test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
Ölüyü diriltmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ölüyü diriltmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16/09/2020

ATEİZM ve İSLAM YANILGISI

ATEİZM ve İSLAM YANILGISI
(Gerçek her zaman doğru cevaptır)

Ateistlere göre hayat tesadüf/olasılıklarla oluşmuştur. Detaya girmeyeceğim. Yalnız gözden kaçan önemli bir şey var. Her olasılık başka bir olasılığı doğurur. Her başka olasılık da yine başka bir olasılığı ... Bu bir kısır döngü halini alır ve sürer gider. Bu metot bizi gerçeğe götürmez. Gerçek/doğru bir tanedir ve GERÇEK HER ZAMAN DOĞRU CEVAPTIR. Gerçek değişmez ve değiştirilemez ancak büyü/sihir ile bize değişik varyasyonları gösterilir yada yalan ile üstü örtülebilir (örtbas edilebilir). Sonuç itibari ile gerçek/doğru tektir ve orada olduğu gibi keşfedilmeyi bekliyor. 

Gerçek orada bir yerlerde! (The X files)

Ateistler sırf yahudi/arap tanrısı elah/elohim/el-ilah/allah'ı haklı çıkarmamak için hep bu olasılıklara güvenirler ve onlarca tez ortaya sürerler. En komiği de büyük patlamadır (kambriyen). Tüm canlılık bu patlamadan sonra ortaya çıkmıştır. İyi de arkadaş patlayan bu şey nasıl ortaya çıktı? Birdenbire ortaya çıkmaya mı karar verdi? O ana kadar neredeydi? Ne iş yapıyordu vs. gibi sorular sorduğumuzda mantıklı bir cevapları yoktur. Hep bir kısır döngü! Birden bire oluvermiştir işte.

Tıpkı müslümanların savunduğu big bang (büyük patlama) olasılığı gibi. Onlara göre de Allah hiçlikten çıkıp, bu büyük patlamayı gerçekleştirmiş ve hayat bu patlamadan sonra başlamış falan filan. İlginç değil mi? Birbirine zıt iki grup, aynı olmasa da birbirine benzer iki olasılık üzerinden gerçeğe ulaşmaya çalışıyorlar. Peki ulaşabildiler mi? Tabi ki hayır. Çünkü gerçek bu değil!

Hiçlikten var olmaz. Bir şeyin var olabilmesi için var olan başka bir şeyi kullanması gereklidir (canlı yada cansız farketmez). Müslümanlara göre allah kendisi yoktan/hiçten var olmuştur. Bu cevap yanlıştır. Çünkü böyle bir şey ne fiziken ne de mantıken mümkün değildir. Hiçlik durağandır ve sonsuzdur. Onu harekete geçirecek bir etki/tepki olmadığı sürece sonsuzluk içinde tek ve durağan kalmaya devam edecektir. İşte bu sonsuz durağanlık içinde bir etki/tepki oluşmuş olmalı ki allah ortaya çıkmış olsun. Bu durumda onun da bir yaratanı olduğu durumu ortaya çıkar ve o yaratıcının da bir yaratanı olduğu ve o yaratıcının yaratıcısının da bir yaratanı olduğu ... işte bu da başka bir kısır döngüdür ve gerçek cevap bu da değildir?

Peki gerçek nedir?

Gerçek şudur. Bu dünya bir labaratuvardır. Bir tarladır. Bir çemberle kuşatılmıştır. Sonsuz boşluk/hiçlik içinde dönen koskoca bir top değildir. Bu çok mantıksız. Bunun mümkün olabilmesi için dünyanın komple demir ve evrenin/zeminin de komple bir mıknatıs olması gereklidir ki bu döngüyü kim nasıl başlattı o da bir muamma? Tesadüfen mi? Hiç sanmam! Neyse konumuz bu değil. Ben dünyanın bir tarla olduğunu düşünüyorum. Bu tarlayı ve içinde bulunan tüm canlı ve cansızları tasarlayan bir birim (konsey) var. Kuran'da bu; yüce meclis (mele-i ala olarak geçiyor) Bu birimin başında ultra zeki insansı varlıklar var. Kimileri onlara uzaylı diyor. Bu kısmen doğru ama eksik. Dünya tarlasında her ne olup bitiyorsa bunların eliyledir. Tıpkı Westworld dizisinde olduğu gibi (bu arada o seriyi mutlaka izleyin, gerçeğe en yakın cevap o dizidir).

Akıllı bir tasarım var evet ve bunu tasarlayanlar ultra zeki insansılardır. Tıpkı bizler gibi ama bizden daha daha üstün. Sanırım tüm dna kodonları da açık. Bin yıldan fazla yaşayabilenleri var. Arada bir bazen bizlerin arasına girip, normal insanların mucize diye nitelendirdiği şeyleri gerçekleştiriyorlar. Misal körü iyileştirmek yada ölüyü diriltmek vs. gibi. Sıradan insanlar ise buna bir anlam veremeyip onlara tapınmayı seçiyorlar. Böylece ortaya din denilen olgu çıkıyor (Bknz. Kuran Araf 143, Bakara 259, İncil Mika 1/1, Tevrat Hezekiel).

Bu üst akıl insansılar o kadar zekiler ki kendi dna'larını düzenleyebiliyor ve başka canlılara aktarabiliyorlar. Bu sayede aynı kromozom alt yapısına sahip birçok canlı çeşidi yaratabiliyorlar. Köken tek/aynı.

Peki amaç ne?

Elbetteki onlara hizmet! Hem bedenen hem de manen. Bizi bizden çok iyi tanıyorlar. Bizlere yükledikleri komut: Üre, doğ, yaşa (hizmet et) ve öl. Kimse bu sistemin dışına çıkamıyor. Çıkmak isteseler de bir şekilde yok ediliyorlar (Lut kavmi/homosexüellik). Sana çizilen çemberin içinde sana verilen görevi (yaşamı) layıkı ile yerine getirmeni istiyorlar.

Sen yaşamalısın ki onlar seni daha fazla inceleyebilsin. Seni incelesinler ki, senin zayıflıklarını öğrenerek kendileri daha da güçlenebilsin. Sen onların en baz dna'sını taşıyorsun. Eskiden daha güçlü idin ve onlar gibi binlerce yıl yaşayabiliyordun ama onlara karşı bir isyan çıkarınca senin dna'nı kısıtladılar ve seni başka yerlere sürdüler (cennetten kovulma).

Sen çalışmalısın, daha fazla altın elde edebilmek için çalışmalısın ki bu dünyada en geçerli ve hiç değer kaybetmeyen bu süper iletken madenden oluşan materyalleri ile hem kendi varlıklarını hem de dünyadaki gözcülerinin devamlılığını sağlayabilsinler.

Ölmek yasak! Cinsel hazları size ölesiniz diye değil üreyip çoğalasınız diye verdiler. Hayvanlara da öyle. Onlar senin için üreyip çoğalacak sen de sahiplerin için. Tüm dinlerde ölümü (cinayet/intiharı) bu yüzden haram ettiler ama zamanı gelince ve üreyip çoğalma işi kontrolden çıkınca ve de yeterli altın stoklanınca zaten onlar toplu olarak kitleleri imha edecekler. Böyle bir donanıma ve teknolojiye sahipler. 3-5 intihara yada cinayete ses çıkarmazlar, 3-5 eşcinsel evliliğe de ses çıkarmazlar ancak bunlar kitlesel bir harekete dönüşürse emin ol hepsi birden arenaya doluşurlar (İsa zamanında olduğu gibi bkz. İncil Vahiy).

Büyük uyanışlar ve büyük oluşumlardan çok korkuyorlar. Bunları büyümeden engellemek için dünyadaki görevlilerini devreye sokuyorlar (din ve siyaset adamları). Başarılı olamazlar ise bilim insanlarını ve buluşlarını kullanıyorlar. Kitle imha silahları ile o toplumları yok ediyorlar (bkz. kavimlerin helakı).

Evet sizin allah diye taptığınız tanrı da bu sistemin bir parçası. Kimi ona zeus dedi, kimi odin, kimi yahwe, kimi elohim, kimi Jesus, kimi Jupiter kimi de allah. Her birinin ortak noktası yaşamın kaynağı olan elektrik ve manyetizmaya hükmedebiliyor oluşları idi. Bu gücü kullanarak yaratabiliyor, öldürebiliyor ve onarabiliyorlardı. Bunlardan çok sayıda var. Sizi biz yarattık derken çoğul konuşmalarının sebebi de buydu ve işte bu yüzden ilk zamanlarda (ilk insanlar arasında) çok tanrıcılık yaygın idi.

Peki şimdi en can alıcı soruyu soralım mı?

Bizi bunlar yarattıysa onları kim yarattı? Bak bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz. Şimdilik sadece olasılıklar üzerinden ilerleyebiliyoruz. Belki de gerçekte böyle bir senaryo hiç yoktur. Belki de onların yaşam hikayesi çok farklıdır. Belki onlardaki üreme çok farklıdır. Belki de üreme diye bir olguları yoktur. Belki onların yaşamı da farklı bir sistemde farklı yöntemlerle başlatılmıştır vs. Dediğim gibi şimdilik cevabını kimse bilmiyor ve "gerçek" keşfedilmeyi bekliyor. İncil'de söylendiği gibi "gerçeği bildiğimizde özgür olacağız".

Düşünün ve araştırın. Büyük resmin bu olduğunu göreceksiniz ve bana hak vereceksiniz! (ercan aldan)
16 Eyl 2020 12:30 güncellendi

13/09/2020

TANRI ÖLDÜ!


TANRI ÖLDÜ!
(Okumanızı tavsiye ederim)

Daha önce "RA"nın mecazi görmek anlamında Kuran'da birçok ayette kullanıldığını söylemiştim (bkz. 6/76,11/70, 20/10 vs.) İlginç olan şu ki neredeyse hepsi Mısır ile ilgili kıssalarda kullanılmış. Sanırım her şeyi gören göz (RA'nın gözü) kavramının bununla bir ilgisi var.

Aynı zamanda bir konuda daha emin oldum ki, Kuran'ın korkmamızı istediği tanrılar, Mısır tanrılarıdır. Ayrı ayrı isim vermek yerine "O" anlamına gelen الله allah/el-lehu kelimesi kullanılır. Kavimleri helak edenler de onlardır. Gelişmiş teknolojilerine ve gelişmiş silahlarına ait izler Mısır'daki Abydos tapınağının duvarında çizilidir.

Mısır tanrıları öylesine güçleniyorlar ki, her fethettikleri ülkenin/kıtanın halklarını köle olarak kullanmaya başlıyorlar. Buna ilk/origin insanların ırkından olan Nepal, Hindu ve Çinliler de dahil ...

Brahman Abraham (İbrahim) ne zaman ki Firavunlarla içli dışlı olmaya başlıyor (Firavun'lardan birine karısını hediye ediyor), bazı gizli sırlara vakıf oluyor. Firavunların bağlı bulunduğu üst akıl konseyden genetik bilgileri ve teknolojik silah kodlarının bir kısmını öğreniyor ve bunları (ahit sandığı ile) Musa'ya aktarıyor. Musa, Harun ve Samiri bu bilgiler ile ölüyü diriltebiliyorlar. Aynı şeyi Musa'nın devamı olan İsa da yapabiliyor.

Firavunların üst akıl olan (gök) tanrı ataları ile, Brahman Abraham'ın atalarının binlerce yıl önce yaptığı savaş Mahabbarata destanında ve İncil'de "gök savaşı" olarak, Kuran'da ise Fil Suresinde anlatılıyor.

Bağlantıyı sonunda kurabildim. Yıllardır bu konuyu bir türlü netleştiremiyordum. Sanırım gerçek hikaye bu şekilde ...

Diyeceksiniz ki madem Mısır kralları/tanrıları üst aklın devamı idi neden yenildiler? Cevabını yukarıda verdim. Hinduların truva atı olarak kullandığı (Abraham ve eşi) ve onların ele geçirdiği kadim bilgiler yüzünden.

Bu arada bir tesadüf müdür bilemem, Hindistan'ın en sıcak yeri "Cehennai" kentinin Agni Nakshatram ("ateş yıldızı") bölgesi imiş ve kaydedilen ortalama en yüksek sıcaklık 45 derece imiş. Ne kadar garip değil mi? Ben daha önce cehennemin İsrail'deki Gei-hinnom vadisi olduğunu düşünüyordum ama belki yanılıyor olabilirim de (sadece bu konu için :).

Özetleyecek olursam; kutsal hikayeler Ortadoğu, Asya ve Afrika dolaylarında geçiyor. Amerika'daki Maya'lardan, Avustralya'daki Aborjin'lerden yada kutuplardan, onların yaşam tarzlarından ve sahip oldukları araç/gereçlerden hiç bir kutsal kitap bilgi vermiyor.

Kuran'ın üst akıl kadim ırkların bazı gizli bilgilerini ifşa ettiği doğrudur, bu bilgilerin göktanrı zulmüne karşı bir ayaklanma başlatmak isteyen sıradan insanlara bilinçli olarak verilmiş olma olasılığı da yüksektir. Çünkü bir ayette diyor ki;

Diyanet Meali:
37.10 - Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).

Yani hiç kimse böylesine önemli ve gizli bilgileri hırsızlama alıp kaçma riskine giremez. Pentagon'a sızıp askeri bilgileri ele geçirmek ne kadar zor ise, o dönemde Mısır tanrılarının planlarını ele geçirmek de o kadar zor idi ancak içeriden birini bu iş için ayartabilirseniz o zaman gizli bilgilere ulaşabilirsiniz. İbrahim/Musa/İsa ve Muhammed'in yaptığı da aynen bu idi. Belki de bunlar sıfat idi ve bu sıfatların tümü aslında tek 1 kişi için kullanılıyordu (?) 

Yılan sembolünün tıp/genetik ile olan ilişkisinden daha önce bahsetmiştim. Yılan, Kuran'da aynı zamanda âsa ile ilişkilendirilir ve yazılışı da yılan şeklindedir. Birçok ayette âsa yılana dönüşür. Arapçada "mu" kelimesi aidiyetlik bildirir. Dolayısıyle "Musa مُوسٰى = asa sahibi" anlamına gelebilir. İsa'nın عٖيسٰى yazılışı da yılan şeklindedir ve asanın kendisi olması muhtemeldir. Mu-hammed ise hamd sahibi, övülen anlamına gelir. Yani aslında ayrı ayrı kişiler yok, hepsi tek bir insanı anlatıyor. Bu belki İbrahim, belki Musa belki de İsa'nın kendisi idi (?)

Yazım şekline bakacak olursak en sade şekilde yazılan isim İSA olmaktadır. Dolayisiyle esasoğlan; İsa (yani yılan, yani İblis) olabilir. İsa'nın Horus olduğuna dair güçlü kanıtlar bulunmaktadır. Yukarıda bahsettiğim gibi İsa'nın ölüyü diriltmesi, Firavunlardan (ç)alınan genetik bilgiler sayesinde olmuştur. İlk ölüyü diriltme hadisesi Mısır Kraliçesi İsis'e aittir. Ölen eşi Osiris'i diriltiyor ve bu ikisinden Horus/İsa dünyaya geliyor. İlginç bir şekilde İncil'de kuzu (yani İsa) ile birlikte gökten inip, insanları hasat eden tanrılar, Mısır hiyerogliflerinde çizili olan hayvan başlı tanrılardır (bkz. İncil Vahiy 4-5).

Görüldüğü gibi Kuran, Tevrat ve İncil kadim bilgileri içeriyor. Sırrı çözülemeyen üst akıl teknolojileri ise sıradan insanlar; mucize, ruh, cin, peri, hayalet, ahiret, melek vs. olarak adlandırıyorlar.

Özellikle Kuran'ın evrensel ve zamansız bir kitap olduğunu iddia etmek gerçekten saçmalıktır. İçinde işe yarar bilgiler elbette vardır ama bunların diğer masallardan ayırt edilmesi şarttır. Örneğin elçinin cinsel hayatını irdeleyen ayetlerden.

Ben bunu bilir, bunu söylerim!

Sümer halkı; daha uzun boylu, daha zeki ve daha acımasız olan Annunakiler yani Firavunların ataları olan tanrılar tarafından köle olarak kullanılıyorlar. Daha sonra kölelerin torunlarından biri bu tanrıların gizli bilgilerine vakıf oluyor ve bu bilgiler sayesinde tanrılara savaş açıp onları yenilgiye uğratıyorlar. Diğer karargahlarını da (Yucatan, Bermuda, Atlantik, Heracleion vs.) sulara gömüyorlar.

Benim kutsal kitaplardan ve diğer kutsal metinlerden çıkardığım özet hikaye bu şekildedir. Tanrılar ve köleler (sıradan insanlar) arasındaki savaş halen devam ediyor. Mısır tanrılarının neredeyse tüm sırları ifşa oldu. Elektrik, elektromanyetik, genetik ve diğer teknolojik bilgiler şu an kimin elindeyse dünyayı onlar yönetiyorlar. Karşı taraf da boş durmuyor tabi. Onlar kadar güçlüler ve mevcut teknolojiyi geliştirme çabasındalar. Bakalım son savaşın galibi hangi taraf olacak? (ercan adlan)

https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/galeri-yuzyillardir-kayip-sehir-heracleion-40284035

13 Eyl 2020 22:18 güncellendi

TANRI DEDİĞİN SENİN BENİM GİBİ BİR İNSAN

 

TANRI DEDİĞİN SENİN BENİM GİBİ BİR İNSAN 

Müslüman: teslim olmuş, teslimiyeti seçmiş olan yahudidir.

Diyanet Meali:
21.108 - De ki: "Bana ancak, ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?"

Yhd kelimesi, hidayet ve hediye ilgili bir kavram olup, hidayete erenler olarak da çevrilebilir. Musa ile Mısır'dan çıkan ve Firavun'un köleliğinden kurtulan yahudiler, işte bu yüzden kendilerine özgürlük hediye edilen elitler olarak görürler. Bu yüzden ibadet/şükür şekilleri günümüz müslüman toplumuyla neredeyse aynıdır.

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

Müslümanların tanrısı allahın karşılığı sümer tabletlerindeki "baba"dır. Allah yani EL-LEHU = O demektir. O = Baba yani baş tanrı EL'dir. Bu aynı zamanda İncil'de de kullanılan bir terimdir ve İsa'nın tanrısı/babası olarak kabul edilmiştir.

İsa çarmıhta iken "EL-İ EL-İ lema şevaktani" yani "tanrım (baba) beni neden bıraktın?" anlamındaki sözcükleri söylediği varsayılır. Burada iki husus daha dikkatimi çekti. Buradaki "Şeva" hint tanrısı Şiva da olabilir. Çünkü Musa ve İsa'nın da Hintli Abram/Abraham (İbrahim'in) soyundan geldiğine inanılır ve ne ilginçtir ki hindular da babalarına "baba" der.

Eğer bu hikayeler doğruysa İsa'ya ölüyü diriltecek genetik bilgilerin, bizler gibi fakat üst akıl insansı(lar) tarafından verildiğinin en büyük ispatlarıdır ve bu benim en başından beri savunduğum bir iddiadır.

Kutsal kitaplardaki ve tüm dinlerdeki tanrı figürü, tüm parçaları birleştirince insanımsı bir silüet oluşuyor. Eli, baldırı olan, uzun boylu, her şeyi gören gözü, her şeyi işiten kulağı, yaratma, öldürme ve diriltme gücüne sahip, doğaya hakim ve üst seviye genetik bilgisi olan (büyük olasılıkla tüm dna kodonları açık) bir çeşit SÜPERMAN ancak ne var ki genetik müdahaleleri kendi başına yapamıyor :)

Kuranda yaratım ile ilgili ayetlere baktığımızda biz-nahnu ifadesi kullanılıyor. Sümer tabletlerindeki yaratım ile Mısır medeniyetindeki yaratım hikayesi de neredeyse aynıdır.

İşte bu tanrı(lar) insanların arasına girdiğinde ekseriye hayvan maskeleri takıp (Bkz. İncil Vahiy 4/1-8), bazen de normal insan görünümünde, normal bir insanla konuşuyorlar :) (bkz Kuran 2/259)

Tüm bunlar bizleri görünmez hayali bir tanrıya değil, bildiğin senin benim gibi fiziksel yapıya sahip fakat daha zeki, daha gelişmiş ve daha uzun boylu insansı varlıklara götürüyor. Bunlar, kendi içlerinden olanlara aktarmış olduğu genetik bilimi ve teknolojiyi kullanarak, kitleleri korkutmasını ve kendilerine tapındırmayı başarmışlardır. (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:25 güncellendi

11/09/2020

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

(Uzun bir yazı olacak ama kafandaki önemli soruların cevabını bulacağından eminim)

Mucize kelimesini kuran açısından değerlendirecek olursak anlam ve yazılış bakımından farklı şekillerde kullanıldıklarını görüyoruz.

Mucize مُعْجِزَة = aciz bırakmak. Ayet = اٰيَاتِ = ayet/mucize/delil ...

Muhtelif ayetlerde tanrının meydan okuma yöntemi olarak “mucize=aciz bırakamazsınız” şeklinde kullanılırken, bazı ayetlerde ise meydan okuma ile ikna olmayanları şaşırtmak amacıyla “ayetlerimiz=işaretlerimiz, delillerimiz, mucizelerimiz” şeklinde kullanılmıştır. Gerçek anlamlarının ruhaniyat ile hiç bir ilgisi yoktur!

Madde/Maddiyat aleminde yaşıyoruz. Aklımızın yetmediği ve o an için çözemediğimiz konuları maneviyata/bilinmezliğe bağladık. Halbuki her şeyin bir izahı muhakkak vardır. Yaratıcılarımız bizlere bu madde aleminde işimize yarayacak standart içgüdü ve yetenekleri dna’mıza kodlamışlardır. Bunlar “yeme, içme, üreme, korku, aşk, acı …” vs. gibi basit his ve davranışlardır. Bunların gelişimi, kas dokusundan ibaret olan beyni geliştirmekle mümkündür. Beynimizin idrak edemediği şeylere tanrıların mucizesi dedik. Zihnini geliştiren zekiler, zihnini geliştiremeyen cahilleri sömürüp, sahip olduğu yeteneklerini “tanrının mucizesi” diyerek, kurdukları bu sömürge imparatorluğu için kullandılar ve dünyaya korku saldılar. Ellerinde “kendilerinden önceki beyni gelişmiş zeki insanların bilgileri” mevcuttu. Bu bilgileri kendi soylarına (israiloğullarına) aktardılar. Bu bilgilere hepimiz vakıf olamadığımız için, bilgiyi elinde bulunduran kişileri tanrının elçileri/peygamberleri olarak kabul ettik/inandık. Oysa ki peygamberlik dedikleri şey babadan oğula geçen krallık sisteminden başka bir şey değildi. Kutsal kitaplardaki peygamberlik silsilesine bakanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Tanrının, birkaç adamı kullanarak ve birtakım deliller göstererek varlığını insanlığa ispatlamaya çalışması trajikomik bir durumdur. Çünkü sonsuz kudrete sahip olduğuna inanılan tanrının böylesine basit ve kayırıcı bir yola başvurmak yerine kendisinin varlık bilgisini dna’larımıza kodlamış olması ve istisnasız tüm insanlığın da tanrıya inanıyor olması gerekmez miydi?

Öte yandan doğanın mucizelerle dolu olduğunu ve bunu bir kısım insanların görerek tanrıya iman ettiğini, bir kısım insanların da göremeyecek kadar kör olduğunu iddia etmek, tanrının bizi eksik/kusurlu yaratmış olduğunu gösterir. Bazı kişilerin bunları görebildiğini savunmak ise; tanrının bazılarımızı bazılarımıza karşı kayırmış olduğunu gösterir. Aksini iddia eden buyursun!

Bu yaşam döngüsünde mucizevi bir durum yoktu, hiç olmadı. Ellerindeki kadim/üstün bilgileri kullanarak bir korku/teslimiyet krallığı kurdular. Çünkü insanları tek bir merkeze yöneltmek ve yönetmek daha kolay olacaktı. O zamanlarda mucize gibi görünen olaylar, teknoloji sayesinde günümüzde de mümkün olmaktadır. Örneğin ölünün elektroşok ile diriltilmesi, göz nakli ameliyatı, yanmayan amyant elbiseler, deprem ve yağmur makineleri vs. vs. bunları yapabiliyoruz, çünkü zaten bu bilgilere sahiptik ve bunları hep kullandık (İncil’de vahiy, tevrat’ta hezekiel bölümlerini okuyun). Bizi buraya yerleştiren tasarımcılarımızın, buranın kullanım klavuzunu vermeyeceklerini de düşünemezdik elbette ama maalesef bu klavuz iyilerin değil kötülerin ellerinde :(

Yukarıda bahsettiğim şekilde belli bir standartta tasarlanmış dna/genlerimiz var ancak bunların kısıtlanmış olduğu da bir gerçek. Tanrılar insanlara kendi varlıklarını ispatlamak isteseydi mucizelere ihtiyaç duymazlardı, dna/genlerimize kendi delillerini de yerleştirirlerdi. Böyle yapmadıklarına göre bilinmek gibi bir ihtiyaçları olmadığı, bizlerin de basit/sıradan canlılardan farkımız olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Her şeyin bilgisini içeren klavuz/rehber/asıl ahit elimizde olmadığı için olayları hep ruhaniyete bağladık. Halbuki yaşadığımız bu madde aleminde ihtiyacımız olan içgüdüler dna'larımızda vardır. Ruhaniyat diye birşey yok! Çünkü ölüm diye bir gerçeklik var. Ölümün olduğu yerde ruhtan yada sonsuzluktan konuşmak abesle iştigaldir. Sonsuza kadar yaşayan varlıklar olsaydık ruhumuz var diyebilirdik.

Ruh dediğimiz şey bilgidir. Bilgi bilinçtir. Ruh'un hem ölümsüz olduğuna hem de tanrı tarafından üflenmiş olduğuna inanmak çelişkidir/mantıksızdır. Çünkü önümüzde, tanrının vermiş olduğuna inanılan (!) ölüm diye bir gerçeklik var. Ruh tanrının üfürüğü olsaydı neden onu ölümlü bir bedene yerleştirsin ki? Sonsuz bir yaşama sahip insan tarafından yüceltilmek daha mantıklı olmaz mıydı? Ayrıca ruh ölümsüz olsaydı sıfır hafıza ile doğmazdık.

Hepimiz biriz. Hepimizde aynı dna kodu var. Hepimiz basit kodlardan ibaretiz. Hepimizde aynı içgüdü var. Bu gen binlerce yıl insandan insana aktarılıyor. Aktarılma enkarne ile mümkün oluyor. Hayat döngüsü dediğimiz şey aslında bir reenkarnasyondur. Sıfır hafıza ile başka bir zamanda, başka bir yerde, başka bir bedende dünyaya gözümüzü açıyoruz. Bazı kişiler "önceki hayatımda falan yerde falan kişiydim" derken doğruyu söylüyor olabilir. Çünkü doğal yollardan olmamış toplu kıyım ve ani ölüm örnekleri var. Bazı yetenek ve alışkanlıkların genler vasıtasıyla aktarıldığını biliyoruz. Beyin baskılanmasından kurtulup beyin kaslarını geliştirmediğimiz sürece dna'mıza kodlanan standart içgüdü ve bilgilerle doğup-büyüyor ve ölüyoruz. Eskiden uzun olan ömrün kısaltılmasının sebebi bu zihin gelişimine engel olmak için olabilir. Okuma ve araştırmaya ağırlık verirsek beyin kaslarımız gelişiyor ve zihnimiz için belirlenen standartın dışına çıkabiliyoruz (https://youtu.be/VLzy-KwFBdc). Bu yüzden her insanın IQ seviyesi farklıdır. Eğer tüm insanlar bu baskılanmadan kurtulup Einstein seviyesinde zihnini geliştirmiş olsaydı dünya şu an çok daha farklı bir yer olurdu. Ya da tam tersi, insanlık zihnini hiç geliştirememiş olsaydı, şu an afrikadaki yerliler gibi yaşıyor olacaktık. Demem odur ki, anahtar biziz. Zihnini geliştiren zekiler, geliştiremeyen cahil kitleleri sömürürler.

Ruhaniyat olayını ve herşeyin maddeden ibaret olduğunu öğrendiğimize göre CİN kavramını da açıklayabiliriz.

Cin=gizli olan manasına gelir. kuranda bu şekilde birçok ayette kullanılır. cenin=su ile gizlenmiş, can=beden ile gizlenmiş, cennet=bahçe ile gizlenmiş, cinnet=aklı/bilinci gizlenmiş … vs. aynı kökten türeyen kelimeler olup ruhaniyatla bir ilgisi yoktur. Bazen "kurnaz ve daha zeki" anlamında "cin fikirli" lafzını kullanırız. Cin, geleneksel anlamda görünmeyen ruhani varlıklar ise, gör(e)mediğimiz bir varlığın aklını nasıl bilebilmişiz ki bu lafzı kullanmışız? Komik bir durum gerçekten.

وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
15.27 - Cin/cann’i de daha önce zehirli/dumansız ateşten yaratmıştık.

Buradaki “nar-is semum” dumansız ateş ve zehirli ateş olarak çevrilmiş. “smm” kök harflere sahip “semmet” ile benzer olup anlamı zehirli yılan demektir. O halde mantıklı çeviri şöyle olmalıdır;

"Ve o gizli olan yılanı da yaratmıştı"

Çeviri size garip gelebilir ama bence gerçek anlamı budur. Çünkü tevrat ve incil’deki cennetten kovuluş hikayeleri de bu şekildedir ancak tevratta sözü edilen yılan gibi fiziksel değil, israiloğulları gibi yılanoğulları adında bir grup/kavmin adıdır ve bunların daha önceleri birlikte yaşadıklarını kutsal metinlerden(!) anlamaktayız. İçlerinde “adalet ve özgürlük için isyan” düşüncesi besleyen İblis/Yılanoğlulları, Cennet’te gizli bir isyan çıkarıp savaşa sebep oldular, birçoğu katledildi ve kalanlar da buraya sürüldü.

Vahiy 7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونٖى وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلًا
18.50 - Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: Adem'e eğilin/itaat edin!» demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onun neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.

Ayetteki “İblis cinlerdendi” ifadesinin doğru açıklaması şudur. İblis; isyan planını gizli yapmıştı. Nitekim ışık sembolünü kullanan mason ve illümanitlerin de işlerini çok gizli bir şekilde yürüttüklerini biliyoruz. Yılan figürlerini ise antik toplumlarda ve Firavun/eski Mısır hiyerogliflerinde görmek mümkündür. İblis, sümer tabletlerinde bahsedilen yaratılış bilgilerine sahip olan ama bunu gizleyen bir lider miydi? Ayetin devamında “iblisin nesli” diyor. iblis’in nesli sizce nasıl oluşmuş olabilir? Evet tahmin ettiğiniz gibi Adem, eşi ve İblis arasında gerçekleşen üreme ile. İblis büyük ihtimalle Lilith/İshtar denilen o antik tanrıça idi. Zaten kadınlarımızın genelinde de kıskançlık ve kibir hakim değil midir?

Öyleyse bu durum bizlere 3. kan grubunun, farklı ten yada göz renklerinin de nasıl ortaya çıktığını, kötülük ve iyiliğin genlerimizde nasıl dolaştığını açıklamaz mı? Bence açıklar!

Kutsal kitaplar(!) onun “kıskanç ve kibirli” bir karaktere sahip olduğunu ve Adem'e (adama) itaat etmediği/eğilmediği için lanetlenmiş olduğundan bahseder. Ancak 15/39’a göre iblis’i kışkırtanların da tanrılar olduğunu yani “tanrının Adem’i kayırması” karşısında iblis’in “adalet ve eşitlik istediğini” görmekteyiz. Bu durum bize içimizdeki “iyilik - kötülük, sevgi - nefret, kıskançlık - fedakarlık vb.” ikilemlerinin nasıl ve neden başlamış olduklarına da cevap olmaktadır.

Peki iblis=cin arasındaki bağlantıyı anladık da iblis=şeytan arasındaki bağlantı için ne diyeceksin derseniz (?)

Kuranda şeytan=şey-a-tiyn olarak kullanılır. şeytan/satan= kibirli, tiyn/tıynet= mizaç, huy demektir. anlamı “tıyneti kibirli olan” demektir -ki çoğumuz bu mizaca da sahip değil miyiz?

Toparlayacak olursak;

Sonsuz ruh diye birşey yoktur. Ruh=bilgi=bilinçtir. kutsal ruh=kutsal bilgidir ve bu bilgiler gizlidir. Kuran, İsa’ya verilenin kutsal ruh/bilgi olduğunu söylüyor. O’na gizli olan yaratılış sırları verilmiş. Bunu veren baphomet/iblis/yılanoğlu (kendisi yada soyundan biri) olabilir. Nitekim tanrılar ile aynı zaman ve mekanda yaşamış. İsa bu bilgileri kullanarak ölüyü diriltmiş, körleri iyileştirmiş ve bir kuş yaratıp uçurabilmiş vs.

O tarihlerde bunlar mucize olarak algılanıyordu ancak zamanımızda bunları tıp bilimi gerçekleştirebiliyor. Yaratma kıssası hariç ama emin olun bunun bilgisine de sahibiz. Sırf sömürü düzeni bozulmasın diye bunu açıklayamıyorlar. Tıp biliminin kullandığı yılan figürü ile satan/baphomet’in kucağındaki figürün aynı olması; İSA ile İBLİS arasında bir ilginin olabileceğini gösteriyor -ki İsa figürleri ile İblis figürlerinde çizilen el/parmak işaretleri hep aynıdır.

Belki de İsa/aysun İblis'in ta kendisidir.

Luka 51-53 Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır.”

Eveeeet! uzun bir yazı oldu ama dikkatle okuduysan kafanda bazı fikirler oluşmuştur umarım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi dünya hayatının ruhaniyat/maneviyatla hiçbir ilgisi yoktur. Çok eski bir geçmişimiz var. Tanrılar bizi mükemmel hale getirene kadar birçok kez deneme yapmış olabilirler. Başarısızlıklarında ise kıyım! 

Mükemmele ulaşmanın amacı kusursuz bir köle yaratmak içindi. Olay tamamen sümer tabletlerinde anlatılan hikayeler ile aynı. Kutsal kitapların hepsinde (!) “adam öldürmek/cana kıymak” yasaktır. bunun nedeni hayatı kutsal kılıp köleliliği devam ettirebilmektir. O dünyadaki/cennetteki yönetim ve kavim anlayışı (tek tanrı krallığı) burada da devam etmiştir. İncil’in birçok yerinde tanrı için kral/lord kelimesi kullanılması bir tesadüf değildir. Hayat bir döngü/enkarne halinde devam etmektedir. Melekler insanların bozgunculuk çıkaracağını bu yüzden biliyorlardı. Uyanamadığınız ve isyan etmediğiniz sürece doğurduğunuz her çocuk, kötülerin krallığına köle olacaktır -ki öyle değil mi zaten?

Sümer tabletleri, tevrat ve kuran aynı hikayeleri anlatıyor. Aralarındaki fark, sümer tabletlerinde “çok tanrılardan”, diğer kitaplarda ise “tek tanrıdan” bahsediliyor olmasıdır. Ortada gelişmiş ve kavimlere ayrılmış bir ırk var (bu biz de olabiliriz başka yaratıklar da olabilir). Tek tanrı inancını savunan kuran’ın yaratılış evresi kısımlarında, bazı ayetlerde “ben yarattım” bazı ayetlerde de “biz yarattık” ifadesinin kullanılması, sümer tabletlerindeki yaratılış evrelerinin de doğru olduğunu ispatlamaz mı? (bkz. sümer tab. 6)

Tek tanrı inancını/krallığını yüceltmenin maksadını bu yazımda belirtmiştim. Kitleleri tek bir noktaya yöneltmek ve yönetmek … bunun için dinleri kullanarak bir sömürge krallığı kurdular. İnsanları koyun gibi bir arada tutarak gütmeyi bunun sayesinde başardılar.

Okumadan ve düşünmeden bilemeyiz ve bu yalan tarih içinde kaybolur gideriz. (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:18 güncellendi

03/01/2019

Bilinci açık tutarak ÖLÜMSÜZ olabilir miyiz (?)


BİLİNCİ AÇIK TUTARAK ÖLÜMSÜZ OLABİLİR MİYİZ (?)

"Epifiz bezi, uyku-uyanma modülasyon kalıpları, mevsimsel fonksiyonları etkileyen seratoninin türevi olan melatonin hormonu üretir."

Yaşam ve ölüm süresini belirleyen dna'larımızdır. Geçmişte dna'ya müdahale olduğunu Sümer tabletleri ve Tevrat'tan öğrenmekteyiz. Bilimsel açıdan ise, günümüz bilimadamları 64 kodona sahip dna'mızın 20'sini aktif olarak kullanmamızı sağlayan stop kodonlarını açarak ondaki kısıtları kaldırmayı ve bu sayede ömrü uzatmayı, hatta ölümsüz olmayı amaçlamaktadırlar.

Yaşamın uzun olması ve ölümün geciktirilmesi; bilincin tamamen kaybolmasını önlemekle de mümkündür. Bunun nasıl olacağını birazdan anlatacağım. Nitekim bilim dünyası da yapay zeka ile bilinci açık/uyanık tutmanın yollarını arıyor (bkz. 2045 projesi). Çünkü bu imkansız değil. Nitekim orijinimizde ömür: 1000 yıl civarıdır. Tarihte bunun örnekleri var (bkz Kuran 29/14, Sümer tab.). Daha hızlı sürede, daha fazla sistem kölesi yaratmak amacı güden "tanrı(lar) ve elitleri" dna'larımıza stop kodonu eklediler ve ömrümüzü kısıtladılar (bkz. Yaratılış 6/3). Piramidin en üstünde bulunan bu TANRI(lar) ve ELİTLERİ yeterince zenginliğe ulaştığında (yeterince altın istiflediğinde), bu dünya tarlasında "yeni hasatlar ve yeni hayatlar" için artık hazırdırlar (bunu önceki yazılarımda açıklamıştım).

Peki bizler neler yapabiliriz?

Öncelikle bu hipnozdan uyanmalı, bilincimizi açmalı ve kapalı (mühürlü) dna'larımızı onarmanın bir yolunu bulmalıyız. Boş muhabbetler ile bunu başarmamız mümkün değil. Bu köle-efendi sistemini lehimize çeviremediğiniz sürece biz ve bizden sonraki nesillerimiz de hep bu hasatçıların sistemine köle olarak doğacaktır. İnsan dna'sını orijinine döndüremediğimiz sürece dünya var oldukça bunların kölesi olmaya mahkumuz. Çünkü genetik yatkınlık mirası ile bizden sonraki her insan aynı kısıtlı dna'yı taşıyor olacaktır.

Hasat süreci başladı. Benden uyarması. Ölmek yada ölümü beklemek çözüm değil. İntihar çözüm değil. Tek çare mücadeledir. Safını belirle. Seni köle olarak kullanan gök tanrıcıların işaretlerini hep görmektesin (ışık, güneş, yıldız, piramit, kartal vb.). Uyanık ol ve neye niçin inandığını sorgula!

UNUTMA! YIKIM; HEP GÖKTEN (GÖKTEKİNDEN) GELMİŞTİR!

Size bir ipucu: Hasata kadar bunu geliştirebilirseniz belki bir umut olabilir. "Bilinci ayakta tutacak yada onu geri döndürebilecek elektriksel takviye ve yapay melatonini vücüda enjekte ederek ölümü geciktirilebilir ve/veya ölüyü diriltebilirsiniz!" Tıpkı İsa'nın yaptığı gibi ... (ercan aldan)

En çok okunan