test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉
Ruh = Bilinç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ruh = Bilinç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/09/2020

MODERN KÖLELER

MODERN KÖLELER

Metafizik bir dünyada yaşamıyoruz. Görmediğimiz, tatmadığımız yada dokunmadığımız şeylerin varlığına inanıp ona tapınıyoruz, neden tapındığımızı bile bilmeden ... Şu zihin denilen şey kontrol edilemiyor. “Sonsuz ruh” dediğimiz aslında “bilinç”tir. Bedenden uçup giden bir şey yok. Bilinç tamamen gittiğinde iş bitmiştir. Beden cansız bir nesnedir. Cansız/bilinçsiz nesneler daimi ölüdürler. Bilinci olan bir varlık için ölüm kaçınılmaz sondur. Kabalistler, mistikçiler ve spiritüalistler; ölüm gerçeğini “büyü, mistik ve paranormal aldatmacalarla süsleyerek” bir korku dünyası yaratmayı ve bu gerçeği kendi lehlerine çevirmeyi başarmışlardır. Bundaki amaçları; (tek tanrı inancı ile) tek bir çatı altında kitleleri toplamak, efendi-köle sistemi ile onları yönetmek ve sömürmektir. İtaat etmeyenleri ise “hasat” denilen kitlesel kıyım ile öldürmekte ve bu korku ile; beyinleri baskı altına alıp, onları; itiraz edemeyen, sorgulayamayan robotlar haline getirmektedirler.

Binyıllardır süren ölümsüzlük arayışı 2045 projesi ile son bulabilir. Yapay zeka ve dna sentezi ile bu sağlanabilir ama sonrasını tahmin edebilmek güçtür. Dna bir işlemcidir. İşlemci; onu üreten mühendis tarafından değil de bir başkası tarafından modifiye edilirse orjinalliğini yitirerek, onu üretene özel bir araç haline gelecektir. Yapay zekanın kontrolü ele geçirmesi durumunda, ebedi yaşam düşüncesi - ebedi yok oluşa sebebiyet verebilir.

Belki de bu gereklidir. Bizler evrenin başına gelen en büyük belayız. Doğanın var etme gücünü, yok etmek için kullanan hırs dolu zalimleriz. Gerçek hayatın içinde bir hayal dünyası yaratmışız kendimize. Gerçek hayatı sürekli ıskalıyoruz. İçinde bulunduğumuz durum, kedinin yakalamış olduğu fareyi yemeden önce oynaması gibidir. Birileri bizimle oynuyor. Bunun için din ve siyaseti kullanıyorlar.

Evrimleşeceğimiz/gelişeceğimiz ve üstün bir teknolojiye sahip olacağımız kesindir ama bu teknolojileri/gücü birbirimizi yok etmek amacıyla kullanacağımız da bir gerçektir. Çünkü bu döngü hep bu şekilde olmuştur. Hırs güçtür ve güç hırsa her zaman yenik düşmüştür. Geçmişte en üst teknolojiye ulaşıp düşüşe geçmiş olabiliriz yada tam tersi de olabilir. Her durumda doğanın kanunu olan “Yok etmek” gerçeğini örtbas edememişiz. Çünkü bu içgüdüyü bize veren doğadır. Can taşıyan her bilinçli varlıkta bu içgüdü vardır. Dinler içimizdeki bu yok etme içgüdüsünü maskelediğimiz, hırs zehrimizi şerbet diye masumlara içirdiğimiz iyi niyet masallarıdır. Dinleyeni ve inananı çoktur. Güçlü bir hipnozdur. Etkisinden kurtulmak için kendimizi silkelemeli ve bu çerçevenin dışına atmalıyız. Bu hipnozdan kurtulamayanlar, ölüm gerçeğini gördükleri halde ölümsüz bir hayat süreceklerine inanarak kendilerini avuturlar. Bu inanç, içimizdeki ölümsüzlük hırsının bir yansımasıdır. Sizin sömürücüleriniz bu inancı kendi çıkarları için kullanmışlardır. Dedikleri gibi sonsuz bir güce ve sonsuzluğa sahip bir Tanrıları olsaydı onu vadetmez hemen şuan herhangi birine verirdi ve tüm gizemleri giderirdi. Hayal dünyalarında/cennetlerinde, hayali sonsuzluklara umut bağlayanların inancını pekiştirirdi ama bunun bir örneği dünya tarihinde yoktur ve olmayacaktır da. Çünkü yarattıkları tanrının böyle bir gücü yoktur!

Bir de, hiç görmedikleri halde onun tüm vasıflarını(!) kendi adları gibi bilen, %0,99 IQ’ya sahip, “işte o öyle demiş, şu böyle demiş”ten öteye gidemeyen, mason pergelini elinden düşürmeyen kabalist bilim adamı (!) atalarının her söylediği ve yaptığı sahte çizimler/resimlerle (güya inandıkları) kitabın mucizelerini haklı çıkarmaya çalışan, garip bir müslüman güruhu da var. Bunlar için söyleyebileceğim tek şey “Sizler seçilmişler değilsiniz!” Seçilmiş olanlar; RA’nın gözüyle bakanlardır. Yani uğrunda saç baş yolduğunuz idollerinizdir ve onları yaratan patronlarıdır. Kıyamet sandıklarında yada nuhun gemilerinde kurtarılacak olan elitler onlardır ve malesef aralarında sizler olmayacaksınız. Siz ve evlatlarınız; cennet, sonsuz yaşam umudu ile onların ve evlatlarının (bu dünya var oldukça) kölesi olmaya devam edeceksiniz!

https://twitter.com/i/status/1504522020775763969

Peki dinsiz yaşanır mı? diyeceksiniz. Yaşanır elbet. Hem de en güzel haliyle. Aslanın ve ceylanın, kurdun ve kuzunun bir dini mi var? Yada onlarla birlikte yaşayan (sizlerin ilkel kabul ettiği) yerlilerin? Ancak ceylan aslanın mıntıkasına, kuzu da kurdun mıntıkasına girdiğinde neler olacağını bilirler. Bu yüzden aslan ve kurt pusu kurmak zorundadır. Din adamlarının ve siyasetçilerin bizlere yaptığı da aynen budur! Onlar ikiz kardeş gibidirler. Dinler ile kandırırlar, kanmayanları siyasi kararları ile yok ederler. Yarattıkları bu modern hayat, modern köleliktir.

Kim bilir belki de onlar haklıdırlar. Gerçekten koskocaman bir tanrıları vardır ve bizi yaratıp buraya tıkmıştır. Bu doğruysa, (bunca örnekten sonra) onun iyi olduğuna inanmam mümkün değil. Güçlünün zayıfı yok ettiği bu doğada, zayıfın yanında olmayan (onu görmezlikten gelen) bir tanrı bana göre saygıyı hak etmiyor.

Hayatın gerçeklerine gözlerinizi kapayıp, yaşamı ıskalamayın! Siz teksiniz. Birsiniz. Kafanızı kumdan çıkarın! Kendinizi onlara yem etmeyin. Bu hayatı yaşayalım ama “özgürce”. Doğa size bu şansı vermiş (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:19 güncellendi

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

CİN, RUH, REENKARNASYON ve MUCİZE KAVRAMLARININ GERÇEK ANLAMLARI

(Uzun bir yazı olacak ama kafandaki önemli soruların cevabını bulacağından eminim)

Mucize kelimesini kuran açısından değerlendirecek olursak anlam ve yazılış bakımından farklı şekillerde kullanıldıklarını görüyoruz.

Mucize مُعْجِزَة = aciz bırakmak. Ayet = اٰيَاتِ = ayet/mucize/delil ...

Muhtelif ayetlerde tanrının meydan okuma yöntemi olarak “mucize=aciz bırakamazsınız” şeklinde kullanılırken, bazı ayetlerde ise meydan okuma ile ikna olmayanları şaşırtmak amacıyla “ayetlerimiz=işaretlerimiz, delillerimiz, mucizelerimiz” şeklinde kullanılmıştır. Gerçek anlamlarının ruhaniyat ile hiç bir ilgisi yoktur!

Madde/Maddiyat aleminde yaşıyoruz. Aklımızın yetmediği ve o an için çözemediğimiz konuları maneviyata/bilinmezliğe bağladık. Halbuki her şeyin bir izahı muhakkak vardır. Yaratıcılarımız bizlere bu madde aleminde işimize yarayacak standart içgüdü ve yetenekleri dna’mıza kodlamışlardır. Bunlar “yeme, içme, üreme, korku, aşk, acı …” vs. gibi basit his ve davranışlardır. Bunların gelişimi, kas dokusundan ibaret olan beyni geliştirmekle mümkündür. Beynimizin idrak edemediği şeylere tanrıların mucizesi dedik. Zihnini geliştiren zekiler, zihnini geliştiremeyen cahilleri sömürüp, sahip olduğu yeteneklerini “tanrının mucizesi” diyerek, kurdukları bu sömürge imparatorluğu için kullandılar ve dünyaya korku saldılar. Ellerinde “kendilerinden önceki beyni gelişmiş zeki insanların bilgileri” mevcuttu. Bu bilgileri kendi soylarına (israiloğullarına) aktardılar. Bu bilgilere hepimiz vakıf olamadığımız için, bilgiyi elinde bulunduran kişileri tanrının elçileri/peygamberleri olarak kabul ettik/inandık. Oysa ki peygamberlik dedikleri şey babadan oğula geçen krallık sisteminden başka bir şey değildi. Kutsal kitaplardaki peygamberlik silsilesine bakanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Tanrının, birkaç adamı kullanarak ve birtakım deliller göstererek varlığını insanlığa ispatlamaya çalışması trajikomik bir durumdur. Çünkü sonsuz kudrete sahip olduğuna inanılan tanrının böylesine basit ve kayırıcı bir yola başvurmak yerine kendisinin varlık bilgisini dna’larımıza kodlamış olması ve istisnasız tüm insanlığın da tanrıya inanıyor olması gerekmez miydi?

Öte yandan doğanın mucizelerle dolu olduğunu ve bunu bir kısım insanların görerek tanrıya iman ettiğini, bir kısım insanların da göremeyecek kadar kör olduğunu iddia etmek, tanrının bizi eksik/kusurlu yaratmış olduğunu gösterir. Bazı kişilerin bunları görebildiğini savunmak ise; tanrının bazılarımızı bazılarımıza karşı kayırmış olduğunu gösterir. Aksini iddia eden buyursun!

Bu yaşam döngüsünde mucizevi bir durum yoktu, hiç olmadı. Ellerindeki kadim/üstün bilgileri kullanarak bir korku/teslimiyet krallığı kurdular. Çünkü insanları tek bir merkeze yöneltmek ve yönetmek daha kolay olacaktı. O zamanlarda mucize gibi görünen olaylar, teknoloji sayesinde günümüzde de mümkün olmaktadır. Örneğin ölünün elektroşok ile diriltilmesi, göz nakli ameliyatı, yanmayan amyant elbiseler, deprem ve yağmur makineleri vs. vs. bunları yapabiliyoruz, çünkü zaten bu bilgilere sahiptik ve bunları hep kullandık (İncil’de vahiy, tevrat’ta hezekiel bölümlerini okuyun). Bizi buraya yerleştiren tasarımcılarımızın, buranın kullanım klavuzunu vermeyeceklerini de düşünemezdik elbette ama maalesef bu klavuz iyilerin değil kötülerin ellerinde :(

Yukarıda bahsettiğim şekilde belli bir standartta tasarlanmış dna/genlerimiz var ancak bunların kısıtlanmış olduğu da bir gerçek. Tanrılar insanlara kendi varlıklarını ispatlamak isteseydi mucizelere ihtiyaç duymazlardı, dna/genlerimize kendi delillerini de yerleştirirlerdi. Böyle yapmadıklarına göre bilinmek gibi bir ihtiyaçları olmadığı, bizlerin de basit/sıradan canlılardan farkımız olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Her şeyin bilgisini içeren klavuz/rehber/asıl ahit elimizde olmadığı için olayları hep ruhaniyete bağladık. Halbuki yaşadığımız bu madde aleminde ihtiyacımız olan içgüdüler dna'larımızda vardır. Ruhaniyat diye birşey yok! Çünkü ölüm diye bir gerçeklik var. Ölümün olduğu yerde ruhtan yada sonsuzluktan konuşmak abesle iştigaldir. Sonsuza kadar yaşayan varlıklar olsaydık ruhumuz var diyebilirdik.

Ruh dediğimiz şey bilgidir. Bilgi bilinçtir. Ruh'un hem ölümsüz olduğuna hem de tanrı tarafından üflenmiş olduğuna inanmak çelişkidir/mantıksızdır. Çünkü önümüzde, tanrının vermiş olduğuna inanılan (!) ölüm diye bir gerçeklik var. Ruh tanrının üfürüğü olsaydı neden onu ölümlü bir bedene yerleştirsin ki? Sonsuz bir yaşama sahip insan tarafından yüceltilmek daha mantıklı olmaz mıydı? Ayrıca ruh ölümsüz olsaydı sıfır hafıza ile doğmazdık.

Hepimiz biriz. Hepimizde aynı dna kodu var. Hepimiz basit kodlardan ibaretiz. Hepimizde aynı içgüdü var. Bu gen binlerce yıl insandan insana aktarılıyor. Aktarılma enkarne ile mümkün oluyor. Hayat döngüsü dediğimiz şey aslında bir reenkarnasyondur. Sıfır hafıza ile başka bir zamanda, başka bir yerde, başka bir bedende dünyaya gözümüzü açıyoruz. Bazı kişiler "önceki hayatımda falan yerde falan kişiydim" derken doğruyu söylüyor olabilir. Çünkü doğal yollardan olmamış toplu kıyım ve ani ölüm örnekleri var. Bazı yetenek ve alışkanlıkların genler vasıtasıyla aktarıldığını biliyoruz. Beyin baskılanmasından kurtulup beyin kaslarını geliştirmediğimiz sürece dna'mıza kodlanan standart içgüdü ve bilgilerle doğup-büyüyor ve ölüyoruz. Eskiden uzun olan ömrün kısaltılmasının sebebi bu zihin gelişimine engel olmak için olabilir. Okuma ve araştırmaya ağırlık verirsek beyin kaslarımız gelişiyor ve zihnimiz için belirlenen standartın dışına çıkabiliyoruz (https://youtu.be/VLzy-KwFBdc). Bu yüzden her insanın IQ seviyesi farklıdır. Eğer tüm insanlar bu baskılanmadan kurtulup Einstein seviyesinde zihnini geliştirmiş olsaydı dünya şu an çok daha farklı bir yer olurdu. Ya da tam tersi, insanlık zihnini hiç geliştirememiş olsaydı, şu an afrikadaki yerliler gibi yaşıyor olacaktık. Demem odur ki, anahtar biziz. Zihnini geliştiren zekiler, geliştiremeyen cahil kitleleri sömürürler.

Ruhaniyat olayını ve herşeyin maddeden ibaret olduğunu öğrendiğimize göre CİN kavramını da açıklayabiliriz.

Cin=gizli olan manasına gelir. kuranda bu şekilde birçok ayette kullanılır. cenin=su ile gizlenmiş, can=beden ile gizlenmiş, cennet=bahçe ile gizlenmiş, cinnet=aklı/bilinci gizlenmiş … vs. aynı kökten türeyen kelimeler olup ruhaniyatla bir ilgisi yoktur. Bazen "kurnaz ve daha zeki" anlamında "cin fikirli" lafzını kullanırız. Cin, geleneksel anlamda görünmeyen ruhani varlıklar ise, gör(e)mediğimiz bir varlığın aklını nasıl bilebilmişiz ki bu lafzı kullanmışız? Komik bir durum gerçekten.

وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
15.27 - Cin/cann’i de daha önce zehirli/dumansız ateşten yaratmıştık.

Buradaki “nar-is semum” dumansız ateş ve zehirli ateş olarak çevrilmiş. “smm” kök harflere sahip “semmet” ile benzer olup anlamı zehirli yılan demektir. O halde mantıklı çeviri şöyle olmalıdır;

"Ve o gizli olan yılanı da yaratmıştı"

Çeviri size garip gelebilir ama bence gerçek anlamı budur. Çünkü tevrat ve incil’deki cennetten kovuluş hikayeleri de bu şekildedir ancak tevratta sözü edilen yılan gibi fiziksel değil, israiloğulları gibi yılanoğulları adında bir grup/kavmin adıdır ve bunların daha önceleri birlikte yaşadıklarını kutsal metinlerden(!) anlamaktayız. İçlerinde “adalet ve özgürlük için isyan” düşüncesi besleyen İblis/Yılanoğlulları, Cennet’te gizli bir isyan çıkarıp savaşa sebep oldular, birçoğu katledildi ve kalanlar da buraya sürüldü.

Vahiy 7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونٖى وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمٖينَ بَدَلًا
18.50 - Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: Adem'e eğilin/itaat edin!» demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onun neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.

Ayetteki “İblis cinlerdendi” ifadesinin doğru açıklaması şudur. İblis; isyan planını gizli yapmıştı. Nitekim ışık sembolünü kullanan mason ve illümanitlerin de işlerini çok gizli bir şekilde yürüttüklerini biliyoruz. Yılan figürlerini ise antik toplumlarda ve Firavun/eski Mısır hiyerogliflerinde görmek mümkündür. İblis, sümer tabletlerinde bahsedilen yaratılış bilgilerine sahip olan ama bunu gizleyen bir lider miydi? Ayetin devamında “iblisin nesli” diyor. iblis’in nesli sizce nasıl oluşmuş olabilir? Evet tahmin ettiğiniz gibi Adem, eşi ve İblis arasında gerçekleşen üreme ile. İblis büyük ihtimalle Lilith/İshtar denilen o antik tanrıça idi. Zaten kadınlarımızın genelinde de kıskançlık ve kibir hakim değil midir?

Öyleyse bu durum bizlere 3. kan grubunun, farklı ten yada göz renklerinin de nasıl ortaya çıktığını, kötülük ve iyiliğin genlerimizde nasıl dolaştığını açıklamaz mı? Bence açıklar!

Kutsal kitaplar(!) onun “kıskanç ve kibirli” bir karaktere sahip olduğunu ve Adem'e (adama) itaat etmediği/eğilmediği için lanetlenmiş olduğundan bahseder. Ancak 15/39’a göre iblis’i kışkırtanların da tanrılar olduğunu yani “tanrının Adem’i kayırması” karşısında iblis’in “adalet ve eşitlik istediğini” görmekteyiz. Bu durum bize içimizdeki “iyilik - kötülük, sevgi - nefret, kıskançlık - fedakarlık vb.” ikilemlerinin nasıl ve neden başlamış olduklarına da cevap olmaktadır.

Peki iblis=cin arasındaki bağlantıyı anladık da iblis=şeytan arasındaki bağlantı için ne diyeceksin derseniz (?)

Kuranda şeytan=şey-a-tiyn olarak kullanılır. şeytan/satan= kibirli, tiyn/tıynet= mizaç, huy demektir. anlamı “tıyneti kibirli olan” demektir -ki çoğumuz bu mizaca da sahip değil miyiz?

Toparlayacak olursak;

Sonsuz ruh diye birşey yoktur. Ruh=bilgi=bilinçtir. kutsal ruh=kutsal bilgidir ve bu bilgiler gizlidir. Kuran, İsa’ya verilenin kutsal ruh/bilgi olduğunu söylüyor. O’na gizli olan yaratılış sırları verilmiş. Bunu veren baphomet/iblis/yılanoğlu (kendisi yada soyundan biri) olabilir. Nitekim tanrılar ile aynı zaman ve mekanda yaşamış. İsa bu bilgileri kullanarak ölüyü diriltmiş, körleri iyileştirmiş ve bir kuş yaratıp uçurabilmiş vs.

O tarihlerde bunlar mucize olarak algılanıyordu ancak zamanımızda bunları tıp bilimi gerçekleştirebiliyor. Yaratma kıssası hariç ama emin olun bunun bilgisine de sahibiz. Sırf sömürü düzeni bozulmasın diye bunu açıklayamıyorlar. Tıp biliminin kullandığı yılan figürü ile satan/baphomet’in kucağındaki figürün aynı olması; İSA ile İBLİS arasında bir ilginin olabileceğini gösteriyor -ki İsa figürleri ile İblis figürlerinde çizilen el/parmak işaretleri hep aynıdır.

Belki de İsa/aysun İblis'in ta kendisidir.

Luka 51-53 Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır.”

Eveeeet! uzun bir yazı oldu ama dikkatle okuduysan kafanda bazı fikirler oluşmuştur umarım. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi dünya hayatının ruhaniyat/maneviyatla hiçbir ilgisi yoktur. Çok eski bir geçmişimiz var. Tanrılar bizi mükemmel hale getirene kadar birçok kez deneme yapmış olabilirler. Başarısızlıklarında ise kıyım! 

Mükemmele ulaşmanın amacı kusursuz bir köle yaratmak içindi. Olay tamamen sümer tabletlerinde anlatılan hikayeler ile aynı. Kutsal kitapların hepsinde (!) “adam öldürmek/cana kıymak” yasaktır. bunun nedeni hayatı kutsal kılıp köleliliği devam ettirebilmektir. O dünyadaki/cennetteki yönetim ve kavim anlayışı (tek tanrı krallığı) burada da devam etmiştir. İncil’in birçok yerinde tanrı için kral/lord kelimesi kullanılması bir tesadüf değildir. Hayat bir döngü/enkarne halinde devam etmektedir. Melekler insanların bozgunculuk çıkaracağını bu yüzden biliyorlardı. Uyanamadığınız ve isyan etmediğiniz sürece doğurduğunuz her çocuk, kötülerin krallığına köle olacaktır -ki öyle değil mi zaten?

Sümer tabletleri, tevrat ve kuran aynı hikayeleri anlatıyor. Aralarındaki fark, sümer tabletlerinde “çok tanrılardan”, diğer kitaplarda ise “tek tanrıdan” bahsediliyor olmasıdır. Ortada gelişmiş ve kavimlere ayrılmış bir ırk var (bu biz de olabiliriz başka yaratıklar da olabilir). Tek tanrı inancını savunan kuran’ın yaratılış evresi kısımlarında, bazı ayetlerde “ben yarattım” bazı ayetlerde de “biz yarattık” ifadesinin kullanılması, sümer tabletlerindeki yaratılış evrelerinin de doğru olduğunu ispatlamaz mı? (bkz. sümer tab. 6)

Tek tanrı inancını/krallığını yüceltmenin maksadını bu yazımda belirtmiştim. Kitleleri tek bir noktaya yöneltmek ve yönetmek … bunun için dinleri kullanarak bir sömürge krallığı kurdular. İnsanları koyun gibi bir arada tutarak gütmeyi bunun sayesinde başardılar.

Okumadan ve düşünmeden bilemeyiz ve bu yalan tarih içinde kaybolur gideriz. (ercan aldan)
11 Eyl 2020 13:18 güncellendi

08/01/2019

ALLAHIN RUHUNDAN ÜMİDİNİZİ KESMEYİN (?)


ALLAHIN RUHUNDAN ÜMİDİNİZİ KESMEYİN (?)


İşte kasıtlı olarak yanlış çevrilmiş bir ayet daha ...

12.87
Arapça Metin
يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

Türkçe Transcript (*)
Yâ beniyye-żhebû fetehassesû min yûsufe veeḣîhi velâ tey-esû min ravhi(A)llâh(i)(s) innehu lâ yey-esu min ravhi(A)llâhi illâ-lkavmu-lkâfirûn(e)

Diyanet Vakfı Meali
Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez. *

Doğru çevirisi:
Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, O'nun ruhundan/bilincinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası O'nun ruhundan/bilincinden ümit kesmez.

Almaany isimli arapça-türkçe sözlük sitesinde neredeyse tüm anlamları bilindik "ruh" olarak olarak çevrilen kelime (-ki orjinali de ruh رَوْحِ şeklinde yazılır) 40'a yakın meal içinde 3 kişi "lütuf", 1 kişi de "destek" olarak çevirmiş.

Ruh'u klasik anlamda (21 gr ağırlığı olan ve ölünce uçup gittiğine inanılan görünmez şey olarak) kabul edenler (bu ayete göre) allahın da bir ruhu olduğunu ve bizler gibi ölümlü olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Çünkü ayetin orjinalinde apaçık "ruh" kelimesi geçiyor. Tıpkı "Meryem'e ruhumuzdan üfledik" ayetinde geçen ruh gibi. Çakal mealciler bunun bir çıkmaza yol açacağını bildiğinden, ayeti çevirirken "ruh" kelimesine en yakın kelime olan "rahmet"i kullanmışlar. Oysa ki bu iki kavram birbirinden çok farklıdır.

Doğrusu ise ruh=bilinçtir. Yusuf'un babası diğer çocuklarını tembihliyor. "Onun bilinci ile hareket edin ve ümidinizi kesmeyin" diyor. Meryem'e üflenen/yerleştirilen bilinç de öyle keza. "O'na bilgimizi/bilincimizi üfledik/yerleştirdik" ...

Önceki yazılarımda allahın üstün, ruhani ve hayali bir varlık olmadığını, al-lehü = O (yani üçüncü herhangi bir tekil şahıs demek olduğunu) söylemiştim. Bu ayetlerde O'ndan kasıt; Yusuf yada Yusuf'u yanına alan Mısır kralının olması kuvvetli ihtimaldir.

Kuran genelinde Al-lehu yani O kelimesi isim belirtmeden birçok şahıs yerine kullanılmıştır. Örneğin kimi ayetler allahı yani onu şahit olarak gösterir. Kimi ayetlerde o yeryüzüne inip sıradan insanlarla konuşur. Kimi ayetlerde doğal olayları (yani elektrik, elektromanyetik enerjisini) kontrol eden gücün sahibidir vs.

Olağandışı bir durum yok aslında. Eski çağlarda el-lehu yani o= enki idi, el idi, zeus idi, jüpiter idi, yahve idi vs. Ortaçağda mısır kralları/kraliçeleri (ra) idi. Günümüzde ise şer üçgenini idare eden kral ve/veya kraliçelerdir. Tüm bilindik ajanlar/gizli örgütler, mali kaynaklar ve kapital şirketler ezelden beri onlara hizmet ederler. Onu yüceltirler. Aynen ayetlerde söylendiği gibi (ilginç bir şekilde 10 ayet öncesinde de bu husus açıklanıyor).

Görünmez hayali bir allah aramaktan vazgeçin. Böyle bir şeyin olmadığını kendinize inandırdığınızda hayata bakış açınızın birden değişeceğine ve sonrasında ise tüm gerçeklerin size akmaya başladığına şahit olacaksınız ama bunun için ilk şart bu hipnozdan kurtulmanızdır.

Araştırın ve geniş bir bakış açısıyla bu konuları değerlendirin. Haklı olduğumu göreceksiniz (ercan aldan).

8 Oca 2019 22:11

07/01/2019

Kainat maddeyi/canlılığı Nasıl Yaratir?

Kainatta arabin hayalinde yarattigi bir Allah yada Rab yoktur.Elektromanyetik ve otede radyasyonlar girdabi icinde Gorunur ve Görunmez ISIK Evren vardir. Kendini gorunmez zeki hafıza barındiran (bilinc=ruh) isiktan maddeye indirgeyerek yaratir , madde elektrik tir , yani ışıktir ,kara delik radyasyonlarin dan olusur ,sizde ve herkeste olan dusunce bilinc enerjiden kendini surekli maddeye bedenlere manyetik yapisarak var eder..Goklerde niye elektrik olan simsekler yildirimlar var sanirsin ?..Kainatin en zayif en dusuk manyetik , en kucuk isik frekansinda goruntusu Elektriktir ! Elektrigin ust frekanslari Ölumsuz isiktir...Sizin hep var olan bilinc enerjiniz dir! (alıntı)

Ref :Beyond The Light Barrier

**********************************

Enteresan. Bu yazıyı okuyunca, yazarı tanımadığım ve yazılarını daha önce okumadığım halde, geçenlerde yazmış olduğum bir yazının (matrix, elektrik ve tanrı) bu düşünceyle paralellik içerdiğini görmek beni şaşırttı. Sanırım bilinçler açıldıkça mutlak gerçekliğe doğru yol alacağız. Bunu hissediyorum. Sonuçta herkes aynı gerçeklikte buluşacak ve birleşecek gibi sanki ...

7 Oca 2019 19:43

03/01/2019

Mumyalama: DNA Klonlaması için miydi?

MUMYALAMA: DNA KLONLAMASI İÇİN MİYDİ?

"Firavunlar ruhun ölümsüz olduğuna inandıkları için cesetlerini mumyalattığı" iddia edilir ama bu pek inandırıcı değildir. Ölüp gitmiş işte! Bunu deneyimleyebildiğiniz halde neden halâ ruhun ölümsüz olduğunu iddia ediyorsunuz? Ruh ölümsüz filan değildir. Ruh=bilinçtir. Farklı bir elektriksel/manyetik bir enerjidir. Bilinç bedeni terk edince iş bitmiştir. Bilinci ayakta tutmak ölümü erteleyebilir (bunun nasıl olacağını anlatmıştım). 

Amaç bir bakıma ölümsüzlük evet ama nasıl?

Mısırlılar Sümerlerden anatomi bilgilerini aldılar. Sümerlerde tanrılar olarak görülen gelişmiş ırklar (büyük ihtimalle Babylon/Babil'liler), yaratma konusunda önemli bilgilere sahip idiler. Çünkü ilk babasız doğum hikayesini Babil'de görüyoruz. Sümer tabletlerinin yaratılış ile ilgili kısımlarını okuduğumuzda dna bilgisine ne kadar hakim olduklarını görüyoruz. Konuyu dağıtmadan bununla ilgili bir örnek vereceğim. İlk olarak Babil'de gördüğümüz babasız doğum hikayesi; "Semiramis oğlu Tamuz" > Sümer’de Ninmu oğlu Enki > Mısır’da İsis oğlu Horus > Roma’da Meryem oğlu İsa …” olarak anılmış. Bana sorarsanız ortada böyle yaşanmış önemli bir olay var ama farklı kültürlerde farklı kahramanlarla anlatılmış.

Konumuz; Mısır'lıların uygulamış olduğu mumyalama tekniği ile babasız doğum arasındaki ilişkiydi. Günümüz teknolojisi ile ölen bir kişiden dna örneği alınarak, labaratuvar ortamında sperm ile birleştirilip ana rahmine yerleştirilerek yada tamamen tümünü yapay olarak oluşturup, ölen kişinin klonunu tekrar dünyaya getirebiliyoruz. 21yy. teknolojisi ile bu mümkün ancak dini çevrelerin baskısı ile bu maalesef uygulanamıyor. Bununla ilgili Rahim-Womb filmini izlemenizi tavsiye ederim.

Firavunların mumyalanmasının amacı vücudun eriyip gitmesini önlemek idi. Böylelikle gelecekte bir gün kendi dna'larını taşıyan klonlarının yeniden dünyaya getirilebileceğini düşünüyorlardı. Çünkü toprağa gömülen bir cesedin önce etleri/kasları erir ve yıllar sonra da kemikler toprağa karışır gider. Birkaç yüzyıl sonra tamamen toprak olup, kaybolup gidersiniz.

Dünyada klonlama tekniği yasaklandı. Medyada bir ara haberleri çıkmıştı. Her zaman olduğu gibi CIA ve Vatikan bu çalışmalara engel oldu ama sizler de elitlerden biri olabilirseniz, ölümünüzden sonra kendi dna'nızı klonlatarak birebir kopyanızın tekrar bu dünyaya gelmesini sağlayabilirsiniz. Ölümsüzlüğü sağlamanın başka bir yolu da budur. Her ne kadar sonraki versiyonlarınız (genetik yatkınlık mirası yoluyla) sizin yaşadığınız hayatın neredeyse aynısını yaşayacak olsa da zaman ve çevre değişikliği nedeniyle adaptasyon zorluğu çekecektir. Denemeye değer mi, bence değer.

Ruhun ölümsüz olduğuna inanan biçarelerin ise, maddesel bir dünyadan sonra manevi bir hayat arzulamaları gerçekten bir trajedidir. Bunların yaptığı boşa kürek sallamaktır!

Size şu kadarını söyleyeyim; Bu bilgiler ve daha fazlası bin yıllardan beridir elitlerce biliniyordu. İnsanoğlunun elinde daha nice kadim bilgiler var ama sisteme itaatkar köle lazım olduğundan bu bilgiler gizli tutuluyor. Çünkü bilinci açık insanları sömürmek kolay değildir. Dünyayı kontrol eden ve "TANRININ İŞİNE KARIŞMA!" diyen din simsarları tarafından uygulanan inanılmaz bir baskı ve hipnoz var. Doğal olarak bunlardan bihabersiniz. Size biçilen görev "sistem için doğ, çalış, öl" dür.

Asıl tanrının kendimiz olduğunu bir gün anlayacağız ...

bi uyanabilsek !!! (ercan aldan)
3 Oca 2019 19:57

En çok okunan