test

👇 αklını özgür вırαk / çєmвєrín dışınα çık! 👉

13/09/2020

NE OLDUĞUNU MU MERAK EDİYORSUN (?)

NE OLDUĞUNU MU MERAK EDİYORSUN (?)

Yeni dünyanın sahiplerine yani sistemin kraliçe/tanrıçasına sunulacak olan altınların işçiliğini yapmak için yaratılmış bir kölesin!

Sisteme hizmet eden din ve siyaset ile gündemi meşgul edip gerçeği insanlardan sürekli gizliyorlar.

Binlerce yıldır süregelen proje budur. Ordu, banka ve siyaset sisteme bağlıdır. Devletler sisteme bağlıdır. Binlerce yıl önce sisteme hizmet etmeyenler, sisteme bağlı silahlı güçlerle hasat edildiler yahut sürülerek ilkel yaşama zorlandılar (bazı toplumların halen ilkel hayat sürüyor olmaları bu yüzdendir).

Bin yıllar geçmesine rağmen değişmeyen tek bir şey var, o da altın işçiliği. Bununla ilgili en eski bilgi Sümer tabletlerinde geçmektedir.

Altın, elitler/üst akıllar için vazgeçilmez bir kaynaktır. Firavunların 3.göz aktivitesi için altın suyu kullandıkları varsayılır. Dünyanın her resetlenişinin ardından ayakta kalabilen yegane anamal altındır. Bankalar çöker, devletler çöker, insanlar silinir ama altın her daim değerli ve baki kalır

Sisteme hizmet eden AKP iktidarı, başa geçer geçmez ilk icraat olarak altın ve mücevherat ile ilgili kanunlarda değişiklik yaptı ve altındaki vergileri sıfırladı (sömürülen diğer birçok ülkede de durum aynıdır). Bundaki amaç tanrıça/kraliçeye altın akışını kolaylaştırmaktır. Bugün itibarı ile 450 ton altınımız bu tanrıçanın elindedir.

Altın işçiliğine dair en eski kaynak Sümerlere aittir. Beden gücü ile işlenen altın Sümer tanrı/tanrıçaları Annunakilere sunulurken, Mısır'da da aynı sistem devam etmiş ve Mısır kral/kraliçelerine sunulmuştur. Günümüzde de bu sistem devam etmekte ancak beden gücünün yerini beyin ve makine gücü almış olup, tüm altınlar (bankalar üzerinden) birleşik krallık yani England/İngiltere kral/kraliçesine sunulmaktadır.

England adı, 5. yüzyılda Saksonlarla birlikte adayı istila eden Cermen halkı Angluslardan (İngilizce: Angle) kaynaklanır. Angleland (Anglus diyarı) olarak kullanılan isim, zamanla günümüzdeki şekline dönüşmüştür. Ülkeyi tanımlamak için Türkçede kullanılan İngiltere sözcüğü ise İtalyancadaki Inghilterra ve Fransızcadaki Angleterre adlandırmalarına dayanmaktadır. Terra; toprak, arazi anlamlarına gelmektedir (wiki).

Angle-land = açı/üçgen topraklar anlamına gelebileceği gibi
Angel-land = meleklerin toprakları anlamına da gelebilir (hoş ikisi de gök/güneş tanrısı inancına çıkıyor.

Bu konuyu absürt bulanlar, benim yaptığım gibi parça parça olan bilgileri birleştirsin. Ortaya malesef böyle bir durum çıkıyor. Ha altın işçiliği başlamadan önce neydik diye soracak olursan, o da aynı Aborjinlerde, kızılderililerde ve mayalarda vs. olduğu gibi ilkel ama doğaya hakim insanlardık diyebilirim. Her biri ayrı kıtalarda yaşamış olmalarına rağmen benzer deri renklerine, vücut yapılarına ve benzer yaşam tarzlarına sahipti. Bu açıdan bakıldığında sümer tabletlerinde söz edilen dna modifikasyonları da gerçek olabilir.

Elektrik, elektromanyetik ve teknolojik bazı aletlerin binlerce yıldır kullanılıyor olduğunu söylemiştim. Bunu ispatlayabilecek somut bir delilim yok ama wiki'den alıntıladığım şu bilgiler üzerinden mantık yürüterek bu madenin neden üst akıllarca önemli olduğunu anlayabilir, size de anlatabilirim.

Elektrik iletkenliği yüksek (gümüş ve bakırdan sonra) ve kolayca kimyasal tepkimeye girmeyen altın en çok elektrik ve elektronik sanayilerde bağlantıların, terminallerin, baskı devrelerinin, transistörlerin ve yarı iletken sistemlerin kaplanmasında kullanılır. Üstüne düşen kızılötesi ışınların yaklaşık yüzde 98’ini yansıtarak geri çevirebilen ince altın levhalar, uzay elbiselerinin başlığındaki göz deliklerinde zararlı ışınlardan korunmayı ve sun’i uyduların yüzeylerinde sıcaklığın denetlenebilmesini sağlar. Büyük büro binalarının pencerelerinde de gene ince levhalar halinde altın kullanılması, yalnız estetik açısından değil, bu yansıtıcı yüzeyin çevreyle ısı alış-verişini büyük ölçüde azaltmasından kaynaklanır. Lal camlara parlak kırmızı rengini veren, camsı kütlenin içinde kolloidal halinde dağılmış olan çok az miktardaki altındır.Ancak insanlar çoğunlukla takı ve süs eşyası içinde kullanır (wiki).

Elektrik, titreşim ve elektromanyetiğin sırlarını çözen, evrenin sırlarını da çözer diyor Tesla. Vücudumuz/beynimiz dahil dünyanın her zerresinde bu elektrik akımı mevcuttur. Dünya ve uzay teknolojisine sağladığı katkıları da düşünürsek, üst akılların neden genetiğimizle oynayarak bizleri köleliğe uygun hale getirmiş olabileceğini anlayabilirim. Hem yoksa ne diye üst aklın hizmetçileri, milyon dolarlar harcayıp üstümüze sabah akşam kimyasal gazlar sıksınlar ki?

Sistemin devletlerindeki, sistemin şirketlerinde çalışarak, maaşlarımızı yine sistemin bankalarından almaya devam ettiğimiz müddetçe, sistem daha fazla altın toplayabilecektir. Bizler ise elimizde kalan kağıt paralarla birlikte yok olur gideriz :( (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:39 güncellendi

MALZEME TAMAMEN İNSAN!


MALZEME TAMAMEN İNSAN!

Mısır tanrıları kartal, aslan ve kedi maskesi vb. takarak gerçek kimliklerini gizlemişlerdi. Bunu yapmak zorundaydılar, çünkü her bir köle gelip ayrıcalık talep edebilir yahut torpil isteyebilirlerdi. Bunu günlük hayatta da tecrübe edebilirsiniz. Bir şirketin en üst patronu yani ceo'suna ulaşmak için kılı kırk yarmanız gerekmektedir.

Bu husus bize kedi, köpek, aslan yada kartal kafalı insansıların yaşamış olduğunu ispatlamaz.

İncil vahiy'de hayvan maskesi takan tanrıların gökten gelerek bir toplumu hasat ettiği yazmaktadır. Bunlar büyük olasılıkla Mısır tanrılarıdır (bunu daha sonra detaylandıracağım).

Keza yarı yılan yarı insansı heykellerin yada yılan/ejderha heykellerinin varlığı da yarı kertenkele yarı insansı varlıkların yaşadığına kanıt olamazlar. Daha önce yılan/ejderha sembolünün gök/ışık tanrısına isyan ederek savaş çıkartan İblis'in sembolü olduğunu söylemiştim. Bu kısım kutsal kitaplara bu şekilde geçmiştir ancak ben bu olayın da gerçekte Mısır medeniyeti içerisinde yaşanmış olduğunu düşünüyorum (bunu da daha sonra detaylandıracağım).

Günlük hayatta ne ejderha ne de yarı yılan - yarı insansılar dolaşmamaktadır.

Mesela yarı at, yarı insan görünümlü Sentorlar ... Atın erkekler için vazgeçilmez, önemli bir araç olduğunu vurgulamak için oluşturulmuş bir semboldür. İslam öncesi cahiliyye döneminde at ve atın önemini vurgulayan öylesine ilginç şiirler var ki, zannedersin kurandaki at kıssalarını içeren ayetler bunlardan aşırma. Bununla ilgili "cahiliyye döneminde süvari şairler" kitabını inceleyebilirsiniz.

Atlara duyulan bu hayranlık ve sevgi öyle bir boyuta ulaşmış ki, İslam peygamberinin burak/sentor ile 7 kat göklere çıkıp tanrı ile konuştuğuna dair Miraç isminde bir mit bile oluşturmuşlar :)

Özetleyecek olursam; esrarengiz, yarı insan yarı hayvan, ağzından ateşler püskürten, kanatlanıp göklerde uçan vs. ilginç yaratıklar yok. Hepsi birer sembol. Olsaydı aramızda olurlardı. Her zaman söylediğim gibi gerçekte malzeme tamamen insandır! (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:33 güncellendi

BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK YALANI


"BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK" YALANI

Zaman ve mekandan münezzeh olan,
Sonsuz güce sahip,
Sonsuz bilgi ve ilmiyle her şeyi kuşatan ve en önemlisi;

مَا فَرَّطْنَا فِى الْكِتَابِ مِنْ شَیْءٍ
Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık (6/38) diyen bir ALLAH/TANRI (!) nasıl olur da bunları atlayabilir?

1- Mikroplar, bakteriler, virüsler, bulaşıcı hastalıklar,
2- Elementler, atomlar, formüller, matematik,
3- Atmosfer, mevsimler, (yaz-kış-bahar),
4- Kar, dolu, buz, don, kırağı, sis, kutuplar,
5- Motorlu araçlar (onu geçtim tekerlek bile yok),
6- Teknoloji, bilgisayar, kablosuz iletişim,
7- Yapay zeka, yapay dna, yapay rahim,
8- Aşk, sevgi, sanat,
9- Gün, ay ve yıl var ama saat, dakika, saniye yok,
10- Hurma, zeytin, incir var ama muz, portakal, limon, kivi yok, ormanlar ve çiçekler yok,
11- Arı, deve, köpek var ama kelebek, yarasa, kanguru, penguen yok,
12- İnka, Maya, Peru, Şaman vb. uygarlıkları ile
13- Koskoca Amerika ve Avusturalya kıtaları ile ilgili hiç bir veri yok (çünkü bu yeni dünya/cennetler 15 ve 17.yy'da keşfedileceklerdi :).

Evrenin sahibi (!) nasıl olur da, kendi evreninde bulunan bunca şeyden ve gelişmeden haberi olmaz? Nasıl olur da hiç bir şeyi eksik bırakmadığını iddia ettiği kitabına koymaz?

Ben size söyleyeyim. Çünkü böyle bir tanrı YOK!

En eski kadim bilgilere sahip üst akıllar, peygamberleri (habercileri) ve resulleri (elçileri) aracılığı ile bazı gizli bilgileri insanlığa aktardılar. Amaç: insanlara korku salmak ve elitlerin bağlı bulunduğu sisteme karşı olası bir isyanı önlemek idi ve bunu başardılar da ve bu korku dinlerini günümüze kadar getirebildiler.

Cahil, araştırmayan ve sorgulamayan sıradan insanlar, bu hayali tanrının korku imparatorluğuna boyun eğdiler ve kendilerini bu görünmez/hayali tanrıya teslim ettiler.

Ne zaman ki yukarıda saydığım eksikliklerden ve daha henüz ortaya çıkmamış diğer gizemli bilgilerden bahseden bir kitap getirirlerse işte o zaman o kitabın üstün bir tanrının kitabı olduğuna inanırım. Değilse kutsal olduğu iddia edilen tüm kitaplar benim için masal kitabı olmaktan öteye gidemeyecektir. (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:12 güncellendi

ÇALIŞMAYANIN CANI CEHENNEME (?)

ÇALIŞMAYANIN CANI CEHENNEME

Yaratım konusunda en mantıklı hikaye Sümer tabletlerinde geçen hikaye gibi görünüyor ve gerçek hayata da uyumlu olduğu söylenebilir.

Kur'an; çok çalışan amelelerin cennete gidebileceğini söylüyor :) Yani sistem için daha çok çalışanların ...

Diyanet Meali:
3.136 - İşte onların mükâfatı Rab'leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!

Bu ayette geçen "âmilîn" kelimesini "allah yolunda çalışanlar" olarak çevirirler, oysa ki anlamı bildiğimiz amele/çalışan/işçi/köle demektir :)

Sümer ve Mısır zamanında, o çöl sıcaklarında çalıştırılan köleleri hizaya sokmak ve dizginlemek için başka bir cennet/bahçe (ülke/kıta) vadetmek ve onları oraya tayin etmek elbette iyi bir fikirdir ama bu husus çağımıza uygulandığında sisteme daha çok hizmet eden modern köleleri ancak ve ancak para/maaş vererek kandırmakla mümkündür.

Bin yıllar önce sistemin başındaki kral/tanrılara bedenen hizmet ederek altın sunan bu ameleler, şimdilerde bunu modern yöntemlerle yapıyorlar. Zaman, mekan ve insanlar farklı ama yapılan iş aslında aynı. Bu sizce de garip değil mi?

Uzaydan gelip bizi istila edecek olan kertenkele şeklindeki yaratıklar için değil, bizden üst akıl olanlara aktarılacak altınlar için bu yaşam verildi bize. Bu cehenneme katlanırız, çünkü cinsel zevkler kodlanmıştır dna'mıza (yoksa tanrı(lar) porno izlemeyi sevdiği için filan değil yani. Bu sayede ürer ve sistemin devamlılığını sağlarız bilinçsizce ...

Köleler çalışır, onlar yükselir. İnsanlardan yükselmeye layık olanlar, kendilerini hayali tanrı(lar) için paralayanlar değil, onlar için daha fazla çalışanlar olacaktır. Yani Rockefeller, Rothschild'ler, Moorgan'lar, Suud'lar vs. geri kalanlar çöp (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:29

NAMAZ ZERDÜŞT YAHUDİ GELENEĞİDİR!


NAMAZ ZERDÜŞT YAHUDİ GELENEĞİDİR!

(Kısa ve öz)

"Namaz" kelimesi farsça bir kelimedir. Zerdüşt/Mecusi İran/Pers ritüeli olup Yahudiler tarafından uygulanagelmiş, oradan da mezhepler aracılığı ile İslam'a girmiştir. Namaz kelimesi Kuran'da tek bir ayette bile geçmez fakat abdest ve fiziksel namaz vakitleri Tevrat Mezmurlar'da yer alır.


Tüm mealciler Kuran'daki salat صلاة kelimesini namaz olarak çevirmişlerdir. Salat'ın genel anlamı "desteklemek ve dua"dır. Kökü ص ل و sallu'dur. 


Israrla salat = namazdır olarak kabul edenler, 33/56'da peygamber için namaz kılan allah ve meleklerini izah edemezler ...

Ayetin tam çevirisi:
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber üzerine salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, teslimiyetle/içtenlikle.

Ayetin salat = namaz kabulü ile çevirisi:
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e namaz kılarlar. Ey iman edenler! Siz de ona namaz kılın, teslimiyetle/içtenlikle.

demek olur ki, böyle bir şey mümkün olmayacağı gibi abestir de.

Müslümanlar Kuranda geçen secde ve rukü kelimelerini fiziksel namaza kanıt olarak gösterirler ve

secde = alnı yere koymak,
rüku=eğilmek ...

olarak kabul ederek, fiziksel namazın şeklinin tarif edildiğini iddia ederler.




Bu konuda detaya girmeyeceğim, çünkü konu çok uzar. Şu kadarını söyleyebilirim ki fiziksel namaza kanıt olarak gösterilen secde ve rüku kelimelerinin diğer ayetlerde ne şekilde kullanıldığını analiz etmeden gerçek anlamlarının ne olduğunu anlamamız pek de mümkün değildir.

Örneğin 22/18'de; "Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde etmektedir" denilmektedir. Geleneksel islamcıların mantığı ile bakarsak "Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu alınlarını yere kapayarak Allah'a secdeye gitmektedir" anlamı çıkar ki bu da mantıksız ve abestir.

Özetleyecek olursam;

salat = dua, desteklemek,
secde = itaat etmek, boyun eğmek,
rüku = eğilmek demek olup


Yahudilerin kılmış olduğu fiziksel namaz ile Kuran'daki salat'ın hiç bir ilgisinin olmadığını düşünüyorum ancak şöyle bir durum da var. Tevrattaki birçok ayetin ikizi Kuran'da da yer almaktadır. Eğer Kuran'daki salat ve salatı çağrıştıran ayetler, fiziksel namaza işaret ediyorsa bu durum yahudilerin kılmakta olduğu fiziksel namazı da doğruluyor anlamına gelir.


Şu halde İslam; Yahudilikten ayrı bir din değil, bilakis onun devamı olur. Eğer öyleyse Müslümanlar Yahudilere (din yoluyla) neden kin ve öfke duymaktadır? Bu bir çelişki değil midir?

Fiziksel tapınmalar, fiziksel tanrıların/kralların karşısında yapılırdı. İncil'de tanrının karşılığı lord/kral demektir. Bu bağlamda fiziksel tapınma işlemi nefsi terbiye/arındırma yada tanrıyı bulmak için değil, kral/tanrı/lord/padişah'a gösteriş/yalakalık yapmak ve aynı fikri savunanları bir çember içinde tutmak için yapılan ritüellerdir. 


Antik teizmin hipnozundan kendinizi kurtarın! Kral da sizsiniz köle de. Malzeme sadece ve sadece insandır! (ercan aldan)

Şu videoyu izleyiniz ve hemen altında linkini verdiğim sayfayı mutlaka inceleyiniz!

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

https://seyhulateist.wordpress.com/2012/12/27/kible-shiva-allah-iliskisi/
13 Eyl 2020 00:42 güncellendi

Delici Işın (?)


Ya
 67/5 ayeti doğru ise? Ya gerçekten dışarısı, diğer ayetlerde söz edildiği gibi; delici ışın (37/10)



ve sert/sürekli taşlar/meteor (105/3-4) fırlatan gök gemileri ile kaynıyorsa? ve bunları bizlere kayan (kuyruklu) yıldızlar diye yutturuyorlarsa? Ya gerçekten AY bir bekçi kulubesi ise ve bu tımarhaneden kaçmak isteyenlerin peşlerine bu gök gemilerini takıyorlarsa?

O halde bu kafeste yaşama amacımız nedir? (ercan aldan)

13 Eyl 2020 22:51 güncellendi

Şu işe bak!

 
Şu işe bak!

Eğer galaksimiz 200 milyar yıldız ve bunun binlerce kat fazlası sayıda meteor kaynıyorsa, nasıl oluyor da güneşe 150 milyon km uzaklıkta olan dünya ile arasına hiçbiri giremiyor?

Girmediğini nereden biliyorsun?

Girseydi (anormal) azami sıcaklık dalgaları olması gerekmez miydi? E işte şu kadar uzakta olduğu için biz onu hemen hissetmeyiz diyenler, en basit bir ay tutulmasında bile bu ısı farkının neden gerçekleşmediğini açıklasın !!! Kaldı ki gece gündüz arasında bile azımsanmayacak derecede bir ısı farkı oluşuyor.

Bir diğer husus da bu galaksi, yıldız ve gezegenleri nasıl sayabiliyorlar ve bunların dünyaya uzaklıklarını nasıl hesaplayabiliyorlar? Milyon sayılar, milyar kilometreler filan hep havada uçuşuyor. Daha dünyada keşfedilmemiş onlarca yer varken bu ölçümleri ve sayıları nasıl ve neye göre belirleyebildiniz? Sahte çekimlerle kapkaranlık evreni renkli gösteren Hubble ile mi? Yoksa evrenin taaa en ucuna bir cihaz mı gönderdiniz? İyi de halen dünyada cep telefonu sinyali bile çekmeyen yerler varken, milyonlarca km. öteden bu cihaz, kapkaranlık evrende, onlarca parıltılı gezegen ve yıldız resimlerini çekip, nasıl oluyor da bize kablosuz gönderebiliyor? Arkadaş biz neymişiz be? Daha bu dünya tımarhanesinden dışarı bile çıkamamış iken bu neyin teknolojisidir böyle ? (ercan aldan)
13 Eyl 2020 22:49

Ölümsüzlük Peşinde

Klasik Ruh inancının saçma olduğunu kanıtlayan başka bir deney de Rus bilimadamlarının 1939'lu yıllarda gerçekleştirdiği, bir köpeğin kafasını vücudundan ayırdıkları deneydir. Sonra da organlarını ayrıştırarak kan devir daimi yoluyla bilinç ve beyin fonksiyonlarının ne kadar yerine getirilebildiğini test ediyorlar.

Sonuç: Köpek bir müddet bu şekilde yaşıyor.

Önceki yazılarımda kanın bir yakıt olduğunu ve bizi hayatta tutan şeyin bilinç olduğunu defalarca kez söylemiştim. Yine bir Rus olan Dmitry Itskov 2045 projesi ile yapay zekayı kullanarak bu bilinci sürekli diri/uyanık tutmak için milyon dolarlar harcamaktadır. Eğer bunu başarırsa sürekli aktif olan beyin/bilinç sayesinde binlerce yıl yaşayabilecek veya ölümsüz olabilecektir. Vücut yapısını da sanırım nakille yada sentetik organlarla koruyacaklar veya hücre ölümünü geciktirecek/durduracak genetik bir modifikasyon uygulayacaklardır. Yada tıpkı yapay zekalı android Sonya projesini daha da geliştirerek android - insan sentezi canlılar yaratacaklardır ...

Geleceği kestirebilmek aslında o kadar da zor değil! (ercan aldan)

13 Eyl 2020 23:24 güncellendi

GÖK-TENGRİ Mİ, KÖK-TENGRİ Mİ?

 

GÖK-TENGRİ Mİ, KÖK-TENGRİ Mİ?
(Bir harf yüzünden değişen tarih ve değişen yaşamlar)

Şimdi bu konuyu bir netleştirelim. İşin doğrusu "kök-tengri" midir, "gök-tengri"midir? Çünkü bu ikisi kesinlikle aynı kapıya çıkmaz.

Eğer gök-tengri doğrusudur diyorsanız o halde neden yahudilerle ve araplarla sürekli bir didişme içinde olduğumuzu bana açıklar mısınız? Onlar da (hayali) gök tanrısına inanıyor. Bu durumda onlarla kardeş olmamız gerekmez miydi? Gerçi hoş, an itibarı ile yahudiler ne yapıyorsa bizler de aynısını yapıyoruz :)

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

Gök-tengri/gök-tanrı inancına sahip olduğunu iddia eden Türkler, aslında yahudilerin TORA'sına yani TÖRE'sine uyan türk yahudileridir.

Eğer kök-tengri doğrusudur diyorsanız buna katılırım. Bence işin doğrusu ve mantıklı olan da budur. İlk yani origin ırk Türklerdi veya Türkler origin kök-ırktan türedi dersen buna katılırım. Çünkü her iki ırkın da ortak özellikleri bulunmakta.

Hem şamanlar, hem kızıderililer hem de aborjinler doğanın bir parçası, doğa ile iç içedirler. Dolayısıyle doğal olarak doğa = yaratan (tengri) oluyor.

Gök-tanrı inancı = yaratıcının göklerden geldiğine yada gökte olduğuna inanarak ve inandırarak, insanları özünden koparırken ve insanlar arasında sınıf ayrımına sebep olurken,

Kök-tanrı inancı = yaratıcının doğa olduğunu, canlıların (bir bütün olarak) ona bağlı olduğunu ve onsuz yaşanamayacağını gösterir/bildirir bize.

Gerçekte ne olduğumuzun %100 bir kanıtı yok. Yaratan mıyız yoksa yaratılan mı? Biz mi doğayı yarattık yoksa doğa mı bizi yarattı? Bu dünyanın sahipleri miyiz yoksa misafir mi? İlk miyiz, yoksa son muyuz? vs. ...

Belki de bu bilinmezlikler yüzünden iyi ile kötünün arası ayrılmıştır kim bilir?

Bana kalırsa dininizi süzgeçten geçirdiğiniz gibi, kökeninizi de süzgeçten geçirmelisiniz!

Yoksa yahudi Romulus kurdu masalını, bozkurt diye size yutturmaya devam ederler ;) (ercan aldan)


13 Eyl 2020 21:35

D vitamini eksikliği



D vitamini eksikliği son yıllarda global salgın haline gelmiş. Hmmmmm neden acaba? Chemtrails yüzünden olmasın ???

Diğer bölgelerde nasıldır bilemem ama bulunduğum bölgede uçaklar hep güney kesimde (yani doğu - batı, batı - doğu) çizgisinde ilerliyor. Yani hedef; güneşi perdelemek.

Eğer her tarafta bu şekilde uygulanıyor ise chemtrails'in sadece insanları hasta edip, kendi ilaç firmalarına kâr sağlamak amacıyla değil, onları aptallaştırmak ve güçsüzleştirmek için yapıldığı da %100 kanıtlanmış olur (?)

Bu da insanların, sisteme karşı daha itaatkar ve aciz bireyler olmalarını sağlar :(

https://www.kigem.com/beyin-sagligi-icin-d-vitamini-sart.html

https://tr.newsner.com/saglik/vucudunuz-d-vitamini-eksikliginiz-oldugunu-13-isaretle-gosteriyor/
13 Eyl 2020 21:31

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

TANRILARLA TANRIÇALARIN SAVAŞLARI

Hintli Shiva, Parvati ve oğulları Ganesha (fil sahibi)

Not: Buradaki Ganesha bildiğimiz Güneş demek olabilir. Hindular güneşe dönerek namaza benzer bir ritüel ile tapınırlar. Tıpkı güneşe ayarlı namaz kılan yahudi ve müslümanlar gibi ...


Shiva'nın üstündeki AY (HİLAL) ve YILAN simgesine dikkat edin. Ay ve yılanın dişiyi temsil ettiğini söylemiştim. Sümer ve Mısır arası tarihte erkeğin simgesi olan Güneş ve bazı yerlerde de BALIK simgesi kullanılıyor. Mısır'ın ilerleyen dönemlerinde 
Avram/Abraham/İbrahim, Firavunlarla içli dışlı olmaya başlayınca, Akheneton'dan sonra yılan simgesi kullanılmaya başlıyor. Abraham, benim tanrım derken Şiva'yı kastediyor. Yani dişil tarafı. Zaten inşa ettirdiği Kabe'deki Hacer-ül Esved (vajina) taşı da bu tezi destekliyor. Hacer yanı zamanda Abraham'ın karısı :)

Özetle bu şu demek oluyor. Abraham yani Hint tarafı yaratıcının/tanrının dişi olduğunu söylüyor. İlk Firavunlar (yani Sümer tanrılarının devamı) tanrının baba yani erkek olduğunu iddia ediyorlar. Olay bu kadar basit!

Fil suresinde rabbin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? Onların üzerine Ebabil kuşları ile pişirilmiş taşlar göndererek, onları yenilmiş ekine çevirmedi mi? diyor. Ayetin orjinali bu değil elbette. Yoksa küçücük kırlangıç sürüsünün koskoca filleri devirebilmesi ancak ve ancak masallarda olur. Bu surede kilit bir kelime var ve arapçada tam karşılığı yok. Min siccil.

سِجِّيلٌ
Kuru veya pişirilmiş balçık istifleri gibi taşlar; ya da balçıktan taşlar.
مِنْ سِجِّيلٍ
şu manaya gelmektedir:
مِنْ سِجِّلٍ
yani, uğrunda cezalandırılmaları gereken onlar için hükmedilen şeyden.
سِجِّيلٌ
şununla aynı manaya gelmektedir:
سِجِّين
Aynı zamanda şu sözcükten olduğu da söylenmektedir:
سِجِّينٌ
Cehennem manasında,
ن
şuna dönüşmektedir: Bazılarına göre,
مِنْ سِجِّيلٍ
çok ve sert; devamlı ve sürekli, manasına da gelmektedir (11:82).

السِّجِلُّ
Sicil, üzerine yazı yazılan her şey, sahife.

السِّجِّيل
Taşlaşmış çamur (tuğla vs.)..

Gördüğünüz gibi esnek bir anlamı var. en kabul edilebilir görüş 11/82'de kullanıldığı şekliyle "çok sert, devamlı ve sürekli" anlamıdır. Demek ki aynı silahlar o kent (Lut kavmi) için de kullanılmış. Neyse! ...

Tayran = kuş, ebabil = kırlangıç olarak çevrilir. Oysa tayran kelimesinin anlamı sadece kuş değil = kanat, uçmak ve kuşlar için kullanılan geniş kapsamlı bir sözcüktür. örneğin araplar uçaklara tayyare derler vs. gibi.

Şu halde doğru çeviri:

Rabbin fil sahiplerini (Hinduları), sürüler halindeki Babil uçaklarından fırlatılan sert ve sürekli taşlar ile yenilmiş ekine döndürmedi mi? oluyor ve 11/82 ayeti ile birlikte bu Fil suresini komple düşünün ... geleneksel çevirisi mi daha mantıklı yoksa bu çeviri mi?

Yahu o dönemde Babil'de uçak mı vardı diyenler olabilir. Önceki yazımda Babil kulelerinin basit kuleler olmadığını bilakis aynı Tesla kulelerinde olduğu gibi bir çeşit manyetik kuleler/geçitler yada iniş kalkış rampası kuleleri olabileceğini söylemiş ve bunun delilinin de Mısır Abydos tapınağında bulunduğunu söylemiştim.

Fil suresinde anlatılan bu savaşın, İncil vahiy kısmında ve Hint mahabbarata destanında anlatılan gökteki savaş olduğunu düşünüyorum. Aralarında müthiş uyumlu bir bağlantı var. Kuran'ın bir çok ayetinde Mısır medeniyetini anlatan/öven ve yücelten ayetler olduğunu daha önce söylemiştim. Hatta hatta 81/23'te "ra" ifadesinin kullanılmış olduğunu, elçinin ufukta gördüğü şeyin de aslında Mısır ve Sümerlerin tanrı dediği insansılar olduğunu, Nasca, Peru ve Bermuda'dan gelmiş olabileceklerini söylemiştim. Mısır ve civardaki sıradan halk bu ziyaretçileri gökten gelen uzaylılar olarak görüp korkuyorlar.

Bu açıdan bakınca taşlar yerine oturuyor.

İncil Vahiy 12/7-9 Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.

Burada ejderhadan kasıt sanırım yılan yani İblis yani Şiva tarafı oluyor. Mikail ise gök tanrısına yani baba'ya bağlı olan komutan yani Sümer ve Mısır'ın tanrısına bağlı olan taraf.

Vahiy 4/1-8 Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: “Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.”O anda Ruh’un etkisinde kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm.Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu.Tahtın çevresinde yirmi dört ayrı taht vardı. Bu tahtlara başlarında altın taçlar olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu.Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale vardı. Bunlar Tanrı’nın yedi ruhudur. Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu.Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı.

Dikkat edin Babil kulelerini hayvan maskeleri takmış olan ve Mısır Tanrılarına benzeyen bu tanrılar yıkıyor.

Vahiy 18/1-3 Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. Melek gür bir sesle bağırdı:
“Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı!
Cinlerin barınağı,
Her kötü ruhun uğrağı,
Her murdar ve iğrenç kuşun sığınağı oldu.
Çünkü bütün uluslar
Azgın fuhşunun şarabından içtiler.
Dünya kralları da
Onunla fuhuş yaptılar.
Dünya tüccarları
Onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.”

Babil cinlerin barınağı idi diyor. Cin gizli isyan planlayan İblis değil miydi? İblis de dişil tarafta olduğuna göre, demek ki Babil de kadını kutsal sayan bir toplummuş ve erkeği kutsal sayan göktanrıcılar tarafından yok edilmiş.

Diyanet Meali:
4.117 - Onlar, O'nu bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar.

Derken bu hususa dikkat çekiliyor olabilir. Bu ayet aynı zamanda, göktanrı inancına sahip (yani eril tarafı savunan) yahudi ve müslümanların neden kadınları aşağılıyor olduğu ve neden aralarında homosexülleğin yaygın olduğunu anlamamıza da yardımcı olmaktadır. Neyse! Konuyu dağıtmayalım.

Ortada gerçekleşen çok büyük savaşlar var. Ezelden beri devam edegelen ancak gizli tutulan olağanüstü güçlü teknolojiler var. Bu teknolojilere hakim devletleri anımsayın. Kore, Çin, Japonya vs. hepsi de ejderha/yılanı sembol olarak kullanıyor. Genetik bilimine de oldukça hakimler ve diğer taraf yani ışıkçı/göktanrıcı/illüminatici taraf sürekli bunlara baskı yapıp sömürmeye çalışıyor. Çünkü daha önce de dediğim gibi kadından ve kadının zekasından korkuyorlar. Yaratıcılığından çekiniyorlar. Her iki taraf da perde gerisinden sürekli kendini geliştirme çabasında. Kutsal metinleri derinlemesine okuyunca her şeyin aslında çok basit kavramlar ve olaylar olduğunu anlıyoruz ve sevişmek, sevmek, sevilmek yerine üst akılların birbirini yediği gibi sürekli savaşmayı tercih ediyoruz :( (ercan aldan)
13 Eyl 2020 21:29 güncellendi

KORKU BİLİNCİ KÖRELTİR!


KORKU BİLİNCİ KÖRELTİR!

Reenkarnasyon dediğiniz şey ruhun farklı bir bedende yeniden hayat bulması değil, sizin dna'nızdaki bilgilerin/dataların sizden sonraki nesillerden birinde işlenmeye başlamasıdır. Bunu sağlayan beyindir. Beyin bir işlemcidir. Dna ise bir harddisk. Bu yüzden kişinin "ben önceki hayatımda aslında şuydum, buydum diyerek, o hayatla ile ilgili isabetli şeyler söylemesi bu yüzdendir.

Dna'larımızda tüm önemli bilgiler kodlanmış ve arşivlenmiş bir şekilde babamızdan bize, bizden de çocuklarımıza geçmektedir. %100'üne erişim, günümüz teknolojisi ile mümkün değil, çünkü stop kodonu yüzünden 64 kodonun 42'sine erişilemiyor :(

Aktif 22 kodondaki verilerin tamamına erişim ise; bilinç ve farkındalık sayesinde mümkün oluyor. Sistemin sahipleri sıradan insanları sömürmek ve bunun devamlılığını sağlayabilmek için genetik biliminde uzman olan ülkeleri (Çin, Rusya, Kore vs.) sürekli baskı altında tutarak ve gerekirse onlara savaş açarak bilinç açılmasının önüne geçmek istiyorlar. Altta linkini verdiğim videoda genetik çalışmaları yürüten doktora uygulanan yaptırımlara dikkatinizi çekerim.

https://evrimagaci.org/epigenetik-sayesinde-anilarin-gelecek-nesillere-aktarilma-mekanizmasi-4302

Daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi elimizde var olan ama sıradan insanlardan saklanan bir genetik bilimi var. Sisteme bağlı olan dini çevreler bu tür çalışmalara hemen "etik değil" gerekçesi ile yine sisteme bağlı olan siyasilere baskı yaptırarak yasaklatıyorlar. Bu kısma dikkat edin! Geçmişte yapılan insan maymun sentezi deneyleri ve klonlama işlemleri de aynı gerekçeler ile sonlandırılmıştır.

Korku; bilinci köreltir. Bilincinizin açılmasını sağlayacak ilk işlem "cesur olmak" ve "düşünmeye başlamak"tır. Ne kadar çok düşünürseniz yani beyninizi ne kadar çok yorarsanız (aşırıya kaçmamak şartıyla), dna'nızdaki bilgiler de o oranda açılıyorlar (dejavu'lar da işte bu dönemde yaşanıyor). Bunun günlük hayata yansımalarını ülkeler bazında da görebilirsiniz.

Düşünemeyen, akledemeyen bir toplumu sömürmek çok kolaydır ancak düşünebilen ve akledebilen bir toplumu sömürmek çok zordur. Düşünebilenler cesur olmadığından, düşünemiyenler tarafından yönetiliyorlar. Ülkemiz dahil, birçok toplumdaki mevcut durum maalesef bu :( (ercan aldan)

13 Eyl 2020 20:27 güncellendi

TANRI DEDİĞİN SENİN BENİM GİBİ BİR İNSAN

 

TANRI DEDİĞİN SENİN BENİM GİBİ BİR İNSAN 

Müslüman: teslim olmuş, teslimiyeti seçmiş olan yahudidir.

Diyanet Meali:
21.108 - De ki: "Bana ancak, ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?"

Yhd kelimesi, hidayet ve hediye ilgili bir kavram olup, hidayete erenler olarak da çevrilebilir. Musa ile Mısır'dan çıkan ve Firavun'un köleliğinden kurtulan yahudiler, işte bu yüzden kendilerine özgürlük hediye edilen elitler olarak görürler. Bu yüzden ibadet/şükür şekilleri günümüz müslüman toplumuyla neredeyse aynıdır.

https://drive.google.com/file/d/1--R-0K8v1vLVukZkNcDVt7QK5EVnjmnA/view?usp=sharing

Müslümanların tanrısı allahın karşılığı sümer tabletlerindeki "baba"dır. Allah yani EL-LEHU = O demektir. O = Baba yani baş tanrı EL'dir. Bu aynı zamanda İncil'de de kullanılan bir terimdir ve İsa'nın tanrısı/babası olarak kabul edilmiştir.

İsa çarmıhta iken "EL-İ EL-İ lema şevaktani" yani "tanrım (baba) beni neden bıraktın?" anlamındaki sözcükleri söylediği varsayılır. Burada iki husus daha dikkatimi çekti. Buradaki "Şeva" hint tanrısı Şiva da olabilir. Çünkü Musa ve İsa'nın da Hintli Abram/Abraham (İbrahim'in) soyundan geldiğine inanılır ve ne ilginçtir ki hindular da babalarına "baba" der.

Eğer bu hikayeler doğruysa İsa'ya ölüyü diriltecek genetik bilgilerin, bizler gibi fakat üst akıl insansı(lar) tarafından verildiğinin en büyük ispatlarıdır ve bu benim en başından beri savunduğum bir iddiadır.

Kutsal kitaplardaki ve tüm dinlerdeki tanrı figürü, tüm parçaları birleştirince insanımsı bir silüet oluşuyor. Eli, baldırı olan, uzun boylu, her şeyi gören gözü, her şeyi işiten kulağı, yaratma, öldürme ve diriltme gücüne sahip, doğaya hakim ve üst seviye genetik bilgisi olan (büyük olasılıkla tüm dna kodonları açık) bir çeşit SÜPERMAN ancak ne var ki genetik müdahaleleri kendi başına yapamıyor :)

Kuranda yaratım ile ilgili ayetlere baktığımızda biz-nahnu ifadesi kullanılıyor. Sümer tabletlerindeki yaratım ile Mısır medeniyetindeki yaratım hikayesi de neredeyse aynıdır.

İşte bu tanrı(lar) insanların arasına girdiğinde ekseriye hayvan maskeleri takıp (Bkz. İncil Vahiy 4/1-8), bazen de normal insan görünümünde, normal bir insanla konuşuyorlar :) (bkz Kuran 2/259)

Tüm bunlar bizleri görünmez hayali bir tanrıya değil, bildiğin senin benim gibi fiziksel yapıya sahip fakat daha zeki, daha gelişmiş ve daha uzun boylu insansı varlıklara götürüyor. Bunlar, kendi içlerinden olanlara aktarmış olduğu genetik bilimi ve teknolojiyi kullanarak, kitleleri korkutmasını ve kendilerine tapındırmayı başarmışlardır. (ercan aldan)
13 Eyl 2020 20:25 güncellendi

DEPREM VE ALTIN İLİŞKİSİ (?)



DEPREM VE ALTIN İLİŞKİSİ (?) 🤔

Muğla merkezde bulunan bir arkadaşım göndermiş.

Gece 3:30 gibi acayip sallandık. Evimizin temeli sağlam kayalık (dağ) üzerinde olmasına rağmen abartmak gibi olmasın 6-7 şiddetinde vardır diyorduk ama son depremler sitesine baktığımızda 3.4 şiddetinde ve 3.6km derinlikte olduğunu gördük. Açıkçası buna pek inanamadık. 40 senedir muğla merkezdeyiz, 5-6 şiddetinde depremlere tanık olduk ama bu kadar sıradışı bir deprem görmedik. Hava çok kasvetli idi ve deprem ile uyandığımızda tüm aile bireyleri (dışarısı soğuk ve kombiler en düşük ayarda olmasına rağmen) su gibi terlemiş ve zayıf bir nefes darlığı çekiyorduk. Daha sonraki 2 saat içinde 3 kez daha benzer bir uğultu duyduk. Tıpkı asfalt yapımında kullanılan (taş ezen) silindir aracın çıkarttığı ses gibiydi. Kısa süreliydi ama bizi ürkütmeye yetti. Eşim, ben ve çocuklar zoraki de olsa uyuyabildik ancak hepimiz benzer kabusları görmüşüz. En garibimize giden de bu oldu. Gerçekten bu normal bir deprem değildi.

Muğlayı iyi tanırım. 1.derece deprem bölgesindedir. Bundan seneler önce datça ve marmaris taraflarında 3 ay içinde yüzlerce artçı+deprem aktivitesi olmuştu ve hatta denizin altından yeni bir ada daha oluşuyor gibisinden haberler bile yapılmıştı. O bölgeler zaten sanki tümüyle depremlerle şekillenmiş gibidirler. Köyceğiz gölü sonradan oluşan ve koca bir köyü bir gecede yuttuğu iddia edilen bir zelzele sonrası oluştuğu söylenen bir göldür mesela. Denize dik yüzlerce metre yüksekliğindeki gökova sakar geçidi, merkezdeki düzen mevkii ve ula'daki geyik kanyonu vs, geçmişte ne denli büyük kırılmaların olduğu konusunda bizlere fikir verir. Hele hele aydın yolu üzerindeki suçıkan kayalıklarının bulunduğu (onlarca km'lik) dağ sırasının bir dönem sular altında olduğuna dair sağlam iddialar ortaya atılmıştı.

Daha önceki yazımda da dediğim gibi, bir yer oluşurken ötekini iter, ona yer açar. Muğla'daki oluşumlara bakılırsa geçmişte 8 ve üzeri birkaç deprem olmuş. Böyle bir döngü içine girilmişse o bölgede 1 tane bile sağlam ev kalmaz ancak anlatılanlara bakılırsa depremin yapay (test) depremi olduğu ortada. Bu denemelerle uyuyan canavarı uyandırma düşüncesine girmişlerse bunda başarılı olma olasılıkları yüksektir. Çünkü son birkaç gündür, birbirileri ile bağlantılı olan fay hatlarının bulunduğu kentlerde ufak çaplı (normal olmayan) aktiviteler gözlenmekte. Kıyı kesimlerindeki fay hatlarının eş zamanlı faliyete girmesi demek tüm ege, akdeniz ve marmara bölgesinin zarar görmesi demektir.

Daha önce ordo ab chaos yani kaostan gelen düzen prensibine göre 2019 yılı içinde İzmir ve çevresini etkileyecek 8.2 şiddetinde bir mega deprem planlandıklarından bahsetmiştim. Bunun tam yeri, tam şiddeti ve tam zamanı hakkında net bir bilgi yok ancak tıpkı 17 ağustos depremi gibi, ya bu seçim öncesi yada 2023'ten önceki seçim öncesi gerçekleşmesi muhtemeldir. Bu depremlerin suni/tetikleyici depremler olduğunu düşünüyorum. Eğer 1 nisandan hemen önce beklenen bu mega deprem gerçekleşmezse, 2023'e kadar gerçekleşeceğini de zannetmiyorum (tabi bu işin komplo teorisi kısmı, bilimsellikle bir alakası yok yani).


Öte yandan son günlerde ortaya atılan, suni depremler ile altının ortaya çıkması/işlenmesi ve annunakilere sunulması iddiası ne kadar doğrudur bilemem ama en önemli altın rezervlerinin izmir civarlarında bulunuyor olması, İzmir'de neden büyük deprem planlandığının da cevabı olabilir.

Üstte verdiğim iki haritayı karşılaştırdığımızda deprem ile altının arasında bir bağın olabileceği mantıklı gibi görünüyor ama annunakilere sunulması konusu biraz çetrefilli.

https://www.bilim.org/depremler-altin-yapiyor/

Öyle yada böyle kapitalizm birkaç ton altın için, birkaç milyon insanı telef etmekten çekinmez. Ha annunakilere sunulacak olsun, ha yeni dünya krallarına ... (ercan aldan)

13 Eyl 2020 20:18 güncellendi

ZAMAN YOK, HİÇ (LİK) VAR!


ZAMAN YOK, HİÇ (LİK) VAR!

Zaman diye bir şey yok! Bunu sen de test edebilirsin. Bir yere oturup bağdaş kur. 7/24 hareketsiz bir şekilde bekle. Bir şekilde yeme içme ihtiyacını giderebilecek bir yol bul. Sen 7/24 hareketsiz olsan bile dünya dönmeye devam ediyor. Dünya döndükçe sen zaman ilerliyor zannediyorsun. Gece gündüz kavramı ile bunun şuuruna varıyorsun. Daha doğrusu hepimizdeki ortak dna bu şekilde algılamamıza sebep oluyor. Bilinç, duyularımızla algılayabildiklerimizi kaydedip dna'ya işliyor. Dna ve bilinç arasındaki bu alışveriş yüzünden yaşlanıyoruz.

Aynı atomsal yapıya ve aynı elektriksel akıma sahip olan taşlarda bu alışveriş olmadığı için, taşlar sonsuza dek kalabiliyor veya ağaçlar ... aynı atomsal yapıya, aynı elektriksel akıma ve neredeyse aynı dna'ya sahip olmamıza rağmen, onlardaki dna'yı etkileyebilecek bir bilinçleri olmadığı için yüzlerce hatta binlerce yıl yaşayabiliyorlar.

Peki 7/24 karanlık bir ortamda duran biri için zaman kavramı var mıdır? Peki ya dünya bu esnada geri dönmeye başlasaydı? Vücudumuz buna tepki vererek gençleşmeye mi başlayacaktık? Elbetteki hayır, ilerleme dışarıda devam ediyor gibi görünse de sen yerinde saymaya devam edeceksin.

Toparlayacak olursak, bilinç ile dna arasındaki iletişimi dondurabilirsek, yaşlanmayı ve hatta ölümü erteleyebiliriz. Donmuş balıkların tekrar canlandığı üstteki videoyu izlemişsinizdir. Balık dondurulduğu anda ne ise, çözdürüldüğü anda da o oluyor. Aynı vücut yapısına ve aynı gramaja sahip. Bunu bir düşünün!

Spermler eksi 196 derecede donmuş bir vaziyette dölleme için hazır bekletiliyorlar. Bu teknolojiyi ölü insanlar üzerinde deneyen Cryonics firması var. Daha doğrusu öyle söyleniyor ama ben ölülere değil, ölmek üzere olan insanlara uygulandığını düşünüyorum. Tıpkı canlanan balık gibi, yüzyıl yada binyıl sonra canlandırılmayı bekliyorlar.

Bu arada aklıma şu geldi. Bu dünyadaki materyalleri, madenleri vs. kullanarak bir insan yaratmak mümkün değil. Öyleyse bu durum, insanoğlunun bu tüpler içinde başka bir yerden buraya taşınmış olabileceğini gösterir mi? (Uzay Yolcuları - Passengers filmini izlemenizi öneririm).

Bizler; hiçlik çölünün ortasında, bir süreliğine var olduğunu zannederek sevinen hiç'leriz ... Hiçten geldik, hiçliğe gideceğiz!

Biz var olsak da, olmasak da HİÇ HEP VAR! Zaman yok, HİÇ var! Bu hiçliğin dışına çıkabilmenin bir yolu var mıdır bilemem ama bunu başaran varsa, işte asıl tanrı O'dur!

Hiçlikte kendiliğinden bilinç oluşmaz. Belki de evren diye bize yutturdukları şey, bizler için yaratılan hiçliktir (?) O halde her şey bir görüntüden/rüyadan ibarettir (?) Matrix ve West World dizisinde olduğu gibi basit bir yazılım olma olasılığımız yüksek :(

Yok Oluş - Annihilation filminden ...
-Sadece Ay'a bakıyordum. Onu gündüz görmek hep tuhaf geliyor. Tanrı hata yapmış gibi. Koridor ışığını açık unutmuş.
-Tanrı hata yapmaz. Tanrı olmanın sırrı gibi bir şey bu.
-Bence yapar.
-Şu anda dinliyor, farkında mısın?
-Bir hücreyi alıp Hayflick limitini aşarsan yaşlanmayı önlersin.
-Ben de aynı şeyi söyleyecektim.
-Yani hücre yaşlanmaz, ölümsüzleşir. Bölünmeyi sürdürür, ölmez. Yaşlanmayı doğal bir süreç sanırız ama aslında genlerimizdeki bir kusurdur.
-Bana bilgiçlik taslaman çok tahrik edici.
-Öyle olmasaydı sonsuza dek böyle görünebilirdim.

13 Eyl 2020 20:16 güncellendi

En çok okunan