi. Bu enerjiyi kullanabilen elit/zorba kitle (-ki siz on(lar)a tanrı(lar) diyorsunuz) tarafından ilkel bırakılmışlardı. Şimdi gelin söz konusu bu durumu, ayetlerle izah etmeye çalışalım!

Diyanet Meali:
7.73 - Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah'ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah'ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar."

Diyanet Meali:
29.36 - Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'ı peygamber olarak gönderdik. Şu'ayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi.

29.37 - Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

29.38 - Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi.

Buradaki ayetlerde 3 kavmin de aynı yöntemle helak edildiğini görüyoruz. "Bir tür sarsıntı ve ses/sayha" ile ancak bu sarsıntı deprem sarsıntısı gibi değil; titreme, titreşme/dalgalanma şeklindeki sarsıntıdır. Sarsıntı olarak çevrilen kelime "racefe رَجَفَ" dir. "Racefe رَجْفَةٌ = Sarsıntı, şiddetli karışıklık, özellikle bir deprem veya şiddetli bir deprem veya gökten gelen şiddetli bir ses; bir kavmin üzerine çöken her tür gazap" anlamlarına gelmektedir. Örneğin " racefer-rad رَجَفَ الرَّعْدُ = yıldırım gürüldedi, "rafecefer-kulub رَجَفَ الْقَلْبُ = kalp heyecanlandı", "racefet yedehu رَجَفَتْ يَدُهُ = eli/kolu titredi" vs. gibi bir nevi görünmeden titreşen ve ses çıkartan bir enerji/sarsıntıdır.

Yani bir nevi ses dalgası gibi düşünün. Altta verdiğim video örneklerinde atom bombasının (!) sesleri ve etkileri gösterilmektedir (öncesinde oluşan yıldırım şeklindeki dalgalanmalara dikkat edin!). Bu görüntüler, ayetlerde yapılan tanımlara da uymaktadır. "bir ses, sarsıntı onları yakalayıverdi ve dizleri üstünde çökekaldılar" ... (belki de de bu; depremi tetikleyen bir sarsıntı yaratmaya yarayan öncül bir silahtı).

https://youtu.be/TOlqQNj2et8
https://youtu.be/Mn7PeI2UyEM

Belki de 17 ağustos depremi öncesinde görülen ışık parlamaları (https://youtu.be/vi0MzTz6D-0) buna bir örnek olabilir. Eski Rus lideri Medvedev'in sözlerini ve elitlerin ellerindeki kıyamet silahlarını kapsamlı olarak analiz etmek gerekir. 


Evet gördüğünüz gibi bu tür silahların eskiden kullanılmış olduğu kuvvetli bir ihtimal. Ben kuranın %100 doğru olduğuna inanmasam da içinde ilginç mesajların olduğuna inanıyor ve kabul ediyorum. Çünkü günümüzde de gözlemleyebildiğimiz kanıtları var. Ha bu demek değildir ki bu tür ayetleri görünce inancım artıyor, bilakis daha dibe vuruyor. Çünkü bu gücü elinde bulunduran tanrı/allah (rolünü oynayan elitler) sırf bir deveyi kesti diye koskoca bir halkı bu silahlarla yok ediyorlar. Hem dinde zorlama yoktur diyeceksiniz, hem de inanmıyorlar yada bazı ufak hatalar işliyorlar diye bir toplumu yok edeceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir?

Diyanet Meali:
29.40 - Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

Şu işe bak! Yok etmekten hoşlanan sadist bir sistem/konsey ve bu sisteme korku ile tapınan aciz ve korkutulmuş bir toplum (yani bizler). Neden bunu kendimize layık görüp teslimiyeti seçiyoruz? Neden bu yüce konseyi (mele-i alâ) bulup onları bozguna uğratmıyoruz? Birkaç sene içinde bu silahlardan birini üstümüzde kullanırlarsa şaşırmayın. Çünkü ultimatom 2023'te bitiyor. 3.dünya savaşının bu tarihte başlayacağına dair birçok kanıtı önceki yazılarımda sunmuştum ...

Ekleme (bir varsayım): Ben elitlerin ellerinde bulunan ve ezelden beri kullandıkları bu ve buna benzer silahların olduğunu düşünüyorum. Bu teknolojinin etkileri sıradan insanlar tarafından mucize olarak bilinmiş. Örneğin defilibrator (ölüyü diriltme), amyant (yanmayan elbise), şua (delici ışın/lazer) vs.

Fil suresinde "bihicâratim min siccîl بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّٖيلٍ" sürekli taşlar" fırlatan "tayran ebabil طَيْرًا اَبَابٖيلَ "den bahsedilir. Tayran, tayyar = kanatlı uçan/uçak demektir ve Babil'in devamı olan Mısır'ın Abydos tapınağının duvarında bu uçak çizimlerine rastlanmıştır (http://www.webtekno.com/icinde-ufo-ve-helikopter-tasvirlerinin-bulunduguna-inanilan-gizemli-yer-abydos-tapinaklari-h28948.html). Güncel sözlüklerde "tâir = ufo" demektir. (https://www.almaany.com/tr/dict/ar-tr/طائر/) "Ebabil = Babil ile ilgili olan demektir". Kabaca tercüme edecek olursak "sürekli taşlar/bombalar fırlatan babil uçakları" anlamı çıkacaktır -ki bunun delilini de zaten çağımızda görebilmekteyiz.

Ayrıca bu iddiayı destekleyen benzer ifadeler; hem sümer tabletleri, hem kuran, hem de incil'de yer almaktadır. Bununla ilgili yazmış olduğum yazılarımı incelemenizi öneririm.

Kavimlerin helak hikayelerinin yeniden analiz edilmesi gerekmektedir (fazla zamanım olmadığı için ben, şimdilik bu kadarını inceleyebildim). Helâkına karar verilen toplumlardan bu silahlar gizlenmiş olabilir. Eğer bu doğru ise bu gizleme işini kabalistler (Kuran'a yanlış anlamlar vererek) çok iyi başarmış görünüyor.

Sanırım mealler ile bizleri uyuttular ve hasada hazır kurban haline getirdiler :( (ercan aldan)

11 Eyl 2020 10:20 güncellendi

08/01/2019

GENETİK MÜHENDİSİ REPTİL(LER)

GENETİK MÜHENDİSİ REPTİL(LER)
(İblis=İsis=Meryem)

Reptil=yılan/ejderha=iblis bir sembol yani genetik mühendisi İsis'in sembolüdür (kafasında yılan taşır). İsis Seth'in öldürdüğü kocasının cesedinden (dna'larından) klonlayıp oğlu Horus'u (İsa'yı) doğurur (babasız doğum). İsis=Meryem aynı kişidir. Köle olan İbrahim'in halkı bu bilgileri Mısır'dan çalıyor ve yılan (yani âsa olarak) Musa'nın eline geçiyor. Musa'yı büyüten de bir mısır kraliçesidir. Genetik bilgiler önce Musa'ya sonra da Samiri'ye geçiyor. Samiri Musa'nın yokluğunu fırsat bilip dana cesedine bilinç veriyor ve dana böğürmeye başlıyor. Bazı kişiler bu dananın metalden oluşan işkence aracı olduğunu iddia ederler. Kur'an 20.88'de "Derken onlara bir buzağı böğürmesi olan bir ceset çıkardı." deniyor. Doğru çeviri de, hikayenin aslı da budur. Mealciler ayette geçen "cesed" kelimesine "heykel" anlamını vermişler. Bu manada kullanılırsa antik yunanda işkence için kullanılan pirinç boğa (sicilya boğası) çıkar karşımıza. Oysa ki bu farklı bir konudur. Daha sonra bu genetik bilgiler İsa'ya geçiyor. İsa da bu bilgilerle ölüyü diriltiyor. Bilinci tekrar uyandırıyor.

Mısır sandığımız gibi çölün ortasındaki basit, cahil bir medeniyet değil. Firavunlar bu nedenle cesetlerini sağlam tutmak/mumyalatmak istiyorlar. Mısır düşündüğümüzden daha ileri seviyede bilgilere sahip. Sümerlerin Annunakiler diye isimlendirdiği kavmin devamıydılar. Çünkü aynı hikaye yani "köle çalıştırma" firavunlar zamanında da karşımıza çıkıyor. Çok üstün olmalarına rağmen isyancı köleler örgütlenip Kuran'da ve İncil'de "Cennet'te çıkan ayaklanma/savaş olarak okuduğumuz, Cennet'ten kovulma hikayesi yaşanıyor. Cennet=bahçe demektir. Bu bahçe Babil bahçeleridir. Tüm mezopotamya firavunların elindedir. İncil vahiy bölümünde, İsa önderliğinde Firavunlara savaş açıyorlar ve savaşı kazanıp tüm imparatorluğu Heracleion'da suya gömüyorlar (tüm bunların kaynaklarını daha önce vermiştim).

Öldükten sonra dirilmek hayal değil, bir gerçektir ama formülü şu an için gizli. İngilizlerin yada Rusların elinde olması muhtemel. Zaten bu günlerde ölümden sonra dirilme ve ölümsüzlük muhabbetleri tavan yapmıştır ve bunlar bir tesadüf değildir.

/ercan aldan/
8 Oca 2019 21:57

En çok okunan